SAYFALAR

10 Mart 2019 Pazar

DEĞİŞİM

Adana  eski Em. Md.lüğü.  Osmanlı
döneminde polis okulu
1973 yılında Adana Cinayet Masasında göreve başladığım zaman Adana halkı kendi aralarında çok vurdulu kırdılı fakat polise askere karşı da çok saygı duyarlar, asla karşı gelmezlerdi. Bir olay işledikleri zaman telefon açarlar; “Ağabey ben teslim olacağım ama ne olur beni dövmeyin.” Derlerdi. Biz de “Pazarlık yok. Sen teslim ol da o zaman düşünürüz, ister teslim ol ister olma biz yakalamasını biliriz der, hiç taviz vermezdik ve yakalandıkları zamanda hakikaten çok insaniyet gösterir, bir misafir gibi davranır öylece yolcu ederdik.

Cinayet Masası diğer masalara benzemez. Mecbur kalıpta cinayet işleyen adam, birisini öldürmüşse mutlaka bir sebebi vardır ve kendisi de ölmüş sayılırdı. Onun için kimsenin incinmesini istemezdik. Bir sefer Gafur adında bir adam kız kardeşini ve onun dostunu Mersin Yolunda bir evde öldürüp firar etmişti. Pasaport filan çıkartmış yurt dışına kaçacaktı. Bu şahsı Tarsus'ta bir bağ evinde saklanırken yakaladık. Tabancası ve fişekleri ile Kısma getirdik. Gazeteciler haber almış gelmişler resim çekeceklerdi. Gafur lavaboya gitmek için benden izin istedi. Lavaboya götürdüm. İçerden çıktığı zaman, saklamasına rağmen ağladığı bayağı belli oluyordu. “Kız kardeşini öldürdüğün için mi ağlıyorsun?” diye sordum. “Yok ağabey Onu şimdi yine tekrar öldürürüm. Ben sizleri böyle bilmiyordum. Sizin insanlığınıza ağlıyorum.” Demişti.

Hakikaten öyleydi. Birisi cinayet işleyip kaçtığı zaman çeşitli kılıklara girer, Türkiye'nin her tarafına gider, ne yapar yapar onu mutlaka yakalardık. Faili meçhul hiç bir olay kalmazdı. O zamanlar şimdiki gibi kameralar filan da yoktu. Olay yeri inceleme ekipleri de yoktu. Sadece parmak izi ekibi vardı. Biz bütün delilleri toplar, değerlendirir ve bütün olayları çözerdik. Yakalardık, ama böyle insanlara hiçbir zaman bırakın dövme işini kötü bile davranmazdık. Bizimle birlikte yemeğini yer, çayını içer öyle mahkemeye çıkardı. Halk bizleri böyle tanıdıkları için kesinlikle bizlerle çatışmaya filan girmezler, hatta korku ile karışık saygı ve sevgi de duyarlar çoğu yerde de tanıdıkları zaman ne pahasına olursa olsun bize yardımcı olurlardı. Sonra biz hiç bir surette menfaat gözetmez asla haksızlık yapmazdık.

Halbuki 1980yılının sonlarında yurt dışı görevinden dönerek tekrar Adana Emniyet Müdürlüğünde göreve başladığım zaman, üç senelik kısa bir zamanda her şey kökünden tamamen değişmiş, Adana sanki bir devrim yaşamış gibiydi. Adana'nın görünen görünmeyen her şeyi değişmişti. Aslen Merkezde, Valilik yanında bulunan Adana Emniyet Müdürlüğü yeri bile değişmiş, Ceyhan Yolunda yeni yapılan binalara, Çevik kuvvet Şube Müdürlüğü olduğu yere şehir dışına taşınmıştı. Emniyet Müdürlüğü yanında bürosu olan ve iş takipçiliği yapan boğazı delik aletle konuşan Nadir'in yeri de orada ki kebapçılar da tamamen  yıkılmış yok olmuşlardı.

İl Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul 1979 yılında öldürülmüş, diğer Emniyet Müdürleri bütünü değiştirilmişti. Asayiş Şube Müdürü değişmiş, Emniyet Amiri olarak bıraktığım bazıları üç sene gibi kısa bir zamanda terfi etmişler, Mehmet Canseven ve Kamil Tecirlioğlu Baş Müdür Yardımcıları olmuşlardı. Onların devresi olan Salih Dost terfi edememiş, Asayiş Şube Müdürüydü. Cinayet Masası Amiri de değişmişti. Cinayet Masası eski memurlarından pek az kişi kalmışlar, bir çok yeni memurlar alınarak mevcut çoğaltılmıştı. Eski arkadaşlarımın çoğu teröristler tarafından şehit edilmişler, bu polis öldürme olayları hala daha devam ediyordu. Bir çok halk polise ve askere düşman edilmişlerdi. Mahallelerde kurtarılmış bölgeler oluşturulmuş, kimse kimsenin bölgesine giremiyor, yanlışlıkla girebilen olduğu zaman o giren kişiler sorguya çekilip infaz ediliyorlardı. Bir kişinin elinde 'Tercüman Gazetesi' olduğu zaman sağcı bilinir ve ilk fırsatta öldürülürdü. Diğer taraftan bir kişinin elinde 'Cumhuriyet Gazetesi' varsa solcu olarak bilinir bir fırsat olduğu zaman o da öldürülürdü. Kurtarılmış bölgelere baskınlar yapılır, umuma açık yerler, kahve ve pastaneler silahlarla taranarak bir çok masum insanlar ve 8-10 yaşlarında çocuklar öldürülürdü. Her gece sağcı ve solcu guruplardan beşer altı şer kişi öldürülüyordu. Otobüs ve servisler silahlarla taranıyor, evler kundaklanıyor, insanlar diri diri yakılıyor, günde iki üç bankalar soyuluyor, bir çokları faili meçhul kalıyordu. Adana Numune Hastanesine yaralı veya tedavi için polis gittiği zaman doğru tedavi edilmiyor, genelde kasıtlı olarak öldürülüyorlardı. İki doktor ve 3-4 hemşire örgüt elemanları olarak yakalandılar. Polis ve asker çaresiz kalmışlar, hatta izinli günlerinde polisleri askerler koruyordu. Öğrenciler okullara guruplar halinde toplu olarak polislerin korumaları altında gidip geliyorlardı. İşte bu guruplar da silahlarla taranıp içlerinde ölenler oluyordu.

Bütün bu olayları yapanlar, daha önce yan yana yaşayan, aynı kahvede oturup birlikte çay içip okey oynayan, birlikte düğün yapıp horon tepen, birlikte kardeşler gibi gün geçiren öz ve öz Türk Milletinden başkası değildi. Komşu komşuyu, kardeş kardeşi öldürüyorlardı. Karşı taraftan birini öldüremezlerse, kendi taraflarından en yakın arkadaşlarını öldürüp karşı tarafın üzerine atıyorlardı. Halk birbirlerine düşman edilmiş, hiç tereddüt etmeden birbirlerini hunharca katlediyorlardı. Vatandaşlar sağ kalmak için mahallelerden başka mahallelere göç ediyorlardı. Üç senede bu kadar değişiklik, bu kadar kin, bu kadar düşmanlık nasıl oluşmuştu? Nasıl olabilirdi? Bu değişiklik neden olmuştu. Bu ülkede iki düşman gurup neden yaratılmış ve birbirlerine düşürül muşlardı? Vukua gelen olayların bütünü kayıtlarda mevcuttur. Bu suçlara karışan bazı polislerin kimlikleri de mevcuttur. Piç Ahmet ve dokuz komiser arkadaşları, bütün bu olayların başlarını çekerken, onlardan kimse hesap sormuyordu ve ortalığı karıştırıyorlardı. Polisin içinde de çok büyük bölünmeler olmuş, bir kısım müdür, amir ve polisler suç işlerken, onların yerine günahsız başka polisler cezaevine girmişlerdir. Mesela Adana Asayiş Şube İdari Büroda görevli Polis Memuru Konyalı Himmet  Deniz Olayı. Bu dönemde vatandaşta yakalanan bir çok silahlar ekspertiz raporu alındıktan sonra siyasi olaylarda kullanılmış ve bu silahlar kullanıldığı olaylardan sonra temiz olarak Adli mercilere gönderilmişlerdir.

Bakın bu çok önemli; 1978-79-80 bu üç yıllık zaman zarfında öldürme, soygun, kundaklama ve toplu taşıma araçlarının taranması gibi polisiye olayların bütününü çok acil olarak kayıtlardan araştırılıp, bilim adamları tarafından incelemesi gerekir. Hatta bu olaylar da rol almış, bu olayları yaşamış bazı kişilerden de soruşturularak, tarafsız incelenmesi ve rapora dökülerek, bütün bu olayların okullarda ders olarak okutulması, ibret verici bu olaylar, yakın tarihimizde yerini alarak Türk Gençlerinin uyarılmaları sağlanıp, iler ki yıllarda bir daha bu şekilde böyle tuzaklara ve oyunlara düşürülmelerinin önlenmesi, gerektiğine inanıyorum. En azından kendi çocuklarımıza gerçekleri anlatmak zorundayız. Çünkü ülkemize yapılan oyunların geçen yıllarda uygulanan oyunların, hatta Osmanlı İmparatorluğunun yıkılması oyunlarının aynısı olduğu anlaşılmaktadır. Aradan zaman geçip unutulduktan sonra aynı oyunların tekrarlanacağı aşikardır. Bu konuda gelecek olan Türk neslinin uyandırılmaları gereklidir. Bu çok büyük bir vatani görevdir. Herkese saygılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder