SAYFALAR

30 Nisan 2023 Pazar

CEHALET

Kristof Kolomb, dünyayı dolaşırken arızalanan gemilerin zorunlu tamiratı için Jamaika'ya uğrar. Oradaki yerliler tamirata yardımcı olur, gemi tayfalarına yiyecek içecek verirler. Ancak tamirat uzun sürer. Yerlilerin cahil olduklarını anlayan gemi tayfaları, halkın yiyeceklerini ve mallarını yağmalar gasp ederler. 

Bu duruma öfkelenen yerli halk yardımı ve verdikleri yiyeceği keser, Kırıstof Kolomb'un adamlarını çaresiz durumda bırakırlar. Kırıstof Kolomb, bu durumu çözmek için çareler arar ve gemide bulunan takvim yapraklarını karıştırırken iki gün sonra Ay tutulması olacağını öğrenir. 

Hemen yerlilerin şefine gider.
Şefe; Tanrı ile haberleştiğini ve kendilerine verdikleri yardımın kesilmesine Tanrı'nın çok kızdığını, bu kızgınlığını da Ay'ı kan kırmızıya çevirerek göstereceğini bildirdiğini, eğer yardımı kesmeğe devam ederlerse hepsini öldüreceğini söyler.

Ertesi gün akşam Ay tutulması başlar. Ay'ın rengi tutulmadan dolayı kızıla döner. Kırıstof Kolomb'un oğlu, yerli halk üzerinde ki etkisinin o anını günlüğüne şöyle yazar:

"Halk inleme ve feryatlarla birlikte, her taraftan gemilere doğru geldiler. Bizlere yiyecek ve içecekler getirdiler, Tanrı'ya onları affetmesini söylemesi için amirale yalvardılar.”

Kırıstof Kolomb kum saatine bakar ve kırksekiz dakika süren tutulma artık bitmek üzere iken, yine onların şeflerine 'Tanrı'nın kendilerini affettiğini ve Ay'ı biraz sonra normal rengine çevireceğini' söyler.

Ay Tutulması biter. Tanrı tarafından affedilen yerliler de mutludur. Gemi tayfaları ve murettebatta mutludur. 

Evrenin işleyişini bilen Kırıstof Kolomb tek bir not düşer seyir defterine:

'Cahil insan kolay kandırılır ve cehalet, her zaman köleliği getirir.'  Haziran 1503

19 Nisan 2023 Çarşamba

GAMZEDEYİM

Tüm şarkıların belki bir hikayesi vardır. "Gamzede’yim deva bulmam" şarkısı ve devamı da belki de bu tür şarkılardandır.

Gam-zedeyim, üzüntü sebebiyle kötü duruma düşmüş bir kişi anlamındadır. Bir depremzede gibi gamzede de gamın içine düşmüş ve kurtulamamış manası taşır.

Hikayenin kahramanı Türk müsikisine imza atmış, ünlü besteci Türk vatandaşı Ermeni Kemani Tatyos Enserciyandır.

Tatyos Efendinin kendi cemaatinden çocukluk aşkı, sevdiği bir kız arkadaşı var. Ancak ailesi göç edip Erivan’a giden kız ile Tatyos uzun süre hiç görüşmezler. Seneler geçer Tatyos efendi başka bir kızla evlenir çocukları olur. O sevdiği kadın hiç evlenmez ve yıllar sonra Erivan da ailesinin işleri bozulunca İstanbul’a geri dönerler.

Eski sevgilisinin döndüğünü öğrenen Tatyos Efendi çok duygulanır fakat evli olduğu için bir daha karşılaşmak istemez.

Bu aşk için yanıp tutuşurken sözlerini yazarak bir eser besteler fakat bu eseri okumağa veya başkalarına göstermeğe cesaret bile edemez.

Bir süre sonra Galata da Pirinççi meyhanesinde gece nihayete ererken, birkaç müşteri ve birlikte oturdukları arkadaşları Ahmet Rasim Bey, Civan ve Andon kardeşler, Şevki Bey, Kemençeci Vasilaki, Tanburi Cemil Bey ve çok az müşterilerin gitmeye hazırlandığı sırada; Tatyos Efendi kemanına uzanır, sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi, kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemanın üzerine eğer, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış, o sevdiği kız için yazdığı ve bestelediği şarkıyı ilk defa orada söyler;

Gamzede’yim deva bulmam,
Garibim bir yuva kurmam,
Kaderimdir hep çektiren,
İnlerim hiç reha bulmam.

Elem beni terk etmiyor,
Hiç de fasıla vermiyor,
Nihayetsiz bu takibe,
Doğrusu takat yetmiyor.

Ehli dilin yoktur kadri,
Uğraşma gel Tatyos gayri,
Eserin çok kıymetin yok,
Git talihine küs bari.

Tatyos Efendi kemanı omuzundan indirdiğinde, hiç kimsenin konuşacak hali yoktur. Herkes hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Diğer müşterilerde göz yaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışırlar. Birkaç hafta içinde İstanbul’da bu şarkıyı bilmeyen, duymayan kalmaz. Şarkı çok meşhur olur.

Bu geceden sonra, yanı şarkıyı söyledikten bir ay kadar sonra, Tatyos Efendinin sağlığı bozulur ve ölür. Ölüm kaydı, kilise defterine Türk müziğinde önemli bir sanatçı olmasına rağmen "Çalgıcı" olarak kaydedilir.

Sanatçının cenazesi arkadaşı Ahmet Rasim Bey'le beraber on-on beş kişi tarafından kaldırılıp, Hasanpaşa Uzunçayır'da bulunan Kadıköy Ermeni Mezarlığı'na defnedilir.

Tatyos'un naaşı klisede iken, cenaze ile ilgilenen arkadaşları Ahmet Rasim ve Kemençeci Vasili’in yanına bir bayan yaklaşır. Üzerinde ‘Tatyos ile birlikte defnedilecektir’ yazılı bir zarf verir ve oradan uzaklaşır. Tatyos’un naaşı ile birlikte toprağa gömülen zarfı Ahmet Rasim ve Kemençeci Vasili açar okurlar. Zarfı veren kadın otuz yıl önceki Tatyos'un çocukluk aşkı Ermeni kadın Elise'den başkası değildir ve içinde şu dizeler yazılıdır;

Gamzedesin devan benim,
Garip kuşsun yuvan benim.
Çektiğimiz yeter gayri,
Kaderimsin inan benim.

Ta'kat yetişmez eleme,
Bülbül imrenir çileme.
Bizim şu kara sevdamız,
Kalsın öteki aleme.

Elbet kadrini bilirim,
İste, canımı veririm.
Küsme talihine Tatyos,
Çok durmam ben de gelirim.

İşte Tatyos Efendinin çocukluk aşkı da Tatyos için böyle yazmış ve kendisi ile birlikte mezara gömülmesini istemiş. Saygılarımla...




11 Nisan 2023 Salı

AH MÜJGAN


Bu şiiri ben yazmadım. Kim yazdığını da bilmiyorum. İnternette bir defa rastladım, çok aradım, orada da yazanı bulamadım. Tek anladığım şey çoook harika yazmış. Çok hoşuma gittiği için sahibinden habersiz yayınlayacağım. Özür diliyorum.

AH MÜJGAN!

Çok arada kaldık biz,
Kendimiz olamadık.
Tespih elimize,
Malboro ağzımıza yakışmadı.

Fes kafamızda,
501 kot pantolon kıçımızda
O Amerikalı kızda ki gibi durmadı.

Western filmlerinde
Ezilen Kızılderililere ağlayıp,
Mavi ceketlileri tuttuk.
Ne solcu olabildik,
Ne sağcı,

Das kapital, okumak için çok uzundu,
Zaten okumayı hiç sevmedik.

Devrim türkülerinin ezgisini tutturamadık,
Bıyığı aşağı bırakmakla olmadı,
Milliyetimizi Araplaştırdık...
Dinimizi Arapça okuduk
Ayetleri anlamadık.
Dünyada anlamadığı bir dilde dua eden başka bir millet var mı? Bilmiyorum.
Hoş millet miyiz?
Onu da bilmiyorum.

Teknoloji çağına yetişemedik,
Bırak matbaayı,
Bilgisayarın tuşuna da,
Yirmi yaşımıza da
Aynı gün bastık.
Cep telefonunu kemerlerimize astık,
Kazağı pantolonun içine.

Çok aralarda kaldık biz.
Toprak ağalarını demokrat,
Kapitalistleri yatırımcı sandık.
En büyük yalanı söyleyene daha çok inandık,
Camide iken 'Uydum imama' derken, biz her yerde imama uyduk.

Laikliğin ne demek olduğunu
Bizi okumanın, eğitimin kurtaracağını anlamadık.
Parayı kazanmak kolay sandık;
Bankerlere, Jet Fadıla,
Çiftlik banklara,
En son kriptocuya kaptırdık.

Çok arada kaldık biz.
Kural koyduk, bozduk,
Anayasa yaptık, uymadık
Üniversiteleri haşat, liyakatı madara,
Bakara’yı makara ettik.

İmamları YÖK’e
Milli güreşçiyi bankaya atadık,
Okul yaptık, eğitim yapmadık,
Yol yaptık çöktü.
Köprü yaptık geçmedik,
Yine de parasını ödedik.

Devletin elektriğini,
Tekelini,
Limanlarını,
Barajlarını,
Fabrikalarını,
Kaz dağlarını bile sattık.

Devletin malı denizdi,
Dezenfektan satmayan kerizdi.

Zaten ortada kaldıydık,
Bir kanal eksikti arada,
Onun da Projesini hazırladık
Yakında yüzeriz kanalda.

Leblebi tozu vardı bir zamanlar,
Pudra şekerine nasıl geçtik?
Hiç anlamadık,
Ve hiç sormadık,
Acaba bu hayatı,
Kendimiz mi seçtik?

Diyeceğim ama diyemiyorum.
Kurtulmak için biri söylemiş işte;
'Muhtaç olduğun kudret
Damarlarındaki, asil kanda mevcuttur' diye..

Bence uyan artık,
Yoksa çok geç kalacaksın.
Kendini kurtaracak başkasını arama,
Seni yine,
Sen kendin kurtaracaksın...