SAYFALAR

29 Nisan 2013 Pazartesi

BİR KAŞIK

Temel İstanbul da lokantaya gitmiş. 

Karnını doyurduktan sonra, yemek yediği kaşığı almış cebine koymuş. 

Bu durumu fark eden garson patrona söylemiş. 

Patronda her ihtimale karşı polis çağırmış. Polisler Temel'in cebinde çaldığı kaşığı yakalamışlar. Ayrıca Temel in cebinde başka kaşıklar da çıkmış.

Polisler Temel in vaziyetine bakmışlar hırsızlık yapacak adam değil. Usulen kendisine sormuşlar; "Sen bu kaşıkları neden çaldın? 

Temel cevap vermiş. "Siz büyük bir hata işeyisunuz. Doktor dedi ki; 'Her yemekten sonra bir kaşık alacaksın'. Bende onun için her yemekten sonra bir kaşık alıyorum." demiş.

27 Nisan 2013 Cumartesi

DİKİNE DURURSA

Üç kafadar öğrenci okuldan çıkıp evlerine giderken kendi aralarında şöyle konuşuyorlar.
Birincisi
- Arkadaşlar bu akşam bir araya gelip ders çalışalım.
İkincisi
- Hayır sinemaya gidelim.
Üçüncüsü
- Oyun oynayalım.
İkinci
- Oyun mu oynayalım? Sinemaya mı gidelim? Ders mi çalışalım?
Tekrar birinci
- Yazı-tura atalım.
- Evet atalım. Yazı gelirse sinemaya gideriz. Tura gelirse ders çalışırız.
Üçüncü itiraz eder
- Hayır öyle olmaz. Yazı gelirse sinemaya gideriz. Tura gelirse oyun oynarız. Para dikine durursa ders çalışırız. der ve teklifi arkadaşları tarafından kabul olur.
 

26 Nisan 2013 Cuma

ŞOFÖR YOK

İki katlı otobüs ilk çıktığı zamanlar Ulusoy firması bir tane iki katlı otobüs alır ve ilk seferini kendi memleketi Trabzon'a yapar. Bedava olarak hemşerilerini memlekete getirir. Getirir fakat yolda başlarına gelene bakın. Otobüsün içinde alt katta oturan yolcular türküler söyleyip eğlenerek giderlerken, üst katta oturan yolculardan hiç ses gelmiyor. Muavinlerden birine "Çık bak bakalım üst kat yolcular eğlenceye neden katılmıyorlar? Ne alemdeler? Sor bakalım" der. Çift katlı otobüsün kaptanı. Muavin üst kata çıkar bakar ki yolcuların hepsi pür dikkat koltuklara yapışmışlar. Gözleri ilerde hiç ses çıkarmadan öylece büyük bir korku ve panik içinde duruyorlar. Muavin soruyor "Sizlere ne oldu? Niçin eğlenmiyorsunuz? Bu haliniz ne?" diye. Yolcular elleri ile işaret ederek "Suuus, Üç saatten beri otobüs şoförsüz gidiyor. Bakalım sonumuz ne olacak" diyorlar. Meğerse Şoför altta oturuyor ya, üst katta ki yolcular şoförü göremeyince otobüs şoförsüz gidiyor sanarlar.

25 Nisan 2013 Perşembe

BİR DEFA

Adamın 25 yaşlarında bir oğlu varmış. Bu oğluna her ne söylerse tersini yaparmış. Oğlum ışığı söndür derse, O yakarmış. Otur derse kalkarmış. Hiç daha dediğinin doğrusunu yaptığı görülmemiş. Bir gün baba oğul eşeklerine buğday yüklemişler, üçü birlikte gidiyorlarmış. Yol üzerinde ki dereye dalıp karşıya geçerken, adam biraz geri kalmış. Eşek ile oğlu önünde gidiyorlarmış. Adam arkadan bakınca görmüş. Eşeğin eğerine bağladıkları ip çözülmüş, buğday çuvalı da açılmış, buğdaylar dereye dökülecek. Adam bakmış, yanına giderse geç kalacak. Eşeğin yanında olan ve dediğinin hep tersini yapan oğluna seslenmiş. "Oğlum eşeğin eğerinde ki buğday çuvalının iplerini çöz de dökülsün" Hanı öyle diyor ki 'tersini yapıp bağlasın da dökülmesin' diye. Oğlu da ipi çektiği gibi çuvalı çözüyor ve bütün buğdayları dereye döküyor. Adam bir bakıyor ki bütün buğdayları dere almış götürüyor. "E.. aptal oğlum ne yaptın?" diyor. Oğlu da babasına "Baba, ömrümde bir defa senin dediğini yaptım. İşte. O da yanlış oldu. Ne yapayım?" diyor. 

24 Nisan 2013 Çarşamba

TİKİNE TURAMAIRUM

Temel ile Dursun Of ta duymuşlar ki Bahriye askeri kabadayı olur, dövmek için İstanbul'a gitmişler. Deniz kıyısında yürüyen bir bahriyeliye rastlamış ve sormuşlar;
- Ola sen ha buraya bahriye asçerimisun?
Asker de "Evet. Bir şey mi oldu?" demiş.
- E... uşağum sen çok talihsuzsun. Biz haburaya bahriyeli dövmeğe celduk, sen rasladun, kusura bakma.
Asker de  "Dövün görelim" demiş ve ikisini de birer yumrukta yere sermiş.
İşte Temel ile Dursun'un aralarında geçen konuşma;
- Ula Tursun, piçağun saa değil midur?
Dursun;
- He baa dur.
Temel;
- Ula ne turiisun?  Fursana oni oa!
Dursun;
- Ula furmasına furacağum da, tikine turamairum çi.

 

23 Nisan 2013 Salı

BİRİNİ

İki arkadaş yarım çakır keyf konuşuyorlar
Birinci
- Senin iki araban olsa birini bana verir misin?
- Biz arkadaşız, tabi veririm.
- İki evin olsa birini bana verir misin?
- Elbette veririm. Arkadaş değil miyiz?
- İki koyunun olsa birini bana verir misin?
- Yok, onu veremem.
- Biz arkadaş değil miyiz, niçin veremezsin?
- Çünkü evde gerçekten iki koyunum var. O olmaz, veremem.

22 Nisan 2013 Pazartesi

ÖCELİLER EĞLENDİ

13 Nisan 2013 te Öce liler gece tertip ettiler. Ben Öce li değilim fakat eşim Öce li olduğu için mecburen gidiyorum. Gittiğim de çok iyi oluyor. Hiç yoktan herkese merhaba deyip hasret gideriyoruz. Bu yıl belli simalar yoktu. Geçen yıl ki kadar etkin geçmedi. Fakat yine de çok iyiydi. En azından horon oynayıp stres attılar. Mahalli konuşma dilinden 'ğancuş ve bolokuş' kelimelerini sordular. Bir kaç konuşmadan sonra Karadeniz türküleri söylendi. Ve son buldu.

21 Nisan 2013 Pazar

MATAK HANI

Kayseri li bir vatandaş evini taşırken bir kamyon tutmuş. Kamyon şoförü Karadenizli ile sıkı bir pazarlık etmişler. Karadenizli "Ola ha oraya neyun vardur ki" demiş. Kayseri li "Aha burda gördüğün yatak-matak, sandık-mandık, koltuk-moltuk, kap-kacak var" demiş. Karadenizli ile bu eşyaların nakliyesi için 100,00tl ye pazarlık edip anlaşmışlar. Eşyaları Kayseri li nin yeni tuttuğu eve götürmüşler. Kayserili çıkarmış Karadenizliye 50,00tl vermiş. Karadenizli "Ola paranun çerisi nerdedur da" diye sorarken. Uyanık Kayserili "Gözünün yağını yediğim; sen eşyalarımın yarısını getirdin. Yarısı orda kaldı. Yatak-matak dedim, yatak burda, matak hani? Sandık-mandık dedim, sandık burda, mandık hanı? Kap-kacak dedim, kap burda, kacak hanı? Onun için yarı parasını veriyorum" demiş ve kandırmış, gitmiş.   

20 Nisan 2013 Cumartesi

NASIL KANDIRMIŞ

Bir gün Karadenizli beş lira vermiş bir kilo hamsi almış, onu güzel temizledikten sonra oturmuş yerken, Kayserili gelmiş yanından geçiyormuş. Karadenizli nin yanında ki ayıklanmış hamsi kafalarını görünce.
Kayserili Karadenizli ye sormuş:
- Bunlar nedir?
- Hamsi kafaları dur da görmeimisen
- Ne işe yarar lar niçin saklamışsın?
- Bunlar ilaçtur, satacağım. Onun için saklamışım
- Ne işe yararlar?
- Adamın kafasını çalıştırırlar.
Velhasıl Kayserili beş lira verir, hamsi kafalarını alır bir güzel yerken, bir taraftan da Karadenizli ye sorar "Sakın sen beni kandırmayasın"
Karadenizli cevap verir "Bak kafan nasıl da, çalışmağa başladı da."

19 Nisan 2013 Cuma

VİCDAN AZABI

'İyi bir polis vatandaşla iç içe olan, vatandaş ile diyaloğu kesmeyen polistir' Bu söz İzmir Gürçeşme Polis Okul Müdürü Sayın Şükru Beşbudak'a aittir. Bizler polis okulundayken öyle bazı nasıhatlar ederdi.

Böyle polisin halk tabiri ile kulağı delik olur. Kim arsız, kim yüzsüz her şeyden haberi olur. Vatandaş suçludan korktuğu için, veya şahitlikle uğraşmak istemediği için, bazı bildiklerini polise anlatmaz. Çünkü kimse kimseden sebep dertsiz başını derde sokmak istemez.

Hatta bazı suçlular polise güvenemediği için gelip teslim olamaz. 1973 yılında Adana da devamlı kumarhanelerde bulunan fakat kendisi kumar oynamayan, herkese borç para veren, ne iş yaptığını kimse bilmeyen veya polisçe bilinmeyen Baldudak takma adlı garip birisi vardı. İsmini dahi kimse bilmezdi. Bu adam herkes ce sevilir kimsenin kalbini kırmaz ve parası biten kumarcılara dolarlarını Türk Parasına çevirip öyle borç verir sonra geri alırdı. Bir gece yalnız yaşadığı evinde öldürülmüş olarak bulundu. Başına sert bir cisimle vurulmuş, hiç bir delil, şahit filan yoktu. Failini bulamadık.

Altı-yedi ay kadar geçtikten sonra bir gece Adana Karataş kulübün de arkadaşlar kendi aramızda elli bir oyunu oynayıp eğlenirken tanımadığım birisi bana çay filan söyledi. Bende kendisine yemek söyledim. Ve böylece tanıştık. İki üç gün sonra beni aradılar. Zaten bir sorunu olduğunu sezmiştim. Yalnız görüşmek için Bey Mahallesinde ki Mesut'un Yeri adlı lokantaya beni çağırdı ve yalnız gelmemi söyledi. Ben de gittim. Kulüp te tanıştığımız O adam ve yanında iki de arkadaşı vardı. Kebapçıya oturduk. Adam bana" Ağabey sana çok inanıyorum ve bana doğru yolu göstereceğinden eminim, güveniyorum. Seni onun için çağırdım. Baldudak'i sarhoşken ben öldürebildim. Fakat o geceden beri yatamıyorum. Vicdan azabı çekiyorum. Ne yaparsam bu azaptan kurtulamıyorum, sence nasıl kurtulurum? Bana yol göster." dedi.

"Şu anda ben senin yerinde olsam teslim olup rahatlardım fakat yine de sen bilirsin. Madem güvenip bu sırrını bana verdin, kimseye de söylemem. Mezara kadar saklarım. Ben seni yakalamam. Düşün taşın ifadelerinde sana yardımcı da olurum. Sen bilirsin." dedim ve adamdan ayrılıp evime gelip yattım. Daha doğrusu ben de hep onu düşündün hiç yatamadım. 

Üç gün sonra tekrar telefon etti ve evine çağırdı. Yumurta şeklinde ve büyüklüğünde, üzeri kanlı, parlak renkli, bir mermer taşı vererek "Bunu kafasına vurarak öldürdüm. Teslim oluyorum" dedi. 

Şahıs tevkif oldu. 7-8 ay sonra çıkan af tan yararlanarak serbest kaldı. Ve bir nebze olsun vicdan azabından kurtuldu. Ve Cabbar isimli bu adam her zaman bana bir isteğim olup olmadığını sorardı. Bir insanın en büyük korkusu kendi vicdanıdır.

18 Nisan 2013 Perşembe

HAYIRLISI İLE

'Bir müsibet, kırk nasihattan iyidir' derler.
Bir gün adamın biri oğlu ile giderken komşusu sormuş. "Baba oğul nereye gidiyorsunuz?" Adam "Bir ev bakıp uygun bulursak satınalacağız" demiş.
Komşusu biraz tutucu ki "Allahtan hayırlısı ile" de be adam demiş.
Adam "Param var, imkanım var, bulursam alacağım, Allah ta ne karışır? Yavu." demiş ve gitmişler.
On gün kadar sonra tekrar karşılaşmışlar. "Yeni evi kaça aldın komşu?"diye sormuş öteki.
Öbürü de "Ev mev alamadım, ALLAHTAN HAYIRLISI ile paramı çaldılar, arkadaş." demiş.
 

17 Nisan 2013 Çarşamba

ŞİMDİ BENZEDİ

Adam leyleği yakalamış, almış eline bakmış, incelemiş beğenmemiş.
Sağa çevirmiş, sola çevirmiş, yok, kötü.
Önce bacaklarını on santim kesmiş, kısaltmış.
Koymuş karşısına bakmış. Yok olmamış.
Gagasından da bir on santim kesmiş.
Anh gene olmamış, beğenmemiş.
Boynundan on santimetre daha kesmiş.
Yine olmamış.
Yanı yine beğenmemiş.
Kuyruklarını da kesmiş.
Tekrar karşısına koymuş bakmış ve;
"Haaaaa şimdi biraz kuşa benzedi işte" demiş.

16 Nisan 2013 Salı

UYANIK HIRSIZ

Bir gece adamın arabası park ettiği yerden çalınır.
İki gün sonra arabası aynı yere getirilerek bırakılır. Ve içinde bir de not vardır. 

'Eşimi hastaneye yetiştirebilmek için mecbur kaldım arabanı çaldım. Size karşı çok mahçupum. İşlerimi hallettim ve arabanı geri iade ediyorum. Size olan minnet borcumu ödemek ve kendimi af ettirmek için, iki adet tiyatro bileti hediye ediyorum. Bu Cumartesi gece saat 21.00 matinesine eşinizle birlikte gidebilirsiniz. Sizlere iyi seyirler' diye notta yazılıdır.

Adam çok duygulanır. Hırsızın bıraktığı bileti alır. Eşine 'Böyle iyi niyetli ve namuslu hırsızlar da var, demek' der. 

Eşi ile birlikte tiyatroya giderler.
Hakikaten çok iyi vakit geçirirler.
Tiyatro çıkışı neşeli neşeli geri evlerine gelirler. 

Bakarlar ki her şeyleri çalınmış. Sadece evin dört duvarı duruyor.

Duvarlar dan birine bir not asılmış. "Ağabey tiyatro nasıl, güzel miydi? Beğendiniz mi?" 

14 Nisan 2013 Pazar

BEDEVA NEFES



thomas lawrence
e.w.charles noel
(resimler internetten alıntı)
Her zaman kafamda sorgularım: 'Allah; Arap ülkelerine çekilmez işkenceleri niçin yapıyor? Gazabını onlara niçin gösteriyor?' diye. Tabii Onun işine karışılmaz. Hikmetine sual olunmaz ve yanlış işi de asla hiç olmaz. Bunları biliyorum. Ben de ki sadece merak. İnşallah Allahım bağışlar beni.
Ülkeler birbirleriyle savaşırlar. İşgal ederler. Esir alırlar fakat böyle zulüm yapmazlar. Bu zulümlerde Allahın bir takdiridir. Biliyorsunuz bu ülkelerin hepsi doksan yıl kadar önce Osmanlı İmparatorluğundan bu günkü gibi çeşitli oyunlarla ayırıldılar. Müslüman insanlara, hıristiyan casuslar güya iyilik yaptılar.
Bütün Arap Ülkelerini Osmanlı dan ayıran İngiliz casus yukarıda resmini gördüğünüz Thomas Lawrence (Lavrens) tir. 1918-20 lerde çıkardığı isyanlarla Arap ülkeleri kuruldu. O zamanlar Lavrens Araplara çok şirin geldi. Şimdi neler yapılıyor? O Lavrens nerde? Olup bitenleri de görüyorsunuz. Öyle yüzünüze gülenleri dost bilip peşlerinden gitmeyin. Önce aklınızı kullanın. Ve bence bu Arapların günahları; zor zamanda Osmanlı lara ihanet edip Lawrence ye uyarak ayrılmalarıdır. O yıllarda Kürtleri ayırmak için uğraşan, isyanlara teşvik eden yukarıda resmini gördüğünüz E. W. Charles Noel isminde başka bir İngiliz casus vardı. O başaramadı. Yanı Kürtleri o zaman O hıristiyan binbaşı kandıramadı. Osmanlı dan ayrılmadılar. Türklerle kardeş olmağı seçtiler. Ve Noel görevini yapamadan İngiltere ye geri gitti. Keşke o zaman ayrılsalar hayırlı mıydı, hayırsız mıydı? O başka konu. Şimdi merak ettiğim üç şey var. Bir; Lavrens bu Arap ülkelerini isyanlara teşvik edip ayırırken, bu gün kü başlarına gelecekleri bilmiyor muydu? Yoksa babasının hayrına mı her türlü tehlikeyi göze alıp, büyük zorluklarla bu işlere kalkıştı? İki; O zaman Kürtler de Noel'e uyup ayrılsalar; bu gün Arapların başına gelenler, onların da başına gelecek miydi? Üçüncü ve esas mesele; şu anda Kürtleri ayırmak için uğraşan, bugünkü LAWRENCE ler ve NOEL ler, belki de emellerine kavuşup Kürtleri ayıracaklar. Kürt devletini kurduracaklar. Belki bütün Türkiye ye el koyacaklar. Bizleri bugünkü Arap ülkeleri gibi yapmak için, doksan yıl daha bekleyecekler mi? Ben Kürtlerin ve Türklerin başlarına kötülük gelsin istemem. Arapların başına da kötülük gelsin istemem. Fakat elimden bir şey gelmiyor. Sadece söylüyorum ve üzülüyorum. Geçen seferlerde çok anlatmağa çalıştım. Hiç kimse başkası için bedava, bir nefes bile almaz.



12 Nisan 2013 Cuma

UCUZ TARİFE

Hanı derler ya 'Çok mal haramsız, çok laf yalansız olmaz' Koskoca TURKCELL Telefon İmparatoru nasıl bu kadar çok para kazanmış ve o imparatorluğu kurmuş? Ben şimdi anladım. Ve bu sırrı şimdi sizlere de anlatacağım. Fakat önce bir tavsiyem olsun. Haksızlığa uğradığınız zaman şikayette bulunun. Bir şey çıkmaz demeyin. Kazanamasanız bile en azından hakkınızı aradığınızın huzuru içinde olursunuz. Şimdi olayımıza gelelim. Ben emekli maaşı ile şükredip geçinen sıradan bir vatandaşım. Ocak 2013 te Yurt dışına gittim. Gitmeden önce Türkcell İletişim merkezine giderek 'UCUZ YURT DIŞI TARİFESİ' istedim. Yarım saat kadar bilgisayarda uğraştılar ve "Tamam git istediğin kadar konuş" dediler. Uçağımız o ülkenin hava alanına inerken, mesajla Türk Elçiliği telefonunu bildirdiler. Çok etkilendim. Eşime Türkcell i övdüm durdum. Hatta oğluma da memnuniyetimi anlattım. Bu arada Oğlum bana bir telefon almıştı. Ayarlarını filan yaparken bir iki defa Dubai de kendisine ait, evin de kullandığı internete girdi çıktı. Ve o gün o telefonla yine oğlumu bir defa arayıp, Ankara da ki kızıma da sağ salım indiğimizi bildirdim. Türkcell den bir mesaj geldi. "Borcunuz 467,90tl olup faturanıza yansıtılacaktır. v.s" Önce şaka yapıyorlar sandım. İnceledim, doğru. Biz yarım günde 467,90tl borçlanmışız. Hemen telefondan SİM KARTIMI çıkardım. Gelene kadar hiç takmadım. Oğlumun o ülkeye ait ikinci telefonunu kullandım. İnternette verdikleri adrese girerek turkcell de borcumu araştırdım. Ödenmemiş faturanız yok vs gibi tırı vırı bir şeyler ile bol bol reklamları vardı. Borç la ilgili hiç bir şey yoktu. Ben yine her ihtimale karşı Türkiye ye gelene kadar hiç sim kart takmadım.

Türkiye ye geldim. Bu borcun 486, 90tl olarak Kredi kartımdan kesildiğini gördüm. İnternette Koca Türkcell için sadece reklamlarından başka derdimi anlatacak bir yer bulamadım. Gittiğim merkezleri "Biz bilmeyiz, fatura da veremeyiz" dediler. 532 den tutun da bildiğim ne kadar tukcell numarası var ise hepsine mesaj çekerek, telefon açarak, e-mail atarak fatura istedim. Uzun uğraşların sonunda, turkcell merkezinde ki bir gencin yardımı ile faturam geldi. Bir günde 2207 nolu telefona (neresidir bilmiyorum) 180 defa mesaj çekmişim. İnternete girmişim. Benden ikinci defa internet parası alıyorlar. Yurt dışında dolaşım ücreti almışlar. Bu da ne parasıdır? Anlamış değilim. Telefonumda sim kart yokken mesaj nasıl çekilir? Nasıl dolaşılır. Bu olay tam olarak 'HAKSIZ KAZANÇ' tır. Dolandırıcılıktır. Elimden geldiği kadar delil lendirdim ve Tüketici Hakem Heyetine dilekçe ile baş vurdum. Ömrümüz yeterde neticelenirse yine burada sizlerle paylaşacağım. İyi ki ucuz tarife istemişim, ya istemeseydim ne olacaktı. Yurda döndükten sonra birde mesaj çekip alay ediyorlar "Her yöne 34.90tl Yurt dışı paketini al" diye. Ya mesaj çekip ilk gün borcumu bildirmeseler, yarım gün 467.90tl olduğuna göre ben 20 gün kaldım. 18.716,00tl telefon borcu ödeyecektim. Ne yapın yapın yurt dışına giderken kesinlikle telefon götürmeyin. Evinizde sim kartı başka yere telefonu da uzak bir yere bırakın. Sonra Türkcell in ekmeğine yağ sürersiniz. Hem o paket, bu paket, ne demektir. O da insanların kafasını karıştırmaktır. Eğer vatandaşı seviyorsan en ucuz tarifeyi uygularsın. Yok o paket, yok bu paket diye kafaları karıştırıp cebinde ki paraları almazsın. İnternete bakarsanız "Van depremine yardım etmişler." Eğer doğru ise muhakkak onlara verdikleri paranın bir kaç katını ben ve benim gibilerden çıkartacaklar. Sonra Mehmet Emin K. Pamukbankı batırıp zengin olmadı mı? Şimdi anladınız mı, nasıl para kazanılır, nasıl zengin olunur? Yine de siz siz olun vijdanı elden bırakmayın. Zıra öteki tarafa giderken kazandıklarının hiç birini peşinden götüremiyorsun

11 Nisan 2013 Perşembe

ESKİ GAZETELER

Başhekim, gelen heyeti tımarhanede dolaştırıyormuş.
Bahçe de 15 kadar deli halka olmuş, ortalarında başka bir deli durmadan konuşup bir şeyler anlatırken görmüşler.
Heyette ki adamlar başhekime sormuşlar
"Bunlar ne yapıyor?"
Başhekim izah etmiş
"Efendim, ortada ki deli kendini gazete zannediyor. Çevresinde ki diğer delilere günlük haberleri aktarıyor. Onlarda dinliyorlar" demiş.
Biraz izledikten sonra;
"Güzel kendilerine iyi bir meşgale bulmuşlar" diyerek oradan ayrılırlar.
Biraz daha ileri gidince; dört delinin ağızları bantlanmış, elleri ayakları sımsıkı bağlanmış, merdiven boşluğunda debelenip durduklarını görürler.
Heyet başhekime;
"Bunlar da kim, neye bu şekilde bağlanmışlar?" diye tekrar sorunca.
Başhekim cevap veriyor:
"Efendim bu dört deli eski gazetelerdir. Onlar dün okundular, şimdi çöpe atılacaklar." demiş. 

10 Nisan 2013 Çarşamba

GUŞ



İlk defa İstanbul'a giden iki Kayseri li arkadaş sonbahar da İstanbul sokaklarında dolaşırken, gökte toplu halde uçan bir sürü kuş görürler.
Biri öbürüne;
"Vay beeh guşlara bah. Gayseri'den mi geldiler? Acaba!"der.
Ve arkadaşı ile 'GUŞ öyle, GUŞ böyle' diye konuşurlar.
Bu konuşmalarını uzaktan duyan bir kadın yanlarına yaklaşır ve bu iki Kayserili arkadaşa
"Onlara GUŞ denmez. Onlar 'KUŞ' tur, KUŞ" der.
İki Kayserili birbirlerine bakarlar ve "Alla, Alla gözünün yağını yediğim gadın, amma da GUŞa benziyorlar hah. Sanki guşun ta kendisi ." derler.

9 Nisan 2013 Salı

BEN DİYİREM

Tortum Kaymakamı köyün birinden öbürüne giderken geçmek için küçük bir tünel yaptırmış.
Ancak bu tünelin bir kusuru varmış. Biraz alçak olduğu için eğilip geçmek lazım mış. 
Düz durup geçersen tünelin üstüne insan kafasını çarparmış.
Bir gün bir Tortum lu tünelin üstünü kırdığını görmüşler ve Kaymakama haber vermişler.
Kaymakam da adamı çağırtmış, tünelin üst tarafını niçin kırıp bozduğunu sormuş.
"Gaymakam beg kafam değiidi onun için kırdım bana göre ayarladım." demiş.
Kaymakam "Keşke üstünü değil de, alt tarafından kazarak ayarlasaydın" deyince.
Tortum'luyu kızdırmış."Gaymakam beg, birde ohumuş adamsan, ben diyirem gafam değiir, sen diyirsen ayağların" demiş.
 

7 Nisan 2013 Pazar

YENİ GÖRMÜŞ

Adamın biri başka bir adamı dövmüş.
Dayak yiyen döveni şikayet etmiş.
Hakim ifadelerini alırken sanığa
"Adamı ne hale sokmuşsun? Niçin dövdün?" diye sormuş.
Adam da "Efendim bana 'su aygırı' dedi. "Onun için dövdüm" demiş.
Şikayetçinin dilekçesi hakimin önünde okuyor ya tekrar sormuş; "Sana iki yıl önce 'su aygırı' demiş. Sen şimdi dövmüşsün adamı? Anlat!" demiş.
Sanık tekrar cevap vermiş ;
"Evet efendim fakat, ben daha önce hiç 'su aygırı' görmemiştim, daha yeni gördüm su aygırını" demiş.

6 Nisan 2013 Cumartesi

EVLERİNE YOLLADIM

Bir tımarhaneden başka bir tımarhaneye delilerin nakli varmış.
Uçak havalandıktan sonra uçağın içinde deliler müthiş bir gürültüye başlamışlar.
Pilotlardan bir tanesi delilerin bulunduğu yere gitmiş, bakmış ki bir deli oturmuş diğerlerine karışmıyor, diğerleri atlayıp zıplayıp bağırıyor ve curcuna koparıyorlar.
Niçin böyle gürültü yaptıklarını sormuş. Kendi halinde oturan deli cevap vermiş;
"Burası bir okuldur. Bunlar öğrenci ben de öğretmenleriyim. Şu anda teneffüse çıktılar." demiş.
"İyi devam edin" demiş ve arkadaşlarının yanına dönmüş.
Zaman sonra gürültü kesilmiş.
Pilot tekrar gelip baktığında, hepsi koltuklara oturmuşlar, öğretmen olan bir şeyler anlatıyor, diğerleri sessizce dinliyorlar.
Bir kaç saat sonra hiç sesleri gelmeyince pilot merak etmiş, tekrar gitmiş bakmış.
Bir bakmış ki uçağın kapısı açık. Öğretmen olan deli rüzgardan uçmamak için koltuklardan birine sımsıkı sarılmış. Diğer deliler ortalıkta yok.
Hemen koltuğa sarılan deliye sormuş; "Öğrencilerin hanı, nerededirler?"
Öğretmen deli cevap vermiş. "Ohooh zil çalalı çok oluyor, onları evlerine yolladım." demiş.   

5 Nisan 2013 Cuma

NİÇİN BURDAYIZ

Küçük deve annesine sormuş:
- Anne bizim neye hörgücümüz var?
Annesi:
- Çölde su bulamazsak, içinde depoladığımız suyu kullanarak uzun süre durabilmek için yavrum.
- Peki ayaklarımız neden bu kadar büyük?
- Çölde kuma batmamak için yavrum.
- Peki kirpiklerimiz neden bu kadar uzun ve gür anne?
- Çölde kum fırtınasında gözlerimize kum kaçmaması için yavrum.
Genç deve annesine esas sorusunu sormuş:
- Madem ki biz çöl hayvanıyız, neden İstanbul hayvanat bahçesinde yaşıyoruz anne?

4 Nisan 2013 Perşembe

ELE EŞEG

Bayburt' a yeni tayın olan kaymakam köyleri gezerken, ırmak kıyısında bir Bayburtluya rastlamış. Adam değirmende buğday öğütüyormuş.
Değirmenin suyu kuruduğu için bir eşek bağlamış, kendisi de boynundan tutmuş eşeği yönlendirerek işini görüyormuş.
Kaymakam bey enteresan bulmuş ki yanına gitmiş, adamı ve eşeği biraz inceledikten sonra
"Eşeği hiç tutmasan, eşek kendi kendine yolunu bulsa da dönse daha iyi olmaz mı?" diye sormuş. Adam da kaymakam beye cevap vermiş : "Eyi has diyirsen de gaymagam beğ, hanı senin gibi, ele ağıllı eşşegi nerden bulağ ha?" demiş.

3 Nisan 2013 Çarşamba

İÇİNDE YOKMUŞ

Nasrettin Hoca evinin önünde çalışırken ceketini çıkarıp çite asmış. Biraz sonra bir rüzgar geldiği gibi ceketi astığı yerden almış ve havada uçurduktan sonra bir evin duvarına hızla çarpmış, ceket yere düşmüş.
Nasrettin Hoca heyecanla hanımını çağırmış.
- Hanım, hanım gel hele çok büyük bir tehlike atlattık.
- Ne olacak Hoca Efendi alt tarafı bir ceket duvara çarptı. Tehlike bunun neresinde?
- Öyle deme Hanım, iyi ki çıkarmışım, ya ben içinde olsaydım.

2 Nisan 2013 Salı

şiir KAHRAMAN POLİSLER

Her şartta vatandaşa, yardım için koşarız,
Menfaat gözetmeden, hizmet için yaşarız,
Engel tanımıyoruz, ölüm korkutmaz asla,
Yüce milletimiz için, feda olsun canımız.

1977 Adana 10 Nisan
Lider Mustafa Kemal, yol gösteriyor bize,
Başkasını korumak, kutsal gelir hepimize,
Suç işleyene ders verir, çarpar kafalarına,
Kadife eldiven geymiş, çelikten ellerimiz,

En başta yemin ettik, milletle bir olacağız,
Daima müşfik davranıp, görevi yapacağız,
Vatan, millet sevgisi, herşeyin en üstünde,
And içtik biz bu yolda, canımızı vereceğiz.

Acizlere yardım etmek, birinci görevimiz,
Cana, mala ve ırza, tüm saldırıları önleriz,
Hiç imkan olmasa da, biz imkanı yaratırız,
Yer gök şahittir bize, kahraman polisleriz.
                                     Recep Ali Öztürk


Bu hafta Polis Teşkilatının kuruluş yıl dönümüdür. 10 Nisan 1845 te Emniyet Teşkilatı kurulmuştur. Unutmayınız! Polis; hiç bir zaman kötülerin size anlattığı gibi, veya kötü polislerin size yaptığı gibi, 'Kötü insanlar' değillerdir. İnanın ki en azından iyileri çoğunluktadır. Kendilerini başkaları için adamış insanlardır. Nasıl ki bir insan darlandığı ve her şeyden ümidini kestiği zaman Allaha sığınır bekler, yeri gelir suçlusu da müştekisi de ‘POLİS! İMDAT!’ diye bağırır polisten medet bekler.
İşte NE MUTLU BU MESLEĞİ LAYİKİYLE YAPAN POLİSLERE. Allah her daim sizleri korusun ve yardımcınız olsun.