SAYFALAR

9 Ağustos 2017 Çarşamba

UYARI


Nerede görülmüş vatanı bölmek, parçalamak ve yıkmak için ‘DEMOKRASI’.  Atalarımızın oturmadan yatmadan at sırtında kazandıkları bu toprakları başkalarına vermek için ‘Demokrasi’ hangi ülkede var? Bir ülkenin ismini aklınıza getirin ki özgürlük isteyerek yıkılsın ve düşmanlar topraklarını alsınlar. Ben biliyorum. Öyle bir ülke var. OSMANLI İMPARATORLUĞU. Özgürlük isteye isteye yıkıldı ve isimleri bile aklımıza gelmeyecek kadar çok ülke kuruldu. Ne oldu? Bu kurulan ülkelere demokrasi geldi mi? Hayır, Haksızlık, yolsuzluk, yoksulluk ve Faşistlik geldi. Mesela Yunanistan da sadece Türk oldukları için insanlar zindanlara atıldı. Atına sokaklarında ağaç dallarında asıldılar ve günlerce asılı kaldılar. Kıbrıs ta daha yakın tarihte herkes hatırlaması lazım Rumlar Türk oldukları için hepsini öldürüp soy kırımı yapmak istediler. Sırplar Bosna da Müslüman soykırımı yaptılar. Daha olmadı güç kullanarak Irak, Libya, Afganistan ve Suriye nin başına gelenler ortada. Ey bu işlerden anlayıp demokrasi isteyen zevat bu yapılanlar Faşistlik değil de nedir? Benim Türküm dediğim niçin Faşistlik oluyor? Bir ülkede bölücülük yapmak nasıl bir demokrasi olur? Veya bu bölücüleri destekleyenler, zorla halkı sindirip okullarda ve şehirlerde bölücülüğü desteklettirenler Faşist değil midirler? Ey iki üç tane yüksek okul bitirmiş aydın kesimler Faşistlik nedir? Bana bir anlatır mısınız? Adamlar Nagazaki ve Hiroşimaya atom bombası atıyor. 178 000 kişiyi vahşice akıl almaz bir biçimde katlediyor. “Biz de üzüldük ama barış için gerekli idi. Ne yapalım?” diye açıklama yapıyorlar. İşledikleri suçu BARIŞ kelimesi ile kamufle ediyorlar. Adamları güç ve kuvvetleri konuşturuyor ve ne söylerlerse dünyaya kabul ettiriyorlar.
Nasıl oluyor da hep birlikte bu ülkeyi parçalamağa çalışıyoruz? Faşistlik nedir? Demokrasi nedir? Hak ve özgürlükler nedir? Sizler pek ala her şeyi iyi bilirsiniz. Gelin samimi olun ve bu millete olup bitenleri anlatınız. Ülkeyi yıkmak için çıkartılan olaylara DEMOKRASI deyip te kelimenin anlamını bozmasınlar bari. Yapılanlar olsa olsa bir ülkede Demokrasi istemek değil, o ülkeye İHANET tir. İhaneti Demokrasi ve özgürlük hakları ile kamufle edip ülkenize İHANET ediyorsunuz.

Demokrasi ve Özgürlük isteyip te, Türkiye ye uygulanan plan nedir? Ben size söyleyim;

1- İstanbul, İzmir ve dolayları YUNANLILARA ,
2- Ağrı, Van ve dolayları ERMENİLERE ,

3- Diyarbakır ve dolayları Yeni devlet kurularak Türkiye dışında ki KÜRTLERE vermek.
Eğer hakikaten bilmeyip te öyle gelişi güzel destekleyenler varsa vaz geçsinler . Çünkü onlar halkı kandırmak ve taraftar toplamak için kendilerini kamufle edip Dincilik, Faşistlik, Demokrasi ve Özgürlük kelimelerini mecazi anlamda kullanarak ülkeyi yıkmak için  en üst seviyede ülkeye İHANET  ediyorlar. Nasıl anlamıyorsunuz şaşıyorum. Adamlar karşılarında ki insanı kandırmak için her türlü yalanı söylüyorlar. Baksanıza Japonya'nın Hiroşima adasına atom bombasını atmışlar. Binlerce masum çoluk çocuk hepsini öldürmüşler, daha geçen gün açıklama yapıyorlar; "Ne yapalım, barış için atom bombasını atmağa mecburduk." diyorlar. Bunların 'Hürriyet ve Demokrasi' laflarına inanılır mı? Tez zamanda onlara destek olmaktan vaz geçiniz. Onlar emellerine ulaşamayacak pişman olacaklar. Haberiniz olsun. Sizler saflarında bulunmayınız. Uyanık insanlar daima hedeflerine ulaşmak için aptal saydıkları kesimi kandırır ve onların sırtlarına basarak hedeflerine ulaşırlar, daha sonrada o sırtına bastıkları insanları 'Sizler daha bizim işimize yaramazsınız.' deyip kaldırıp kenara atarlar.


22 Temmuz 2017 Cumartesi

KİM FAŞİST


Kavala da iki göz ve akan kanlı yaş
Bilmem tarihçilerin dikkatini hiç çekti mi? Kurtuluş savaşına katılan Kahramanlarımızın ve Atatürk’ün arkadaşlarının %70 i göçmen dediğimiz Balkanlardan gelen vatandaşlarımızdır. Bunun sebebi nedir? Bilir misiniz? Yunanistan ilk kurulduğu zaman Türkleri ağaçların dallarından asmışlar ve aylarca asılı kalan cesetlerin kokusundan  halk sokağa çıkamaz olmuş, çıkanlarda burunlarını kapatır öyle gezerlermiş. Bunu canlı şahitler anlatıyor. İşte bu katliamlara şahit olanlar kurtuluş için canla başla bir savaş başlatmışlardır ki o savaş KURTULUŞ SAVAŞımızdır.

Kavala, Kavalali Mehmet Ali Paşa nın doğduğu bir Osmanlı kenti. Şimdi Yunanlılara ait deniz kıyısında çok şirin bir şehir. Ayrıca Kanuninin eniştesi Pargalı İbrahim Paşa tarafından yaptırılan su sarnıçları görmeğe değer. Tepe de Kaval Ali Mehmet Ali Paşa nın heykeli evi ve bir de cami var. Şehrin girişinde ve muhtelif bir çok yerlerinde binaların tam tepesine iki tane göz ve o gözlerden  yere doğru uzanan kırmızı damlalar şeklinde resimler olduğunu görünce dayanamadım ve rehbere sordum; “Bu resimler nenin nesidir?” diye.

Ne imiş biliyor musunuz? Türkler Kıbrıs ta çok Rum öldürmüşler. Türklere düşmanlığın unutulmaması için, şehrin muhtelif göze çarpan yerlerine bu resimler yapılmış. Kıbrıs ile Kavala arasında ki bağı görüyor musunuz? Kıbrıs’ta ilk defa Türkleri öldürerek  soykırımını Rumlar başlatmadı mı? Dünya seyirci kalırken bu soy kırımı önlemek ve Türkleri kurtarmak için adaya Türk Askeri çıkartılmadı mı? Meğer Kıbrıs ta Türklere soy kırım yapanlar sadece Kıbrıs Rumları değil, Yunanistan dan Adaya gelen Yunanlı Rumlar ile birlikte o katliamları yapıyorlarmış. İşte o olaylar da Kıbrıs’ta on bine yakın KAVALA lı RUM öldürülmüş. 
Onun için bu resimler her yere sembol olarak yapılıyormuş. Önce kendileri öldürürken iyi, sonra Türkler öldürünce de çok ağırlarına gitmiş beyefendilerin. Bugün Yunanlılar Lise çağında ki gençlerin hepsini Atina’ya toplarlar orada faşistlik ve Türklere düşmanlık  için özel kurs verirler.
Şimdi sizler karar veriniz, Faşist biz miyiz, yoksa Yunanlılar? Veya Türklere FAŞİST diyenler?
Sizlere iyi uykular TÜRKLER



13 Temmuz 2017 Perşembe

PİS MEDENİYET


Balkan ve Avrupa Ülkeleri klozetleri
Utanılacak bir şey yok, anlatacağım! Çünkü bizleri beğenmeyen Avrupalıları herkesin bilmesi ve anlaması lazım.

İyi hatırlarım ki iki-üç yaşlarında iken tavuklar peşimizden koşar arada bir kıçımıza gaga vururlardı. İyi ki şimdi Avrupalılar pantolon giyiyorlar, yoksa sokağa çıktıkları zaman mahallenin bütün tavukları peşlerine takılılar gagalayarak giderlerdi.
Neden biliyor musunuz?
Büyük abdestten sonra su kullanmıyorlar. Bütün Balkan Ülkelerini dolaştım, tuvaletlerinde taharet musluğu yok. Taharet musluğunu ancak Türk iş adamlarının yerlerinde bulabilirsiniz. Onlarda klozetleri Türkiye den getirtmişler. Gittiğim Türk işletmeleri hariç hiçbir otel ve umuma açık yerlerde tuvalet klozetlerin de ve tuvaletlerde su görmedim. Yok. Rehbere sordum “Kültür farkı.” Dedi. Bu nasıl kültür imiş?

İşte üstte ki resimler Otel Vega, Hotel President gibi ünlü otellerde çekildi. Balkan ülkelerinin hiç birinde temizlik için su kullanılmıyor. Banyoları var fakat banyo yapıyorlar mı bilmiyorum.
Zaten çok eskiden de Avrupa da tuvalet bile yokmuş. Osmanlı oralara yerleştikten sonra Avrupalılar tuvaleti öğrenmişler. Şimdi ise tuvaletler var. Tuvaletler de klozetler de var. Taharet suyu yok. Yanı  tuvalette su kullanmıyorlar. Hani Türkiye yi Avrupa Birliğine alacaklar dı da kokoreci kokusundan yasak etmişlerdi ya, kabul ettikleri Balkan Ülkeleri insanlarının kendileri kokuyor. Buna ne demeli. Ondan sonra da medeniyetten bahsediyorlar. Onun adı ‘PİS MEDENİYET’ olmaz mı? Bu ülkeler aynı zamanda Avrupa Birliğine alınmış, üye ülkelerdir. Bilgilerinize…
 

11 Temmuz 2017 Salı

EN BÜYÜK FAŞİSTLİK

sırbıstan da polis ve dilenci
Ey bu ülkede yaşayan yüksek eğitim görmüş, saygın ve saygı duyduğum SOLCULAR, ben Hırsızlık Bürosunda iken, her halinden aşırı solcu olduğu anlaşılan aslen Çorumlu Hacettepe Üniversitesinde Profesör Fikret isimli bir şahsa evinden çalınan altınlarını teslim ederken bir soru sordum; "Hocam bu memlekete nasıl oldu da Komünizm Rejimini getiremediniz?" diye. Cevap verdi; "Bende bu konuyu merak ettim, çok düşündüm ve sonun da buldum. Komünizmin girdiği ülkelerde fakir halk solcu, zengin halk sağcıdır. Burjuva diye adlandırılır. Biz de ise tamamen tersi, fakir halk sağcı, zengin halk ise solcudur. Türkiye ye işte onun için Komünizm Rejimi giremedi." dedi ve beni tatmin etti, doğru söylüyordu. 

Sizler hiç incelemeden düşünmeden kime inandınız veya uydunuz, nasıl oldu da Komünizm Rejimini Türkiyeye kurtuluş yolu olarak seçtiniz. Sizlere kimler tavsiye etti? Eğer sizlere uyup ta  sizlerin dediğini yapsaydık şimdi Türkiye nin hali nice olurdu? Hem sizin önünüzde 100 yıl sonra olacak olayları görüp te önceden haber veren Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lideriniz varken sizin neyinize Lenin, Mao  gibi insanlar? Onlar kimdirler? Kimden öğrendiniz onları? Mustafa Kemal’in eline su dökebilirler mi? Sizleri davet ediyorum, bu taktir ettiğiniz ve uğrunda cinayetler işlediğiniz, bankalar soyduğunuz, ölümü bile göze aldığınız, Türkiye de fikirlerini uygulamak istediğiniz Liderlerinizin Balkanlara getirdiği yaşam koşullarını, demokrasi ve halklara özgürlükleri mutlaka gidip görmenizi tavsiye ediyorum. Sizler Türkiye ye ne yapmak istiyordunuz? Lütfen halkımıza anlatır mısınız? Yoksa tanımadığınız bilmediğiniz adamların peşinden gitmek sizlere ne kazanç sağlıyordu? En azından sizleri bu yola düşürenlere bari şimdi ne yapmak istediklerini sorunuz.

Bulgaristan da ki Türkçe bilmeyen Bulgar rehberimize tercüman rehber vasıtasıyla bir soru sordum; “Buralarda yaşayan Müslümanlar belki de Osmanlı’nın tekrar gelmesini istiyorlar?”

İlginç bir cevap verdi; “Doğruyu söylemek gerekirse sadece Türk ve Müslümanlar değil, bütün Hıristiyanlar da Osmanlı’yı geri istiyorlar.” Dedi.

Adamların gitmeğe yolları bile yok, yeni yeni yollar yapıyorlar. Bulgaristan da insanların maaşları 200 yuro. En küçük pet şişe su 1 yuro. Otelde bir gece konaklama parası 45 yuro. Madem o kadar iyilik meleğisiniz, insanları kurtarmak için yaratıldınız gidip te önce o insanları niçin kurtarmadınız? “Kahrolsun Faşizm.” Diyerek  ‘FAŞİST liğin’ en alasını yaptınız.

Mesela Ruslar da öyle yapmış. Osmanlı nın Bulgaristan dan çekilmesi için Bulgarlara çok yardımlar yapmışlar. 1877-78 Osmanlı-Rus savaşları bu yüzden olmuş. Osmanlıların çekildikleri sene de Bulgar dostu olduklarını belirtmek için Alexsander meydanına Alexander Nevsky Katedralı  olan en büyük Kiliseyi yapmışlar, bu kilisenin çatısı ve haç ları altın. O savaşlar da ölen Rus askerlerini sembolize ediyormuş. Güya Ruslar Bulgarları çok sevdikleri için Osmanlı dan kurtarmış ve o ülkeye bu ihtişamlı Katedralı yapmışlar fakat sonra hegemonyalarına alıp halkı inim inim inleterek Osmanlı yı aratmışlar. 

Yanı anlayacağınız Ruslar Bulgar halkını kurtarmak için değil, Bulgar halkını kandırarak Bulgaristan'ı kendilerine mal etmek için savaşmışlar. Tabi en çok ta Bulgar halkı zarar görmüş. Bu işi öyle bir ustalıkla yapmışlar ki Bulgarları ve bütün dünyayı kandırmışlar. Helal olsun işte öyle olmak lazım. 'Kahrolsun Faşizm' diyerek FAŞİST lığın en alasını yapacaksın.


11 Haziran 2017 Pazar

DEĞİŞMEYEN SENARYO


Türk Milletinin acıma duygusu yanı merhameti çok fazla. Düşmanlarımız da bunu biliyorlar ve çok güzel değerlendiriyorlar.
Bize diyorlar ki; “Vah yazık şu halk eziliyor. Kurtaralım.”
Hiç düşünmeden onların emellerine alet oluyoruz ve sonunda ya ölüyor veya öldürüyoruz. Hanı başkasını ölümden kurtaracaktık? Biz neden ölüyor veya öldürüyoruz?
Olayların içine girdikçe MANKUT oluyoruz ve onu düşünemiyoruz. Madem başkasını kurtaracağız, öldürmeden veya  ölmeden kurtarmağa çalışalım.
Tarihe bir göz atacak olursak dünya kurulduğundan beri hiçbir Türk Devleti cephede yenilerek yıkılıp yok olmamış.
Ya nasıl olmuş?
İşte bu anlattığım şekilde kandırılarak ve bölünerek biri birini öldürterek düşmanlar yıkmışlardır. Çeşitli yalanlarla veya milletin haklı sebeplerine sahip çıkarak halkın bir çoğu kandırılmış ve taraflarına çekildikten sonra eylemler yaptırılarak düşman guruplar oluşturulmuş. Olaylar arttıkça da  tıs tıs gülüp seyretmişler.
Hiçbir zararları kayıpları yok. Öldürenlerde ölenler de vatan evlatları.
Gençlik olayların içine girdikçe olaylar kan davasına dönüşür ve artık önü alınamaz. Ondan sonra da; “DEMOKRASI GETİRECEĞİZ” deyip büyük ağabeyler devreye girer ve ülkeler kan gölüne döner. Tabi bunları yapabilmek için de birkaç kısa evreler gerekli. Bu evrelerden bir tanesi ; ülke halkını tarihlerinden koparmaktır ve en önemli evre de budur. Kişinin tarihi ile bağlarını kopardın mı, kandırarak her ırkı kabul ettirebilirsin ve ırkı için de her istediğini yaptırabilirsin.
Ne yazık ki Osmanlı İmparatorluğu da içten bölünmek suretiyle yıkılmış, toprakları Avrupalılar tarafından paylaşılmak istenmiştir. Peki topraklarının bir çoğu elinden alındı bu topraklarda yaşayan o Türk Milleti nereye gittiler? Bir çoğu kaçtılar. Bir çoğu öldürüldü. Bir çoğu asimile edildiler ve Balkan devletleri kuruldu.
Belli ki düşmanlarımız alışmışlar; hiç yorulmuyorlar ve üşenmiyorlar, hem ülkemizde cirit atıp istedikleri gibi yaşıyorlar, hem de aynı planları unutturup, zamanla yeniden uygulamaya koyuyorlar ve ülkeyi yıkıp istediklerini yapıyorlar.
Nasıl yapıyorlar?
Kendileri yapmıyor, güya akıl vererek kandırıp yine bize yaptırıyorlar.
Onun için tekrar söylüyorum ki, tarihinizi iyi öğrenin ve asla başkalarına alet olmayınız.

2 Haziran 2017 Cuma

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN


1 Haziran 2017 ‘Hiçbir şey yazmayacağım.’ Diyorum, kendimi fıkralar yazarak avutuyorum fakat artık dayanılmaz oldu, nasıl yazmayacaksın. 13 Vatan evladı şehit oldu. Önce hepsine gani gani rahmetler diliyorum. Mekanları Peygamber Efendimizin yanı olsun. Yakınlarına Allah sabırlar versin. Yüce Türk Milletinin başı sağ olsun. Hepsi toplu olarak o helikoptere kimin emri ile nasıl  bindiler, araştırılmasını istiyorum.
Biz yine suçu ‘YÜKSEK GERİLİM HATTINA YÜKLEDİK.’ Gidiyor. Bildiğim kadarıyla PKK 1983 yılından önce başka örgüt isimleri altında eylemlerini yapıyordu. İlk defa PKK adı altında ŞIRNAK ta eylem yaptılar. Askerlerimizi yere yatırıp üstlerine basarak geçtiler ve ‘PKK Türk askerini çiğneyerek geçti ‘ diye manşetler attırdılar. İlçeden gasp ettikleri askeri teçhizat ve malzemeleri Nafıa arabaları ile taşıdılar. Ben ta o günlerde şahit oldum. ‘Türk jetleri hemen devreye girdi ve o dağlarda taş taş üstünde bırakmadı. Öyle söylendi. En azından biraz olsun millet olarak rahatladık. Tarihi tekrar yazıyorum 1983-2017 Tam 34 senedir  ‘Kato, Botan ve bu bölgede ki dağların hepsi bombalanıyor. Her gün '17-18 adet PKK ya ait mağara imha ediliyor. PKK nın beli kırıldı. Pkk nın son çırpınışları.’ Bunlar hergün okuduğumuz ve görsel basından 34 senedir izlediğimiz haberler. Hala PKK ayakta ve eylemler yapıyor. Benim aklım almıyor. Bu kadar zamanda bomba değil de havadan yangın suyu dökülse şimdiye kadar PKK boğulur yok olurdu. Bir şey olduğu zaman olaylardan ders çıkarmıyoruz. Olay olduğu zaman biraz üzülür gibi olup sonra unutuyoruz. Ben 1984 te Komutanın yaralı Asker ve Polisi bırakıp ta yaralı teröristi helikopter ile doktora yetiştirdiğini biliyorum. Acaba bu helikopter kazasında FETO parmağı mı var? Çünkü FETO ve PKK nın çok eskilerden beri ortak çalıştıkları kesin ve FETO yok olmuyor, gittikçe güçleniyor.

31 Mart 2017 Cuma

AKÇENİN SESİ

Nasreddin Hoca Akşehir'de kadılık yaparken, bu şehirde biri cimrilikle, diğeri fakirlikle bilinen iki adam yaşarmış.
Bir gün cimri adam Hocanın karşısına yanında zorla getirdiği o fakir adamla çıkmış ve;
"Hocam demiş, ben bu adamdan davacıyım. Dükkanın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından yemeğin buğusu çıkıyordu. Bu adam elinde somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi." diye anlatır.
Nasreddin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp :
"Doğru mu bunlar?" diye sormuş.
"Evet." demiş fakir adam.
"Öyleyse para kesesini çıkar bakalım." demiş.
Zavallı fakir adam kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini çıkarıp Hoca' ya uzatmış. Hoca aşçıyı yanına çağırmış. Keseyi kulağına yaklaştırarak içinde ki akçeleri şıngırdatmaya başlamış.
Sonra da :
"Tamam, borcu ödendi." demiş.
 Aşçı :
"Nasıl olur? Daha parayı almadım ki !" diye şaşkınlığını belli etmiş.
 Hoca cevap vermiş :
"Fazla uzatma! Yemeğin buğusunu satan, akçenin de ancak sesini alır elbet !" demiş.

29 Mart 2017 Çarşamba

GEMİCİLİKTE DENİZCİLİK TERİMLERİ

ABORDA:Bir teknenin diğer bir tekneye veya bir iskeleye,rıhtıma tamamen bordasını vererek yanaşması.
ALABANDA:Teknenin su kesiminden yukarıda bulunan iç kısmı.
ALABORA OLMAK:Bir teknenin deniz veya limanda ters dönmesi.
ALARGA:Teknenin açıkta olduğunu ifade eder.
ALESTA:Bir işin yapılmasına hazır ol komutu.
ANA YELKEN:Herhangi bir yelkenli teknenin temel yelkeni.
ANELE:Halatları bağlamak veya zincirleri kilitlemek için sabit mapalardan geçirilmiş demir halka.
APAZ : Rüzgarı tekneye yandan alarak yapılan seyir.
APİKO:Demirin çekilip tam dipten ayrıldığı an.
ARMA:Teknenin tipinin belirlenmesini sağlayan direk ve yelkenleri ile ilgili tüm özellikleri kapsayan genel terim.
AVARA:Gemi veya sahile yanaşmış bir teknenin buradan hareket etmesi için verilen komut.
BABA:İskele ve rıhtımlarda tekneleri bağlamak için kullanılan,ağaç ve deöirden yapılma kısa sütunlar.
BAĞ:İki halatı birbirine veya bir halatı bir objeye sabitlemek için yapılan düğüm.
BALANÇİNA:Yatlarda yelken indirilirken veya basılırken,bumbanın ağırlığını taşıması için kullanılan halat.
BALON:Yatların ana direği önüne gönderli veya göndersiz olarak çekilen üç köşeli,hafif yelken.
BAŞ HALATI:Teknenin başından ileri doğru vewrilen,teknenin geri gitmesini önleyen halat.
BAŞ(PRUVA):Teknenin en ön kısmı.
BAŞTANKARA:Teknenin başının sahile dik gelecek şekilde bir iskeleye yanaşması.
BAYILMA:Teknenin bir yana doğru yatması içim kullanılan terim.
BERMUDA(MARKONİ)ARMA:Ana yelkenin üçgen biçiminde olduğu yelken grubu.

BORDA:Teknelerin dış tarafta ve su kesiminden yukarıda kalan yan tarafları.
BORDA SEYİR FENERLERİ:Gece yol alan bir teknenin her iki yanında taşıması gereken yeşil(sancak) ve kırmızı(iskelele) seyir fenerleri.
BROŞ ATMAK:Bir yelkenli teknenin,rüzgar pupadan veya kıç omuzluktan gelirken rüzgara doğru dönme isteği.Bu istek tekneyi bir anda rüzgara çevirerek tehlikeli bir pozisyona girmesine neden olabilir.
BUMBA:Yelkenin alt kısmının bağlandığı direk parçası.
CAMADAN:Halatlar ile bağlanarak yelkenin işlemez hale getirilen bölümü.Böylece çok sert havalarda yelken alanı küçültülmüş olur.
CAMADAN BAĞI:İki halatın giriş ve çıkış uçları aynı tarafta kalacak şekilde bağlanması.Denizde kullanılan en yararlı ve yaygın bağlardan biridir.
CENOVA:Yarış ve gezi yatlarında kullanılan büyük ön yelken.
CİVADRA:Pruvadan ileri doğru uzanan ve ucuna flok yelkenin bağlandığı çubuk.
ÇAPARİZ:Denizcilikte doğru gitmeyen,engelleyici,kötü anlamında kullanılan terim.
ÇARMIH:Teknenin direklerini yandan sabitleyen çelik teller.
DEMİR(ÇAPA):Teknenin dalga ve rüzgarla kaymasını engelleyip,onu sabit bir noktada tutması için dizyn edilmiş büyük ve ağır cisim.
DEMİR FENERİ:Geceleri,demirli bir tekne tarafından taşınan navigasyon ışığı.
DEMİR HALATI:Bir demirin ucuna zincir yerine takılan halat veya ip.
DEMİR TARAMASI:Demirin tırnaklarının dibe tam saplanmaması nedeniyle demirin kayması.
DEMİR YERi:Limanda  bir teknenin demirlediği ya da bağlandığı yer,rıhtım.
DEMİR ZİNCİRİ:Demiri tekneye bağlayan zincir.
DEMİRİN TUTMASI:Demirin kollarının deniz dibine saplanması ve kaymayacak şekilde sabitlenmesi.
DENİZ ALMANAĞI:Bir navigatörün,gök cisimlerinden yararlanarak yerini bulabilmesi için gerek duyduğu tüm bilginin verildiği,yılda bir yayımlanan kitap.
DENİZ MİLİ:1852 metre.
DEPLASMAN:Bir teknenin ihtiyacı olan malzeme ve yakıt ile dolu iken taşırdğı su miktarı.
DİREK:Yelkenli bir teknede ana amacı yelkenleri taşımak olan dikey çubuk.
DİRİSE ETMEK:Denizde,rüzgarın yönünde olan bir değişikliği belirtmek için kullanılan terim.
DONANIM:Bir teknede,direği destekleyen,yelkenleri basmak,indirmek,kontrol etmek için kullanılan halatların tamamı.
DÜMEN:Yol alan bir teknenin yönünü değiştirmedeki en etkili parça.
DÜMEN SUYU:Teknenin suda hareketiyle,arkasında bozduğu ve karıştırdığı su.
DÜMENCİ:Teknelerin kaptanı ve kumandanı için kullanılan terim.
EĞLENDİRMEK:Yelkenli bir teknenin çok kuvvetli bir rüzgarda,burnunu sürekli olarak rüzgarla çok dar bir açı yapacak şekilde çevirmesi ve böylece çok az yol yaparak ancak rüzgaraltına kaymadan durması.
EL İNCESİ:Karaya yanaşırken,kalın bağlama halatlarını karaya vermek için kullanılan,ucunda bir ağarlık olan ince ip.
FAÇA ETMEK:Yelkeni rüzgarla ters taraftan doldurmak.
FARŞ:Sintine üzerindeki döşeme tahtaları.
FENER:Tekneleri belli bir tehlikeye karşı uyarmak ve navigasyonlarına yardımcı olmak amacıyla belli bir ışık işareti gösteren bina ve benzeri yapı.
FIRTINA FLOKU:Çok kalın yelken bezinden yapılmış ve normal ön yelkenlerin kullanılamayacağı kadar kuvvetli rüzgarlarda basılan bir tür küçük flok.
GEL-GİT:Güneş ve ayın dünya üzerindeki çekimlerinin etkisi ile suların alçalıp yükselmesi.
GIRCALA:Teknede çeşitli amaçlarla kullanılan ince halat.
GOMİNA:Denizcilikte kullanılan bir deniz milinin onda birine eşit ölçü bürümü.
GURCATA:Yelkenli teknelerde direğin üst kısmında,çarmıhları ve yan ıstralyaları iki yana doğru açan metal veya ahşap çıkıntılar.
GÜNGÖRMEZ:Yelkenin arka yakası.
GÜVERTE:Temel olarak tüm tekne boyunca uzanan düz platforma verilen isim.
HALAT:Denizcilikte çevresi 2,5 santimden büyük olan doğal veya sentetik liflerden yapılan kablo.
IRGAT:Teknenin burun kısmına konulan,demiri çekmek için kullanılan aygıt.
ISKAÇA:Omurga üzerinde,direğin oturması için yapılmış  kare şeklinde oyuk.
ISKOTA:Bir yelkenin rüzgarla olan açısını ayarlamak için kullanılan halat.
ISTRALYA:Bir teknede sabit donanımın direği baş kıç doğrultusunda destekleyen parçası.
IZBARÇO:Bir halatın ucunda halka oluşturacak şekilde atılan bağ.
İSKELE:Kıçtan bakıldığında teknenin sol tarafı.
İSKELE KONTRA:Yelkenlerini teknenin sol tarafından gelen rüzgara göre ayarlamış olan tekne.
İŞARET FİŞEĞİ:Teknelerde,genelde gece kullanılan ve sorun olduğunu belirten sinyal.
KAÇAK:Çok kuvvetli ve ani sağnak.
KAFA AÇMAK:Tekneyi rüzgaraltına döndürmek.
KALOMA:Teknede bir halat veya zinciri boşlama.
KANİNGAM:Yelkenin orsa yakasını gerebilmek için kullanılan halat.
KARİNA:Teknelerin su kesimlerinin altında bulunan dış kısımları.
KARULA KÖŞESİ:Yelkenin ön alt köşesi.
KATAMARAN:Genelde yarış amaçlı kullanılan ama son yıllarda gezi amaçlı olanlarıda inşa edilen iki gövdeli tekne tipi.
KAVANÇA:Rüzgar arka taraftan alınırken bumbanın bir yandan diğer yana geçmesini sağlayan manevra:teknenin rüzgaraltına dönüş manevrası.
KAZIK BAĞI:Üst üste geçen iki göz oluşturulması ile atılan bağ.
KEÇ:Bir yavlın tersine mizana direği dümenin önünde olan çift direkli yelkenli tekne.
KEMERE : Ölçü olarak teknenin en geniş yeri.
KIÇ : Teknenin en arka kısmı.
KIÇ ISTIRALYA :  Direğin öne doğru gitmesini engelleyen. Teknenin kıçına doğru inen halat.
KİLİT : Yelken, mandar, sabit armanın gerekli kısımları ve bir demirin zincire bağlanması gibi bir şeyin sabitlenmesi gereken yerlerde kullanılan, ucunda bir pim bulunan U şeklindeki çelik parça.
KNOT : Hızın denizcilikteki birimi. Deniz mili/saat.
KOÇBOYNUZU : Teknenin çeşitli yerlerine konulmuş, iki kolu olan ahşap veya metal parça. Bu parçanın kolları etrafına istenen halat dolanarak sabitlenir.
KOKPİT – HAVUZLUK : Yat ve küçük teknelerde arka kısımdaki dümen dolabının veya yekenin bulunduğu geniş kısım.
KÖRE DÜŞMEK : Dikkatsizlik veya rüzgardaki beklenmedik bir değişme ile yelkenli bir teknenin tam rüzgara dönüp, hiç bir kontrada olmadan kalması.
KROPİ BAĞI : Bir makaradan geçen halatın ucuna makaradan çıkmaması için yapılan bağ.
LAÇKA ETMEK : Bir halatı istenilen miktar kadar rahat gitmesi için serbest bırakma.
LAVA ETMEK :  Bir halatın boşunun alınması, çekilmesi.
LUMBOZ : Dairesel bir metal çerçeve ile bunun üzerine sıkıca kapanacak şekilde yapılmış cam bir pencereden oluşan teknenin yan kısımlarına içeri hava ve  ışık girmesi için açılan delik.
MAKARA : Ortasında dönen bir disk bulunan metal veya tahtadan yapılma, teknede donanım halatlarının yönünü değiştirme veya bir palanga içinde kullanıldığında mekanik yükü azaltmak için kullanılan parça.
MANDAR : Direğin tepesinden tek bir tur yaparak aşağı inen ve direk tepesine bir şey basmaya yarayan halat.
MANİKA : Çan ağzı şeklinde bir tepesi olan, güverteye monte edilerek bir hava akımını yakalayıp yönlendirmeye yarayan ventilatör.
MAPA : Ucunda bir halka olan vida. Teknenin çeşitli yerlerine konularak , ucundaki halkaya makaralar veya palangalar takılır.
MENDİREK : Bir limanın denizden korunmasını sağlayan iskele veya dalgakıran.
NAVİGASYON : Bir tekneyi dünya üzerinde bir noktadan bir diğerine en kısa güvenli ve etkili biçimde ulaştırma sanatı.
NETA ETMEK : Dağınık ve düzensiz bir yeri tertip ve düzene sokmak.
OMURGA : Teknenin en altında bulunan tüm boyunca uzanan ahşap parça veya metal teknelerde demir plaka.
ORSA SEYRİ : Yelkenli teknelerde rüzgara karşı gidilmesi. Teknenin gidiş yönü ile rüzgarın geliş yönü arasındaki açıyı en ufak yapacak şekilde seyir etmek.
PALAMAR HALATI : Bir tekneyi iskele, rıhtım veya başka bir tekneye bağlamaya yarayan halatların genel adı.
PARAKETE : Bir teknenin süratini veya belli bir sürede katettiği yolu ölçmek için kullanılan alet.
PROTESTO : Bir yarış yatı tarafından rakibinin yarış kurallarına uymadığına dair yapılan itiraz.
PRUVA : Teknenin baş tarafının ötesinde, ufuk yönündeki alan.
PRUVA ISTIRALYASI : Direği burun kıç doğrultusunda destekleyen, teknenin başından direk tepesine uzanan halat.
PUSULA :  Bir teknede önceden belirlenmiş bir istikamette gitmeye veya teknenin haritadaki yerini bulmak için görünen objelerin kerterizlerinin alınmasına yarayan alet.
PÜRMEÇE HALATI : Teknenin başından geriye veya kıçından ileri doğru çekilip, teknenin oynamasını engelleyen halat.
ROTA : Teknenin yönü ile kuzeyin yaptığı açı
RÜZGAR ALTI : Rüzgarın gittiği, tekneyi terk ettiği taraf.
RÜZGAR ÜSTÜ: Rüzgarın geldiği taraf.
SAĞANAK : Normal rüzgar şiddetinin üzerinde esen kısa süreli rüzgar.
SALMA : Bir teknenin bayılma kuvvetini azaltan ve rüzgara karşı ilerlemesini sağlayan, gövdesinin merkezinden suya doğru inen parça.
SEKSTANT : Denizde yatay ve dikey açıları ölçmede kullanılan geleneksel navigasyon aleti.
SİNTİNE : Tekne tabanının, omurganın iki yanında yer alan neredeyse düz kısmı.
ŞAMANDIRA:Kanal,sığlıkvgibi denizcilerin haberdar edilmesi gereken noktaları belirtmek için kullanılan yüzer işaret
TORNİSTAN:Geri geri giden bir teknenin hareketi.
TORPİL SALMA:Yarış yatlarında ağırlık olarak kullanılan,en alt ucuna büyük kurşun bir torpil konulmuş uzun levha.
TRAMOLA:Bir tekneyi önce rüzgara karşı daha sonra da rüzgarı diğer taraftan almaya başlayacak şekilde döndürmek.
TRİM ETMEK:Yelkeni,rüzgarı en iyi alacak şekilde iskotayla ayarlamak.
TÜY:Yatlarda yelkenin orsa yakasına belli aralıklarla konulmuş yün parçaları.Bunlar yelken üzerindeki hava akımının durumunu gösterir.
ULUSLARARASI DENİZDE ÇATIŞMAYI ÖNLEME TÜZÜĞÜ:Teknelerin denizde karşılaştıklarında birbirlerine çarpmadan seyir etmeleri için uymaları gereken kurallar ve kullanmaları gereken ışık ve ses işaretlerinin tümü.
USKUNA:Genel olarak bu tekne ana direği öndekinden daha uzun olan iki direkli bir teknedir ancak üç,dört ve beş direklileride inşa edilmiştir.Sadece bir tane üretilmiş olan,Thomas W.Liwson adındaki bu tip teknenin ise tam yedi direği vardır.
USTURMAÇA:Tekneler iskeleye veya birbirine bağlanırken,zarar görmemeleri için aralarına konulan parça.
VARDAVELA:Teknedekilerin denize düşmelerini engellemek için yapılmış olan,belli aralıklarla dikilmiş,punteller arasına gerilmiş, baş ve kıçta ise ana puntellere bağlanan bir telden oluşur.
VİRA ETMEK:Bir demiri tekneye almak üzere dipten kaldırmak,yukarı çekmek.
VİYA:İstenen rotaya gelindiğinde dümenin bu rotada tutulması için verilen komut.Viya böyle!
YAPRAKLAMA:Bir teknenin rüzgara doğru çok fazla dönmesi ile orsa yakasının dalgalanmaya başlaması.
YAT:Felemenkçe “Jacht” kelimesinden türeyen bu terimin orijinal anlamı ‘prens,elçi gibi bir krallıktan diğerine yolculuk eden önemli şahsiyetleri taşıyan tekne’;günümüzdeki anlamı ticaret değilde keyif için kullanılan yelkenli veya motorlu teknedir.
YATÇILIK:Sadece yelken gücünden yararlanarak gezme veya yarışma sporu.
YAVL:İsmi felemenkçe ‘jol’ kelimesinden türeyen bir çeşit teknede kullanılan arma.Gerçek yavl arması ön direkte bir ana yelken ve iki ön yelken,dümenin arkasındaki bir mizanada ise yelkeni bulunan armadır.
YEDEKLEMEÇekme halatı bağlayarak  baştan veya yandan diğer bir tekneyi çekme.
YEKE:Küçük yelkenli tekne ve yatların dümenini kontrol etmeye yarayan ahşap veya metalden yapılma çubuk.
YELKEN:Rüzgarı yakalayıp,bir teknenin ilerlemesini sağlayacak şekilde kesilen ve gerilen,yelken bezi gibi uygun bir maddeden yapılan bez parçası.
ZİNCİR KALOMA:Bir tekne demirli iken demirle salınan halat miktarı.
ZİNCİRLİK:Demir çekildiğinde,teknede toplanan halat veya zincirinin konulduğu güverte altındaki bölme.

27 Mart 2017 Pazartesi

HELESSA YALESSA

Eskiden dedelerimiz Fındıklı da ve Köylerin de ev veya nayla-sehender gibi büyük yapılar yapacakları zaman, ağır ve çok uzun ağaçları ormanda keser, hazırlar, köy halkını Laz ve Hemşinli erkekleri 'mec ederek', imece usulü; çok uzak mesafelerden, dar, yokuş yollardan ve derelerden halatlar ile bağlar, çekerler, hatta bazı yerlerde yuvarlatırlar, bazı yerlerde de altına ağaçlar vererek, üzerinde kaydırır, kullanacakları yere kadar bin bir zorluklarla taşırlardı. 

Erkekler taşıma işi yaparlarken kadınlar da evde yemekler pişirip tatlılar yaparlar, o gece de sabahlara kadar karşılıklı türküler atılır ve horonlar oynarlardı. Bilmem hatırlayanınız var mı? Ben çocukluğum da öyle bir imeceye rahmetli Babam ile birlikte gitmiştim ve çok hoşuma gitmişti, günlerce etkisin de kalmış hep onu düşünmüştüm. 

Halata hep birlikte asılırken önce bir kişi bir tekerleme söylüyor, sonra diğer insanlar hep bir ağızdan aynı şeyi bağırıyorlar ve bir taraftan da tuttukları halatı var kuvvet çekiyorlardı. Yoruldukları zaman daha zor bağırıp, halattan hep birlikte daha çok çekerek götürecekleri yere kadar götürüyorlardı. Yemek zamanı haricinde öyle oturup pek istirahat etmiyorlardı. 

Söyledikleri sözlerin bir kısmı aklımda kalmıştı. 
'HELESSA-YALESSA, 
HEP BERABER BAŞLAYALIM, 
AYVA TURUNÇ AŞLAYALIM'. diye başlamışlardı.

Geçenlerde o sözlerin tamamına internette rastladım ve yine o günleri yaşayarak çok duygulandım. 

Şimdi böyle bir usul yok fakat yeni gençlerimiz bilsin istedim. İşte o hep bir ağızdan bağırarak söyledikleri sözler. Çok enteresan Kastamonu-İnebolu taraflarında söylenen gemici türküsü imiş. Bu türkü İnebolu'ya nerden gitmiş? Esas önemlisi, İnebolu dan 800-900 km uzakta ki, denizden 10 km içerde bizim Köye Ihlamurlu'ya nasıl gelmiş? Belki de Dedelerimiz eskiden geldikleri yerlerde gemicilik te yapıyorlardı? Belki de İnebolu'da yaşayan halk ile akrabayız? Merak ediyorum tabi. 

Bir de 'Gelir mola, gelmez mola, tramola' değişi var. Bu da gemicilerin türküsü fakat bu türkü de Ihlamurlu Köyünde eskiden düğünlerde söylenirdi. Yemek yemeden önce bayan ve erkekler karşı beri oturur, bu türkü ile bir nevi damat ve gelini sofraya çağrılırdı. Bu türküyü de gelecek zamanlarda anlatacağım.

İşte Helessa-Yalessa sözlerinin tamamı;
Haydeun uşaklar;
Hep beraber başlayalım (helessa yalessa)
Ayva turunç aşlayalım (helessa yalessa)
Biz bu işi işleyelim (helessa yalessa) Helessa yalessa

Helessa yalessa
Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Bir gemim var boyu uzun (helessa yalessa)
Gider yazın gelir güzün (helessa yalessa)
Bu sefere yoktur sözüm (helessa yalessa)

Helessa yalessa
Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Bir gemim var boydan boşta (helessa yalessa)
Dip ambara kurduk posta (helessa yalessa)
Selam söylen eşe dosta (helessa yalessa) Helessa yalessa

Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Bir gemim var gabze bağlar (helessa yalessa)
Gabzeden göründü dağlar (helessa yalessa)
Sıla diye gönül ağlar (helessa yalessa) Helessa yalessa

Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Sarı Recep (Güray) Kastamonu-İnebolu; Gemici Türküsü. 09.10.1942 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş. Kastamonu, İnebolu'ya aittir. Kaynağa ek olarak Hasan Çoban verilmektedir. Rept. No: 1807. Sözleri Çiğdem Gökay Seçkal 

Fatih Sultan Mehmet de İstanbul'a gemileri karadan böyle yürütmüştü galiba.


24 Mart 2017 Cuma

ALLAH KAYSERİYİ KORUSUN

Padişah II.Ahmet döneminde Erzurum korkunç bir sel felaketine uğrar. Sadrazam padişahın huzuruna çıkar ve olayı haber verir. 
"Allah sizi korusun hünkarım bir acı haber vereceğim. Erzurum şiddetli bir sel felaketine uğradı, şehir çok zarar gördü, çok sayıda insan ve hayvan can verdi."

 Padişah şöyle konuşur:
"Cenab-ı Hak Kayseri'yi bu gibi felaketlerden korusun."
Aradan bir süre geçtikten sonra acı bir haberi daha padişaha verir:
"Devletlüm bugün Üsküp şehri yangınla mücadele verdi. Şehrin yarısı yandı, zarar çok fazla." Padişah yine üzgün bir tavırla şöyle konuştur: 

"Üsküp şehrinin kederini canı gönülden paylaşıyorum. Allah Kayseri'yi bu gibi felaketlerden korusun."
Her felaket haberinden sonra padişahın Kayseri'yi koruması veziri-azamı hayrete düşürür. Sonunda dayanamaz ve sorar.
Padişah, vezirine şu açıklamayı yapar: 

"Erzurum sel felaketine uğrayabilir ama bunun etkisi geçince halk yerli yerine döner, eski hayatını yaşamaya başlar. Üsküp te öyle. Her vilayet için aynı şeyi düşünebiliriz ama Allah göstermesin Kayseri’de bir felaket ortaya çıkarsa, Kayserililer yurda dağılır ve tüm halkın işlerini ellerinden alırlar. İşte asıl felaket o zaman olur." der.

22 Mart 2017 Çarşamba

BİZ SENİ UYANIK BİLİRDİK

İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. 
Yaşlı kadın:
Uyuduğu sırada evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu belirterek, bizzat padişahın kendisinden şikayetçi olduğunu bildirir.
Bunun üzerine hiddetlenen Padişah 4. Murat:
"Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da, evinin soyulduğunu duymadın?" deyince, Yaşlı kadın:

"Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik. Onun için evimizde rahat uyuyorduk!" der.
Bu cevap üzerine Padişah:
"Haklısınız" diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder.

21 Mart 2017 Salı

DAVET ETMİŞ



Temel Nişanlısı Fadime'ye; 

"Fadime, bu akşam bize gel. Evde hiç kimse olmayacak." demiş.
 
Fadime de bir yolunu bulup, akşamdan gizlice Temel'in evine gitmiş. 

Kapıyı çalmış, çalmış, kimse açmamış. 

14 Mart 2017 Salı

BENİM Kİ YAPMAZ

Bir tv kanalı her ülkeden bir kadın seçerek kocaları tarafından aldatılmaları üzerine bir araştırma yapmak ister.
Her milletten bir kadın çıkarır ve şöyle sorar :
Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne yaparsınız ?
İşte kadınların cevapları :
İsveç’ ten Katılan Kadın
 – Benim neyimi beğenmedin diye sorardım der.
Rusya’ dan Katılan Kadın
– Hiç bir şey sormam ve direk evi terk ederim der.
Fransa’ dan katılan Kadın
 – Sevgilime gider beni teselli etmesini söylerim der.
İtalya’ dan gelen Kadın
 – Kadını öldürürüm der.
Yunanlı Kadın
 – Kocamı da onunla yatan karıyı da öldürürüm demiş.
İspanyol Kadın
 – Kocamı alnından vururum der.
Ve Türkiye’ den Katılan Kadın
 – Benim Kocam Yapmaz. der.

2 Mart 2017 Perşembe

UYAN EY TÜRK MİLLETİ

Dilimizde bugün argo olarak kullandığımız 'mankafa' sözcüğü, 'mankurt, mankafa, mankut, mankof' sözcükleri ile aynı anlamdadır fakat mankurtlaşmak kavramını Cengiz Aytmatov açıklamadan önce kimse bilmiyor ve bilinçsiz bir şekilde mankurtlaşıp, kendi bilincinin dışında başkasına köle olarak yaşıyordu.

Mankurtlaştırma; bir dış gücün içerideki egemen sınıfla işbirliği yaparak, ülkenin eğitim ve kültür politikalarını milletin aleyhine değiştirerek, ulusal kimliğinden uzaklaştırma, kendi toplumuna ve kültürüne yabancılaştırma, bilinçsizleştirme ve sömürüye açık hale getirme, sonra da yardım ediyormuş kanaati yaratarak toplumun zihnini yeniden kurgulayıp sömürgecilerin zihinsel kölesi durumuna getirmek için milleti kendi değerlerine düşman etmeyi anlatan sosyo-kültürel bir kavramdır. Bu süreçten geçenlere mankurt denir ve mankurt, mankafa, mankut, mankof, Çok eski yıllara dayanır. Milattan önce 330-551 yıllarında Orta Asya da yaşayan Juan-Juanlar (Cücenler, Aparlar) zamanında uygulanırmış. Ama bugünkü şekilde değil de o zaman ki şartlara göre daha değişik bir şekilde. (Bknz İnternet) 

Juan-Juanlar  Türk yerleşim yerlerine anı baskınlar yapar, esir aldıklarından güçlü kuvvetli olanları, sesleri duyulmasın diye çöle götürür, saçlarını yolup kafa derilerini yüzdükten sonra, kafalarına deve derisi geçirir ve yere çaktıkları dört kazığa ellerinden ayaklarından bağlarlar, bir ay güneşin altında kaldıktan sonra sağ kalanları çok sadık birer köle olarak kullandıkları anlatılmaktadır. Çünkü yolunup yüzülen kafada, yeniden gelen kıllar deve derisini delip yukarı çıkamaz, geri dönerek beyine saplanırlar ve beyin daha görev yapamaz hale gelir, şahıs anne baba hiç kimseyi tanımaz, sadece sahibini tanır, o ne derse onu yaparmış. Böyle bir insana da MANKAFA, MANKURT, MANKUT, MANKOF denirmiş. Köle denmezmiş. Çünkü köle de düşünme yeteneği var. Mankurtlarda düşünme yeteneği hiç yok. İşte dilimize de 'mankafa' ta o zamanlardan gelmiş.

Osmanlı döneminde ise; savaştan çekinen düşman milletler KARDEŞ ÇOCUKLAR CEMİYETİ adı altında bir cemiyet kurmuşlar ve kaçırdıkları küçük Osmanlı çocuklarını İmparatorluğun içinde kurdukları gizli okullarda veya derneklerde İmparatorluğa düşman olarak yetiştirmişler ve İmparatorluğun yıkılması için terör olaylarında kullanmışlardır. Bu dönemlerde elleri kolları bağlanan vatan perver ASKERİ PAŞALAR bile askerleri ile birlikte dağa çıkarak vatanı kurtarmak için eşkıyalık bile etmişlerdir. (Bknz. İnternet Resneli Niyazi, Mustafa Kemal, Enver Paşa) 

CUMHURİYET döneminde ise bu faaliyetler çok daha değişmiş, daha tehlikeli bir hal almıştır. Sadece insanları öyle güneşin altına bağlayıp ta bağırtarak mankurt yapmak sistemi kalkmış, yerine çok daha tehlikeli sistemler getirilmiştir. Mesela çocuk kaçırıp MANKURT yaparak Türkiye ye düşman yetiştirmek sistemi, çocukları hiç kaçırmadan okullarda eğitimle MANKURT yaparak ülkeye düşman yetiştirme sistemi, çocukları uyuşturucu yoluyla MANKURT yapma yöntemi, gençleri kadın ve kızlarla; kız çocuklarını da erkek çocuklarla kandırıp MANKURT yapma yöntemi, Vatandaşlara kendini aynı dinden gösterip kandırarak MANKUT yapma sistemi. 

Soruyorum bu yazdıklarımın hangisi olmadı, Türkiye de? Veya hangisi yanlış? Vaktiyle Fetüllah Gülen için Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli bile ‘Türklüğün yayılmasını isteyen bir kahraman’ deyip hakkında soruşturma açan Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral’ı kızağa almadılar mı? Şimdi buyurun; geçen internette bir yazı gözüme ilişti. Ermeni Yazar Arthur Akopyan bir yazı yazarak Fetüllah Gülen’in Ermeni olduğunu ve Erzurum isyanını başlatıp Türk ve Kürtleri katledenlerin torunu olduğunu açıklamış. (www.asikurtlar.com/ermeni-yazar-gercegi-acikladi-fethullah-gulen-ermenidir.html ve biliyomusun.com) 

Ben meslek hayatımda 8 sünnetsiz cami imamına rastladım. Onun için her zaman diyorum ki Allah ile aranıza kimseyi almayınız. Bilhassa konu memleket meselesi ise. Bizim vatan sevdasından başka bir lüksümüz yok. Onun için bunları anlatıyoruz. Herkese selam ve saygılar.

27 Şubat 2017 Pazartesi

BESLE KARGAYI

Ey bu ülkede yaşayan Hemşinli olup ta kendini Ermeni kabul eden vatandaşlar;  öyle sizlere anlatıldığı gibi Osmanlı hiç bir Ermeni’ye baskı uygulamadı. Osmanlı bütün vatandaşlarına aynı şekilde eşit davrandı. Hatta Ermenilere kardeş gözüyle bakıp nerdeyse payıtahta ortak yaptı. Bunu fırsat bilen bazı Rum ve Ermeniler dış güçlerin teşvikiyle Osmanlıyı yıktılar. 

Lütfen İnternet GOOGLE ‘Osmanlıda ki Ermeni Askerler’ diye yazınız. Bu konuda hiçbir Osmanlı kayıdına rastlayamazsınız. O zamanlar Osmanlı tarafından bu konularda hiç bir kayıt tutulmamıştır. Bütün bu olayları Ermenilerin yanlı olarak hazırladıkları, Ermenistan Erivan da ki 'Ermeni Soykırım Enstitüsü ve Müzesi'nde bulunan kayıtlarda kendi gözlerinizle göreceksiniz ve O zaman Osmanlı'nın adaletini ve Ermenilere karşı tutumunu daha iyi anlayacaksınız. Ermenileri, isimlerini ve dinlerini değiştirmeden; paşa yapıp, nasıl devletin kilit yerlerinde çalıştırmışlar da, Güya onu da eklemişler 'Osmanlı İmparatorluğu Ermenilerin o paşaları sayesinde dünyaya hükmetmişler.' Onunla da öyle övünüyorlar. Hiçbir zaman ‘biz kalleşiz, Osmanlıya büyük kalleşlikler yaptık.’ Demiyorlar. Halbuki bu paşalar 1. Dünya savaşı ve sonrasında  mahiyetlerinde ki Osmanlı ordusu ile Rus lara ilhak olmuşlar ve Kuzey cephesinden Ruslar ile birlikte Osmanlı ordusuna vurmuşlardır.

Yine İnternet GOOGLE lütfen yazın ‘Armen Garo’ bakın ne ile karşılaşacaksınız. Karekin Pastırmacıyan isminde ki bu Bey efendi ‘Osmanlılar Ermenilere baskı uyguluyor.’ Diye Türkiye de Ermeni isyanlarını başlatmış, kardeşi ile birlikte bir milyondan fazla Kürt, Türk ve karşı çıkan Ermeni vatandaşlarımızı katletmiş. Kendisi daha önce İstanbul da Osmanlı bankasını soyduğu zaman bunca insanı katletmesine rağmen Avrupalıların baskısı ile Osmanlı tarafından af edilmiş ve uzun süre millet vekilliği yapmıştır. Bir de utanmadan anılarında Osmanlının Ermenilere baskı yaptığından bahsetmektedir. İşte o zaman ki Osmanlı Kabinesi:

“BUEKİBE İYİ BAKIN ABDÜLHAMİD'İN OSMANLIYI YÖNETEN EKİBİ....

Sakın Ermenistan Kabinesi sanmayın.

Bu ekip; 33 SENELIK ABDULHAMİD DEVRINİN EKİBİ..

Sonrada devlet batınca 'vay efendim Türkçülük başlamış da devlet çökmüşmüş..'

Peki bu ekonomik iflas tablosunda Türkler nerede ?

Halife-i Müslümin 2. Abdülhamit’in nazırlarından (bakanlarından) ve bürokratlarına buyrun bakalım:

Hariciye Nazırları; Aleksandros Karateodori Paşa (1878-1879)

Gabriel Pasha ve Sava Paşa (1879-1880)

Hazine-i Hassa Nazırları: Agop Ohanes Kazazyan (1876-1891),

Mikail Portakalyan Efendi (1891-1897),

Ohanes Sakız Efendi (1897-1908)

Maliye Nazırı: Agop Ohanes Kazasyan Paşa (28-30 Ağustos 1885), (Aralık 1886 - Mart 1887) (1888-1891)

Nafia Nazırları: Ohanes Çamiç Efendi (1877-1878),

Aleksandr Karateodori Paşa (1878)

Sava Paşa (1878-1879)

Orman ve Maadin Nazırları; Mavrokordato Efendi (1908-1909),

Aristidi Paşa ( 1909)

Ticaret ve Ziraat Nazırları: Bedros Kuyumcuyan Efendi (1880)

Gabriel Noradonkyan Efendi (1908-1909)

Ayan Üyeleri(1876); Antopolos Efendi Aristarki Bey,

Daviçon Karmona Efendi,

Musurus Paşa,

Serviçen Efendi,

Stoyanoviç Efendi,

Dr. De Kastro Bey,

Mavroyeni Paşa, Karatodri Paşa,

Abraham Karakahya Paşa

Ayan Üyeleri(1908) Azaryan Efendi,

Basarya Efendi,

Bohor Efendi,

Fethi Franko Bey,

Gabriyel Noradonkyan Efendi,

Mavrokordato Efendi,

Mavroyeni Bey, Oksanti Efendi,

Yorgiyadis Efendi,

Aram Efendi,

Popoviç Temko Efendi,

Babıali Hukuk Müşaviri Gabriel Efendi;

Abdülhamit zamanında sürekli el üstünde tutulan bu Gabriel Efendi 2. Dünya savaşı sonrası düzenlenen Paris Konferansında Ermeniler için toprak talep etmiş, Lozan Konferansına da Ermeniler adına katılmıştır… 

Elçilere göz attığımızda;

Y. Fotiades Bey ve Gobdan Efendi’nin Atina,

Azaryan Efendi’nin Belgrad,

E. Karatodri Efendi’nin Brüksel,

Blak Bey’in Bükreş,

Yanko Karaca, Misak Efendi ve Aritraki Efendi’nin Lahey,

K. Musurus Paşa, Alfred Rüstem Paşa ve Antopulo Paşa’nın Londra,

Naum Paşa’nın Paris, S. Musurus Bey ve Y. Fotiades Bey’in Roma,

Nikola Gobdan Efendi’nin Sofya,

A. Vogorides Paşa’nın Viyana,

L. Aristarki Bey ve A. Mavroyeni Bey’in Washington’da Büyükelçi-Elçi olarak görev yaptıklarını görüyoruz.

Konsolos ve kâtipliklerde de Türk unsurundan ziyade Ermeni ve bilhassa Rum memurlar kullanılmakta idi.

Valilik koltuklarının çoğunda da gayrimüslimler oturuyordu.

Mesela;

Şarkî Rumeli Valileri; Sava Paşa, Aleko Vogorides Paşa, Gavril Paşa Hristoiç, Alexandre de Battenberg, Ferdinand de Saxe-Cobourg et Gotha,

Sisam Beyleri; Mişel Gregoriyadis Bey, Aleksander Mavroyeni Bey, Yanko Vitinos Bey, Kostaki Karateodori Paşa, Yorgi Yorgiadis Efendi, Andrea Kopasis Efendi,

Cebelilübnan Sancağı Mutasarrıfları; Vasa Paşa, Naum Paşa, Yusuf Franko Paşa”

Şimdi anladınız mı Osmanlının nasıl yıkıldığını...

Kaynak kitap:

KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkan ve Ricali,

Prosopografik Rehber, İstanbul: İsis Yayınları, 1999.

Besle kargayı oysun gözünü. Bu olayı lütfen PKK olayları ile karşılaştırın. O zaman oynanan oyunların şimdi ki oyunlarla aynı olduğunu daha iyi anlayacaksınız. Tarih sayfalarından anlaşıldığına göre Ermeniler her zaman Türklerin saflığından ve acıma duygularından faydalanarak onları akıl almaz oyunlarla kandırmışlar, kendi çıkarları için kullanmışlardır. Bazen de kendi adamlarını kendileri katledip Türkler yaptıklarını iddia etmişlerdir. Saygılarımla.

22 Şubat 2017 Çarşamba

YARISI

Milletvekillerinden biri, bir gün meclis kürsüsünde konuşma yaparken, kendisine laf atan vekillere dayanamaz ve:
"Bu meclistekilerin yarısı eşektir!" der ve iner kürsüden.

Bunun üzerine meclis karışır, herkes kendisinden sözünü geri almasını ister.
Arkadaşlarının ricası ve diğer milletvekillerinin baskısı ile ile tekrar kürsüye çıkar ve vekilleri rahatlatan şu sözleri söyler:

"Bu meclistekilerin yarısı eşek değildir!" der ve iner kürsüden gider.
Herkes sakinleşmiştir.

20 Şubat 2017 Pazartesi

GÖZLÜK TAKIN

Adam nefes nefese iki eli ile karnını tutarak doktora gider:

"Midem de çok şiddetli ağrılar baş gösterdi. Geceleri ağrıdan uyuyamıyorum. Ne yapayım acaba?" diye sorar.

"Hafif yemekleri tercih edin. Daha az sigara için. Gözünüze bir de gözlük takın." der büroda ki adam.

"Ama doktor bey, mide ile gözlüğün ne ilişkisi var?" diye haklı olarak hasta sorar.

Doktor bildiği adam cevap verir:

"Çünkü ben avukatım. Doktorun yazıhanesi bir alt katta." der.

17 Şubat 2017 Cuma

ASLAN AVI

Afrika'da aslan avına çıkmak için akşamı bekliyorlardı. İki gencin bir 
gece önce avlanamadan döndüklerini işiten yaşlı avcı: 

"Size bu avın püf noktasını öğreteyim. Korunaklı bir yere gizlendik ten sonra, gece yarısını bekleyeceksiniz. Ortalık zifiri karanlık olunca, iki fosforlu göz belirir karşınızda. O iki gözün tam ortasına nişan alacaksınız." 

Gençlerden biri gülümsedi: 

"O eskidendi, usta. Artık aslanlar da bu yöntemi öğrenmişler. İkişer ikişer dolaşıp birer gözlerini kapıyorlar!" der.

16 Şubat 2017 Perşembe

HANGİSİ SAĞIR

Temel bir gün telaşla doktorun yazıhanesine girmiş:
"Doktor bey, Bizum Fadime sağır herhalde, ben konuşiirum, o hiç cevap vermeyi." demiş.

Doktor Temel'e;
"Önce Fadime'nin duyu kaybını ölçelim. Bir soru sor. Cevap vermezse bir adım yaklaş, soruyu tekrar sor. Ne kadar mesafe de duyuyor bilelim." der.

Temel eve geldiği zaman Fadime mutfakta yemek yapmaktadır ve deneme yapmak için mutfağın kapısından sorar:
"Karıcuğum bugün ne yemek yapayısun?"

Fadime cevap vermez. Bir adım yaklaşıp bir daha sorar. Yine ses yok. Her seferinde bir adım yaklaşarak tam beş defa sorar;

Beşinci de;
"Kiz Fadime saa diyirum, ne yemek yapayisun daaa?" der.

Fadime cevap verir;
"Kocacuğum, duymayi misun? Beşinci defadur saa 
hamsili pilav deyirum daa." der. 

Anlaşıldı değil mi? Fadime değil de Temel sağır imiş.

15 Şubat 2017 Çarşamba

DENİZDE CAN PAZARI


1964 yılında Rize de öğrenci olup ta, büyük bir kış günü Pazar, Ardeşen ve Fındıklı’ya denizden gitme macerasına katılan var mı?
1964 yılında çok kar yağdığı için okullar bir hafta tatil edildi. Pazar, Ardeşen ve Fındıklı lı bütün öğrenciler  Ulusoy Yazıhanesinden bizim o taraflara minibüs kaldıran Simsar Turgut’un yanına koştuk. Aslen Rizeli olan Turgut bir çalım Eşref Kolçak’a benzer, sağ gözü hafif kapalı durur, zayıf uzun boylu, çok iyi niyetli, herkesin derdine çare olan bir insandı. Onun için bizim taraflı öğrencilerden Turgut’u sevmeyen olmazdı.
Okullar bir hafta tatil olunca yazıhanesinin önünde 40-50 öğrenci toplandık. Yollar kardan kapalı olduğu için hiç araba olmadığını Turgut’tan öğrendik fakat belki akşama olur ümidiyle yazıhanenin önünde beklemeğe başladık. Yan taraftan kalabalığı gören bir adam yaklaştı ve “Ula neye bekleyusunuz? Celun sizi Cemim ile cetureyim.” Dedi. Hepimiz adamın etrafında halka olduk. “Ben kaptanım. Bana Recep kaptan derler. Cemim iskele de sizi bekleyi. Hayde cidelum daa.” Dedi ve iskeleye gittik. Onun gemi dediği araba motoru takılmış ve üzeri branda ile kapatılmış biraz büyükçe bir kayıktı. İçinde 13-14 yaşlarında bir çocuk bekliyordu. Kaptan Recep çocuğa: “Uşağum habunlardan 5 er lira topla da binsunler , cidelum da.” Dedi. Zaten araba ile ücret 7.50 lira idi. Birkaç kız arkadaşlar  gelmedi geri döndüler. Bizler öğlen üzeri kayığa bindik ve brandanın altında uzatılmış tahtaların üzerine oturduk. Kaptan Recep motoru çalıştırdı. Motorun sesinden kulaklarım sağır olacaktı. Mendilimden koparttığım çaputla kulaklarımı kapattım. Ne ise bazı arkadaşlar valizlerini de almışlar onların üzerinde oturuyorlardı. Kaptan dümene geçti ve sahil boyu kıyıyı takip ederek bizim tarafa doğru yol almağa başladık. Dalgalar adamın gemi dediği kayığa vurdukça, kayık denizin içinde beşik gibi sallanıyor, deniz suyu brandanın içinde üzerimize yağmur gibi geliyor, kayıktan atılacak gibi oluyorduk. Bazı arkadaşlar da istifra ediyorlardı. Kaptana “Geri dön böyle gidemeyiz.” Dedik. Kaptan hiç sesini çıkarmıyor, iki eli ile var kuvvet dümene sarılmış, ha bire sigara çekiyor, ağzında ki bitti mi çocuğa bağırıyordu, “Ula Memet yak ta ver, yak ta ver.” Diyordu. Baktık hakikaten çok tehlikeli, hepimiz öleceğiz, tuttuk kaptanın yakasından ve “Paramız da senin olsun, geri dön.” Dedik. “Ola uşaklar dönülii mi çi ceri döneim. Ha böyle batana kadar cideceuk daa.” Dedi ve öyle de yaptı. Öle kala Çayeli açıklarına kadar geldik. Orada dümeni birden Çayeli’den tarafa kırdı. Biraz gittikten sonra ne olduğunu anlamadan biraz ıslandığımı ve karanlıkta olduğumu yanımdan beyaz köpükler geçtiğini gördüm. Çok geçmeden anladım ki kayık alabora olmuş ve biz hepimiz Karadenizin o azgın kış sularının içine gömülmüşüz. İlk hissettiğim ayakkabılarım su dolmuş yukarı su yüzüne çıkamıyordum. Güçlükle ayakkabılarımı çıkardım ve su yüzüne çıktım. Suyun üstünde birkaç tahta bağul dediğimiz valizlerden gördüm. Birkaç arkadaşta ters dönmüş kayığı tutmuş duruyorlar ve top sesleri ile bağırıyorlardı. Akşam olmak üzereydi. Ben kurtulacağımızı hiç tahmin etmedim ve üzerimde ki giysilerin bir kısmını çıkarıp denizde bırakarak iyi yüzmek bilmediğim halde kıyıya doğru bata çıka yüzmeğe başladım. Birkaç arkadaşlarda yanımda belirdiler be birbirimize arka ederek epey yüzdük. Tam o sırada üzeri kapalı bir motor ile bizi gördükleri için hızla geldiler ve bizleri tarlada patates toplar gibi denizde toplayıp Çayeli’ye getirdiler. Orada hamama doldurdular. Sabaha kadar orada kaldık ve cana geldik. Hepimiz kurtulmuştuk. Ertesi gün yollar açıldığı için Kemal Sunal gibi yola koyulduk. Eminim bu macerayı  benimle yaşayan ve hatırlayan başka kişiler de vardır.


7 Şubat 2017 Salı

KURTULUŞ SAVAŞI KAHRAMANLARI 2


Nazif Kayacık  1872 İstanbul 1951 İstanbul asker. 1897 Osmanlı Yunan savaşı, Balkan savaşı, 1. Dünya savaşlarına katıldı. 31 Ağustos 1921'de Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş savaşına katıldı. Büyük taarrüz ve Dumlupınar Meydan Muharebesine katıldı.

Kâzım Sevüktekin 1877 İstanbul 1947 asker ve siyasetçi. 1897 Osmanlı Yunan savaşında Takım ve Bölük Komutanlığı, Balkan Savaşları'nda Tabur Komutanlığı, I. Dünya Savaşı'nda Alay ve Tümen Komutanlığı yaptı. 30 Haziran 1921 de Anadolu'ya geçti ve Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Diyarbakır, Milletvekilliği yaptı. V. Bir çok ödül, liyakat, madalya ve takdirname sahibidir.

Mustafa Münip Uzsoy 1878 İstanbul 1950 İstanbul asker.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 4 Mayıs 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. 25 Şubat 1931 tarihinde kendi isteğiyle emekli oldu.

Süleyman Sabri 1873 Manastır 1941 İstanbul asker.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 4 Mayıs 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. 5. Rütbeden Mecidiye Nişanı, Yunan Muharebe Madalyası, Liyakat ve Harp Madalyası, Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası sahibidir.

Mehmet Rüştü Sakarya 1877 İstanbul 1951 İstanbul asker.
1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 6 Temmuz 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı.
3. Rütbeden Osmani Nişanı, Kılıçlı Osmani Nişanı, Yunan Muharebe Madalyası, bir çok madalya ve Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası sahibidir.

Veysel Özgür 1877 Trabzon 1931 İstanbul asker.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 28 Ekim 1920 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı.
İç ve Dış ülkelerden bir çok Madalyaları var Kırmızı Şeritli Madalya sahbidir.

Mehmet Emin Yazgan 1876 İstanbul 1961 İstanbul asker.1897 Osmanlı Yunan Savaşı, Trablusgarp ve Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtultuş Savaşlarına katıldı. Yunan Muharebe Madalyası, Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ve daha bir çok madalyalara sahiptir.

Mehmet Vehbi Kıpçak 1876 Selvi 1946 İstanbul asker.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 1920 yılında Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. 5., 4. ve 3. Dereceden Kılıçlı Mecidi Nişanı, 4. ve 3. Dereceden Osmaniye Nişanı ile Kırmızı Şeritli Madalya ve Takdirname sahibidir.

Mehmet Ali 1874 İstanbul  ?  asker.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 1919 yılında Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı
5. Dereceden Mecidî Nişanı, Harp Madalyası, Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası, 2. Dereceden Prusya Demir Haç ile Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve Takdirname sahibidir.

Yakup Şevki Subaşı 1876 Harput 1939 ? asker. Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşında görev aldı. Aşağı yukarı her cephede savaştı. Bir çok  madalyaları var.

Sami Sabit Karaman 1877 Şam 1957 İstanbul asker.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. Nisan 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı.
5. ve 3. Dereceden Mecidî Nişanı, 4. Dereceden Osmani Nişanı, Gümüş Liyakat Muharebe Madalyası, Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası, Harp Madalyası ile Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ve Takdirname sahibiydi.

Mehmet Muhittin Kurtiş 1876 Şam 1951, İstanbul asker.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. Nisan 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. 4. ve 3. Dereceden Mecidî Nişanı, 3. Dereceden Osmani Nişanı, Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası, Muharebe Gümüş İmtiyaz Madalyası, Alman İmparatorluğu 2. Sınıf Demir Haç, 3. Dereceden Kılıçlı Osmani Nişanı ile Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ve Takdirname sahibiydi.

Mehmet Emin Çolakoğlu 1878 Şebinkarahisar 1939 İstanbul asker.
Trablugarp, Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına katıldı. 27 Nisan 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Kurtuluş Savaşına katıldı. 6 Ekim 1924 tarihinde Mirliva rütbesine terfi ve Paşa oldu.
5., 4. ve 3. Dereceden Mecidî Nişanı, 4. Dereceden Osmani Nişanı 2 kez, 3. Dereceden Kılıçlı Mecidî Nişanı ile Kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası ve Takdirname sahibiydi.

Mehmet Atıf Ateşdağlı 1876 Girit 1947 İstanbul asker ve diplomat.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 1920 yılında Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

Şerif Yaçağaz 1876 Pazarcık 1938 İstanbul asker
Balkan ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 1920 yılında Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

Sıtkı Üke 1877 Selanik 1941 İstanbul asker ve diplomat.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 11 Ocak 1921 Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

Ahmet Nuri Diriker  1876 Rusçuk 1951 İstanbul asker. 1897 Osmanlı Yunan Savaşına  katıldı. Balkanlar’da ve Arnavutluk’ta isyancılara karşı savaştı. Tabur komutanı olarak gönderildiği Yemen'de Seyit İdris ve İmam Yahya kuvvetlerine karşı çarpıştı. Çanakkale Kara Savaşları’nda 42. Alay Komutanı olarak görev aldı. Medine Müdafaası’nda ve Hicaz'da çarpıştı. İşgal altındaki İzmir ve İstanbul’da görev yaptıktan sonra Kurtuluş Savaşına katıldı.

Ethem Servet Boral 1876 Kafkasya 1956 İstanbul asker.
Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 1 Temmuz 1920 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

Mustafa Muğlalı 1882 Muğla 1951 asker. Balkan Savaşına katıldı. 28 Eylül 1915 tarihinde Adana Bölge Komutanlığı Kurmay Başkanı, 12 Ağustos 1917 tarihinde 12. Kolordu Kurmay Başkanı, 3 Mayıs 1918 tarihinde 44. Tümen Komutanı, 20 Eylül 1921 tarihinde Türk Kurtuluş Savaşına katıldı. İslahiye'deki Ermeni isyanını bastırdı. 18 Şubat 1922 tarihinde Doğu Cephesi Komutanlığı emrine atandı. Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

Sadullah Güney 1884 İstanbul 1945 İzmir asker ve siyasetçi.
1909 yılında Padişah Yaverliği'ne getirildi. 6 Temmuz 1921 tarihinde İnebolu'ya gelerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Mugla Milletvekilliği yaptı.

Mehmet Kenan Dalbaşar 1886 İstanbul 1935 asker.
Balkan Savaşı ve 1.Dünya Savaşlarına katıldı. Kaymakam rütbesine terfi etti. Sakarya Meydan Muharbesi sırasında Türbetepe'ye taarruz ederek geri aldı. Yunan hücumu karşısında daha fazla tutunamayarak tepe tekrar düştü. Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ve Takdirname ile taltif edildi.

Şevket Seyfi Düzgören 1880 İstanbul 1948  ? asker ve siyasetçi.
Doğu Cephesi Komutanlığı, 13. Kafkas Tümen Komutanlığı, Doğu Cephesi Kurmay Başkanlığı, 23.ve 57. Tümen Komutanlıkları, Mardin Milletvekilliği yaptı. 3. Rütbeden Mecidi, Kılıçlı Mecidi, Alman Demir Salip, Avusturya-Macaristan 3. Rütbeden Askerî Meziyet ve Demir Taç nişanları ile Gümüş Liyakat ve İstiklal Madalyası sahibidir.

Kazım Fikri Özalp 1882 Köprülü 1968, İstanbul asker ve siyasetçi. 1924 ve 1935 yılları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı görevini sürdürmüştür. Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarına katılmıştır.
Ethem Necdet Karabudak 1882 Çal 1948 İstanbul asker. Trablusgarp, Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına katıldı. Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.
Şefik Avni Özüdoğru 1886 Samsun 1960 Samsun asker ve siyasetçi. Balkan Savaşı  başlayınca yurda döndü ve Erkânı Harp Mektebi"nde öğretmenliğe başladı 1. Dünya Savaşı başlayınca da Erzurum Müstahkem Mevkii Erkânı Harp Reisliği'ne tayin edildi. 31. ve 17. Tümenlere kumanda etti. Kurtuluş Savaşına katıldı. Karadeniz Mıntıkası Örfi İdare Sıkıyönetim Kumandanı olarak görevlendirildi. Bu görevde iken Pontus Çetelerine karşı Milis Oymak Teşkilâtlarını kurdu.
Ankara Hükümeti'ne katılması dolayısıyla İstanbul bulunan Kürt Mustafa ve Saray Mahkemeleri tarafından gıyabında idama mahkûm edildi. Samsun Belediye Başkanlığı yaptı. 1930 yılında Serbest Fırka Samsun İl örgütünü kurdu.

İzzettin Çalışlar 1882 Yanya 1960  ?  asker ve siyasetçi. Balkan, 1i Dünya ve Kurtuluş savaşlarına katıldı. Çok sayıda ödül ve madalyaları var.

Abdurrahman Nafiz Gürman 1882 Bodrum 1966   asker. Türk Silahlı Kuvvetlerinin  5. Genel Kurmay Başkanıdır. Fransız ve İtalyanlara esir düştü. Balkan, Yunan ve Kurtuluş savaşlarına katıldı. Bir çok madalyaları vardır.

Alâaddin Koval 1878 İstanbul 1930 İstanbul asker. Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına katıldı. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında komutasındaki 55. Tümen ile birlikte Doğu Trakya'da 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa'nın emrinde görev aldı. Nisan 1922 tarihinde de 41. Tümen Komutanı olarak atandı. Büyük Taarrüzda görev aldı. Savaştan sonra Kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile taltif edildi.

Osman Zati Korol 1880 İzmir 1946 Ankara asker.
Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'na katıldı. 27 Nisan 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Türk Kurtuluş Savaşı'na katıldı.

Mehmet Kâzım Orbay 1886 İzmir 1964  ? asker ve siyasetçi. 31 Mart isyanının  bastırılmasına, Karadağ  Hudut Olaylarının düzenlenmesi. Balkan, 1. Dünya, Kurtuluş Savaşlarına katıldı. Dersim İsyanının bastırılmasında önemli rol oynadı.

Ahmet Naci Tınaz 1882 Serfice  1964 asker ve siyasetçi. Trablusgarp, Balkan ve 1i Dünya Savaşlarına katıldı. 10 Ocak 1921 tarihinde Kurtuluş Savaşına katılmak üzere İstanbul’dan  İnebolu’ya geldi. Batı Cephesi Komutanlığı Kurmay Başkanı olarak görev aldı. İnönü Muharebelerine katıldı.

Ahmet Zeki Soydemir 1883 Selanık 1953 İstanbul asker ve siyasetçi. Balkan ve 1i Dünya Savaşlarına katıldı. Çanakkale Cephesinde Kanlısırt ve Merkeztepe Muharebelerinde bulundu. Yaralanarak bir süre hastanede yattı. Sakarya Maydan Muharebesi ve Büyük Taarrüza katıldı. Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ve bir çok daha madalyaları vardır.

Mehmet Sabit Noyan  1877 İstanbul 1967  ? asker. Balkan ve 1. Dünya Savaşlarına katıldı. 8 Temmuz 1915 te Hicaz Tümeni Kurmay başkanlığı yaptı. 23 Eylül 1916 da Taifte esir düştü. 21 Temmuz 1919 da kurtularak Mısır dan yurda dödü. 8 Aralık 1920 de Kurtuluş Savaşına katıldı. Bir çok madalyaları mevcuttur

Salih Omurtak 1889 Selanik 1954 Ankara asker. Türk Silahlı Kuvvetlerin 4. Genel Kurmay Başkanı. 1. Dünya Savaşı sırasında Azerbaycan ve Kafkasya’yı kurtaracak olan 2. Kuvvei Seferi de görev aldı. 22 Ocak 1920 de görevli olarak geldiği Ankara da, mahiyetiyle birlikte Milli Ordu ya katıldı. Başkumandanlık Meydan Savaşına katıldı. Kurtuluş Savaşında bir çok cephede savaşmış ve başarılar kazanmış. Çok sayıda madalyaları var.                 

Necip Okaner 1892 İstanbul 1959 İstanbul asker, sporcu ve akademisyen.
Fenerbahçe Spor Kulubunun 3 numaralı kurucusudur. İki yıl defansta oynadı. Kraliyet Donanmasında torpido eğitimi aldı. Türk Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'ya geçti. Karadeniz'de mayın arama hizmetinde bulundu.

Mehmet Fazıl, 1899 İskodra 1923 İzmir asker ve başarılı pilot.
25 Temmuz 1912  de İngiltere Bristol Havacılık Okulunda okudu. Balkan Savaşları sırasında eğitimi bitmeden yurda dödü. Osmanlı tarafından Edirne Hava Müfrezesine atanarak bir çok başarılar kazandı.
25 Ekim 1918 tarihinde İstanbul'a saldıran 5 İngiliz uçağıyla tek başına hava muharebesine girdi ve onları püskürtmeyi başardı, fakat kendisi ağır yaralı durumda, uçağı da hasarlı olarak istasyona indirdi. İki ay kadar hastanede tedavi gördükten sonra Yeşilköy Tayyare İstasyon Komutanlığı'na atandı. Uçakların bir kısmını Anadolu'ya kaçırmak için çalıştıysa da başaramadı. Kendisi Maltepe'den kaçarak Anadolu'daki Millî Kuvvetlere katıldı.

Âsım Gündüz 1880 Kütahya 1970 İstanbu l asker ve siyasetçi.
1909-1911 yılları arasında Alman Harp Akademisi'nde okudu ve Alman Genelkurmayı'nda staj yaptı.
2 Ekim 1918 tarihinde Şam dolaylarında İngilizlere esir düştü. 4 Ağustos 1919 tarihinde Mısır dan İstanbul'a döndü. Daha sonra Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşına katıldı.

Mehmet Hayrettin
1878, İstanbul
1918  (Bilgi yok)
Celal
1879, İstanbul
 ?        (Bilgi yok)
İbrahim Münir
1885, İstanbul
1930  (Bilgi yok)
Cemal Çakar          1883 Safranbolu  ?      (Bilgi yok)

Şevket Doruker
1884, İstanbul
1956   (Bilgi yok)