SAYFALAR

27 Mart 2025 Perşembe

SORU VE CEVABI

Aşağıda ki yazı İstanbul Üniversitesi, İşletme Fakültesi, İşletme Matematiği kitabından birebir alınmış ve olduğu gibi yorumsuz şekliyle verilmiştir;

Kitap Adı: İşletme Matematiği

Yazar: Prof. Dr. Müh. Yılmaz Tulunay

Sayfa: 173

SINAVDA SORULAN SORU: 

Amerika'ya lisansüstü çalışmalar yapmak üzere giden Mehmet, iki kız arkadaş edinmiştir. Bunlar Mary ve Nancy'dir. Mehmet'e göre;

a-) Mary olgun bir kızdır ve klasiklerden zevk almaktadır. Böyle bir yerde onunla 3 saat birlikte olmak 12 dolara mal olmaktadır. Diğer taraftan Nancy daha çok popüler eğlenceleri yeğlemektedir. Onunla böyle bir yerde 3 saat birlikte olmanın maliyeti de 8 dolardır.

b-) Mehmet'in bütçesi gönül işlerine ancak ayda 48 dolar ayırmasına olanak vermektedir.

Ayrıca, derslerinin ve çalışma koşullarının ağır oluşundan dolayı, kız arkadaşlarına en fazla ayda 18 saatlik süre ve 40.000 kalorilik enerji ayırabilmektedir.

c-) Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori enerji harcayan Mehmet, Nancy için bunun iki katını harcamaktadır. Eğer Mehmet'in Mary ile buluşmaktan beklediği mutluluğu 6 birim ve Nancy ile buluşmaktan beklediği mutluluğun da 5 birim olduğunu biliyorsak, mutluluğunu maksimize etmek isteyen Mehmet'in sosyal yaşamını nasıl planlaması gerekecektir?

Grafik ve cebirsel yoldan bulunuz.

*****

BİR ÖĞRENCİNİN CEVABI:

Sayın Hocam, Bu Mehmet şerefsizi buradan Amerika'ya lisans üstü çalışma yapmaya gitti de herifin s...nin derdi bize mi düştü? Biz burada tahsili bırakıp karıya, kıza dalsak bizi de böyle ballandıra ballandıra kitaplara yazar mısın? Neyse geçelim sorduğunuz sorunun cevabına;

a-) Bi kere bu Mehmet ibnesinde iki hatuna ayrı ayrı zaman harcayacak got de, para da yok, sıkarrrr... Ayrıca dünya piyasalarında saati 100 dolardan açılıp minimum 50 dolara kadar düşen tarifeler göz önüne alındığında, 3 saati 12 dolarlık ya da 3 saati 8 dolarlık karılardan hayır gelmez. Muhtemelen Mary 68, Nancy 79 yaşındadır ve ikisinin de bu güne kadar yattıklarının haddi hesabı yoktur. Bu durumda Mehmet'in hem vakit darlığı, hem kadınların hali, hem de para yokluğu sebepleriyle bu iki orospuyla grup seksi yapması gerekir.

b) Mehmet'in bütçesi (bu gönül işi tabirini ben anlamadım)sevişmek için ayda 48 dolara yetiyorsa zaten bu orospu çocuğunun mastürbasyon yapması daha uygun olur. Böylelikle iki ay para biriktirip bu çuvalların yerine doğru dürüst bir karıya zıplar ve ayırdığı 40.000 kaloriyi hakkıyla harcar.

Ama siz bu cevabı kabul etmeyeceğiniz için şöyle cevap verelim; Mehmet'in bütçesi 48 dolara yettiği için ancak grup seks yapılacağından pazarlıkla miktar iskontosu alınır ve bütçe rahatlatılır.Böylelikle ayda ayırdığı saati 3 saate bölersek 6 kez yapmış olur ve her sevişmede 40.000/6= 6700 (yaklaşık) kalori harcar. Bu hayvan bir seferde kesintisiz 3 saat zıplayabiliyorsa zaten Amerika'da kalması ve buralara dönmemesi hepimiz için hayırlı olur.

c-) Mehmet Mary ile her buluşmasında 5.000 kalori harcıyorsa yukarıdaki hesaba göre Nancy'ye sadece 6.700 - 5.000 = 1.700 kalori kalır ki bu da Nancy gibi falafoş bir motoru sadece gıdıklar. Bu durumda birinden 6, diğerinden 5 birim zevk alan Mehmet'in Mutluluğunu maksimize etmesi için kendisini de birilerine d..dürmesi gerekir.

Sonuç olarak bu işe alışan Mehmet'in bundan sonraki sosyal yaşantısını kaşarlı bir ibne olarak planlaması gerekir. Bu sayede ayda 48 dolar tasarruf sağladığı gibi üste para da kazanarak bütçeyi de düzeltir.

Saygılarımla arz ederim.

NOT : Sınıfta bir tek bu çocuk geçmiştir.!!!

2 Mart 2025 Pazar

AKILLI OLAN KAZANIR

Çok küçüktüm 8-10 yaşlarında, Ramazanda köydeki arkadaşlarla camiye giderdik. Kendim nasıl oruç tutardım tam olarak bilmem de arkadaşlarımın bazıları gece niyet eder öğle oldu mu oruçlarını açarlardı, ben de birkaç defa öyle yaptığımı hatırlıyorum. Eh ne yapalım çok acıkırdık.

‘Niyet ettin mi iftar olmadan oruç açılmaz. Açarsan 61 gün kefaret denilen cezalı olarak tutman lazım. Yoksa Cehenneme gidersin!’ diyorlardı. Sonra korkumdan 61 gün o kefareti bir defa tuttuğum da oldu. Canım çıkmıştı.

Ben ne bileyim? Hoca vaizde ne derse ona inanıyordum ve korkudan ölüyordum. Bir de ‘Hoca böyle yanlış dedi’ dediğimiz zaman ‘Sus çarpılırsın hocanın hakkında öyle konuşulmaz’ derlerdi. Bazı hocalarda kendilerini Allah’ın yerine koyar, kesin hüküm verirlerdi; “Sen Cehennemde yanacaksın. Vah yazık, senin için üzülüyorum.” Diyorlardı.

Bizim köyün Hocası Mutinoğlu Hilmi Amcaydı. O köyün yukarı taraflarında oturuyordu ve çok dürüst bir insandı. Vaiz ettiğini hiç hatırlamıyorum. Cuma günleri daha önce yazdığı kağıttan hutbe okurdu. Can kulağıyla dinlerdik ve sözünden hiç çıkmazdık. Sadece Cuma günleri ve bir de ramazanlarda gece camiye gelirdi, Teravih namazları kıldırırdı. Maaş filan almadan hocalık yapardı. Kimseden para filan yardım da toplamazdı. Hep sorardım; "Hilmi amca bugün çok darlandım, iftardan önce orucu bozdum, 61 gün tutacak mıyım?" diye. O "Yok, sen çocuksun, tutabiliyorsan tut, bozsan da günah olmaz." derdi. Ama ben yine tedbirli davranır, tam iftara yakın 5-10 dakika kala 'oruca' niyet ederdim. Güya aklımca Allahı kandırırdım.

Gündüz Ağabeyim İrfan ile ağaç kabuklarından boru yapardık. İftar olduğu zaman o boruyu öttürür, başkalarının da oruçlarını açmalarını sağlardık. Birbirimizden önce boru çalmak için acele eder, beş on dakika önce öttürdüğümüz de olur ve komşulara erken iftar açtırırdık. Ağabeyim biraz büyük olduğu için onun yaptığı borunun sesi iyi olur, benimki ses getirmezdi. Ben de gündüz onun borusunu sakladığı yerde bulur, benimki ile değiştirirdim ve Ağabeyim öttürürken anlar, beni döverdi.

Akşam iftar olduktan sonra camiye, teravih namazı kılmağa gitmek için can atardık. Sonrada köyün çocukları bir birimize övünürdük; ‘Ben hiç kaçırmadım, her akşam kıldım.’ Diye ve Cennete gideceğiz diye sevinirdik. Çünkü orada her şey serbestti ve her şey vardı. Biz içmezdik ama dereler, ırmaklar hep şarap akıyordu. Bir de Huri kızları ile evlenecektik. Sahi hiç düşünmezdik, bu dünyada yasak ta öteki dünyada niçin yasak değil? Bu dünyada Huri kızları yok ta, öteki dünyada niçin var? Hem orada ki Huri kızları burada ki kızlardan daha iyi olduklarını kim biliyor? Gören tanıyan var mı?

Temel'in bir fıkrası var;

Temel Kayserilinin koyununu çalar, keser etini yer ama görenler olur. 

Kayserili ye derler ki ver mahkemeye. Kayserili kurnaz ya, yok der, o dar günüm de lazım olur yedekte dursun.

Zaman geçer Temel ve Kayserili ikisi de ölürler. Cennete gitmek için Kayserilinin sevabı az gelir. Hemen Temel’in hırsızlığını hatırlar. Gider Temelden biraz sevap ister. Temel vermez. Hanı yalan dünyada Temel koyununu çalmıştı ya, Kayserili Temel'i mahkemeye verir.

Meleklerden hakim, savcı, oluşur mahkeme kurulur fakat Temel külliyen inkar eder. Ne kadar sıkıştırırlarsa “Ben koyun çalmadım” der.

Hakim “duruşmaya bir saat ara verir. Melekler gelir Temel’in yanına; “Sen yandın Temel! Duruşmaya neden ara verildi biliyor musun? Şimdi koyunu arıyorlar, bulup getirecekler. Koyun da "he Temel beni çaldı" diyecek. İnkarda edemeyeceksin. Sen yandın!” derler.

Temel; “Koyunda burada mıdur?” diye sorar. Melekler “Evet şimdi getirecekler.” Derler. Temel çok korkar;

“Uyii.. E ozaman koyonu verun Kayserili ye de, ben kurtulayım daaa..” der.

Bizde öyle korkuyorduk işte Allah tan, o korkuyla yetiştik. Ama o zamanlarda bazı arkadaşlarımızın teşvikiyle tabi ki ufak tefek bazı günahlarda işliyorduk. Çocukların ve gençlerin en çok sevdiği şey; gece Teravih namazı kılınırken muziplik etmek, milleti güldürmek, namazı bozmaktı. Ayakta süreleri okurken bazı arkadaşlar kapıda ki su borularını caminin tahta aralıklarından içeri sokarlar ve namaz kılanın kulağına denk getirir, yüksek sesle sorular sorarlardı.

Bazen hocada şaşırıp 20 rekat kıldıracağı yerde bir iki rekat fazla kıldırdığı zaman; “Arkadaşlar bu gece kazık yedik, bir iki rekat fazla kıldık” gibi sözler söylemeleri de öyle günahlardan dı tabi. 

Ama düşünüyorum da, o zaman çocukken bizim işlediğimiz o günahlar şimdikilerin yanında devede kulaktı.

Şimdi bakıyorum da hacı hocaların bir çoğu, en basiti yalan konuşup saf temiz insanları kandırıp paralarını alıyorlar. O paralarla villalarda oturup, son model arabalara biniyorlar. Kandırıp insanları tecavüz dahi edip, köle gibi kullanıyorlar. Koca bir devleti yıkıp, adamların vatanlarını ellerinden geri alıyorlar. Bundan daha büyük günah olur mu?

Allah kötülere niçin yol veriyor, bir şey yapmıyor? Ben bildim bileli tüm Müslüman ülkeleri zaten bu dünyada Cehennemi yaşıyorlar, öteki dünyada da Cehenneme gitseler ne olur yanı? Sanki Cehennem burada yaşadıklarından daha mı kötüdür? Hani Mahatma Gandri'nin bir sözü insanın aklına geliyor; 'Mustafa Kemal İngilizleri yeninceye kadar biz Tanrı'yı da İngiliz zannederdik!' demiş. Ne kadar da doğru bir söz değil mi? Neden Allah birazcık ta olsa Müslüman kullarını  korumuyor? Başlarına neden bombalar, mermiler yağıyor?

Hayatı zindanlarda geçen, Namık Kemal Sinop Cezaevine atılırken, kendisinden önce giren bir mahkumun, kapının üstüne yazdığı bir beyit görür;

'KİME ZULMEDERSE MEVLASI, 
ONA NASİP OLUR SİNOP MAPUSANESİ' diye.

Namık Kemal da izin alır ve altına şu cevabı yazar;

'HAŞA; KİMSEYE ZULMEYLEMEZ MEVLASI, 
İNSANLARIN ÇEKTİĞİ FİİL'İNİN CEZASI' diye.

İnsanlar kendi çıkarlarını düşünür ve kazanmak için sürekli olarak birbirlerini kandırmağa çalışırlar. Her insan hayatta mutlaka en az bir defa veya birden fazla defa kandırılmıştır veya kandırmıştır. Şu koskoca dünyada iki insan vardır; Aldatan ve Aldatılan. Aldatan zeki, akıllı, kurnaz insanlardır ve aldattıklarını daima kendi çıkarları için kullanırlar. Bütün yenilgiler, hezimetler akıl yokluğundandır. Onun için AKIL çok önemlidir. Akıllı olan ve aklı ile düşünüp hareket eden, başkalarına kanmaz, hayatta her zaman kazanır. Saygılarımla...