SAYFALAR

30 Nisan 2015 Perşembe

İYİ BİR İNSAN

Adana da Vali nin biri İkametgahını beklemek ve bazı özel işlerini yaptırmak için gece bekçileri istemiş. İsteyen Vali olunca en iyi gece bekçilerin gönderilmeleri icap etmiş. Ve bizlere görev verdiler “En genç, ahlaklı, güvenilir, işini bilen, sağlam üç bekçi tespit edin ve bize bildirin.” dediler. Biz de bütün bekçilerin isimlerini çıkardıktan sonra çalıştıkları birimlerden tek tek sorduk ve en iyi üç tanesini tespit ederek bildirdik.
Bu bekçilerin üçü de hakikaten en iyi bekçiler di ve Vali beyin konağına görevli olarak yollandılar. Konakta kendiler için özel tanzim edilmiş yere giderek göreve başladılar.
Bir ay kadar geçmişti ki Asayiş Şube Müdürü Adil Yazıcıoğlu beni çağırdı. Anlaşılan iyi fırça yemiş olacak ki bana etmediğini , demediğini bırakmadı. Vay bu bekçiler iyi değillermiş, görev yapmıyorlarmış, kötü adamları seçmişiz. Ben de fırçayı yeyince doğru koştum bekçilerin yanına gittim. Başladım ileri geri onlara bağırmağa.
O bekçiler bana ne dediler biliyor musunuz? “Ağabey, bizi buraya gönderdiniz ama bir Allahın kulu bize şöyle şöyle görev yapacaksınız diye söylemediniz. Biz de kendi aramızda görev taksimi yaptık. Her gün birimiz geliyoruz ve Vali Bey rahatsız olmasın diye hiç dışarı çıkmadan kulubemizde oturuyoruz.” dediler.
Haydaa buyurun şimdi. İşin garip tarafı ne görev yapacaklarını biz de bilmiyoruz. Ne ise Vali Bey’e koruma ve şoförleri tarafından soruldu. Hepimiz öğrendik ve bekçilere de yapacakları işleri bildirdik. Bir ay sonra o bekçilerin çok iyi olduklarını ve aynı onlara benzer bekçilerden üç tane daha tespit edilmesini istediler.
İnsanlara her zaman “İyi insan olun!” diyorlar. Fakat iyi insan nasıl olunacağını söylemiyorlar. Evet söylemiyorlar, çünkü kendiler de nasıl iyi insan olunacağını belki de bilmiyorlar. Ben aklıma geldiği kadar iyi insan nasıl olunur maddeler halinde sayacağım fakat unuttuğum olursa hatırlatırsanız memnun olurum. Hem dinimiz de aynı şeyleri emretmiyor mu? 
 İyi insan;
 1-   Her şeyi düşünerek yapan,
 2- Vatanını  seven ve her halükarda onu savunan,
 3- Anne, baba ve atalarını seven ve onlara söz söyletmeyen,
 4- Başkasının malına ve namusuna göz dikmeyen,
 5- Herkesle iyi geçinip ömrünü sonuna kadar şen ve neşeli yaşayan hoş görülü,
 6- Elinden geldiği kadar iyilik yapan, bazı hallerde karşısında kine de hak veren, 
 7- Bazı olaylarda kendisinin de haksız olabileceğini düşünen,
 8- Hak ettiğini koruyabilen, onu elinde tutabilen,
 9- Ön yargılı olmayıp her şeyi incelemeden kabul etmeyen,
10- Kendi halinde olup kimsenin dedikodusunu etmeyen,
11- Helalını uygun görüp asla hak etmediğini kabul etmeyen kanaatkar,
12- Bazı şeyleri hazmetmesini bilen,
13- Verdiği sözü tutan insanlar, bence iyi insanlardır.
Var mı? Bu saydığım meziyetleri taşıyan bir insan tanıyor musunuz?

29 Nisan 2015 Çarşamba

KURUSUN DİYE

Delinin biri havuza düşmüş ve boğuluyormuş. Bunu gören başka bir deli onu kurtarmak için hemen havuza atlamış ve kurtarmış. Bu olay deliler hastanesinde olay olmuş konuşulmuş. Doktorlar kahraman deliyi kutlamışlar ve akıllandı diye bırakacaklarmış. Kahraman deliyi çağırmışlar, tebrik etmişler ve: "Sen artık iyileştin. Seni bırakacağız. O kurtardığın deliyi çağır da, onunla da bir konuşalım." demişler.
Kahraman deli: "Olmaz, çağıramam, onu kurusun diye ağaca astım." demiş.

28 Nisan 2015 Salı

HAYALETLER

Bazen hayatta garip şeyler oluyor. Küçüklüğümüzde yürürken sağımız ve solumuzda bazı ayak sesleri gelirdi. Bilhassa tenhalarda bu sesler bariz bir şekilde duyulur hatta biz durunca o sesler kesilir yürümeğe başlayınca tekrar başlardı. Bizlerinde çok tuhafımıza gittiği için büyüklerimize anlatır ne olduklarını sorardık. Onlarda "Meleklerdir. İyidir sizleri takip ediyor ve koruyorlar. Korkmayın" derlerdi fakat şimdilerde o sesleri duymadığım gibi o zaman ki seslerin de ne olduğunu hala daha bilmiyorum. Bazen de bilhassa gece yalnızken birisinin ismimizle bizi çağırdığına şahit olurduk. Belki o sesleri kendi kulağımız üretiyordu. Burada resim de çıkan hayaletlerin çoğu uydurma olsa da belkide gerçek olanları da vardır.

                            Lütfen resim üzerine tıklayınız.
Burası bir İngiliz mezarlığı. Fotoğrafçı mezarlığın resmini çekmiş
Resimleri tab ettiği zaman 
bu kızın resmini görmüş ve bu olaydan sonra ömrünün geri kalanını akıl hastanesinde geçirmiş.




































Eski boş bir evin resmi çekildiği sırada içerde görülen kişi  

Cenaze taşınırken onları izleyen kişi

 Gece yolda resim çektiren iki kişiyi izleyen solda üçüncü kişi

Balkonda bir kız var. Bu ev 8 sene önce yanmış ve 
içinde bir kız da yanarak ölmüş. 
 
 Merdiven üzerinde tesadüfen çıkan resim 

Çocuğun resmi çekilirken sol da görülen bilinmez resim 

Sol tarafta çıkan bilinmeyen resim

Hayalet gelin sofra bezi silkitiyor

Eski bir kalede çekilen resim ve tesadüfen çıkan kadın resmi

Mezarlıkta tesadüfen kameraya takılan resim


        Resim çektiren adamın sol tarafında bir görüntü daha var. 
                                
Yerde dalların arasında ve ağacın üzerinde ki resimler

Ağaçların arasında ve üstünde makinaya takılan hayalet resimler 
 
hatıra resim arkasında hayalet resim
İstanbul da cami avlusunda çekilmiş
Ormanda piknik esnasında çekilmiş
sokak lambası ile hatıra resmi


 Çorumda bir mağara incelenirken makinaya takılan hayaletler

 Doğada bulutlardan Atatürk resmi

  Anıtkabır üzerinde Atatürk'ün buluttan oluşan resmi


Gök yüzünde Atatürk'ün yüz şekli

27 Nisan 2015 Pazartesi

şiir BİRTANEM


Hanımeli çiçek açtı, kokusundan geçilmiyor birtanem,
Deli gönlüm seni seçti, başka biri sevilmiyor birtanem,
Gözlerim hep sana bakar, göremese, çiçeklerin içinde,
Bu dünyanın kahiri, sen olmadan çekilmiyor birtanem.

Sen gideli havadisin, gurbetinden gelemiyor birtanem,
Her tarafta arıyorum, kayıp olan bulunmuyor birtanem,
O gün bu gün derken sonunda, günler gelip geçiyorda,
Sen aklıma gelince, hasretinden durulmuyor birtanem.

Dertliyim çaresizim, yol üstüne beklenmiyor birtanem,
Gözlerime duruyorsun, başkasına bakılmıyor birtanem,
Merak edersen beni, gelip gör ki bu halımı ben miyim,
Ayrılık hiç iyi değil, eğer yoksan yaşanmıyor birtanem.
                                                           Recep Ali Öztürk

25 Nisan 2015 Cumartesi

MANKAFA

'MANKAFA-MANKURT' Hiç duydunuz mu bilmem. Bu kelimeler ikisinin de maanaları aynıdır. Fındıklı Orta Okulunda okurken Nurettin Dekelli (Termik Çobanı dediğimiz) Yozgatlı bir Almanca Öğretmenimiz vardı, bizlere o söylerdi. Kafamda yer ettiği için Rize Lisesinde okurken kütüphanede ansiklopediye baktım ve maanasını öğrendim. Beyinsiz, geri zekalı, aptal, geçmişini bilmeyen insanlara söylenen bir kelime imiş.
Cengiz isimli bir Kırgız yazarın kitabında yazıyor. Soyadını bilmiyorum. Kitabın adı 'GÜN UZAR YÜZYIL OLUR' Eski tarihlerde Juan Juanlar kabilesi varmış. Bu kabile savaşta esir aldıkları Türklerin kafalarını ustra ile kazıtırlar. Deveden yüzdükleri sıcak deriyi ustra ile kazıtılmış bu kafalara sıkı sıkıya sararlar. 15-20 gün yerlere çaktıkları kazıklara el ve ayaklarından bağlayarak güneşin altında tutarlar. Ustra ile kazınmış kafalardan çıkmak isteyen saç kılları deve derisine dayandığı zaman onu delemez, geri dönerek beyine kadar gider, beyine batar ve müthiş bir acı verirmiş. Bu kişilerden bazıları bu acıya dayanamaz bağıra bağıra ölürler, sağ kalanlar da bilincini ve kimliğini kayıp ederler. Bu insanlara MANKAFA derlermiş. Mankafalar ise efendilerini bir tanrı bilir, ne isterse, ne derse taparcasına veya ölümüne onu yaparlar, yanlarından hiç ayrılmazlar, kölesi olur efendilerinden başka hiç bir kimseyi tanımazlarmış. Efendileri de bu insanlara her türlü hizmetleri yaptırdıkları gibi, savaşlarda ve en zor işlerinde kullanırlarmış..
Juan Juanlar kabilesini daha sonra Türkler ortadan kaldırmış yok etmişler fakat metodlarını yok edememişler. Hala daha günümüzde bile bu metod kullanılıyor. Hem de hiç kimse mankafa olduklarını hissetmeden, farkına varmadan. Hala daha bir insanı mankafa yapıyorlar. Bu işi esir alarak, deve derisi ve güneş kullanarak dıştan yapılan kaba bir etki ile değil de, daha modern usullerle yapıyorlar. Mesela: uyuşturucu, servet, şöhret, şehvet, din gibi etkenleri kullanarak kandırıp yapıyorlar. Bilhassa gençleri, hatta bazı siyasetle uğraşan kişileri Mankafa yapıp bütün geçmişini, kimliğini, milli duygularını unutturup istedikleri gibi kullanıyorlar. Yoksa bir insan canlı bomba olabilir mi? Allah insanı insanın eline bırakmasın ve kimseye fırsat vermesin. Onun için tekrar söylüyorum: Bir işi yapmadan önce en az üç defa düşünüp karar veriniz. Lider SİZ olunuz. Beş para etmezlerin peşinden 'Lider' diye gitmeyiniz. 

24 Nisan 2015 Cuma

İNSANAT BAHÇELERİ

Çoğunuz hiç duymadınız, bir çoğunuz da belki de yeni duyuyorsunuz; İnsanlık tarihinin karanlık yüzü 'İnsanat Bahçeleri'

Avrupa'da 18. ve 19. yüzyılda meşhur olan gezme yerlerinden biri etnolojik sergiler ve insan hayvanat bahçeleri olarak da bilinen insanat bahçeleriydi. Bu alanlar da 'ilkel' olarak nitelendirilmiş insanlar, yakalanıp esir ediliyorlar ve bu alanlara toplanıp halka açık olarak sergileniyor, bu yerlerde tıpkı hayvanat bahçesi gezer gibi, diğer insanlar gezip seyrediyorlardı. İşte insanlık tarihinin karanlık yüzü insanat bahçeleri. 

İNSANAT BAHÇELERİ ZİYARET AKININA UĞRUYORDU 

1897 de Belçika kralı II. Leopold, Başkent Brüksel'in doğusunda bir insan hayvanat bahçesi kurulmasını emretti ve yaklaşık 260 Kongo vatandaşı bu bahçeye taşındı. O yıl en az 2 milyon Belçikalı Kongo'luları görmek için Brüksel'in doğusundaki insan hayvanat bahçesini ziyaret etti.

19. yüzyılın ikinci yarısında, bu fikri benimseyen sömürge güçleri, Afrika kökenli insanları Avrupa ve Amerika’nın en büyük şehirlerindeki kafeslerde sergilemek için harekete geçti.

Kurulan insanat bahçelerinde, Kongo, Afrika, Kızılderili, Aborjinler gibi toplumlarından tutsak edilen insanlar, sanki birer hayvan gibi Avrupalılar tarafından kafeslere konup diğer insanlara seyrettiriliyorlardı.                                      

FARKLI IRKLARDA İNSANLAR DA HAYVAN GİBİ SERGİLENİYORDU 

O dönemde bu fenomene ‘insan gösterileri’ adı veriliyordu. Ancak bundan on yıl kadar sonra, bu isim ‘insan hayvanat bahçeleri’ ya da ‘insanat bahçeleri’ olarak anılmaya başlandı.

İnsanlar kafeslere konularak, bazıları yöresel kıyafetleriyle ya da çoğu zaman çıplak olarak sergileniyorlardı.

1889’da Paris Dünya Fuarı’nda 400 Aborjin ve Afrikalı kafesler içinde ziyaretçilere gösterilmiş 18 milyon insan tarafından ziyaret edilmişti. 1931 yılında bu garip gösteriler devam ediyordu ve fuarı tam 31 milyon insan ziyaret etti.

MAYMUNLARLA BİR ARADA TUTUP DÖVÜŞTÜRÜYORLARDI 

İnsanat bahçelerinde bazıları, diğerlerinden çok daha fazla dikkat çekiyordu. Sık sık adı geçen ve özellikle görülmek istenen, hatta ekstra para ödenen bir isim vardı

Bronx Hayvanat Bahçesi’ndeki ‘İnsan Sergisi’nde hayvanlarla bir arada tutulan, maymunlar ile oynamaya ve orangutanlarla dövüşmeye zorlanan Ota Benga’ydı. 

Ota Benga, Kongolu Mbuti pigmesiydi. Bir gün avdan evine döndüğünde, eşinin ve çocuklarının kabilesi ile birlikte öldürüldüğünü gördü. Daha sonra, market alışverişi yapar gibi dolaşan insanlar Ota Benga’yı alıp Amerika’ya götürdüler ve tutsak ettiler.

KAFESLERİN BAŞINDA BİLGİ TABELALARI VAR DI

İnsanlar sergilenirken, nereli oldukları yaşları, boyları ve ne kadar süre sergide kalacağı kafeslerin hemen yanında asılı olan tabelalarda yazıyordu.

Afrika Pigmesi, Ota Benga

Yaş: 23 Yıl

Boy: 1.49 metre

Ağırlık: 46 kg

Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti, Güney Orta Afrika'dan 

Dr. Samuel P. Verner tarafından getirildi. 

Eylül boyunca her öğleden sonra sergilenecektir.

ABD ve Batı Avrupa ülkelerine ek olarak, insan hayvanat bahçeleri İskandinav ülkelerinde de ortaya çıktı. 1914 yılında Norveç’te Oslo şehrinde bir insan hayvanat bahçesi kuruldu. Bu bahçe Senegal'den getirilen en az 80 Afrikalı erkek içeriyordu ve aynı zamanda gösterilere muazzam bir halk topluluğu katılım sağlıyordu. 

Yirminci yüzyılın başlarında, insan hayvanat bahçeleri beyaz ırkın üstünlüğü fikrini desteklemede önemli bir rol oynadı ve birçok antropoloğun evrim teorisi hakkında araştırma yapıp ırkçı kitaplar yayınlamasına neden oldu. 

İşte Avrupanın övündüğü demokrasileri ve her ortamda öne sürdükleri 'insan hakları' Kendi kurtuluşunu kendin ayrlayacaksın. Hiç bir zaman seni kurtarması için başkasını beklemeyeceksin. Türklük çatısı altında birleşip, kendi kaderini kendin tayın edeceksin. Alıntı

 

23 Nisan 2015 Perşembe

YAN BAKAN


Adamın biri çakır keyf kahveye girer ve tam ortasında durur
“Eeeeyt, var mı bana yan bakan lan? Varsa bir kişi çıksın ortaya hesaplaşalım.”  diye bağırır.
Hiç kimse korkudan gıkını çıkaramaz. Kolay mıdır? Ya adam belasını arıyorsa.
Bu tekrar bağırır "Var mı bana yan bakan lan? Ayağa kalksın"
Arka masalardan birinde oturan 25-30 yaşlarında 1.95 boyunda iri yarı bir kişi ayağa kalkar ve
"Var lan ne olacak? Sen ne demek istiyorsun?" der.
İlk bağıran bakar ki maazallah adamın elinden kurtulmak mümkün değil. Hemen koşarak gider bu iri yarı dev adamın yanında durur, iskemleye çıkarak adamın sırtına elini vurur ve;
"Var mı lan ağabeyimle bana yan bakan ha? Varsa çıksın ortaya" diye bağırmağa başlar.  

22 Nisan 2015 Çarşamba

MURATTI TENOR

Gecede izlenme rekorları kıran belki de yeni Favoretti. Ben o müzikten ve dilinden hiç anlamadığım halde dinlerken çok hoşuma gidiyor. Defalarca dinlesem bıkmıyorum. Ve onu dinlerken kafamda ki bütün olumsuzluklar yok olup gidiyor.
                                          Lütfen videoyu tıklayınız

21 Nisan 2015 Salı

DOĞADA KURTLAR

kurtlar ardahan'ı ziyaret ettiler
Yanda gördüğünüz resmi bir inceleyin. Ben bu resmi karşıma alıp dakikalarca seyrediyorum. Bu hayvanlar vahşi doğada yaşayan yabanı hayvan KURTLAR dır. Hayatlarında mektep, medrese ve eğitim görmeyen bize göre vahşi hayvanlardır. 

Bir yolculuk esnasında bu şekilde planlı guruplara ayrılarak her olasılığı düşünüp, vahşi doğada hayatta kalmak ve güvenli bir şekilde yaşamak için bu şekilde yapıyorlar. Üç'er, beş'erli timler halinde bir savaş düzeninde ilerleyip gidiyorlar. Ben bu hayvanları onun için mi çok seviyorum acaba? Böyle bir insan topluluğu gördünüz mü hiç? Veya kendinizle kıyaslayın. Bu şekilde bir organizasyon yapıp onlar gibi yolculuk yapabilir mısınız? Ben eminim ki izci eğitimi almış olan en akıllı insanlar dahi hatta o eğitimi verenler bile bu organizasyonu yapıp uygulayamazlar. Önde gidenler için 'zayıf ve hastalar' diye tespit koymuşlar, fakat yanlış. Önde gidenler en güçlü ve savaşçı olanlardır. Hem iz açıyorlar, hem de her türlü saldırıya hazır üçü de aralıklı, eğitim görmüş asker gibi yürüyorlar. Onlar yoruldukları zaman diğer savaşçı guruplardan üç tanesi ile yer değişecekler. 

Zayıf ve hasta olanlar on bir kişilik gurup içindedir. Düşünün böyle bir topluma kim ne yapabilir? İyi ki makineli tüfek, top ve tabanca yapmağı bilmiyorlar. Belki de biliyorlar da onları yapmağa müsait değiller. Eğer yapabilseler bu akılları da olduktan sonra insanların hepsini esaret altına alırlardı. Bu gördüklerimiz kurdukları gözle görünen düzenleri. Acaba bilmediklerimiz daha neler var? Bazı şeyleri bir birlerine nasıl öğretiyorlar? Ben bizzat eski çobanlardan duymuşum; kışın kar yağıp aç kaldıkları zaman bir kaç kurt arkada saklanırlar. Bir arkadaşlarını köpeği kandırmak için yanına yollarlar. Sürüyü veya evi bekleyen köpekler o tek gelen kurtu görür ve uzaklaştırmak için kovalar, o kaçtıkça peşinden giderler. Kaçan kurt köpekleri saklanarak bekleyen arkadaşlarının içine getirir. Bekleyen kurtlar çember oluşturarak köpeği aralarına alırlar ve kaçmasına izin vermeden yakalayıp öldürürler. Yanı köpeğe tuzak kurup yok ederlermiş. 'KURT GİBİ' onun için demişler galiba!

Tarihler boyunca hep dilden dile gezmişler. Kurnazlıklarla işini yürüten adamlara 'Kurt gibi, Kurt adam, Kurt kapanı, Kurtlar vadisi, Kurtlar sofrası v.s' demişler. Bu kadar konuşulduklarına göre demek ki boş değiller. Kendi kaderlerini kendileri tayın edebiliyorlar. Her şeyden önce kendi soyları ile birlik ve beraberlik içinde belirli bir hiyerarşi içinde yaşıyorlar ve sırtları yere gelmiyor. Bir olay esnasında kimin nerde olacağı ve ne yapacağı önceden bellidir. Lider bir görev verdiği zaman yerine gelmezse ağır cezaları vardır. Verilen emir mutlaka yerine getirilir. Bu vahşi doğada varlıklarını bu şekilde sürdürebiliyorlar. Ne derece doğru bilmem, geçen bir belgeselde duydum, kurt öleceğini hissettiği zaman sürüden ayrılır, yalnız kalır ve kendi leşini arkadaşlarından saklarmış.
                                                     Lütfen resim üzerine tıklayınız
Kurtlar gördüğünüz bu resimde dinlenecekleri emin bir yer aramaktadırlar. Guruplar halinde ilerliyorlar ve tam ortada çalı üzerinde oturan kuş ta bu hayvanları gıpta ile seyrediyor.
Savaşçı kurtlar av aramaktadırlar. Bir av buldukları zaman hiç yorulmadan, üşenmeden, usanmadan av yoruluncaya kadar onu kovalayacaklar, kovalayan kurtlardan yorulan kurt geri kalacak ve yerine öbür arkadaşı geçecek kovalamağa devam edecekler.Sonunda mutlaka yakalayacaklar. Hiç bir zaman yakalamadan bırakmazlar.
Üç kurt koca ayıya saldırıyorlar. Öldürebilirler mi bilmem fakat kurtlar benden akıllı olduklarına göre her halde bir bildikleri vardır. Bu savaşta galip gelmek büyüklük küçüklükle ilgili değil. İyi bir iş birliği ve kimin ne yapacağını çok iyi bilmesiyle mümkündür.
Çok enteresan, bir kurt görevi savsaklamış. Mahkeme etmişler ve suçlu bulmuşlar. Arkadaşlarının yanında lider onu karların içinde yere yatırmış, kulaklarını çekerek suçunu hatırlatıyor ve ona bir şeyler tembihleyerek cezalandırıyor. Suçlu kurt ön tatlarını kaldırmış teslim olduğunu, bir daha görevini yapacağını, çok pişman olduğunu söyleyerek liderini ikna etmeğe çalışıyor. Demek ki disiplini böyle sağlıyorlar.
 
Bu resimde kurtlar doğum günü partisi veriyorlar. Arkadaşları ile haberleşiyorlar. Hepsi toplanacaklar ve biraz sonra çeşitli danslara başlayacaklar.