SAYFALAR

29 Kasım 2021 Pazartesi

ÖNEMLİ TESPİT

Neden Japonya'daki çocuklara kahvaltı da çok yumurta yediriyorlar?

Osmanlı Devleti'nin son 200 yılı dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti'nin gıda politikasını Emperyalistler dizayn ettiğinden beri zihinsel olarak sağlam bir gençlik maalesef yetişmiyor.
Asıl sorunun kaynağına hiç inilmedi, tartışılmadı.

Japonya'da çocuklara 7 yaşından itibaren kahvaltı saati en az 2 yumurta yediriyorlar. Ekmek genellikle yok, varsa da çok az. Her akşam ise kesinlikle sofrada deniz ürünü yani balık kesin oluyor. Japonya ve Güney Kore'de ceviz ithalatı son 50 yılda %140 artmis. Çocuklara durmadan ceviz yediriyorlar. Ceviz çocukların kafalarını çalıştıran en önemli besin kaynağıdır. Günde en fazla iki öğün yemek yiyorlar. Tamamen protein odaklı bir beslenme var.

ABD'de teknolojik üretimin merkezi "Silikon Vadisi'nin" nasıl beslendiklerini anlattılar, şok oldum.

1950'lerdeki Alman Devleti'nin gıda politikasını araştırın. Güney Kore'de Japonya'yı örnek almaya başladı. Bu ülkeler resmen çocuklara nasıl beslenmesi gerektiğini öğretiyor, dayatıyor. Şeker, ekmek
(Tam buğday, kepek farketmez) odaklı beslenme beyin hücrelerini öldürüyor, beyin gelişimini mahvediyor.

Marketlerdeki karbonhidratlı paketli ürünler tamamen operasyon aracı olmuş. ABD halkı da gerizekalı, obezite olmuş. Çünkü aynı beslenmenin esiri olmuşlar. Sadece Beyin Göçü ile farkı kapatıyor yada özel olarak seçtikleri bireylerin beslenmesine önem veriyorlar. Buradan net olarak söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde milli bir gıda politikası olmadan kalkınma imkansızdır.

Türkiye'de protein bazlı ürünler pahalı iken karbonhidratlı ürünler neden daha ucuz? En büyük protein bazlı ürün olan kuzu etini Turkiye'de kaç kişi yiyebiliyor? Hayvancılık neden bitirildi? Asıl milli mesele budur. Beka sorunu budur. Matematik zekası olmayan, kod yazmasını bilmeyen gençliğin olduğu ülke yazılımda ilerleyemez. Yapay zeka maalesef geliştiremez. Anne, babalara sesleniyorum. Çocuklarınızdan şekerli ürünleri, ekmeği uzak tutun. Bu ülkeye yazık etmeyin. Şahsen denedim. Bir aydır ekmek, şeker yemiyorum. Acıkmamaya başladım. 6 kg verdim.

Geçen gün test ettim. Bir kitapta bir sayfayı 32 saniyede okuyup anlarken şimdi 21 saniye de okuyup anlamaya başladım. Bu tesadüf olamaz! Alıntı Prof. Sami Ateş

26 Kasım 2021 Cuma

ENTERESAN ÖLÜMLER

Ülkemizde meydana gelen ve bazıları Guiness Rekorlar kitabında yerini alan enteresan ölüm olayları;

1. İstanbul-Dudullu'da bir köy nişanı töreninde Balkona 50 kişinin çıkması neticesinde balkon çökmesi ve meydana gelen toplu ölüm olayı.

2. TEM'de seyreden araçtaki 5 kişinin, radyoda kolbastı çalınca, Adapazarı-Hendek te aracı sağa çekerek otoyolda göbek atmaya başlamaları neticesinde üçünün de ayrı ayrı araçların çarpması sonucu ölümü.

3. Rize-Ardeşen Tunca Köyün de elektrik direğine yaslanıp ayakkabısındaki taşı çıkarmak için ayağını silkeleyen kişiyi, elektrik çarptığını sanan bir başka kişi, akımdan kurtarmak amacıyla ayaklarını sallayan kişinin kafasına kürekle vurup öldürmesi.

4. İstanbul - Sultanbeyli de midesine sinek kaçan bir kişinin sineği öldürmek için odaya sıkar gibi ağzına Sheltox isimli böcek ilacını sıkması ve sinekten beter ölümü.

5. Kocaeli de mühendisin kontrol için geminin buhar kazanına girdiği sırada, bundan habersiz bir gemi personelinin kapağı kapatması ve geminin sefere çıkmasıyla mühendisin ölümü.

6. Konya da aynı iş yerinde biri gündüz biri de gece vardiyasında çalışan baba ve oğlun motosikletle biri eve, biri işe giderken, sert bir virajda karşılaşıp birbirlerine selam vermek isterken çarpışarak ölmeleri.

7. Nüfus sayımı nedeniyle kendisinden başka kimsenin bulunmadığı Gebze TEM otoyolunda seyrederken, sayım görevlisinin bariyerlere çarparak ölümü.

8. Karabük Demir-Çelik Fabrikasında 600 tonluk pres makinesinin arasından emekleyerek geçen işçinin, 2450 santigratlık fırından sigarasını yakmaya çalışırken yanarak can vermesi.

9. Erzurum da tıraş ederken berberin, rahatlatır diye boynunu aniden sağa sola çevirme hareketi sonucu küt diye boynu kırılan müşterinin koltukta can vermesi.

10. Bodrum-Yalıkavak ta bir vatandaşın yatağındaki tahta kurusunu öldürmek için yaptığı ilaçlamadan sonra uykuya dalınca, tahta kurularıyla birlikte zehirlenip ölmesi.

11. Rize de yanan bir evin çatısında bulunan kişiye, aşağıdan ip atıp, ipi beline bağlayan adamı yangından kurtarmak için aşağı çekerek, orada yere çakılması ve ölmesi.

12. Adana da klüpte poker oynayan dört kişinin restleşmesi sonucu, kayıp edenlerden birinin oturduğu sandalyede, oturur vaziyette kalp krizi geçirip ölmesi.

13. Adana da birbirlerine beş metre mesafeden karşıberi ateş eden iki  kişinin, aynı anda ve aynı yerde birlikte ölmeleri.

14. Elaziğ'ın Sivrice İlçesi'nde boğazına kaçan sineği öldürmek için tarım ilacı içen ve 16 gün yoğun bakımda tedavi gören 65 yaşındaki Aydın Kıyak ise hayata döndürüldü


19 Kasım 2021 Cuma

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

Köyün birine bir imam tayın olur. Gider görevine başlar. Köylü ile çok güzel anlaşır ama, her eşek anırması duyduktan sonra köylülerin abdest tazelemesine bir türlü anlam veremez.

Dikkatini çeken bu olayın nedenini sorar köylülere. Köylüler, yıllar evvel ki başka bir imamın, “eşeğin anırdığını duyarsanız veya eşek görürseniz abdestiniz bozulur” diye vaiz ettiği, o yüzden de, yıllardır o vaize göre hareket ettiklerini söylerler.

İmam, böyle bir şey olamayacağını düşünür ve köyün yaşlı insanlarını bir bir dolaşır, araştırır. Evet çok yıllar evvel, köyde su olmadığı için, köy halkı toprakla abdest alıp, yani teyemmüm edip namaz kıldıklarından ve ihtiyaç olan suyu da, köye eşeklerin sırtında kaplarla taşıdıkları için; “Abdestinizi teyemmum ederek toprakla alabilirsiniz. Ancak, sırtında su taşıyan eşekler köye yaklaştıkları zaman anıracaklarından sesleri duyulduğunda toprakla alınan abdest yani teyemmum geçersiz olur, bozulur. Çünkü artık o eşek köye su getirmiş ve su vardır. Su ile abdest almak gerekir." diye o zaman ki köy hocasının vaız ettiğini öğrenir.

Halbuki yıllar sonra köye borularla su getirildiği, camilerde ve evlerde bile su aktığı, herkesin abdestlerini su ile aldıkları halde, köylüler yine de bir eşek anırmasını duydukları zaman hala daha abdestlerinin bozulduğunu düşünerek abdestlerini yeniliyorlar.

Görünen o ki, zaman geçtikçe şartlar değişse de, huy, pek değişmiyor. İnsanoğlu, bir konu hakkında, bilgi edinme, araştırma, ya da doğrusunu öğrenme yerine, medyada yer alan ya da kulaktan dolma eskiden öğrendiği batil bilgilerle yanlışları doğru bilip yaptıkları hataları sürdürebiliyor.

17 Kasım 2021 Çarşamba

TEMEL'İN AKLINI BEĞENMEYENLER

Temel Vatikan’da gezinirken upuzun bir kuyruk görür. İnsanlar ard arda dizilmiş sıra bekliyorlar.

Kuyrukta bekleyenlerden birine "Bu neyin kuyruğudur?" diye sorar.

"Bu kuyruğun diğer ucunun kiliseye uzandığını ve Vatikan Kilisesinde bir papaz tarafından Cennette bir parça yerin1000 dolara satıldığını," söylerler. Yanı 1000 dolar veren ölünce direkt Cennete gidecek."

Temel kuyruğu takip ederek doğruca kilisenin kapısına gider. Kapıdaki görevlilere; "Ben Cenneti değilde Cehennemi satın almak istiyorum. Beni papaz ile görüştürün." Der.

"Olmaz burada cehennem satışımız yok. Cennetten bir parça yer almak istiyorsan git sıranın sonunda kuyruğa gir." Derler. Tartışmaları içeriden duyan papaz; "Sorun bakalım Cehennemi almak için ne kadar parası var?" der.

Temel; "10.000 dolarım var. Cehennemin tamamına hepsini size vereceğim. Yeterki Cehennemi bana sat." der.

Papa bakar ki bu adam aptal, hazır ayağımıza gelmiş, bununda parasını alayım diye düşünür ve gülerek..;

"Tamam 10 000 dolar ver. Cehennemin hepsi senin olsun." der. Sözleşmeler yapılır, senetler imzalanır. Temel Papa dan Cehennemin tapusunu, papa da Temelden 10.000 dolar parayı alır. 

Temel kiliseden dışarı çıkar. Cennetten yer almak için kuyrukta günlerce bekleyenlerin gireceği kapıya elindeki belgelerin bir süretini ve bir de bildiri asar.

"Eyyyy Uşaklar, ben
 Cehennemin tümünü satın aldım. Hiç kimse artık Cehenneme giremeyecek. Boşuna yerden Cennetten yer alıp ta paranızı papaya kaptırmayın. Dağılabilirsiniz." Der ve herkes dağılır.

Cennet satışlarının sıfırlandığını anlayan papa ve ekibi 10.000 dolara sattığı Cehennemi Temelden geri alabilmek için Temel ile pazarlık eder ve bir milyon dolar verir fakat Temel satmaz.

Netice: Düşünen ve Allah ile arasına başka kimseyi sokmayan, akıllı insanlar çoğalırsa, din tüccarları iflas ederler.

13 Kasım 2021 Cumartesi

KITLAMA ÇAY

Anadolu'da ve Doğu İllerinde çay içilirken genellikle şeker çaya karıştırılmaz, kıtlama denilen bir usulle içilir. 

Ben ki bu şekilde çay içenleri ilk olarak çocukken gördüğüm zaman çok merak etmiş ve bende denemiştim fakat bir türlü bir tat alamamıştım. Hatta bize çay bahçesi yapan Erzurum ve İspir li işçiler vardı, onlar hep öyle kıtlama çay içerlerdi. Niçin böyle çay içtiklerini o zamanlar bir çok kişilere sormuştum. En doğru cevabı da Burhanettin Ağabeyim vermişti. "Fakirlikten." demişti. Kıtlama çay kültürü belki de İran dan bizlere geçmiş ve hala daha devam etmektedir.

Yeni öğrendim, bunun aslı öyle fakirlikten filan değilmiş. Bakın değerli İlahiyat Pröfesoru Yaşar Nuri Öztürk 'kıtlama çay' içme olayını nasıl anlatıyor?

Eskiden İran'da çaya tatlandırıcı olarak hurma ve üzüm katılıyordu.

İngilizler İran'a şeker satmaya kalktıklarında bunu başaramadılar.

Sonra İranlı Mollalarla irtibat kurdular.

İngilizler Mollaların vereceği fetva karşılığında kazancın % 10'nu

teklif ettiler...

Nitekim bir cuma namazında o bölgenin en büyük ve kalabalık camisinde cuma hutbesinde mollalar şu vaazı verdi: "Siz Allah'ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız! Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!"

Bu vaazdan sonra İran'lılar çaya şeker katmaya başladılar. İşler yoluna girince İngiliz'ler, mollalara verdiği % 10 payı satışların iyi gitmediği gerekçesiyle vermemeye başladılar.

Bunun üzerine mollalar ikinci bir fetva verdi cuma hutbesinde: "Gâvur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir "!... Haramdır.

Bu fetva üzerine İran'lılar evlerindeki şekerleri sokaklara döktüler.

İngiliz firmaları mecburen, mollalarla yeniden masaya oturdu.

Fakat mollalar bu sefer % 20 pay istedi.

Eee dinsizin hakkından imanlı gelirmiş. İngiliz'ler çaresiz kabul ettiler.

Mollalar cuma hutbesinde bu sefer: "Biz size 'çaya şeker katmayın'

dedik ama 'sokaklara dökün de' demedik, şekeri sokağa dökmeyeceksiniz. Şekeri çaya batıracak ve böylece gâvur icadı şekere boy abdesti aldırarak içeceksiniz!" diye fetva verdiler.

Tabii ki bu fetva İran halkı tarafından yaşama geçirildi ve zamanla bütün müslümanlara yayıldı.

Dinin cahil insanları aldatmak, yönlendirmek, onları sömürmek açısından ne kadar etkili olduğunu gösteren bir örnektir bu yaşanmışlık. Alıntı Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK. Resim internetten.

10 Kasım 2021 Çarşamba

TÜRKLERDE ÖLÜM İNANÇLARI

Göktürkler döneminde, ölen Alpların saçları kesilir ve mezarlarına konurdu. Aynı şekilde atlarının kuyruğu ve eşlerinin saçları kesilirdi. Buna 'Tullama-Dullama' adı verilirdi. Böylece ölen alp'ın veya kişinin eşi ve at'ı dul kaldığı anlaşılırdı.

Türklerin Ölü gömme adetlerinde alplar ve kağanlar kılıç, ok ve yayları ile gömülürlerdi. Demirden yapılmış parçalar diğer sıradan insanların mezarlarına da konurdu. Türk Mitolojisine göre ölen ruhların yer altında erlik han tarafından sorguya çekildiği düşünülürdü. Erlik Han'ın ve ona bağlı yeraltı ruhların, cinlerin, perilerin demirden ve demirci şamanlardan korktuğu bilinirdi. Hala daha bazı yerlerde bir çocuk dünyaya geldiği zaman, yattığı beşikte yastığın altına bıçak, tabanca ve buna benzer demir aletler konur. Böylelikle çocuk kötü ruhlardan korunmuş olur.

Geçmişi ve Türk Mitolojisi ile olan bağı bilinmese de ölülerin üzerine makas bıçak gibi demirden aletler konur. Anlamını tam olarak bilmesek te kolektif bilinç altında kayıtlı olan ve gelecek kuşaklara aktarılan bu gelenek devam eder. Bu adet aslında kötü ruhların ölüyü rahatsız etmemesi için yapılır. Çünkü kötü ruhlar demirden korkar.

Ölünün yedi'si, kırk'ı, elli ikisi, dönüm noktaları vardır ve Türk cenaze adetlerinde önemli eşiklerdir. Aslında 7, 40 ve 52 sayıları 'kozmolojik' sayılardır. Ölen kişinin öteki aleme geçme süresi de diyebiliriz. Eski Türkler, bu arada ölen kişinin ruhunun eve tekrar geri döneceğini düşür ve korkarlardı. Eve geri dönen ruh gördüklerini tanıdığına fakat kendisinin kimseye görünmediğine inanırlardı. Ölü çıktığı eve ilk zamanlar bardak içerisinde su bırakılır ve her sabah eksilip eksilmediği kontrol edilirdi. Bu yüzden bu sayılı günlerde, ölüyü memnun etmek için bir takım faaliyetler yapılır, suyun yanında yemek vermek, dua okumak, mevlüt okutmak şeklinde devam ederdi. İslam da bu tür uygulamalar yoktur.

7 sayısı, Şamanların gök yolculuklarında Tanrıya ulaşmak için aşmak zorunda oldukları, 'gök katlarını' sembolize eder. 7 sayısı, 7 gezegen ile de bağlantılıdır. Ruhun da, Tanrıya ulaşmak için bu gök katlarını aşması gerektiği düşünülür.

Türklerde 40 olgunluk sayısıdır. Kırkılmak, kırklamak, tamamen geçiş inançlarıyla bağlantılı uygulamalardır. Bir insanın olgunlaşma yaşı 40 olarak kabul edilir. Bunun sebebi, anne karnında ki çocuğun 40 haftada olgunlaşması ve tam bir insana dönüşmesi ile alakalıdır.

52 sayısı ise güneşin 1 yıllık döngüsünü ifade eder. Ya da dünyanın güneş etrafındaki tam 1 yıllık döngüsünü. 52 hafta 1 yıllık zaman dilimine denk gelir.

Bu sayıların tamamı 7 gün yani bir hafta ile alakalıdır. 7 gün bir haftadır. Türkler ölen yakınlarını geleneksel merasim ile öteki aleme uğurlar. Tıpkı yeni doğanı karşılamak için yaptıkları inanç ve merasimler gibi. Yeni doğan bebekler ve lohusalar için de demirden nesneler konur. Yeni doğan bebeğin kırkının çıkması beklenir ve bu durum bir takım inançlar ile kutsanır ve kutlanır.

Ve ölen kişinin mezarının üzerine 'can suyu' adı verilen su dökülür. Bu tören, öteki dünya inancı ile alakalıdır ve hayat suyu-yaşam suyu kavramı ile bağlantılıdır. Ölen insanların yıkanması da hayat suyu kavramı ile bağlantılıdır. Amaç, ruhun sonsuza kadar öteki alemde yaşamasını sağlamaktır. Aynı şekilde kırklanmış bebekler de bir takım özel inançlar ile suyla yıkanır. Su ister ölüm olsun isterse doğum, her ikisinde de yeniden doğuş düşüncesi ile alakalıdır ve çok önemlidir.