SAYFALAR

31 Temmuz 2013 Çarşamba

ON YIL

Kralın biri her şeyi çok merak eder, geleceği de öğrenmek istermiş.
Bu sebeple sarayda birde büyücü bulundururmuş.
Bir gün büyücüye sormuş
"Benim ömrüm kaç yıl sonra bitecek?" diye.
Büyücü de oküs-poküs ettikten sonra
"Bir yıl ömrün kaldı. Bir yıl sonra öleceksin." demiş.
Kral bu duruma çok üzülmüş. Kralın veziri devreye girmiş ve
"Benim kaç yıl ömrüm kaldı? Söylermisin?" diye sormuş.
Büyücü yine oküs-poküsten sonra "Senin de üç yıl ömrün kaldı." demiş.
Vezir tekrar sormuş
"Büyücü! Peki senin ömrün kaç yıl kaldı? Onu da söyler misin?" demiş.
Büyücü yine oküs-poküs etmiş ve "Benimde on yıl ömrüm kaldı" demiş.
Vezir hemen kılıcını çektiği gibi büyücünün kafasını koparmış.
Ve krala ;
"Ekselansları. Siz bu adama inanmayın. O kendi ömrünü bile bilemedi. Yalan söylüyor" demiş.

30 Temmuz 2013 Salı

ÖZLÜ SÖZLER

BİR ÇOCUK; eleştiri ile büyürse, KINAMAĞI,
alay edilerek büyürse, UTANMAĞI,
zorlukla büyürse, MÜCADELEYİ,
hoşgörü ile büyürse, SABRETMEĞİ,
teşvikle büyürse, BECERİYİ,
övgü ile büyürse, TAKTİRİ,
arkadaşlık içinde büyürse, DOSTLUĞU,
aşağılanarak büyürse, GÜVENSİZLİĞİ,
aldatılarak büyürse, KURNAZLIĞI,
düşmanlıkla büyürse, SAVAŞMAĞI,
dürüstlükle büyürse, DOĞRULUĞU,
ÖĞRENİR.
Ben 'SAVAŞI' ve 'KURNAZLIĞI' öneririm. Çünkü biz çocuklarımızı 'DOSTLUĞU' ve 'DOĞRULUĞU' benimseyerek yetiştirdik. Onun için herkes tarafından kandırıldılar. Kayıp ettiler mi? Hayır. Asla kayıp etmediler. Fakat çok mücadele ettiler. Güçlü oldukları için her zaman kazandılar. İnsan her zaman da güçlü olmayabilir. Eğer bazı kötülükleri öğrenerek büyürlerse, en azından başkalarını kandırmağı yapmasalar bile, kendileri aldatılırken hazırlıklı olurlar ve anlayıp kanmazlar. Daha önce 'Belgesel' yazımız da anlatmıştım. Nelerin nasıl olduğunu?

29 Temmuz 2013 Pazartesi

AKILLI

Temel'e sormuşlar;
"İnsanlar mı daha çok akıllı yoksa hayvanlar?"
Temel hemen gerçek cevabı vermiş.
"Hayvanlar insanlardan daha akıllıdur."
Herkes karşı çıkmış.
"Sen bu işte yanıldın. bilmiyorsun. İnsanlar daha akıllıdır." demişler.
Temel "Hayır. Asıl siz yanıldunuz. Bizum karabaşa ben ne dersem o anlayı. O bana ne dese ben hiç anlamayırum da" demiş.
Aslında bazı insanlar kendini çok kurnaz ve akıllı sanırlar.
Halbuki herkes aynıdır. Bazıları aklını şeytanı işlerde kullanır.
Bazıları da şeytanı işlerde kullanmaz.
Sadece fark budur.
 

28 Temmuz 2013 Pazar

SAĞ AYAĞI

Temel durup dururken sol ayağına bir ağrı girer ve topallamağa başlar.
Hemen bir doktora giderek muayene olur.
Doktor iyice muayene ettikten sonra
"Senin belli bir hastalığın yok. Sol ayağın yaşlılıktan ağrıyor." der.
Temel doktora inanamaz ve 
"Doktor bey haçan sağ ayağum da aynı yaştadur. O niçun ağırmayı da sol ayağum ağırıyı da." der.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

DELİL

Adamın biri, başkasına bir milyon borç vermiş. Parayı geri alamayınca mahkemeye vermek için Avukata baş vurmuş. Avukat kendisine sormuş; "Borç verdiğine dair herhangi bir şahit veya belge bir şey var mı?" Adam "Hayır yok. İkimizin arasında bilinen bir şey. Başka kimse bilmiyor" demiş. Avukat adama "Hemen borçluna bir mektup yaz ve beş milyon borcunu ödemesini iste" der. Adam "Fakat efendim bana bir milyon borcu var." Avukat "İyi ya işte o da sana bir milyon borcu olduğunu yazacak ve senin için bir delil olacak." demiş. Çok ustaca değil mi?

26 Temmuz 2013 Cuma

ÇAY İSTİREM ÇAY

Erzurumlu yaşlı dayı çay içmek için gider kahveye oturur. Garson bir bardak çay getirir dadaşın önüne koyar. Dadaş bardağa bakınca tam dolu olmadığını, üst taraftan azcık boşluk olduğunu görür.
Dadaş garsonu hemen çağırır.
- Oğlum bu nasıl çay verirsen?
Garson
- Bey baba yeni demledim. Taze çay.
- Oni demirem. Bah burada tiryakinin ögine bele yarım bardah çay koydın mı? Onı söymüş gibi olursan annadın mı?
- Bey baba dudak payı istemez misin? O boşluk dudak payıdır.
- Bah oğlum ben pay may istemirem. Çay istirem. Çay.

25 Temmuz 2013 Perşembe

HAVALİSYON

alıntı
Hiç Fransızca bilmeyen Türk ün biri Fransa da lokantaya gitmiş. Garson yanına gelerek Fransızca bir şeyler söylemiş. Türk ne yemek istediğini sorduğunu tahmin etmiş ve "Lö fasülyesyon, lö pilavisyon" demiş. Garson fasulye ve pilav getirmiş. Afiyetle yerken Fransızca nın ne kadar kolay olduğunu, hemen öğrenildiğini, düşünmüş.
Garsona işaret ederek "Lö hesabisyon" demiş. Hesapta gelmiş. Ödeme yaptıktan sonra giderken Garsona "Fransızca kolayısyon. Bak anlaştık ve yedim yemeğisyon" demiş.
Bu sefer garson konuşmağa başlamış:
"Ben Türk olmasam, sen yerdin havalisyon" demiş.

24 Temmuz 2013 Çarşamba

KIRK DANA

alıntı
Oflunun asker arkadaşı bir telgraf çeker ve Van'a çağırır. "Oflu kardaşum çok dardayım gel" der. Oflu Van'a gider arkadaşını ararken Vanlılar Of lu olduğunu anlayınca imam olması için israr ederler. Oflu hiç imamlık bilmediği için kabül etmez. Kendisine kırk adet dana vereceklerini söyleyince de vaz geçemez, köye imam olur. O köyde kalır ve başlar yalan yanlış namaz kıldırmağa. Bu durum böyle devam ederken cemaatten bazıları Oflunun hoca olmadığını anlarlar. Ve müftüye şikayet ederler. Bir gün Müftü gizlice gelip Oflunun arkasında kontrol için namaza durur. Oflu Müftüyü tanır fakat kimseye belli etmez. Sadece yüksek sesle niyet eder ve: "Gideyidum arkadaşıma, uğradım Van a. Adımı çıkardılar imama. Verdiler bana kırk tane dana. Müfti efendi sen sesuni çıkarma. Danaların yarısı sana, yarısı bana. Allahü Ekber." diye namaza başlar.

23 Temmuz 2013 Salı

NİÇÜN KOŞAYİLER




Temel ile Dursun Olimpiyatları seyrediyorlarmış.
Tam da o sırada atletizm koşu yarışları yapılıyormuş.
15-20 atlet birbirlerini geçip yarışı kazanmak için bütün güçleri ile koşuyorlarmış.
Temel merak etmiş ve Dursun'a sormuş:
- Ula Tursun, ha bu uşaklar niçün koşayiler.?
Dursun cevap vermiş:
- Biri kazanacak ve altın madalya alacak. Onun içün koşayiler.
Temel tekrar sormuş:
- Peçi, o biri çi altun madalya alacak, öbirileri niçün koşayiler? 

22 Temmuz 2013 Pazartesi

DEFTER UNUTMAZ

Kayserili bir iş adamı, eleman almak için imtihan açar. Adayları tek tek yanına çağırır ve; (eksi on dokuz, artı on dokuz daha kaç eder?) diye sorar. Adayların hepsi doğru cevabı verirler. Fakat hiç biri kazanamaz. Daha sonra ki sınavlarda da aynı soruyu sorar. Yine hepsi doğru cevabı verirler fakat yine hiç birini işe almaz. Bu soruda muhakkak bir püf noktası olduğunu düşünen aday ne kadar uğraşırsa da, bir türlü sırrı çözemez. Sonunda bu adamın iş yerinden emekli olan başka bir Kayserili adam bulur ve fikrini sorar. Adam "Kağit kalem kullanmasını önerir. Aday bu nasihate uyar ve kağıt kalem kullanarak(-19+19=0) işlemi yaptıktan sonra işlem yaptığı kağıtı Kayserili iş adamına uzatır. Kayserili "Unutma! Bir şeyi alırken, satarken ve hesaplarken daima not tut. Akıl unutur, defter unutmaz" der. Ve genci işe alır. Yaa Kayserili aklı işte. Çok Kayserili arkadaşlarım oldu. Fakat hiç biri bana bu püf noktalarını öğretmedi.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

YAZIKLAR OLSUN



Dikkat ederseniz bu resmi üçüncü defa yayınlıyorum. Şu resme bakıp ta kabul edemeyen bazı kanı bozuklar. Bu resim için ne uydurmuşlar. Biliyor musunuz? 'Orada inşaat yapılıyormuş, şantiye varmışta, bu resim çalışan işçilerin resimleri imiş.' 

Yazıklar olsun size kanı bozuklar. Siz o zaman var mıydınız? Yoksa İngiliz dedeleriniz mi sizlere bunların kim olduklarını anlattı? Arka tarafta uçak ve makineli tüfek görünüyor. İnşaat yapılan yere tüfekli uçak niçin inmiş. Sonra inşaatta çalışan işçiler bu kadar yoksul nasıl olurlar? 

Sanki o zamanları yaşamış gibi ahkam kesiyorsunuz. Siz o zamanlar yoktunuz. İngiliz dedeleriniz vardı. Bu gördüğünüz iki kişi sizin o süslü dedelerinize kan kusturdular. O dedeleriniz kaçacak delik aradılar. Boşuna heveslenmeyiniz. Sizlerde o dedeleriniz gibi yine yenilip kaçacak delikler arayacaksınız. 

Resimde gördüğünüz bu KAHRAMANLAR için çabuk saygı duruşunda bulunun. 

Onlar sizi ancak o zaman belki af ederler. 

Öyle Türkiye yi alma-satma sevdasından da vaz geçin artık. Bu millet her şeyi biliyor. Yeter artık bu ülkenin kaymağını yiyip te bu vatanı satamazsınız. 

1915 yılında bu resimde gördüğünüz kahramanlar 57. Alay da sizin dedeleriniz olan 25 bin kişilik ordunuza karşı savaştılar ve kazandılar. Hem de günlerce üzüm hoşafı içerek, peksimet yiyerek. 

Dedelerinizi bu topraklardan onlar kovdular. Şimdi onun acısını çıkarmağa mı çalışıyorsunuz? Dedeleriniz gibi sizler de kovulursunuz rahat durun yerinizde. 

Bu vatanı o kahramanlar size sorup ta kurtarmadılar. Sorsalar zaten ne diyeceğiniz belli. Sizin kanınız bozuk. Almanların çektiği resmin orijinal halını görmek isterseniz. Resmi büyütünüz. Altında ki küçük yazıları okuyunuz. Sol taraf İngilizce, sağ taraf Türkçe açıklamadır.

19 Temmuz 2013 Cuma

AT UÇACAK

Vaktiyle Kralın biri iki arkadaş vatandaşına ölüm cezası vermiş.
Adamlar infaz edilecekleri günü beklerken, bu adamların bir tanesi Krala ilginç bir teklif sunmuş.
Eğer canları bağışlanırsa, iki yıl içinde kralın atını havada kuşlar gibi, uçurabileceğini söylemiş.
Kral ilk uçan ata sahip olacağından, çok hoşuna gitmiş ve bu teklifi kabul ederek adamları salıvermiş. .
Salıverildikten sonra arkadaşı bu adama sormuş:
"Atın uçamayacağını sende biliyorsun. Niçin yalan söyleyip böyle bir işe girdin?"
Kurnaz adam cevap vermiş:
- Sen yanılıyorsun. İki yılda beş şansımız var;
   1. şans- Kral ölebilir.
   2. şans- Ben ölebilirim.
   3. şans- At ölebilir.
   4. şans- Belki ata uçmağı öğretebilirim
   5. şans- Hiç biri olmazsa en azından iki yıl daha yaşarım. demiş.
   .

18 Temmuz 2013 Perşembe

NASIL ZENGİN OLMUŞ

Çok zengin bir iş adamı ile gazeteciler röportaj ediyorlarmış. Fabrika ve kendisine ait iş sahaları hakkında sorular sorup notlar aldıktan sonra gazetecinin biri "Peki sen nasıl zengin oldun?" diye bu adama sormuş.

Adam anlatmış:
- Efendim. İkinci dünya savaşı sonlarıydı. Cebimde hiç param yoktu. Bir gün hamallık yaparak 20 dolar kazandım. Ertesi gün on dolara limon aldım ve ayak üstü o gün hepsini sattım. Beş dolar kazandım. Ertesi gün on beş dolarlık limon aldım ve yirmi beş dolara sattım. On dolar kazandım. Bir ay sonra limonlardan ettiğim kar 120 dolar kadar dı. Ben artık her gün limon satmağa devam ettim.

Adam daha anlatırken gazeteci;
"Anladım efendim. Limon satarak bir kaç sene sonra, bu kadar zengin olup, iş sahaları kurdunuz. Değil mi?"
Zengin adam cevap veriyor:
"Hayır efendim. Teyzem ölünce bana on milyon dolar miras kaldı ve zengin oldum." der.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

OPERA 6 - MURATTİ TENOR

Bunlar dünyaca ünlü OPERACILAR. İçlerinde Türkler de var.

Tenor :
Andrea Bocelli
Enrico Caruso
Luciano Pavarotti
Plácido Domingo
Hakan Aysev
Marvin Gaye
Cee Lo Green
Adam Levine
Otis Redding

Soprano :
Anna Netrebko
Maria Callas
Emma Shapplin
Galina Vishnevskaya
Giuditta Negri Pasta
Hayley Westenra
Hülya Kazan
Lucia Popp
Pervin Çakar
Linet Şaul
Tülay Uyar
Zehra Yıldız        Çok istek olduğu için yayınlıyorum.

16 Temmuz 2013 Salı

ULA TURSUN

Temel sinemaya gidecek ti ya, biraz geç kalır ve flim başladıktan sonra büyük bir aceleyle gider yerine oturur. Sağ tarafında oturan adam oflayıp puflamaktadır. Çünkü önüne iri yarı kafasını kazıtmış dazlak bir adam oturmuş öte beri hareketleriyle adamın önünü kesiyor, flim seyretmesine engel oluyor. İkaz etse de dazlak hiç oralı olmuyor “Blader rahatsız oluyorsan başka yere gideceen.” Diyor.
Adam dazlağa çok içerler fakat elinden hiç bir şey gelmez. Sonra aklına bir kurnazlık gelir. Temel'in kulağına "Bu adamın kafasına bir şaplak vur sana 50 lira vereceğim." der. Temel adamdan 50 tl yi alır ve "Uyii Tursun, görüşmeyeli nasısun da?" deyip karanlıkta dazlağın kafasına kuvvetli bir şaplak vurur. Canı fena halde yanan dazlak geri dönüp "Ne Tursun'u kardeşim" der. Temel "Pardon karışturdum da. Kusura bakma." der. Dazlak ses etmez önüne döner ve adamı rahatsız etmeğe devam eder.

Adam Temel’e "Bir daha yapıştır, sana 50 lira daha vereceğim" der. Temel "Ola sen Tursun sun da, beni mi kandurıısun da" der ve hemen adamın kafasına bir şaplak daha yapıştırır. Dazlak "Dursun mursun değilim be kardeşim, ne vuruyorsun?" der ve yerinden kalkar, ön taraflarda boş koltuklardan birine gider oturur.
Kalkmasına kalkar ama bu durum dazlaktan hoşlanmayan adamın çok hoşuna gider. Temel’e 50 lirayı verir ve "Dazlağın kafasına bir daha vurursan, sana tam beş yüz lira veririm." der.

Temel ilerde koltuklardan birinde oturan bu dazlak adama karanlıkta arkasından yaklaşır ve "Ula Tursun sen ha buraya sun da ben arka tarafta sabahtan beri 'sensun deyi' başkasınun kafasına, furup turiirum da" der ve dazlağın kafasına kuvvetli bir şaplak daha yapıştırır ve o gece şaplak gecesi olur, dazlak şaplak üstüne şaplak yer.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

OPERA 5 - MURATTİ TENOR

İstekleriniz üzerine yayınlıyorum. Telif hakkı yoktur. İsteyen istediği şekilde kullanabilir. Amerika dan gelen bir e-mail de adam teşekkür ediyor ve düğününde bu müziği kullandığını yazıyor. Bu videoyu indirip düğün, bayram, panayır ve her yerde çalabilirsiniz.


14 Temmuz 2013 Pazar

OPERA 4 - MURATTİ TENOR

Çok istek aldığım için tekrar yayınlıyorum. Ben ne söylediğini anlamadığım halde dinledikçe kendimi kaptırabiliyorum. Gerçekten insanı etkiliyor. Dinleyin fakat kendinizden geçip mest olmayın.

11 Temmuz 2013 Perşembe

BENZETME

1998 den beri Ahlak Büro Amirliği istemediğimi çeşitli yollarla Baş Müdüre bildirdim. Atamam Eğitim Şube Müdürlüğüne yapıldı. Zaten 1999 da da Fethullah G. ve Emniyet Genel Müdürünü dinlettikleri için, Baş Müdür dahil herkesin tayını yapıldı. Kendisinin takip edildiğini anlayan Fethullah G. ABD ye gitti ve o zamandan beri ABD de yaşıyor.

Emniyet Müdürü Cevdet S. ve İstihbarat Müdürü Osman A.; bu dinleme olayından dolayı Genel Müdürlük Merkez emrine alındılar. Polislik hayatları bitti. Bütün kadro allak pullak oldu. Yanı hepsi başka yerlere tayin edildiler. Asayiş Müdürü Mustafa A.'ın teşkilat içinde kurduğu derebeylik te bitti. Ben daha önce geri hizmet olan Eğitim Şubeye gittiğim için beni ellemediler. Ben zaten polisliğim boyunca hiç bir guruptan olmamıştım. Her zaman milletin polisi olarak millete hizmet etmiştim. Bu Müdürleri de hiç tanımadığım halde beni Ahlak Amiri etmelerinin sebebini daha sonraları anladım.

Benim zamanımda Ahlak Büro Amirliğinin çok pöpüler olduğunu herkes söylüyordu. Bu olaylardan bir kaç ay önce, aldığım bir ihbar nedeniyle, Köroğlu Caddesinde bir barda, inceleme yaparken, güzel bir bayan yanıma geldi ve " Merhaba. Hayatım nasılsın?" dedi. Hemen göz altına aldım. Bu bayanın cep telefonun da Emniyet Genel Müdürü Necati B. 'ın telefon numarası vardı. Sonra anlaşıldı ki, Asu takma adlı bu bayan Cinnah yokuşu Altındal Gazinosunda artist olarak çalışıyor ve Genel Müdür ile de tanışıyorlarmış. Beni Genel Müdüre benzettiği için yanıma gelip 'Merhaba Hayatım' demiş. Zaten Genel Müdürü o telefon numarasından dinlemeye almışlar. Ayrıca bu Asu denen kızın silahla yaralanan Akın Birdal olayı ile de bağlantısı olduğu ortaya çıktı. Zaten olayla ilgili Genel Müdür Necati B. dan bilgi almak için özellikle tanışmış.   

10 Temmuz 2013 Çarşamba

OPERA 3 - MURATTİ TENOR

Rusya dan iki kişi ve ABD den bir kişi çok istediklerini yazmışlar. Bende onları kıramıyorum ve bir opera tenor Muratti daha yayınlıyorum. Herkese iyi vakitler.

9 Temmuz 2013 Salı

OPERA 2 - MURATTİ TENOR

Bunu da izleyiniz. Eğer beğenmezseniz daha yayınlamam. Yorum veya e-mail ile istek yaparsanız yine yayınlarım. İstek yapmazsanız yok yayınlamam. Ayrıca telif hakkı da yoktur. Şimdilik istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Şarkıyı tam olarak anlamadığım halde ben her sabah dinlemeden duramıyorum. İnsana etki ediyor.

8 Temmuz 2013 Pazartesi

OPERA 1 - MURATTİ TENOR

Bugün ve birkaç gün sizlere opera dinleteceğim. İtalyan tenor Luciano Pavarotti kadar güzel değil. Fakat aşağıda kalmıyor. Biliyor musunuz bilmiyorum. 1963'te yaşamında iz bırakan bir olay yaşamış Pavarotti. Ankara Devlet Opera ve Balesi tarafından davet üzerine Ankara'ya gelmiş. Devlet Opera ve Balesi zor bir oyunda tenor olarak söylemesini istemiş. Ancak ilk konserden sonra sesi 'yetersiz' bulunarak geri gönderilmiş. Daha sonra dinlemek için binlerce insan Türkiye den İtalya'ya Pavarotti konserlerine gitmişler. ABD de konser verdiği zaman 300.000 kişi dinlemiş. Sizler de sevmiyorsanız bile eziyete katlanıp bir iki defa dinleyiniz. Göreceksiniz alışkanlık yapacak ve daha vaz geçemeyip hep dinlemek isteyeceksiniz. Belki de Dubai'ye konserlerine de gidersiniz. Bakalım kaç kişi dinleyecek? Ve opera kolik olacak.

7 Temmuz 2013 Pazar

KAYAYA ÇARPTIM

Askerlik, ben kırk beş gün acemi eğitimi Amasya Carcurum da yaptım. O zamanlar ilk okul öğretmenlerine öyleydi. Kırk beş gün acemi eğitiminden sonra iki yıl askeriyede ali okullarında okuma yazma bilmeyen askerlere öğretmenlik veya uzak mahrumiyet köylerinde öğretmenlik yaparak askerlik yapılırdı. Doğunun uzak mahrumiyet köylerine öğretmen olarak kimse gitmek istemeyince, öyle bir kanun çıkarmışlardı ve öğretmenleri asker olarak zorla yollarlardı.

Bizden sonra ki tertipler hiç silah altına alınıp acemi eğitimi yaptırılmadan aynı şekilde iki yıl mahrumiyet köylerine gönderilip öğretmen olarak askerlik yaptılar. Ben acemi eğitiminden sonra çektiğim kurada öğretmenlik yapacağım İl kendi memleketim Rize çıkınca kendi köyümde çocuklara ders vererek iki yıl Er Öğretmen olarak askerlik yaptım. Fakat Askeriye de ki o kırk beş günde başımdan geçenleri bir anlatmağa başlasam sizlerde şaşırırsınız. Neler geçti neler.

Bir akşam üstü kantinin önünde duran tanımadığım üç dört kişiden birisi benimle dalga geçti. Bir tanesi geldi enseme bir tokat vurdu ve arkadaşlarına "Bak bu da askere gelmiş ama daha kuş." dedi. Baktım cılız, ufak, tefek bir şey. 'Tam dişime göre. Ben de bir adam döveyim. Terhis olup memleketime döndüğüm zaman herkese anlatırım.' diye düşündüm. Çünkü eskiler böyle askerlik kahramanlıkları anlatırlar herkes te dikkatle dinlerlerdi. Ben de bu adama yumruk vuracaktım. Elimi yumruk edip kaldırdım ve vurdum. Yumruğumun kimseye değdiğini hiç hissetmedim. Ne olduğunu da bilemedim. Ancak ayaklarımın yerden kesildiğini ve birde düştüğüm yerde asfalta sürtülünce ellerimin içinin yüzüldüğünü hatırlıyorum. Onların bir metre kadar uzağına atılmışım. Nere uğradığımı şaşırmış bir vaziyette kalktığım zaman adamı göremedim. Sağa sola baktım adam yok. O adamların hiç biri yok. Meğer adamlar arkamda kalmışlar. Geri döndüm gidecektim ki adam arkamda durmuş bana bakıp gülüyordu. Daha hiç adama bulaşmadan oradan uzaklaştım. Zaten pek fazla kimselerde görmemişti. Ben de hiç kimseye anlatmadım. Olay geçişti, gitti. Beş on gün kadar sonra bizim Manga Çavuşu Mehmet Özdemir bir adam çağırdı ve “Arkadaşlar, şimdi sizlere hayatınızda lazım olacak bazı judo hareketleri gösterip, öğreteceğiz. Görmüş olduğunuz bu arkadaş kendisi Türkiye Judo Şampiyonudur.” Dedi.

Adam geldi bir baktım ki o beni yerlerde sürükleyen çelimsiz adam. Bu şahıs meğer Türkiye Judo şampiyonuymuş. Vah benim talihsiz başım. Ben nerden bileyim. Güya dişime göre diye dövecektim. Gittim adamdan bela aradım, gördüm günümü.

Kimseyi küçük görüp üzerine gitmeyeceksin. Gözünde büyütüp kimseden de korkmayacaksın. Hele düşmanından çok korkacaksın, ama korktuğunu hiç belli etmeyeceksin. Benden size nasihat. Herkes ile çok iyi geçineceksin. İnsanın yaranmayanı olmaz. Hiç beğenmediğin bir insan hiç ummadığın bir yerde rastlar ve senin için harika işler becerebilir.

5 Temmuz 2013 Cuma

HANGİSİNE BAKSIN

Yine şu olay çocuğa bakın. Babasına mı, Amcasına mı, Dedelerine mi, Dayısına mı? Kime çekmiş bilmiyorum. Dayısı ve öbür Dedesi böyle mi? Bilemem. Bizler de böyle bir şey yoktu. Fakat herhalde kızlardan kaynaklanıyor. Çocuğu yoldan çıkardılar. Böyle şey olamaz. İki tane birbirinden güzel kız bırakmıyorlar. Biri o tarafa çekiyor, biri bu tarafa. Çocuk ne yapsın şimdi? Bütün kabahat kızlarda. Ben Torunumu suçlamam. Sağa tarafa döndüğüne göre, sağda ki daha ilgisini çekmiş galiba Kerata nın. MAŞALLAH, Tutusini'ye.

4 Temmuz 2013 Perşembe

DÜNYALIK DUASI

Ey ALLAHIM;
Mal verdiğin zaman, saadetimi,
Kuvvet verdiğin zaman, adaletimi,
İktidar verdiğin zaman, basiretimi,
Nimet verdiğin zaman, bereketimi,
Güzellik verdiğin zaman, iffetimi,
Zorluk verdiğin zaman, sabrımı
Dert verdiğin zaman, dermanımı,
Benden esirgeme.
Kötülerle hiç bir zaman karşılaştırma.
Beni gazabından koru.
                                     YA RABBİM.

2 Temmuz 2013 Salı

şiir TATLIM


                           Kızım YEŞİM'e doğum günü için;
Güzel gözlerinden bir damla düşsün,
Benim de senin gibi yaş akar, tatlım.
Duymayım hayatta, sen üzülmüşsün,
Çünkü benim de içim kan ağlar, tatlım.

Uzakta kalsak, ikimiz de, bir an bile,
Aklımdan hayalın, hiç gitmez, niye?
Sesini duyarım, ağlarsan 'baba' diye,
O zaman bu kalbim ne yapar, tatlım?

Sen büyürken, kanat gerdik, titredik,
El üstünde tutarak, öptük, kokladık,
Bütün kötülüklerden, uzak, sakladık,
Sen olduğun yerde gül kokar, tatlım.

Sevgin ile yoğrulduk bebekliğinden,
Hep anladım halını, mimiklerinden,
Çünkü senin minicik, yüreklerinden,
Benim yüreğime, çok yol var, tatlım.

Anlarım halinden, üzgün mü, neşeli,
Her zaman içimdesin, gündüz geceli,
Sen sanki, Pamuk Prenses ler misali,
Dilerim iki cihan da, mutlu ol, tatlım.

                              Recep Ali Öztürk                      

1 Temmuz 2013 Pazartesi

FİRAR

Temel Cezaevi Müdürü olmuş.
Cezaevinde ki tutuklular hasta oldukları zaman doktora gider tedavi olurlarmış.
Bazı hastalarında hastaneye gitmeleri gerekirmiş.
Hastaneye gidecek hasta mahkumları da Hapishane Müdürü Temel havale edermiş.
Bir hasta hastaneye gittiği zaman ameliyat olmuş, bir kolunu kesmişler.
Aynı tutuklu bir kaç ay sonra tekrar hastaneye gitmiş. Bu seferde bir bacağını kesmişler.
Üçüncü sefer de aynı tutuklunun midesinden bir parça ameliyat edip kesmişler.
Tedavisi tamamlanmayan bu mahkum hasta, tekrar kendini hastaneye sevk ettirirken, Hapishane Müdürü Temel hemen müdahale etmiş;
"Dur hele. Sen her cittuğunde vücudundan bir parça çesturup, parça parça firar edeisun. Pen senu daha hastaneye sevk etmem da." demiş.