SAYFALAR

31 Mart 2017 Cuma

AKÇENİN SESİ

Nasreddin Hoca Akşehir'de kadılık yaparken, bu şehirde biri cimrilikle, diğeri fakirlikle bilinen iki adam yaşarmış.
Bir gün cimri adam Hocanın karşısına yanında zorla getirdiği o fakir adamla çıkmış ve;
"Hocam demiş, ben bu adamdan davacıyım. Dükkanın önünde fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından yemeğin buğusu çıkıyordu. Bu adam elinde somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi." diye anlatır.
Nasreddin Hoca anlatılanları dikkatlice dinledikten sonra fakire dönüp :
"Doğru mu bunlar?" diye sormuş.
"Evet." demiş fakir adam.
"Öyleyse para kesesini çıkar bakalım." demiş.
Zavallı fakir adam kadı efendiye karşı gelememiş. İçinde üç beş akçe bulunan para kesesini çıkarıp Hoca' ya uzatmış. Hoca aşçıyı yanına çağırmış. Keseyi kulağına yaklaştırarak içinde ki akçeleri şıngırdatmaya başlamış.
Sonra da :
"Tamam, borcu ödendi." demiş.
 Aşçı :
"Nasıl olur? Daha parayı almadım ki !" diye şaşkınlığını belli etmiş.
 Hoca cevap vermiş :
"Fazla uzatma! Yemeğin buğusunu satan, akçenin de ancak sesini alır elbet !" demiş.

29 Mart 2017 Çarşamba

GEMİCİLİKTE DENİZCİLİK TERİMLERİ

ABORDA:Bir teknenin diğer bir tekneye veya bir iskeleye,rıhtıma tamamen bordasını vererek yanaşması.
ALABANDA:Teknenin su kesiminden yukarıda bulunan iç kısmı.
ALABORA OLMAK:Bir teknenin deniz veya limanda ters dönmesi.
ALARGA:Teknenin açıkta olduğunu ifade eder.
ALESTA:Bir işin yapılmasına hazır ol komutu.
ANA YELKEN:Herhangi bir yelkenli teknenin temel yelkeni.
ANELE:Halatları bağlamak veya zincirleri kilitlemek için sabit mapalardan geçirilmiş demir halka.
APAZ : Rüzgarı tekneye yandan alarak yapılan seyir.
APİKO:Demirin çekilip tam dipten ayrıldığı an.
ARMA:Teknenin tipinin belirlenmesini sağlayan direk ve yelkenleri ile ilgili tüm özellikleri kapsayan genel terim.
AVARA:Gemi veya sahile yanaşmış bir teknenin buradan hareket etmesi için verilen komut.
BABA:İskele ve rıhtımlarda tekneleri bağlamak için kullanılan,ağaç ve deöirden yapılma kısa sütunlar.
BAĞ:İki halatı birbirine veya bir halatı bir objeye sabitlemek için yapılan düğüm.
BALANÇİNA:Yatlarda yelken indirilirken veya basılırken,bumbanın ağırlığını taşıması için kullanılan halat.
BALON:Yatların ana direği önüne gönderli veya göndersiz olarak çekilen üç köşeli,hafif yelken.
BAŞ HALATI:Teknenin başından ileri doğru vewrilen,teknenin geri gitmesini önleyen halat.
BAŞ(PRUVA):Teknenin en ön kısmı.
BAŞTANKARA:Teknenin başının sahile dik gelecek şekilde bir iskeleye yanaşması.
BAYILMA:Teknenin bir yana doğru yatması içim kullanılan terim.
BERMUDA(MARKONİ)ARMA:Ana yelkenin üçgen biçiminde olduğu yelken grubu.

BORDA:Teknelerin dış tarafta ve su kesiminden yukarıda kalan yan tarafları.
BORDA SEYİR FENERLERİ:Gece yol alan bir teknenin her iki yanında taşıması gereken yeşil(sancak) ve kırmızı(iskelele) seyir fenerleri.
BROŞ ATMAK:Bir yelkenli teknenin,rüzgar pupadan veya kıç omuzluktan gelirken rüzgara doğru dönme isteği.Bu istek tekneyi bir anda rüzgara çevirerek tehlikeli bir pozisyona girmesine neden olabilir.
BUMBA:Yelkenin alt kısmının bağlandığı direk parçası.
CAMADAN:Halatlar ile bağlanarak yelkenin işlemez hale getirilen bölümü.Böylece çok sert havalarda yelken alanı küçültülmüş olur.
CAMADAN BAĞI:İki halatın giriş ve çıkış uçları aynı tarafta kalacak şekilde bağlanması.Denizde kullanılan en yararlı ve yaygın bağlardan biridir.
CENOVA:Yarış ve gezi yatlarında kullanılan büyük ön yelken.
CİVADRA:Pruvadan ileri doğru uzanan ve ucuna flok yelkenin bağlandığı çubuk.
ÇAPARİZ:Denizcilikte doğru gitmeyen,engelleyici,kötü anlamında kullanılan terim.
ÇARMIH:Teknenin direklerini yandan sabitleyen çelik teller.
DEMİR(ÇAPA):Teknenin dalga ve rüzgarla kaymasını engelleyip,onu sabit bir noktada tutması için dizyn edilmiş büyük ve ağır cisim.
DEMİR FENERİ:Geceleri,demirli bir tekne tarafından taşınan navigasyon ışığı.
DEMİR HALATI:Bir demirin ucuna zincir yerine takılan halat veya ip.
DEMİR TARAMASI:Demirin tırnaklarının dibe tam saplanmaması nedeniyle demirin kayması.
DEMİR YERi:Limanda  bir teknenin demirlediği ya da bağlandığı yer,rıhtım.
DEMİR ZİNCİRİ:Demiri tekneye bağlayan zincir.
DEMİRİN TUTMASI:Demirin kollarının deniz dibine saplanması ve kaymayacak şekilde sabitlenmesi.
DENİZ ALMANAĞI:Bir navigatörün,gök cisimlerinden yararlanarak yerini bulabilmesi için gerek duyduğu tüm bilginin verildiği,yılda bir yayımlanan kitap.
DENİZ MİLİ:1852 metre.
DEPLASMAN:Bir teknenin ihtiyacı olan malzeme ve yakıt ile dolu iken taşırdğı su miktarı.
DİREK:Yelkenli bir teknede ana amacı yelkenleri taşımak olan dikey çubuk.
DİRİSE ETMEK:Denizde,rüzgarın yönünde olan bir değişikliği belirtmek için kullanılan terim.
DONANIM:Bir teknede,direği destekleyen,yelkenleri basmak,indirmek,kontrol etmek için kullanılan halatların tamamı.
DÜMEN:Yol alan bir teknenin yönünü değiştirmedeki en etkili parça.
DÜMEN SUYU:Teknenin suda hareketiyle,arkasında bozduğu ve karıştırdığı su.
DÜMENCİ:Teknelerin kaptanı ve kumandanı için kullanılan terim.
EĞLENDİRMEK:Yelkenli bir teknenin çok kuvvetli bir rüzgarda,burnunu sürekli olarak rüzgarla çok dar bir açı yapacak şekilde çevirmesi ve böylece çok az yol yaparak ancak rüzgaraltına kaymadan durması.
EL İNCESİ:Karaya yanaşırken,kalın bağlama halatlarını karaya vermek için kullanılan,ucunda bir ağarlık olan ince ip.
FAÇA ETMEK:Yelkeni rüzgarla ters taraftan doldurmak.
FARŞ:Sintine üzerindeki döşeme tahtaları.
FENER:Tekneleri belli bir tehlikeye karşı uyarmak ve navigasyonlarına yardımcı olmak amacıyla belli bir ışık işareti gösteren bina ve benzeri yapı.
FIRTINA FLOKU:Çok kalın yelken bezinden yapılmış ve normal ön yelkenlerin kullanılamayacağı kadar kuvvetli rüzgarlarda basılan bir tür küçük flok.
GEL-GİT:Güneş ve ayın dünya üzerindeki çekimlerinin etkisi ile suların alçalıp yükselmesi.
GIRCALA:Teknede çeşitli amaçlarla kullanılan ince halat.
GOMİNA:Denizcilikte kullanılan bir deniz milinin onda birine eşit ölçü bürümü.
GURCATA:Yelkenli teknelerde direğin üst kısmında,çarmıhları ve yan ıstralyaları iki yana doğru açan metal veya ahşap çıkıntılar.
GÜNGÖRMEZ:Yelkenin arka yakası.
GÜVERTE:Temel olarak tüm tekne boyunca uzanan düz platforma verilen isim.
HALAT:Denizcilikte çevresi 2,5 santimden büyük olan doğal veya sentetik liflerden yapılan kablo.
IRGAT:Teknenin burun kısmına konulan,demiri çekmek için kullanılan aygıt.
ISKAÇA:Omurga üzerinde,direğin oturması için yapılmış  kare şeklinde oyuk.
ISKOTA:Bir yelkenin rüzgarla olan açısını ayarlamak için kullanılan halat.
ISTRALYA:Bir teknede sabit donanımın direği baş kıç doğrultusunda destekleyen parçası.
IZBARÇO:Bir halatın ucunda halka oluşturacak şekilde atılan bağ.
İSKELE:Kıçtan bakıldığında teknenin sol tarafı.
İSKELE KONTRA:Yelkenlerini teknenin sol tarafından gelen rüzgara göre ayarlamış olan tekne.
İŞARET FİŞEĞİ:Teknelerde,genelde gece kullanılan ve sorun olduğunu belirten sinyal.
KAÇAK:Çok kuvvetli ve ani sağnak.
KAFA AÇMAK:Tekneyi rüzgaraltına döndürmek.
KALOMA:Teknede bir halat veya zinciri boşlama.
KANİNGAM:Yelkenin orsa yakasını gerebilmek için kullanılan halat.
KARİNA:Teknelerin su kesimlerinin altında bulunan dış kısımları.
KARULA KÖŞESİ:Yelkenin ön alt köşesi.
KATAMARAN:Genelde yarış amaçlı kullanılan ama son yıllarda gezi amaçlı olanlarıda inşa edilen iki gövdeli tekne tipi.
KAVANÇA:Rüzgar arka taraftan alınırken bumbanın bir yandan diğer yana geçmesini sağlayan manevra:teknenin rüzgaraltına dönüş manevrası.
KAZIK BAĞI:Üst üste geçen iki göz oluşturulması ile atılan bağ.
KEÇ:Bir yavlın tersine mizana direği dümenin önünde olan çift direkli yelkenli tekne.
KEMERE : Ölçü olarak teknenin en geniş yeri.
KIÇ : Teknenin en arka kısmı.
KIÇ ISTIRALYA :  Direğin öne doğru gitmesini engelleyen. Teknenin kıçına doğru inen halat.
KİLİT : Yelken, mandar, sabit armanın gerekli kısımları ve bir demirin zincire bağlanması gibi bir şeyin sabitlenmesi gereken yerlerde kullanılan, ucunda bir pim bulunan U şeklindeki çelik parça.
KNOT : Hızın denizcilikteki birimi. Deniz mili/saat.
KOÇBOYNUZU : Teknenin çeşitli yerlerine konulmuş, iki kolu olan ahşap veya metal parça. Bu parçanın kolları etrafına istenen halat dolanarak sabitlenir.
KOKPİT – HAVUZLUK : Yat ve küçük teknelerde arka kısımdaki dümen dolabının veya yekenin bulunduğu geniş kısım.
KÖRE DÜŞMEK : Dikkatsizlik veya rüzgardaki beklenmedik bir değişme ile yelkenli bir teknenin tam rüzgara dönüp, hiç bir kontrada olmadan kalması.
KROPİ BAĞI : Bir makaradan geçen halatın ucuna makaradan çıkmaması için yapılan bağ.
LAÇKA ETMEK : Bir halatı istenilen miktar kadar rahat gitmesi için serbest bırakma.
LAVA ETMEK :  Bir halatın boşunun alınması, çekilmesi.
LUMBOZ : Dairesel bir metal çerçeve ile bunun üzerine sıkıca kapanacak şekilde yapılmış cam bir pencereden oluşan teknenin yan kısımlarına içeri hava ve  ışık girmesi için açılan delik.
MAKARA : Ortasında dönen bir disk bulunan metal veya tahtadan yapılma, teknede donanım halatlarının yönünü değiştirme veya bir palanga içinde kullanıldığında mekanik yükü azaltmak için kullanılan parça.
MANDAR : Direğin tepesinden tek bir tur yaparak aşağı inen ve direk tepesine bir şey basmaya yarayan halat.
MANİKA : Çan ağzı şeklinde bir tepesi olan, güverteye monte edilerek bir hava akımını yakalayıp yönlendirmeye yarayan ventilatör.
MAPA : Ucunda bir halka olan vida. Teknenin çeşitli yerlerine konularak , ucundaki halkaya makaralar veya palangalar takılır.
MENDİREK : Bir limanın denizden korunmasını sağlayan iskele veya dalgakıran.
NAVİGASYON : Bir tekneyi dünya üzerinde bir noktadan bir diğerine en kısa güvenli ve etkili biçimde ulaştırma sanatı.
NETA ETMEK : Dağınık ve düzensiz bir yeri tertip ve düzene sokmak.
OMURGA : Teknenin en altında bulunan tüm boyunca uzanan ahşap parça veya metal teknelerde demir plaka.
ORSA SEYRİ : Yelkenli teknelerde rüzgara karşı gidilmesi. Teknenin gidiş yönü ile rüzgarın geliş yönü arasındaki açıyı en ufak yapacak şekilde seyir etmek.
PALAMAR HALATI : Bir tekneyi iskele, rıhtım veya başka bir tekneye bağlamaya yarayan halatların genel adı.
PARAKETE : Bir teknenin süratini veya belli bir sürede katettiği yolu ölçmek için kullanılan alet.
PROTESTO : Bir yarış yatı tarafından rakibinin yarış kurallarına uymadığına dair yapılan itiraz.
PRUVA : Teknenin baş tarafının ötesinde, ufuk yönündeki alan.
PRUVA ISTIRALYASI : Direği burun kıç doğrultusunda destekleyen, teknenin başından direk tepesine uzanan halat.
PUSULA :  Bir teknede önceden belirlenmiş bir istikamette gitmeye veya teknenin haritadaki yerini bulmak için görünen objelerin kerterizlerinin alınmasına yarayan alet.
PÜRMEÇE HALATI : Teknenin başından geriye veya kıçından ileri doğru çekilip, teknenin oynamasını engelleyen halat.
ROTA : Teknenin yönü ile kuzeyin yaptığı açı
RÜZGAR ALTI : Rüzgarın gittiği, tekneyi terk ettiği taraf.
RÜZGAR ÜSTÜ: Rüzgarın geldiği taraf.
SAĞANAK : Normal rüzgar şiddetinin üzerinde esen kısa süreli rüzgar.
SALMA : Bir teknenin bayılma kuvvetini azaltan ve rüzgara karşı ilerlemesini sağlayan, gövdesinin merkezinden suya doğru inen parça.
SEKSTANT : Denizde yatay ve dikey açıları ölçmede kullanılan geleneksel navigasyon aleti.
SİNTİNE : Tekne tabanının, omurganın iki yanında yer alan neredeyse düz kısmı.
ŞAMANDIRA:Kanal,sığlıkvgibi denizcilerin haberdar edilmesi gereken noktaları belirtmek için kullanılan yüzer işaret
TORNİSTAN:Geri geri giden bir teknenin hareketi.
TORPİL SALMA:Yarış yatlarında ağırlık olarak kullanılan,en alt ucuna büyük kurşun bir torpil konulmuş uzun levha.
TRAMOLA:Bir tekneyi önce rüzgara karşı daha sonra da rüzgarı diğer taraftan almaya başlayacak şekilde döndürmek.
TRİM ETMEK:Yelkeni,rüzgarı en iyi alacak şekilde iskotayla ayarlamak.
TÜY:Yatlarda yelkenin orsa yakasına belli aralıklarla konulmuş yün parçaları.Bunlar yelken üzerindeki hava akımının durumunu gösterir.
ULUSLARARASI DENİZDE ÇATIŞMAYI ÖNLEME TÜZÜĞÜ:Teknelerin denizde karşılaştıklarında birbirlerine çarpmadan seyir etmeleri için uymaları gereken kurallar ve kullanmaları gereken ışık ve ses işaretlerinin tümü.
USKUNA:Genel olarak bu tekne ana direği öndekinden daha uzun olan iki direkli bir teknedir ancak üç,dört ve beş direklileride inşa edilmiştir.Sadece bir tane üretilmiş olan,Thomas W.Liwson adındaki bu tip teknenin ise tam yedi direği vardır.
USTURMAÇA:Tekneler iskeleye veya birbirine bağlanırken,zarar görmemeleri için aralarına konulan parça.
VARDAVELA:Teknedekilerin denize düşmelerini engellemek için yapılmış olan,belli aralıklarla dikilmiş,punteller arasına gerilmiş, baş ve kıçta ise ana puntellere bağlanan bir telden oluşur.
VİRA ETMEK:Bir demiri tekneye almak üzere dipten kaldırmak,yukarı çekmek.
VİYA:İstenen rotaya gelindiğinde dümenin bu rotada tutulması için verilen komut.Viya böyle!
YAPRAKLAMA:Bir teknenin rüzgara doğru çok fazla dönmesi ile orsa yakasının dalgalanmaya başlaması.
YAT:Felemenkçe “Jacht” kelimesinden türeyen bu terimin orijinal anlamı ‘prens,elçi gibi bir krallıktan diğerine yolculuk eden önemli şahsiyetleri taşıyan tekne’;günümüzdeki anlamı ticaret değilde keyif için kullanılan yelkenli veya motorlu teknedir.
YATÇILIK:Sadece yelken gücünden yararlanarak gezme veya yarışma sporu.
YAVL:İsmi felemenkçe ‘jol’ kelimesinden türeyen bir çeşit teknede kullanılan arma.Gerçek yavl arması ön direkte bir ana yelken ve iki ön yelken,dümenin arkasındaki bir mizanada ise yelkeni bulunan armadır.
YEDEKLEMEÇekme halatı bağlayarak  baştan veya yandan diğer bir tekneyi çekme.
YEKE:Küçük yelkenli tekne ve yatların dümenini kontrol etmeye yarayan ahşap veya metalden yapılma çubuk.
YELKEN:Rüzgarı yakalayıp,bir teknenin ilerlemesini sağlayacak şekilde kesilen ve gerilen,yelken bezi gibi uygun bir maddeden yapılan bez parçası.
ZİNCİR KALOMA:Bir tekne demirli iken demirle salınan halat miktarı.
ZİNCİRLİK:Demir çekildiğinde,teknede toplanan halat veya zincirinin konulduğu güverte altındaki bölme.

27 Mart 2017 Pazartesi

HELESSA YALESSA

Eskiden dedelerimiz Fındıklı da ve Köylerin de ev veya nayla-sehender gibi büyük yapılar yapacakları zaman, ağır ve çok uzun ağaçları ormanda keser, hazırlar, köy halkını Laz ve Hemşinli erkekleri 'mec ederek', imece usulü; çok uzak mesafelerden, dar, yokuş yollardan ve derelerden halatlar ile bağlar, çekerler, hatta bazı yerlerde yuvarlatırlar, bazı yerlerde de altına ağaçlar vererek, üzerinde kaydırır, kullanacakları yere kadar bin bir zorluklarla taşırlardı. 

Erkekler taşıma işi yaparlarken kadınlar da evde yemekler pişirip tatlılar yaparlar, o gece de sabahlara kadar karşılıklı türküler atılır ve horonlar oynarlardı. Bilmem hatırlayanınız var mı? Ben çocukluğum da öyle bir imeceye rahmetli Babam ile birlikte gitmiştim ve çok hoşuma gitmişti, günlerce etkisin de kalmış hep onu düşünmüştüm. 

Halata hep birlikte asılırken önce bir kişi bir tekerleme söylüyor, sonra diğer insanlar hep bir ağızdan aynı şeyi bağırıyorlar ve bir taraftan da tuttukları halatı var kuvvet çekiyorlardı. Yoruldukları zaman daha zor bağırıp, halattan hep birlikte daha çok çekerek götürecekleri yere kadar götürüyorlardı. Yemek zamanı haricinde öyle oturup pek istirahat etmiyorlardı. 

Söyledikleri sözlerin bir kısmı aklımda kalmıştı. 
'HELESSA-YALESSA, 
HEP BERABER BAŞLAYALIM, 
AYVA TURUNÇ AŞLAYALIM'. diye başlamışlardı.

Geçenlerde o sözlerin tamamına internette rastladım ve yine o günleri yaşayarak çok duygulandım. 

Şimdi böyle bir usul yok fakat yeni gençlerimiz bilsin istedim. İşte o hep bir ağızdan bağırarak söyledikleri sözler. Çok enteresan Kastamonu-İnebolu taraflarında söylenen gemici türküsü imiş. Bu türkü İnebolu'ya nerden gitmiş? Esas önemlisi, İnebolu dan 800-900 km uzakta ki, denizden 10 km içerde bizim Köye Ihlamurlu'ya nasıl gelmiş? Belki de Dedelerimiz eskiden geldikleri yerlerde gemicilik te yapıyorlardı? Belki de İnebolu'da yaşayan halk ile akrabayız? Merak ediyorum tabi. 

Bir de 'Gelir mola, gelmez mola, tramola' değişi var. Bu da gemicilerin türküsü fakat bu türkü de Ihlamurlu Köyünde eskiden düğünlerde söylenirdi. Yemek yemeden önce bayan ve erkekler karşı beri oturur, bu türkü ile bir nevi damat ve gelini sofraya çağrılırdı. Bu türküyü de gelecek zamanlarda anlatacağım.

İşte Helessa-Yalessa sözlerinin tamamı;
Haydeun uşaklar;
Hep beraber başlayalım (helessa yalessa)
Ayva turunç aşlayalım (helessa yalessa)
Biz bu işi işleyelim (helessa yalessa) Helessa yalessa

Helessa yalessa
Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Bir gemim var boyu uzun (helessa yalessa)
Gider yazın gelir güzün (helessa yalessa)
Bu sefere yoktur sözüm (helessa yalessa)

Helessa yalessa
Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Bir gemim var boydan boşta (helessa yalessa)
Dip ambara kurduk posta (helessa yalessa)
Selam söylen eşe dosta (helessa yalessa) Helessa yalessa

Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Bir gemim var gabze bağlar (helessa yalessa)
Gabzeden göründü dağlar (helessa yalessa)
Sıla diye gönül ağlar (helessa yalessa) Helessa yalessa

Heyamola yesa yesa hop
Mola heyamo Yamo heya mo
Mola heya mo Ya mo heya mo Helessa yesa

Sarı Recep (Güray) Kastamonu-İnebolu; Gemici Türküsü. 09.10.1942 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş. Kastamonu, İnebolu'ya aittir. Kaynağa ek olarak Hasan Çoban verilmektedir. Rept. No: 1807. Sözleri Çiğdem Gökay Seçkal 

Fatih Sultan Mehmet de İstanbul'a gemileri karadan böyle yürütmüştü galiba.


24 Mart 2017 Cuma

ALLAH KAYSERİYİ KORUSUN

Padişah II.Ahmet döneminde Erzurum korkunç bir sel felaketine uğrar. Sadrazam padişahın huzuruna çıkar ve olayı haber verir. 
"Allah sizi korusun hünkarım bir acı haber vereceğim. Erzurum şiddetli bir sel felaketine uğradı, şehir çok zarar gördü, çok sayıda insan ve hayvan can verdi."

 Padişah şöyle konuşur:
"Cenab-ı Hak Kayseri'yi bu gibi felaketlerden korusun."
Aradan bir süre geçtikten sonra acı bir haberi daha padişaha verir:
"Devletlüm bugün Üsküp şehri yangınla mücadele verdi. Şehrin yarısı yandı, zarar çok fazla." Padişah yine üzgün bir tavırla şöyle konuştur: 

"Üsküp şehrinin kederini canı gönülden paylaşıyorum. Allah Kayseri'yi bu gibi felaketlerden korusun."
Her felaket haberinden sonra padişahın Kayseri'yi koruması veziri-azamı hayrete düşürür. Sonunda dayanamaz ve sorar.
Padişah, vezirine şu açıklamayı yapar: 

"Erzurum sel felaketine uğrayabilir ama bunun etkisi geçince halk yerli yerine döner, eski hayatını yaşamaya başlar. Üsküp te öyle. Her vilayet için aynı şeyi düşünebiliriz ama Allah göstermesin Kayseri’de bir felaket ortaya çıkarsa, Kayserililer yurda dağılır ve tüm halkın işlerini ellerinden alırlar. İşte asıl felaket o zaman olur." der.

22 Mart 2017 Çarşamba

BİZ SENİ UYANIK BİLİRDİK

İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. 
Yaşlı kadın:
Uyuduğu sırada evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu belirterek, bizzat padişahın kendisinden şikayetçi olduğunu bildirir.
Bunun üzerine hiddetlenen Padişah 4. Murat:
"Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da, evinin soyulduğunu duymadın?" deyince, Yaşlı kadın:

"Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik. Onun için evimizde rahat uyuyorduk!" der.
Bu cevap üzerine Padişah:
"Haklısınız" diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder.

21 Mart 2017 Salı

DAVET ETMİŞ



Temel Nişanlısı Fadime'ye; 

"Fadime, bu akşam bize gel. Evde hiç kimse olmayacak." demiş.
 
Fadime de bir yolunu bulup, akşamdan gizlice Temel'in evine gitmiş. 

Kapıyı çalmış, çalmış, kimse açmamış. 

14 Mart 2017 Salı

BENİM Kİ YAPMAZ

Bir tv kanalı her ülkeden bir kadın seçerek kocaları tarafından aldatılmaları üzerine bir araştırma yapmak ister.
Her milletten bir kadın çıkarır ve şöyle sorar :
Kocanızı başka bir kadınla yakalarsanız ne yaparsınız ?
İşte kadınların cevapları :
İsveç’ ten Katılan Kadın
 – Benim neyimi beğenmedin diye sorardım der.
Rusya’ dan Katılan Kadın
– Hiç bir şey sormam ve direk evi terk ederim der.
Fransa’ dan katılan Kadın
 – Sevgilime gider beni teselli etmesini söylerim der.
İtalya’ dan gelen Kadın
 – Kadını öldürürüm der.
Yunanlı Kadın
 – Kocamı da onunla yatan karıyı da öldürürüm demiş.
İspanyol Kadın
 – Kocamı alnından vururum der.
Ve Türkiye’ den Katılan Kadın
 – Benim Kocam Yapmaz. der.

2 Mart 2017 Perşembe

UYAN EY TÜRK MİLLETİ

Dilimizde bugün argo olarak kullandığımız 'mankafa' sözcüğü, 'mankurt, mankafa, mankut, mankof' sözcükleri ile aynı anlamdadır fakat mankurtlaşmak kavramını Cengiz Aytmatov açıklamadan önce kimse bilmiyor ve bilinçsiz bir şekilde mankurtlaşıp, kendi bilincinin dışında başkasına köle olarak yaşıyordu.

Mankurtlaştırma; bir dış gücün içerideki egemen sınıfla işbirliği yaparak, ülkenin eğitim ve kültür politikalarını milletin aleyhine değiştirerek, ulusal kimliğinden uzaklaştırma, kendi toplumuna ve kültürüne yabancılaştırma, bilinçsizleştirme ve sömürüye açık hale getirme, sonra da yardım ediyormuş kanaati yaratarak toplumun zihnini yeniden kurgulayıp sömürgecilerin zihinsel kölesi durumuna getirmek için milleti kendi değerlerine düşman etmeyi anlatan sosyo-kültürel bir kavramdır. Bu süreçten geçenlere mankurt denir ve mankurt, mankafa, mankut, mankof, Çok eski yıllara dayanır. Milattan önce 330-551 yıllarında Orta Asya da yaşayan Juan-Juanlar (Cücenler, Aparlar) zamanında uygulanırmış. Ama bugünkü şekilde değil de o zaman ki şartlara göre daha değişik bir şekilde. (Bknz İnternet) 

Juan-Juanlar  Türk yerleşim yerlerine anı baskınlar yapar, esir aldıklarından güçlü kuvvetli olanları, sesleri duyulmasın diye çöle götürür, saçlarını yolup kafa derilerini yüzdükten sonra, kafalarına deve derisi geçirir ve yere çaktıkları dört kazığa ellerinden ayaklarından bağlarlar, bir ay güneşin altında kaldıktan sonra sağ kalanları çok sadık birer köle olarak kullandıkları anlatılmaktadır. Çünkü yolunup yüzülen kafada, yeniden gelen kıllar deve derisini delip yukarı çıkamaz, geri dönerek beyine saplanırlar ve beyin daha görev yapamaz hale gelir, şahıs anne baba hiç kimseyi tanımaz, sadece sahibini tanır, o ne derse onu yaparmış. Böyle bir insana da MANKAFA, MANKURT, MANKUT, MANKOF denirmiş. Köle denmezmiş. Çünkü köle de düşünme yeteneği var. Mankurtlarda düşünme yeteneği hiç yok. İşte dilimize de 'mankafa' ta o zamanlardan gelmiş.

Osmanlı döneminde ise; savaştan çekinen düşman milletler KARDEŞ ÇOCUKLAR CEMİYETİ adı altında bir cemiyet kurmuşlar ve kaçırdıkları küçük Osmanlı çocuklarını İmparatorluğun içinde kurdukları gizli okullarda veya derneklerde İmparatorluğa düşman olarak yetiştirmişler ve İmparatorluğun yıkılması için terör olaylarında kullanmışlardır. Bu dönemlerde elleri kolları bağlanan vatan perver ASKERİ PAŞALAR bile askerleri ile birlikte dağa çıkarak vatanı kurtarmak için eşkıyalık bile etmişlerdir. (Bknz. İnternet Resneli Niyazi, Mustafa Kemal, Enver Paşa) 

CUMHURİYET döneminde ise bu faaliyetler çok daha değişmiş, daha tehlikeli bir hal almıştır. Sadece insanları öyle güneşin altına bağlayıp ta bağırtarak mankurt yapmak sistemi kalkmış, yerine çok daha tehlikeli sistemler getirilmiştir. Mesela çocuk kaçırıp MANKURT yaparak Türkiye ye düşman yetiştirmek sistemi, çocukları hiç kaçırmadan okullarda eğitimle MANKURT yaparak ülkeye düşman yetiştirme sistemi, çocukları uyuşturucu yoluyla MANKURT yapma yöntemi, gençleri kadın ve kızlarla; kız çocuklarını da erkek çocuklarla kandırıp MANKURT yapma yöntemi, Vatandaşlara kendini aynı dinden gösterip kandırarak MANKUT yapma sistemi. 

Soruyorum bu yazdıklarımın hangisi olmadı, Türkiye de? Veya hangisi yanlış? Vaktiyle Fetüllah Gülen için Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli bile ‘Türklüğün yayılmasını isteyen bir kahraman’ deyip hakkında soruşturma açan Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral’ı kızağa almadılar mı? Şimdi buyurun; geçen internette bir yazı gözüme ilişti. Ermeni Yazar Arthur Akopyan bir yazı yazarak Fetüllah Gülen’in Ermeni olduğunu ve Erzurum isyanını başlatıp Türk ve Kürtleri katledenlerin torunu olduğunu açıklamış. (www.asikurtlar.com/ermeni-yazar-gercegi-acikladi-fethullah-gulen-ermenidir.html ve biliyomusun.com) 

Ben meslek hayatımda 8 sünnetsiz cami imamına rastladım. Onun için her zaman diyorum ki Allah ile aranıza kimseyi almayınız. Bilhassa konu memleket meselesi ise. Bizim vatan sevdasından başka bir lüksümüz yok. Onun için bunları anlatıyoruz. Herkese selam ve saygılar.