SAYFALAR

21 Nisan 2016 Perşembe

RASTLAMADIM

Bir sohbet sırasında Romen Diyojen'e sormuşlar;

"Kadının akıllısını nerden anlarsın?

Diyojen cevap vermiş;
"Konuşmasından."

"Ya kadın konuşmuyorsa nasıl anlarsın?"

Diyojen tekrar cevap vermiş:

"Öyle kadına hiç rastlamadım."

20 Nisan 2016 Çarşamba

YÜRÜYECEKTİK

Eskiden belediye otobüsleri ve tramvaylar bir alemdi. Biner binmez biletçi hemen başlardı bağırmağa. 

"Yürüyelim bayanlar beyler, hadi anam sağlı sollu." diye binen yolcuları uyarırlardı.

O zamanlar küçük bir afacan babası ile belediye otobüsüne binmişler.

Biletçi yine durmadan başlamış bağırmağa:

-Beyler yürüyelim!

Her durakta yeni yolcular biniyor, biletçi yine bağırıyor:

-Yürüyelim beyler! Siz şapkalı bey, ilerleyin lütfen!

Birkaç duraktan sonra otobüs tıklım tıklım fakat biletçinin sesi hiç kesilmiyor:

-Yürüyelim beyler, sağlı sollu, hadi abiciğim, hadi ablacığım, sende biraz ilerle!

Küçük afacan iyice bunalmış ki babasına sormuş:
-Babacığım madem hep yürüyecektik, otobüse neden bindik?

19 Nisan 2016 Salı

EFLATUNDAN DEYİŞLER

Eflatun'a Milattan Önce sormuşlar:
"İnsanların sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?"
Eflatun tek tek cevaplamış:
1- Çocukluktan sıkılırlar, büyümek için acele ederler, ne var ki sonra çocukluklarını özlerler.
2- Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler, sonra sağlıklarını kazanmak için para öderler.
3- Yarını endişe ederken bugünü unuturlar ve dolayısıyla ne bugünü ne de yarını doğru yaşayamazlar.
4- Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar, ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
İkinci soru:
"Peki sen ne öneriyorsun ?"
Eflatun cevap vermiş;
1- Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Sadece kendinizi sevilmeğe bırakın.

2- Önemli olan; hayatta en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.
Peki demişler sizce 'demokrasi' nedir?
Onu da cevaplamış;
''Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama millet kendini yönetecekleri seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Kısaca demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasi olmaz diktatörlüğe dönüşür." (alıntı)

15 Nisan 2016 Cuma

GEL CEFER AĞA

Erzurum Belediyesinin kurulduğu ilk yıllarda Belediye de çalışmadığı halde her işe koşturan, belediye çalışanlarına yardımcı olan bir Cafer Ağa varmış. 

Onun bu iyi niyet çalışmalarından dolayı Erzurum dan Ankara ya gidecek olan Belediye heyetine Cafer Ağa’nın ismini de yazmışlar ve kendisini çağırıp heyet ile Ankara’ya gideceğini bildirmişler. 

Cafer Ağa bu haberden çok memnun olmuş.
Öyle ya mühim adam olmasa heyete adını yazarlar mı?

Cafer Ağa o aksam eve farklı bir havayla gidince hanımı merak edip sormuş:
-Ula Cefer, o gözel sufatin niye ele töhmüş olmuş asmissan, bişeye mi sıhıldın? Hele de hele!

Cafer Ağanın cevabı;
-Ben sıhılmayim de kim sıhılsın Hanum! Bihdim usandim. Sohahlar mi temizlenecah ‘gel Cefer Ağa’, çölpühler mi payhlanacah, ‘gel Cefer Ağa’
Şindi de Engere'de hökümatin işi bozulmus, ‘gel Cefer Ağa!’


14 Nisan 2016 Perşembe

TAKSİ İLE GİDECEK

Akıl hastanesinde bir gün doktorlar delileri test etmeğe karar verirler.
Duvara bir tane kapısı açık büyük otobüs, bir kaç tane de küçük araba resmi çizerler. 

Bütün hastaları meydana toplarlar.
Doktorlardan biri hastalara: 

- Arkadaşlar otobüse binen buradan gider. diye açıklama yapar.
Biri hariç bütün deliler otobüse binmek için sıraya girerler.

Doktor, otobüse binmek için sıraya girmeyen deliyi görünce iyileştiğini zanneder ve 

"Sen neden otobüse binmiyorsun?" diye sorar.
Deli ise:
"Ben arkadan taksi ile gideceğim." der.

13 Nisan 2016 Çarşamba

İÇUNE

Temel bir akşam Fadime den gizli felekten bir gece çalmış, meyhanede biraz içki içip sarhoş olduktan sonra eve gizlice gitmiş, Fadime'ye görünmeden yatmış.

Ertesi gün Fadime 'hış, hış' diye dürterek uyandırmış Fadime. "Ula Temel ha bu pantolonuna ne oldı daa?" 

Temel bir bakmış ki, üzerine kustuğu için pantolon berbat.  Fadime'ye de 'Sarhoş oldum, kustum' diyemez ya.

"Hiç sorma, Fadimem, habu bizum şerefsuz muğtar dün içkiyi içtu içtu da geldi üstüme kusti da." demiş.

Fadime de hemen almış pantolonu yıkamak için banyoya götürmüş.
Biraz sonra içerden Temel'e seslenmiş: 

"Ula Temel !  Hao poğ yeyenun uşağı muğtar, sade pantolona kusmamış. Ha pir de içune pislemiş da!" demiş.

11 Nisan 2016 Pazartesi

ASLANIN MERHAMETİ

Hiç kimsenin iç dünyasını bilemeyiz. Hiç bir insanın ne düşündüğü, ne yapacağını önceden kestirmek veya anlamak hiç mümkün değildir. İnsanları hal ve hareketlerinden biraz olsun kestirmek mümkün olurda, vahşi doğada o vahşi hayvanların iç dünyaları hiç anlaşılamaz. Hele siz vicdan nedir? Bilir misiniz? Vicdan, kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliğidir. Yırtıcı bir hayvan olan aslanın yaptığı bir işten üzüleceğini veya pişman olacağını hiç düşünebilir misiniz? Düşünün vahşi doğa da açlığını giderip ölümden kurtulmak için bir babun maymun yakalayıp öldürüyor. Öldürdükten sonra maymunun bir yavrusu olduğunu fark ediyor. Dedim ya canlıların iç dünyalarını bilemeyiz. Fakat aslanın çok üzüldüğü her halinden belli oluyor. O hiç bir şeyden habersiz minik yavruyu koruması altına alıyor. Parçalamak isteyen diğer aslanlara saldırıyor, onu koruyor ve bu mucize olayı da baştan sona kadar fotoğrafçı Shiller kamerası ile kayıt ediyor. Kim bilir o vahşi doğada daha ne çeşit olaylar oluyor da bizlerin hiç haberi olmuyor.
1-Güçlünün zayıf olanı yok ettiği vahşi doğada, aç kalan aslan inanılmaz bir davranış sergileyerek, öldürdüğü dişi maymunun yavrusunu fark edince minik maymunu sahipleniyor.

2-Babun maymunu başına geleceklerden habersiz yavrusu ile normal bir gün yaşamağa çalışıyor

3-Aslan öldürdüğü bu maymunun sırtında yavrusu olduğunu fark edince çok pişman oluyor ve üzülüyor
 
4-Aslan minik yavruya bir şeyler öğretmeğe ve gitmesini sağlamağa çalışıyor. Zavallı hayvan hiç bir şeyden habersiz baş düşmanından yardım bekliyor
 
5-Aslan minik yavruya bakarak ne yapması gerektiğini düşünüyor ve üzüntüsünü ifade ediyor
 
6-Aslan minik yavruyu gönderip oralardan uzaklaştırmak için uğraşıyor fakat o gidemiyor, gidip annesiz ne yapsın ki?
 
7-Aslan minik maymun yavrusunu kapmak isteyen diğer aslan arkadaşlarına saldırıyor ve onların kapmalarına meydan vermiyor. Bu yavruyu canı pahasına koruyor

8-Aslan en sonunda öldürdüğü maymunun o minik yavrusunu sahipleniyor

9-Aslan minik yavruyu kolları arasında korumaya alıyor

10-Aslan öldürdüğü maymunun yavrusunu her ne kadar sahiplense de annesi gibi olamıyor. Fakat belki de bu yavrunun yetişmesini üslenip onu büyütecek ve bir hayır işleyecek, vicdanında kendi kendini aklayacaktır
 
 
  

8 Nisan 2016 Cuma

KATİL HAYVANLAR

Dünyada hiç beklenmedik yerde ve hiç ummadık bir zamanda insanların karşılarına çıkıp bazen açıktan, bazen de gizlice ve sinsice öldüren, belki de ölüm nedenleri bilinmeyen bir çok olayların sebebi bazen hayvanlar olabiliyor. Hiç ummadığımız çok küçük bir hayvan ölüm getirebilir. Bazen de insanlar bir başka insanı öldürmek için bu hayvanları silah olarak kullanabilir. ABD bir savaşta düşman askerlerini saklandıkları sığınaklardan dışarı çıkaramayınca özel yetiştirilmiş aç fareleri bölgeye salıverdiler ve o askerleri saklandıkları yerde farelere öldürttüler. İşte böyle hayvanlar da bazen silah olarak kullanılabiliyormuş. (Resimler alıntıdır.)
                                                
Afrika aslanları her yıl yol açtıkları ölüm sayısı 550 civarında

Kara ve sarı akrepler yılda yaklaşık 6000 kişiyi öldürürler.

Arılar yüzünden geçen yıl 53 kişi hayatını kaybetti.

Deniz anaları yüzünden yılda yaklaşık 600 kişi  hayatını kaybediyor. Köpek balıklarından can kaybının neredeyse yüz katı.

Filler tarafından her yıl yaklaşık 1400 kişi öldürülüyor

Hiç beklemediğiniz bir anda başınıza her şey gelebilir. Hayvanların insanlara saldırı anı saniye saniye görüntülendi. İşte o görüntüler. Ve bu adam düşerek öldü.

Hipopotam yılda yaklaşık 3000 kişi öldürebiliyorlar. 

Kaplanlar yaklaşık 1000 kişiyi öldürüyor.

Karadul dünyanın en zehirli hayvanıdır. Her yıl 6000 kişiden fazla bilhassa ABD de adam öldürürler.

Kartallar da yeri geldiği zaman insana saldırıyorlar ve yılda 3.
  insan öldürdüler.
Köpekler bazen çok tehlikeli olabiliyorlar ve yılda 300 kişi öldürdüler.

Leopar geçen yıl 15 kişi öldürdüler.

Sinekler hastalık bulaştırdıkları için yılda 1 milyona yakın insanın ölüme sebep oluyorlar.

Timsahlar yılda 1500 ile 2500 arası can kaybına yol açıyorlar.

Yılanlar yılda 5000 insanı öldürüyorlar.

Zehirli karıncalar onların da yol açtığı ölüm sayısı 500'ü buluyor.

                               Köpek balığı her yıl çok sayıda insan öldürerek karnını doyurur.                                                                            

7 Nisan 2016 Perşembe

ZEHİR

Uzun yıllar önce Çin de Li-Li adlı bir genç kız evlenir. Aynı evde kocası ve kaynanası ile birlikte yaşamağa başlar. Kısa bir süre sonra kaynanası ile geçinmenin çok zor olduğunu anlar. 

Çünkü aralarında sık sık tartışmalar olur ve her gün kavga ederler. İkisinin arasında kalan eşine de üzülen genç kadın, babasının eski bir arkadaşı olan baharatçının yanına giderek derdini anlattıktan sonra kaynanasını öldürmek için ondan zehir ister. 

Yaşlı adam ona bitkilerden zehir hazırlar ve 6 ay boyunca her gün bir çay kaşığı yemeklerine koyarak kaynanasına vermesini söyler. Zehir az az verilecek , ölüm uzun zaman sonra gerçekleşecek ki öldürüldüğü anlaşılmayacaktır. 

Bu arada yaşlı adam genç kadına, kimsenin ve eşinin şüphelenmemesi için kaynanasına çok iyi davranmasını, her dediğini yapmasını, en güzel yemekleri pişirip yedirmesini önerir.

Li-Li sevinçle eve döner  ve yaşlı adamın dediklerini aynen uygular . Her gün en güzel  yemekleri yaparak kaynanasının tabağına azar azar zehiri damlatır. Kimseler şüphelenmesin diye de ona çok iyi davranır. Bir süre sonra kayın validesi de çok değişir ve ona kendi kızı gibi davranmağa başlar. Ev de artık herkes birbirini çok sever ve mutludurlar.

Li Li üç ay sonra kaynanasını kocasından daha çok sever. Öldüreceğine pişman olur ve onu kurtarmak için aynı  baharatçıya koşar. Yaşlı adama şu ana kadar kaynanasına verdiği  zehiri onun kanından temizleyecek ve onu yaşatacak bir  ilaç yapması için yalvarır. Yaşlı adam, yaşlı gözlerle karşısında duran Li-Li ye bakar ve gülerek,

Sevgili Li-Li der ;
“Sana verdiğim zehir değil, kuvvet şurubuydu. O şurup kayınvalideni öldürmez güçlendirir. Asıl gerçek zehir ise senin beyninde olandı. Sen ona iyi davrandıkça oda sana iyi davrandı ve beyninde ki zehir de dağıldı, yerini sevgiye bıraktı.” dedi.

Eski bir Çin atasözü vardır; Gül veren elde gül kokusu kalır.

6 Nisan 2016 Çarşamba

HAMSİ DE

Komutan bir gün Temel'i nizamiye nöbetine dikmiş ve;
- Evladım Temel, sivil, asker herkese parolayı soracaksın. Parolayı bilmeyenleri kesinlikle içeri sokmayacaksın. Parola 'hamsi'dır demiş.

Temel
- Başustine komitanum. demiş ve gitmiş nöbet yerine dikilmiş. Gelene geçene parola soruyor, bilmeyeni kesinlikle içeri sokmuyormuş.

Terhis olmuş ve çarşıya otobüs bileti almağa giden bir er geri gelmiş nizamiye kapısına içeri girip yatakhaneden valizini ve eşyalarını alacakmış. Parolayı bilmiyor tabi. 

Temel kapıda hemen durdurmuş ve parolayı sormuş. Bilmeyince de içeri girememiş. Yalvar yakar mümkünü yok. Temel bırakmamış. Bir saat sonra da otobüsü kaçıracak. Asker orada başlamış tepinip ağlamağa.

Temel askeri çok acımış, o haline çok üzülmüş ve;
- Hadi 'Hamsi' de de geç pakalum da. demiş.


5 Nisan 2016 Salı

LİMON İLE ATEŞ NASIL YAKILIR

Olmaz demeyin. Sizlerde benim gibi bilmiyordunuz. Limon ile bal gibi ateş yakılır. Dediklerimi yapın ve dağa bayıra giderken; bir limonu manavdan, 6 adet bakır raptiyelari kırtasiyecilerden, 6 adet çinko çiviyi hırdavatçılardan, 50cm kadar da ince bakır kabloyu elektrikçilerden elde edebilirsiniz. Biraz da kolay yanabilecek kuru kağıt veya odun parçalarını istediğiniz yerden elde edebilirsiniz. Ve aşağıda resimlerin altında ki açıklamaları aynen uygulayınız. 1 voltluk bataryanız hazır olacak ve bununla ateş yakabileceksiniz. Hadi kolay gelsin.
                                                         Lütfen resim üzerine tıklayınız!


1-Önce altı adet bakır raptiyeleri düzgün bir şekilde limona batırarak diziniz.
 
 
2-Sonra altı adet çinko çivileri de raptiyelerin tam karşılarına aynı şekilde limona batırarak diziniz.
3-Çinko çivilerle bakır raptiyeleri çapraz bir şekilde bakır tellerle birbirine bağlayınız.
 
4-Baş taraflarda bir çinko çivi ile bir bakır raptiye boşta kalacak. Bunlara da birer tane uzunca ince bakır kablo bağlayınız. Kabloları uzatıp birbirine dokundurunca kıvılcımları göreceksiniz. Bir voltluk bataryanız hazırdır.
5-Hazırladığınız kuru kağit, ağaç v.s gibi malzemeleri tutuşturarak ateşinizi yakabilirsiniz. 
 
                                                                  6-İşte ateşiniz yanıyor.
 

4 Nisan 2016 Pazartesi

YAVUZ VE ŞAH İSMAİL

Yavuz Sultan Selim, Ertuğrul dan sonra en sevdiğim ve takdir ettiğim hem adaletli, hem de çok yiğit bir padişahtır. Bilim, şiir, edebiyat ve satranca gençliğinden beri çok meraklıdır. Şehzadelik zamanlarında Acem Hükümdarı bir Türk daha var. 14 yaşında Acem tahtına çıkan Akkoyunlu Şah İsmail.

Şah İsmail de çok dirayetli bir hükümdar ve aynı zamanda satranç ve şiire de çok meraklıdır. Sarayında satranç partileri düzenler, dünyanın her taraftan ustalar gelir onlarla karşılaşırlar ve her oynadığı oyunda herkesi mat eder. Satranç oyunun da ünü bütün dünyaya yayılır. 

Yavuz Sultan Selim Han da şehzade iken Şah'ın ününü duyar ve tebdili kıyafet Hemedan'a giderek han ve kervansaraylar da satranç oynar. O da her karşılaştıkları satranç ustalarını mat eder. Onun da ünü tez zamanda bütün İran'a yayılır fakat Yavuz Selim olarak değil de bir gezgin, derviş olarak. Tabi ki Şah İsmail'in kulağına da gider ve bir şehzade olduğunu bilmeden, gezgin bir aptal sanarak Yavuz Sultan Selim'i satranç oynamak için sarayına çağırtır. 

Şah İsmail:

“Gel hele bre derviş, sen misin nam-u derviş?
Tebriz de üstad koymaz hepsini mat etmişsin.
Bu nasıl bir olaydır, velasıl bu nasıl bir iş,
Bana gelene kadar herkesi alt etmişsin.”

Şehzade Yavuz Selim;

“Aman beyim, efendim ben garip bir dervişim,
Oyunda ustacayım ondandır mat etmişim.
Müsaade ederseniz sizinle de oynarım,
Satranç oynamak benim vakti ahvalim işim.”

Şah İsmail:

“Gel hele oynayalım sana bir ders vereyim,
Bende, seni mat edip ve yerlere sereyim,
Ben ki Şah İsmail’im kim duracak karşımda,
Oyun nasul oynanur sana da öğreteyim.” İlk oyunda Yavuz Selim Şah İsmail'e bilerek yenilir.

Şehzade Yavuz Selim;

“Siz beni mat ettinuz rövanşuu isterim,
Bu ikinci oyunda başarılar dilerim.
Sizle dostluk nazar-u bir oyun içindeyum,
Eğer mat olurusam size biat eder-um.”

Ve Yavuz Sultan Selim HAN ikinci oyunda Şah İsmail’i mat eder. Şah İsmail ilk kez bir derviş tarafından mat edilir. Bu yenilgiyi gururuna yediremez. Ç
ok kızar, sinirlenir, hatta elinin tersi ile vurmak ister ve "Sende hiç edep yok mudur? Şah mat edilir mi?" der. Yavuz Sultan Selim HAN’a. Yavuz Sultan Selim, bir kağıta yazmış olduğu dörtlüğü kendisine uzatır ve "Bu yazdıklarımı iyi oku, ezberle! Unutma!" der. Şah hala karşısında kinin bir gezgin olduğunu sanar. Halbuki o Osmanlı Şehzadesi ve geleceğin en kudretli Padişahı Yavuz Sultan Selim Han dır. 

Yavuz Sultan Selim Tebriz’den gizli ayrılışından iki gün sonra Şah İsmail tekrar oyuna çağırmak için kaldığı hana adamını gönderir, Yavuz Selim'i çağırtmak ister fakat onun çoktan ayrılıp ne tarafa gittiğini bilen yoktur. Ancak saray görevlilerinden birisi Yavuz’u tanır ve Şah’a söylenince çok sinirlenir.

Şah İsmail'e verdiği kağıtta aşağıda ki dörtlük yazılıdır;

Sanma Şah'ım herkesi sen sadıkane yar olur,
Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur,
Sadıkane belki ol alemde bir dildar olur,
Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur

Şah İsmail bu dörtlüğü okur, tuhafına gider fakat bu garip gezginin Yavuz Sultan Selim olduğunu ve bir gün karşısına serdar olarak çıkacağını, hatta savaşacağını anlatmasına rağmen o anlayamaz. 

Aradan bir zaman geçtikten sonra Yavuz Padişah olunca ikisinin arasında Çaldıran Savaşı olur. Savaşı kayıp eden Şah İsmail'e, kendisine atmak istediği tokatı hatırlatır ve; "Atacaksan birine tokatı, işte böyle atacaksın." der.

Bu savaşta Şah İsmail tam esir düşeceği zaman muhafızlarından biri Şah İsmail kendisi olduğunu söyler ve onun yerine esir olur. Esas Şah İsmail ise bir at ile yaralı olarak kaçar, canını kurtarır fakat bu yenilgi kendisini şoke eder, bir daha toparlanamaz. Bir zaman sonra da ölür.