SAYFALAR

30 Haziran 2022 Perşembe

SATILIK ANNE BABA

Bir gazetede bir gün şöyle bir ilan çıkar:
“Yaşlı ebeveynlerimi 10.000 Euro'ya satıyorum. Babam 91 yaşında ve bunama hastası. Annem 89 yaşında, yardımla işlerini yapabiliyor." diye ve bir de banka hesap numarası.

Bu ilan günün en önemli konusu olur ve gören insanlar günlerce konuyu tartışırlar.
Bazıları,
"Nasıl böyle bir rezalet olabilir? Anne Baba satılır mı?" der.
"Hey, neden yetkililer müdahale etmiyor?" diyenler de olur.
Bazıları da başka türlü değerlendirir ve;
'Tanrım, bu bir günah!' diyerek düşünürler.
"Gereksiz bir şey, satın almak için çok fazla para! Bu delilik." diyenler de hayli fazla.

İlan aynı zamanda anne ve babasını uzun zaman önce kaybetmiş genç bir karı koca tarafından da okunur. Bu aile ilandaki satılık yaşlı karı kocayı alıp onları anne babalarının yerine koyup bakmağa karar verirler.

Tutarı banka havalesiyle hesaba havale ederler ve satılık yaşlı çifti evlerine götürmek için verilen adresteki eve giderler.

Geldikleri adreste büyük bir malikane ve etrafında çiftlik var. Alacakları yaşlı çift te 'her halükarda bu konakta oturuyor.' diye düşünürler ve kapıyı çalarlar. Kapıyı gayet iyi halde görünen yaşlı bir adam açar ve kendilerini karşılar.

Genç çift: "İlanı veren galiba sizsiniz. Anne ve babanı almaya geldik. İstenilen parayı zaten banka hesabınıza yatırdık." derler bu adama.

Genç çifti karşılayan yaşlı adam:
"Hoş geldiniz. Bu yaşlı karı kocaya neden bu kadar çok para verdiğinizi bana açıklayabilir misiniz? Size sadece iş, sorun ve bakım dertleri olacak. Hiç bir faydaları olmayacak. Bildiğiniz halde be yaşlı çifti neden almak istiyorsunuz?" diye sorar.

Genç çift:
"Çünkü biz her ikimiz de ailemizi erken kayıp ettik. Genç yaşta onlar olmadan hayata devam ettik. Onlarsız yaşamağa bir türlü alışamadık. İki küçük çocuğumuz var ve onların büyükanne ve büyükbaba kucağına oturmasını, onlardan hikayeler dinlemesini, onlarla uyumasını ve oynamasını istiyoruz. Onları yetişkinlere saygı duyacak şekilde yetiştirmek istiyoruz…" derler.

Yaşlı adam içerdeki karısına seslenir, kadının elinde baston var ama rahatlıkla hareket ediyor ve iyi niyetli, hoş bir tebessümü belli olacak şekilde gülümsüyordu.

Yaşlı adam ve kadın el ele tuttular ve birlikte gülümserler.
"Tamam, sizinle geleceğiz, bu ilandaki ebeveynler bizleriz!" derler.

Genç çift şaşırmış bir şekilde.
"Ama nasıl olur? İlanda onları satanlar; muhtaç, düşkün, durumları da çok kötü olduğunu söylüyor" derler.

Yaşlı çift birbirine bakıp tekrar gülümserler ve kadın genç çifte şu açıklamayı yapar;
"Bugüne kadar sevgi ve anlayış içinde yaşadık, çalıştık, para kazandık, bu köşkü yaptık, çiftlikler aldık ama kader bize çocuk vermedi. Bütün sahip olduklarımızı, iyi insanlara bağışlamağa karar verdik. Onları bu şekilde bulacağımızı düşündük ve bu ilanı verdik. Şimdi biz ve mallarımız gerçekten iyi insanların ellerinde olacağı için mutluyuz." dedi. 

"Sevgi ve nezaket asla karşılıksız değildir. İnsan nasıl düşünürse ve iyi niyetle hareket ederse, mutlaka karşılığını görür. Alıntı

28 Haziran 2022 Salı

İNSAN DÜŞÜNMELİ

Türk Milleti çok enteresan, çözülmesi zor kafa yapısına sahip bir toplumdur. İnsanların vatanı var, ataları almış kendilerine emanet edip gitmişler. İşleri güçleri var, çalışıyorlar. Devlet içerisinde her türlü bürokrat olup, her kademede görev alabiliyorlar. Her istedikleri yerden istedikleri kadar arazi mal mülk sahibi olabiliyorlar. Suç işlemedikten sonra hiçbir karışanları da yok. Ey yavrum bu güzel memlekette istediğin gibi kazanıp yaşa.

Fakat öyle olmuyor. Bizde 'HÜRRİYET ve DEMOKRASİ' insanların huzur içinde, rahat yaşamaları için değil, vatanı ve İslam dinini yıkmak için, bölmek parçalamak için kullanılıyor.

Bir zamanlar adam geliyor, 'Lenin iyidir hadi onu savunup onun yolundan gidelim' veya 'Mao iyidir' diyor. Herkes hurra peşinden koşup gidiyor, Karl Marx çi oluyorlar. Bu adam kimdir? Önerdiği adamlar kimlerdir? Düşünen yok. Cahili de kültürlüsü de hemen kanıyor o söyleneni kabul ediyorlar. Bir zamanlar bu sebeplerden ne cinayetler işlendi, ne devlet adamları katledildi? Ne koç yiğitler yok olup gittiler. Hala daha acıları içimizde duruyor. Ama zaman her şeyi siler ya hemen unutuldular. Senin dünyanın taktir ettiği Mustafa Kemal Atatürk'ün var, niçin onu örnek almıyorsun? Niçin onun açtığı ışıklı yolda gitmiyorsun?

Şimdi de bir adam cami de kürsüye çıkıyor, Hiç olmayacak şekilde olur olmaz fetvalar veriyor, cahili de kültürlüsü de hiç düşünmeden ona inanıyorlar. Daha sonra bir yerde toplanıp 'HUY' çekiyorlar. Bu esnada kafalarını salladıkça 'Aha Cennetlik olduk uçacağız.' diye düşünüyorlar. Ondan sonra ŞİH ne derse o olacak! Bu dünyayı unutup hemen öteki dünyanın derdine düşüyorlar. Hele sen bu dünyayı bir yaşa hayırlısı ile bitir, öteki dünyayı ondan sonra düşünürsün. Yok onlar daha bu dünyayı bitirmeden öbür dünyayı fet edecekler.

Bu insanlar savaş görmemiş, işgal artında kalmamış dünyadan habersiz insanlar. Onlar dünyayı hep böyle yaşadıkları gibi bir karar biliyorlar. Halbuki bu dünyanın bin bir çeşit halı var. Sen ülke işgal edildiğini hiç gördün mü? Irakta ki gibi ülkende insanların köpeklere boğdurulduğuna şahit oldun mu? Eeh.. niye o zaman ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyorsun. Sen İstanbul işgal edildiği zaman o halkın orada Yunan, Fransız ve İngilizlerin elinden neler çektiklerini biliyor musun? Sen işgal sırasında İstanbul’un göbeğinde at arabasıyla giden çarşaflı kadına, beş Fransız askeri tarafından sokak ortasında tecavüz edildiğini ve o askerleri, olay anında tesadüfen rastlayıp ta kurşun yağmuruna tutan Polis Memuru Mehmet Cemil Efendi nin yeryüzü Cehennemi Guyana Hapishanesine gönderildiğini ve belgesellere konu olduğunu biliyor musun?

Sanki çok biliyorlarmış gibi kafalarına göre bir idare şekli istiyor ya, Cumhuriyeti beğenmiyorlar. Ben de fikrimi söylüyorum: Vatana ihanet edenin kellesi gidecek. Karl Marx, Lenin ve bir çoklarının teorileri ile kendi uydurma teorilerinizi kabul ettiniz de benim teorimi neden kabul etmediniz? Orhun Anıtlarına bakın bütün Türk törelerinde bu böyledir. Hatta Osmanlı da devletin beka sı için padişahlar evlatlarını bile feda ediyorlardı.

Gözlerinizi açın ve etrafa bir bakın, dünyada kaç ülke var? Ben söyleyim. Kayıtlara göre tam 206 ülke var. Otonom kendi kendini idare eden ve bilinen tam 206 ülke. Belki de kendi halinde kendilerini idare eden ve kimsenin bilmediği ülkeler de var ve 8 milyara yakın insan yaşamaktadır, bu ülkelerde.

Bu ülkelere yayılmış resmi olarak kayıtlara geçmiş tam dört adet te bu insanların kabul ettiği ve inandığı dinler vardır. Bu dinler; İslamiyet, Hristiyanlık, Yahudilik ve Budizm dir. İrili ufaklı bazı kesimlerin taptığı, belki de hiç duyulmamış, bilinmeyen dinlerde vardır. Bu insanların içinde bu dünyada hiç dinsiz, inançsız yaşayanlar da vardır. Bu insanların hepsi de bir şekilde yaşayıp ömür geçiriyorlar. Bütün bu ülkelerin hiç birinde böyle bir şey olamaz. Ne olmaz? Yanı halk başkası tarafından söylenene körü körüne inanmaz. Neden inanmaz? Çünkü insanlara bir fikir söylendiği veya akıl verildiği zaman, insanlar onu düşünür, muhakeme eder, doğruysa inanır, yoksa inanmazlar. Türkiye de bu böyle değildir. İmam ne derse hiç düşünmeden herkes inanır canı pahasına peşinden giderler. 'Yok imam eleştirilmez, sonra Cehenneme giderim' diye düşünürler. E sen zaten bu dünyada Cehennemi yaşıyorsun, öteki dünyada da gitsen ne olur?

Dünyada var olan devletler arasında da mutlaka geçimsizlikler olur. Dinler arasında da geçimsizlik olur. Sadece İslamiyet diğer dinleri de kabul eder, ancak insanlar tarafından değiştirildikleri için son olarak İslam dini geldiğini ve hak olduğunu kabul ederler. Diğer dinler İslamiyeti kabul etmez.

İslam dini gerçekten en adaletli ve mantığa uygun bir dindir ve zorlama katiyetle yoktur. Kimse kimseyi zorla Müslüman edemez veya Müslüman olmadığı için hor karşılayamaz. Kötülüklerden tamamıyla arındırılmış dünya düzeni için en harika uygun bir dindir. Müslüman kişinin doğruluğunu dürüstlüğünü, gayrimüslimler örnek alarak Müslümanlığı kabul ederler. Kişi tamamen karşısında ki Müslümanı imrendiği için kendiliğinden Müslüman olur. Türkler savaş açacağı ülkelere önce bir gurup Müslüman yollar o ülkeye yerleştirir, o gurup o ülkede örnek olarak gösterilir, onlar yerli halka güven sağlar ve daha sonra o ülke kolaydan elde edilirdi. Bu tarihler boyunca hep böyle olmuştur fakat şimdi insanlar bu dinden tiksinir hale geldiler. Neden? Dini uygulayanlar veya kendilerini cemaat olarak tanıtanlar tarafından din devamlı sabote edildi.

İnsanları bu dinden soğutmak için, Müslüman olmadıkları halde Müslüman görünüp dinde görev alan kişiler, akla hayale gelmeyen metotlar sergileyerek, üstü kapalı dine her türlü zararı vermektedirler. Kurs hocası, Kur’an Kursunda ki öğrenciye tecavüz ediyor. Hani ‘Zina' suçunun İslamiyet te cezası ölümdü. Demek ki başta o hoca orada dini ders veriyor fakat kendisi Allah'a ve İslamiyete inanmıyor. Yanı açıkçası Müslüman değil. Peki bu nasıl olur? Evet olur, dış güçler bir çok ajanları, halkı kandırmak için imam olarak oraya yerleştiriyor ve işte o ajanlar dini kötülemek için her şey yapıyorlar ve üç şeyi birden başarıyorlar. 
1) İslam dinini yıkıyorlar. 
2) Vatanımızı yıkmağa çalışıyorlar. 
3) Kendilerine hiç bir yerde kazanamayacakları kadar maddi menfaat sağlıyorlar. Bunun örnekleri çok eskilere dayanır. Bizler hala uyanmıyor, hala daha uyuyoruz.

İslamiyeti veya çoğunluğu Müslüman olan bu Ülkeyi yıkmak için bu yollara baş vurdukları kesin olarak o kişilerin itiraflarından ve yazdıkları kitaplardan anlaşılmaktadır. Amenna, bu tamam bunu kabul ettik fakat bir de yakından tanıdığımız Türk veya Müslüman olduklarını bildiğimiz insanlarda aynı suçları işliyorlar. Bunu nasıl açıklayacağız bilemiyorum.

Dünyada ki tüm ülkelere bakın, halkı refah içinde yaşayan bir Müslüman ülke var mı? Fitne, fesat, yolsuzluk ve adaletsizlik hepsinde mevcut. Müslüman kesim her zaman imtiyazlı durumda. Haksızlıklar olunca bu ülkeleri dış güçler de devamlı karıştırıyorlar. Halbuki Avrupa ülkelerinde herkese eşit uygulanan bir adalet sistemi ve geçim standartları var. Gerçek adalet içinde, herkese aynı şartlarda kanunlar uygulanıyor ve bunu inanarak yapıyorlar. ‘Adalet Mülkün Temelidir’ buna tam olarak inanmışlar, uyguluyorlar ve bağlı kalıyorlar. Müslüman olmayan ülkelere öyle üstünkörü bir göz gezdirelim. Hiçbir ülke din ile yanı Hristiyanlıkla idare edilmiyor. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre ve bir çok Avrupa Ülkeleri; çoğunluğu Hristiyan olmalarına rağmen, bir çok Müslüman din adamları da dahil, çocuklarını bu ülkelere gönderip oralarda tahsil yaptırıyorlar ve gerekirse o ülkelere yerleşmelerini sağlıyorlar. Neden?

Demek ki kendileri de gittikleri yolu beğenmiyorlar. Halbuki nasıl olur? Allah'ın yolu en doğru yol değil midir? Evet şüphesiz en doğru yoldur fakat başta kendileri inanmıyor veyahut ta dış güçlere taşeronluk yapıyorlar. ‘Haram yemek günahtır’ deyip kendisi haram yerse ne olur? Şu durumda kendi çıkarları için her türlü yalan mubahtır. Din böyle lastikli bir biçimde uygulanmaz. Uyanıklık yapıp büyük toplulukları kandırarak onların sırtından zengin olup, dünyada refah içinde yaşadıkları anlaşılıyor. Şimdi böyle bir ülkede refah ve kurtuluş olur mu? Allah böyle bir toplumu sever mi? O toplumda yaşayan insanların isteğini yapar mı? İşte onun için dünyada ki bütün Müslüman ülkeleri yaşanmaz bir durumda. Hindistan eski Devlet başkanı Mahatma Gandhi ‘nin bir sözü var: ‘Mustafa Kemal Atatürk İngilizleri yeninceye kadar, Tanrıyı da İngiliz bilirdim.’ Diyor. İnsanın aklına hemen şu soru geliyor. Acaba Gandhi haklı mıdır? Allah gavurlara yardım mı ediyor?

Dolayısıyla dünyada ezilmemek, yok olmamak, var olmak için çok çalışıp her söylenen şeyi beynimizde sorgulayıp ondan sonra inanmamız ve uygulamamız gerekiyor. Atatürk'ün ışığında, Türklüğün etrafında toplanmak, milliyetçi olmak gerekiyor. Yanı Türkiye de yaşayan bütün insanlar vatanını sevmeli ve hep birlikte yaşamalı. İnsan düşünmeli. Hayvan ile insan arasında ki fark, hayvan düşünmez insan düşünür. Hacı hoca dedi diye bir takım hurafeleri yapmamak, söküp atmak lazım.

Kul, Allah ile kendi arasına asla kimseyi almamalı. Şimdi gelelim ‘Allah gavurlara yardım mı ediyor?’ Sorusunun cevabına; Allah hiç kimseye yardım etmiyor. O kimsenin işine de karışmıyor. Sadece çalışana ve kafasını çalıştırana yardım ediyor. Senin yaptıklarına iyiyse ödül, kötüyse ceza veriyor. Saygılarımla.

23 Haziran 2022 Perşembe

TARIKAT İMAMI ANLATIYOR

Tarikatlar ve Cemaatler tamamen sahte, eskiden Osmanlı döneminde olduğu gibi İslam dini ve Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için düşmanlar tarafından organize edilmiş, ileri karakollardır. 

10 yıl boyunca tarikat ve cemaatler içerisinde yaşayıp 29 yıl imamlık yapan, şeyh yardımcılığına kadar yükselen Mehmet Tekeci, “Bütün şeyhler, tarikatlar, cemaatler sahtedir. Buralarda tecavüz ve taciz vardır. Tacizin ana kaynağı sadece tarikatlar değil, kuran kursları, yurtlar ve cemaatlerdir. Bunlar din pazarlayan, namussuz, ahlaksız insanlardır. Ben bunların hepsini gördüm ve yaşadım” diyor. Tekeci, ayrıca mahallelerde açılan 'sübyan mektepleri'nin ne kadar tehlikeli olduğunu, devlet kurumlarının hangi cemaat ve tarikatlara paylaştırıldığını detaylarıyla anlatıyor.

İNTİHARI DENEDİM

Meslek hayatı boyunca tarikat ve cemaatler içerisinde yer alan Mehmet Tekeci, gerici yapıların iç yüzünü “Enes ile aynı kaderi öğrencilik yıllarında paylaşan birisiyim. Enes’in acısını en çok hissedenlerden biriyim. Ben onun gibi intiharı denemiş, başarılı olmuş ve hastanede kurtarılmış insanım” sözleriyle anlattı. Tarikat ve cemaat yurtlarında yaşananları özetleyen Tekeci şunları söyledi: “Oralarda, ruhları örselenmiş, ezilmiş, kişilikleri yok edilmiş insanlar yetiştiriliyor. Buralarda özgürce dersinizi çalışamazsınız. Önce o tarikatın dersini yapmak, kasetini izlemek zorundasınız. Bu beyin yıkama olaylarından sonra ancak okulun derslerini çalışabilirsiniz. Özgürce yaşama imkânı asla yoktur.

BİNLERCE ENES VAR

Kurumların denetlenmediğini ifade eden Tekeci, “20 yaşındaki genç ölüyor ve devlet seyirci kalıyor. Her seferinde bir yurtta yangın olup kızların yanması, intihar, dayak, taciz mi olması gerekiyor. Türkiye gelecek nesillerini tarikat ve cemaate teslim ederek kaybediyor. Devlet denetlemiyor. Çünkü denetleyen kişiler de kendi adamları. Oraları çok iyi bilen biri olarak diyorum, şu an Enes gibi o yurtlarda bu travmayı yaşayan binlerce gencimiz var.  Aileler çocuklarını acilen oradan almalı” dedi.

– Sizi tanıyabilir miyim? En son hangi görevdeyken ayrıldınız?
-1965 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde doğdum. İlkokulu köyümde, ortaokul ve liseyi Kastamonu İmam Hatip Lisesi’nde okudum. 6 yaşında köy imamında Kuran okumaya başladım. İlkokul bittikten sonra ailem beni ‘gavur’ okulu diye ortaokula göndermedi. Bir Kuran kursuna gönderdiler. Hayatımın en karanlık ve acı dolu günleridir. Ailemden habersiz parasız yatılı sınavlarına girerek ve din eğitimi de veriliyor diye ailemi imam hatibe gitmeye ikna ederek okumaya başladım. İmam hatip benim için bir kurtuluştu. 29 yıl çeşitli yerlerde din görevlisi olarak görev yaptım ve 2013 yılında siyasi iktidarın dini kullanması ve camilere siyasetin girmesinden rahatsız olarak emekli oldum. Allah’ı Arayan İmam ve Labirentten Çıkış isimli iki kitabın yazarıyım.

– Hangi yıllarda tarikat ve cemaatin içinde yer aldınız? Nerede ve kaç yıl onlarla kaldınız?
-Göreve ilk başladığım 1985 yılında bize tavsiye edilen tek kaynak Ömer Nasuhi Bilmen’in İlmihal kitabı idi. Diyanet, imam atamalarını ve bütün din işlerini bu kitaba bakarak yapardı. 1995’li yıllara geldiğimizde kafamda ciddi sorular oluşmaya ve cevaplarını bulamamaya başladım. O yüzden bu sorulara cevap bulabilirim düşüncesi ile tarikata girdim. 10 yıl tarikatın içinde kaldım. Mensup olduğum tarikatın şeyhinin ildeki görevlisiydim.
Ancak aradığım hiçbir şeyin cevabını bulamadım. Tamamen rüyalara dayalı ve adına maneviyat denilen hurafelerden başka bir şey yoktu. Mensup olduğumuz tarikatın şeyhi Kuran ayetlerini bile yanlış okurdu ancak bir hikmeti vardır diye bir şey söyleyemezdik. Daha fazla orada durmamın bir anlamı kalmadığına 2005 yılında karar verdim ve ayrıldım.

– Neden tarikat ve cemaatlerden ayrıldınız?
-Dine ait hiçbir şey yok aslında buralarda. Her tarikatın derneği ya da vakfı var. Onlara bağlı olanlar ciddi bir para kaynağı. Sorgulamadan gidilen bu sadakat anlayışı içinde “Allah rızası için” denilerek sizden ciddi bir kaynak sağlanmakta. Orada özellikle zikir ortamında oluşturulan yapmacık illüzyon daha sonra cazibesini yitiriyor etrafınıza bakmaya başlıyorsunuz. Oradaki ruhsal olarak sömürülüyor, maddi olarak sömürülüyor. Bugün fakir olan, dünyalığı olmayan tek bir tarikat ve cemaat şeyhi yoktur. Tamamı saltanat içinde Karun gibi hayat sürmektedir.

– Yurtlar tehlikeli mi? Kapatılmalı mı?
-Yurtlar ve kurslar çok tehlikelidir ve istisnasız ilk ve ortaöğrenim öğrencileri için açılan bütün kurs ve yurtlar kapatılmalıdır. Adana’da yurtta yanarak ölen kız çocuklarımız, Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan erkek öğrencilerimiz, Fıkıh-Der’de tecavüze uğrayan öğrencilerimiz, tarikat şeyhleri tarafından taciz ve tecavüz edilen çocuklarımız ve kadınlarımız sadece fosseptikten sokağa taşan damlacıklardır.

Duyduğumuz koku budur. Bu vesile ile anaokulu adı altında her mahallede açılan “sübyan mekteplerine” de dikkatinizi çekmek isterim. Buralarda barındırılan küçük çocuklarımız çok büyük tehlike altındadır. Bu çocuklarımız geleceğin cemaat ve tarikatlarına altyapı olarak hazırlanmaktadır. Buralardan mezun olan kız çocuklarımızın mezuniyet törenlerinde genellikle gelinlik giydirilerek beyinlerine gönderilen mesaj çok önemlidir. Ülkemizde durmadan yükselişte olan “çocuk gelinler” olayının temelleri yıllarca ekilen bu tohumların bir izdüşümüdür.

– En son yaşanan olay gibi taciz ve tecavüz olayları yaşanıyor mu?
-Buralarda verilen eğitimlerde öğrenci ile öğretici baş başa kalabilmektedir. Özellikle ezber derslerinde bu daha çok yapılmaktadır. İşte o odada neler olduğunu ve ne yaşandığını çocuk cesaretini toplayıp ya da dayanılmaz noktaya gelip anlattığında öğrenebiliyoruz. Bu zamana kadar tarikat ve cemaatlerde ortaya çıkan olaylar, kurs ve yurtlarda taciz ve tecavüze uğrayan çocukların haberleri aslında buralarda ne kadar karanlık ve ahlaksız işlerin döndüğünü net bir şekilde ortaya koymaktadır.

– Tarikatları nasıl yorumluyorsunuz? Onlar dini kullanıyor mu? Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı mı?
-Tarikatlar Kuran ayetlerine takla atlattıran, onlara akla ve hayale gelmeyen anlamlar katarak metafizik kavramlar ve soyut anlatımlarla ispatlanması mümkün olmayan rüyalara dayalı bir din oluşturmuşlardır. Tarikatların iki sermayesi vardır: Sadakat ve cehalettir. Tarikatların yüzde 90’ı Türkiye’yi “dar-ül harp” olarak görmektedir. Yani yarın ellerine fırsat geçtiğinde “savaşılacak devlet” demektir bu. Kısaca cemaat ve tarikatlara göre Türkiye’de mevcut ne varsa ganimettir ve hangi yolla olursa olsun onlara helaldir. Asıl vahim olan budur. Siyasal İslamın Atatürk’ün kurup yoktan var ettiği bu ülkenin ne kadar kazanımları varsa teker teker yok etmek, ellerine geçirmek için her hileye başvurmaları bundandır.

– Devlet tarikatlara mı emanet ediliyor?
-Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir Ortadoğu ülkesi değildir. 29 Ekim 1923 yılında atılan bu ülkenin temellerini Mustafa Kemal Atatürk sağlam atmıştır. Bu ülke hiçbir zaman bir din devleti olmayacaktır. Bu ülke hiçbir zaman şeyhlerin ve dervişlerin yönettiği bir ülke olmayacaktır. Zira bu ülkenin bütün ayarları Atatürk tarafından 'muasır medeniyet'e göre ayarlanmıştır.

Tarikatlar arasında görev taksimi 1970’li yıllarda yapılmıştır. Dershane ve özel okullar Fethullahçılara, Kuran kursları ve yatılı yurtlar Süleymancılara, Arapça ve medreseler İsmailağa cemaatine, hastane ve sağlık sektörü ise Adıyaman cemaatine pay edilmiştir. Alıntı

16 Haziran 2022 Perşembe

YARINLARA HOŞ GELDİNİZ


1-Oto tamir atölyeleri gelecekte var olmayacak.

2-Bir benzinli veya dizel motorda 20.000 ayrı parça bulunur. Elektrikli motor da ise 20.

Elektrikli araçlar ömür boyu garantili satılmakta ve sadece satıcılar tarafından tamir edilmektedir. Bir elektrik motorunun çıkarılması ve değiştirilmesi yalnızca 10 dakika sürer.

3-Arızalı elektrik motorları bayide tamir edilmemekte, robotlarla tamir edilen bölgesel bir tamirhaneye gönderilmektedir.

4-Elektrikli motor arıza lambanız yandığında, Arabanız, araba yıkamaya benzeyen bir istasyona götürüyorsunuz ve bir fincan kahve içerken tamir ediliyor olacak.

5-Benzin istasyonları kapanacak . Benzin pompaları gidecek.

6-Sokak köşelerinde elektrik dağıtan sayaçlar olacaktır. Şirketler elektrik şarj istasyonlarını kuracak; Aslında, gelişmiş dünyaya çoktan başladılar.

7-Akıllı büyük otomobil üreticileri, sadece elektrikli araba üreten yeni tesisler kurmak için çoktan bütçe ayırdılar.

8-Petrole olan ihtiyaç çok azalacak. Petrolden başka üretimi olmayan zengin ortadoğu ülkelerinin başı büyük derde girecek.

9-Evler gün boyunca elektrik üretecek ve depolayacak, daha sonra kullanacak veya şebekeye geri satacak. Tesla çatısını gören var mı?

10-Genç nesil kişisel arabaları sadece müzelerde görecek artık.

11-1998'de Kodak'ın 170.000 çalışanı vardı ve dünya genelinde tüm fotoğraf kağıdının% 85'ini sattı. Sadece birkaç yıl içinde iş modelleri ortadan kalktı ve iflas etti. Bunun olacağını kim bilebilirdi?

12-Kodak ve Polaroid’in başına gelecek 5-10 yıl boyunca birçok sektörde yaşanacak. Ve çoğu insan bunun geldiğini görmüyor.

13-1998 yılında 3 yıl sonra bir daha asla film çekmeyeceğiniz aklınıza gelir miydi? Günümüzde kimin kamerası var ki? Veya eski vhs videolara falan ne oldu?

15- Bunların hepsi sağlık, özerk ve elektrikli otomobiller, eğitim, 3B baskı, tarım ve iş alanlarında yine olacak.

16- "4. Endüstri" Devrimi'ne hoş geldiniz.

17-Yazılım sektörü inovasyondan geçti ve önümüzdeki 5-10 yıl içinde çoğu geleneksel sanayi sektörü de aynı kaderi bekliyor.

18-UBER sadece bir yazılım aracıdır, herhangi bir arabaya sahip değiller ve şimdi dünyanın en büyük taksi şirketi! Herhangi bir taksi şoförüne bunun geldiğini görüp görmediklerini sorun.

19-Airbnb şu anda mülk sahibi olmasalar bile, dünyanın en büyük otel şirketi. Hilton Hotels'e bunun geldiğini görüp görmediklerini sorun.

20-Yapay Zeka, Bilgisayarlar dünyayı anlamada katlanarak daha iyi hale gelecekler.

21-Günümüzde ABD'de genç avukatlar zaten iş bulamamaktadır. IBM'in Watson'ı sayesinde, %90 doğrulukla, saniyeler içinde yasal tavsiye alabilirsiniz. Yani, hukuk okuyorsanız, hemen durun. Gelecekte % 90 daha az avukat olacak.

22-Watson, normalden 4 katı doğrulukta tıbbi teşhis de koyabiliyor. Kanser riski taşıyanları, kalp krizi riski taşıyanları bir iki yıl öncesinden tespit edebiliyor.

23-Facebook artık yüzleri insanlardan daha iyi tanıyan tanıma yazılımına sahip.

Her yerde kamera var ve kim olduğunuzu bilen sizi tanıyan, hatta psikolojik durumunuzu sizden daha iyi tahlil edebilen yazılımlarla sürekli gözetim ve denetim altındasınız.

24-Özerk otomobiller: 2018'de ilk otonom otomobiller ile tanıştık. Önümüzdeki beş on yıl içinde, tüm sanayi sektörü büyük inovasyondan geçecek. Aracınızı örneğin telefonunuzla çağırabileceksiniz.

25-Park etmenize gerek kalmayacak, sadece sürüş mesafesini ödeyeceksiniz ve sürüş esnasında üretken olabileceksiniz. Bugünün küçük çocukları hiçbir zaman ehliyet alamayacak ve asla bir araba sahibi olmayacaklar.

26-Bu şehirlerimizi değiştirecek, çünkü % 90-95 daha az arabaya ihtiyacımız olacak. Eski park yerlerini yeşil parklara dönüştürebiliriz.

27-Her yıl yaklaşık 1.2 milyon insan, dikkat dağıtıcı veya sarhoş sürüş de dahil olmak üzere trafik kazalarında hayatını kaybediyor. Yeni sistemle trafik kazaları tarihe karışacak artık.

28-En geleneksel otomobil şirketleri iflas edecekler. Teknoloji şirketleri Tesla, Apple, Google devrimci yaklaşımı uygulayacaklar.

29-Volvo içten yanmalı motor araç üretimini durdurmak hedefi ile 2019 modellerinin tümünü sadece elektrikli ve hybrid üretmekte.

30-Volkswagen ve Audi'den birçok mühendis; Tesla'dan korkuyorlar. Elektrikli araçları sunan şirketlere bakın. Birkaç yıl önce duyulmamış isimlerdi. Bir Mercedes, Bmw, Ford uzun yılların ve birikimlerin markaları, şirketleri. Ama onların asırlık konumuna bir iki yılda gelen yeni şirket ve marka ve isimler var. Değişim çok hızlı.

31-Sigorta şirketleri büyük sıkıntı yaşayacak, çünkü kazalar olmadan maliyetler daha ucuz hale gelecek. Onların araba sigortası işletme modeli ortadan kalkacak.

32-Emlak değişecek. Çünkü işe giderken çalışabilirseniz, insanlar çok daha uygun fiyatlı mahallelerde yaşamak isteyecek ve kulelerini terk edeceklerdir.

33-Artık şehirlerin gürültüsü ve havası da değişecek. Çünkü tüm araçlar elektrikli.

34-Sadece trafikteki değil; sanayi ve fabrikalardaki değişim de buna yol açacak.

35-Elektrik bugüne göre inanılmaz ucuz olacak.

36-Güneş enerjisi üretimi 30 senedir üssel bir eğriye bürünmüş durumda. Yani katlanarak artmaya devam ediyor.

37-Sağlık: Telefonunuzla birlikte çalışan; retina taramanızı, kan tahlilinizi ve nefes ve kalp ritminizi inceleyebilen cihazlar yolda. Şu an bile neredeyse her hastalığı tanımlayacak 54 biyobelirteç analiz eden ve cep telefonuna aparat gibi takıp kullanacağımız cihazlar var. Bir iki yıl içinde piyasaya sunulması planlanıyor.

38-Fabrikalar artık tamamen robot mekanizmalara devredilecek. İşçi sınıfına gereksinim çok çok azalacak.

39-Esnaflık tarihe karışacak. Alışverişler online olacak. Tabii bu durumda çok fazla kargo çalışanına veya motorlu kuryeye ihtiyaç olacağını düşünebilirsiniz. Hayır! Kutular drone'larla dağıtıma çıkacak. Sipariş ettiğiniz döner dürüm siz balkonda otururken havadan getirilecek. Kitap, elbise, kozmetik vb alanlar neredeyse tamamen online hale gelecek.

40-Süpermarketlerde kasiyer bulunmayacak. Aldığınız ürünleri kendiniz ödeyebileceksiniz. Merak edenler için, bu sistem Türkiye'de bile başladı çoktan. görenleriniz çoktur.

41-Bütün işlemlerinizi tek bir kod üzerinden yapacaksınız. Tc No gibi bir kodla. Market alışverişi, banka işlemleri, seyahat, resmi işlemler, ehliyet kontrolleri, apartmana giriş, sağlık hizmetleri. Yani kredi kartı, kimlik kartı, ehliyet, vergi levhası, tapu ve hatta nakit para. Bunların hiç biri olmayacak. Sadece bir kartla veya deri altına yerleştirilen bir çiple tüm bu işlemler halledilecek.

42-Tabii bu durumda bir radar ekranındaki noktalar halinde bütün insanlar adım adım izleniyor, bütün konuşmalar yapay zeka tarafından dinleniliyor olacak. Bir suç işlediğinizde anında tespit edileceksiniz. Veya kayıp vakaları hiç yaşanmayacak.

43-Eğitim uzaktan ve merkezi şekilde yapılacak. Yani maalesef çok öğretmene ihtiyaç kalmayacak. Az sayıda öğretmenle tüm ülkeye eğitim sunulacak.

44-Zaten insana fazla ihtiyaç kalmayacağı için, üniversitelerdeki bölümlerin de çoğu kapatılacak. İyi de öğrencilere ne öğretilecek? Veya üniversite gibi bir hedef olmayınca, öğrencilerin hedefi ne olacak?

45-İnsana ihtiyaç kalmayan dünyada bunca insan ne yapacak? Herkes kendini sanat ve bilime adar. Bütün diğer işleri otomatik sistemler halleder. Nasıl olsa adil bir paylaşım yapılırsa dünyanın kaynakları herkese yetecek kadar bol.

46-Sorun şu ki; Adil bir paylaşım yerine, elit tabaka olup kaynakların çoğunu kendisi tüketmek isteyen bir grup var. Ve hatta hemen hemen bütün insanların içinde böyle bir vahşi güdü var. Fakirlerin çoğu "adalet" istemiyor. Zengin olmak istiyor. Nitekim adalet diye bağıranlar para veya güce kavuşunca nedense başka bir insan oluveriyorlar. İşte kavşak noktası burası: Adil bir dünyayı mı seçeceğiz yoksa "altta kalanın canı çıksın" mı diyeceğiz?

Söylem ve temenni kolay. Asıl iş nasıl davranacağımız...

Yarınlara hoş geldiniz.. Alıntı

13 Haziran 2022 Pazartesi

ORHUN ANITLARI

Bir okuyun! Ama anlayarak okuyun! Tüyleriniz diken diken olacak. Çok uzun yıllar önce ATAlarımız tarafından yazılmış. Bir daha okuyacaksınız ve bir daha okuyup belki de bir yere yazıp en yakınınız da saklayacaksınız. Çünkü Türklük onda saklı.

Bilge Kağan hükümdarken pek çok yasa çıkarır, fakat bu yasalar diğer hükümdarın yaptığı gibi acımasız yasalar değil.

-Türk köle olmaz.

-İki Türk tek düşmana saldırmaz.

-Atlı bir Türk yaya düşmana saldırmaz.

-Yalan söylemek yasaktır.

-Kadın ve çocuğa vurulmaz, esir edilemez.

-Bunlara riayet etmeyenlerin cezası ölümdür.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk te Bilge Kağan hakkında,

'Söyleyin bana, VII. yüzyılda dünyanın neresinde hangi hükümdar devlet idaresi ve halk sevgisi anlayışını bizim Bilge Kağanımız veya Kül-Tekinimiz gibi güzel ve akıcı bir dille ifade edebilirdi?' sözlerini kullanır.

Bilge Kağan (Beg-Kür) Yazıtı, Orhun Irmağı yakınları, Moğolistan..

1. Tengri tektir. (Yaratan)

2. Her kim ki Tengri'den kut almak dilerse, başkasına yakarmasın.
3. Bir İl, bir Kağan, bir Tengri
4. Bir kına iki kılıç girmez. Bir hatun iki er alamaz ve bir budunda iki töre olmaz. Töre tektir. Töre kesin ve keskindir. Kim ki töreye uya kutlanır. Kim ki töreye. Kıya katlanır.
5. Kimse töreden üstün değildir. Dirlik ve birlik için töre budur.
6. Bir çoban sürüsünden, bir er ailesinden, bir Kağan budunundan sorulur.
7. Her er eşine, atına, pusatına sahip çıkacak.
8. Ana babaya ve ataya tazim durulacak.
9. Hısmına sarılacak, komşusunu gözetecek.
10. Er kişi yalan söylemeyecek.
11. Mal çalan, mülk çalan misliyle ödeyecek. Hesabı ya malıyla, ya canıyla sorulacak.
12. Kim ki bir ırza musallat olursa, canından olacak.
13. Her kim olursa olsun haksız, aldatıcı iş tutarsa hesabı hemen sorulacak.
14. Cenkten beri duran ya da kaçan tamuya(cehennem) uçacak.
15. Aman dileyene kılıç üşürülmeyecek, sığınana arka dönülmeyecek.
16. Baş kaldıranın başı alınacak, hak isteyenin hakkı verilecek.
17. Kimse kimseye üstünlük taslamayacak. Ne ak etin karadan, ne karanın kızıldan, ne kızılın sarıdan farkı olmayacak.
18. Kin ve gururdan uzak olunacak.
19. Mazluma merhamet, zalime azap duyulacak.
20. Zayıfa, yaralıya, çocuğa ve kadına el kaldırılmayacak.
21. Kızı isteyen kağan da olsa, bey de olsa, kız istediğine verilecek.
22. Gereksiz yere ağaç kesmeyeceksin, suyu kirletmeyeceksin.
23. Bilmeyip de bildim demeyeceksin, bilene danışacaksın.
24. Bugünün işini yarına bırakmayacaksın.
25. Kusur görmeyecek, kusur aramayacaksın.
26. Güçlüyken affet, zayıfken sabret.
27. Yazgına asi olma.
28. Yaptığın iyiliği unut, yapılan iyiliği unutma.
29. Herkes adaletle iş görecek.
30. Her ne edersen et, yargılanacağını her daim akılda tut.
31. Milletine yaban kalma. İpeğin iyisine, sözün güzeline kanma, onlara boyanma.
32. Kağan odur ki adaleti üstün tutsun, töreyi yaşatsın. Töre yok olursa, İl yok olur. İl olmazsa budun kul olur.
33. Ey Türk Oğuz beyleri, ey milletim işitin !!!
" Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini ve töreni kim bozabilir.

11 Haziran 2022 Cumartesi

İLACI SAKLA


Karadenizli yaşlı kadın Fadime Nene doktora gider. Doktor tahlillerini yaptıktan sonra 'sen Tansiyon hastasısın, sana ilaç yazdım, ilaçlarını hiç aksatmadan kullan.' der ve tansiyon ilacı verir.

Fadime Nene tansiyon ilacını bir kaç gün kullandıktan sonra ilacın faydasını görmüş olacak ki daha bitmeden tekrar sağlık ocağına gidip aynı ilaçtan bir daha yazdırıp eczaneden almak ister.

Eczacı kimlik numarasını bilgisayara girince durum anlaşılır. Fadime Nene'nın ilacı daha bitmemiş, alma hakkı yok. 

Hanı bazen bizlere de oluyor ya. Bunun üzerine Eczacı Fadime Nene'ye "Senin ilacın daha bitmemiş, burada öyle görünüyor. İlaç bitmeden yenisini veremeyiz." der. 

Fadime Nene hemen köşe tarafa çekilir ve kuşağının altından çıkardığı telefon la, evinde kızını arar, alçak sesle; "Kizum Emine, benim odaya git te, çekmecede ki ilacı başka yerde sakla. Eczacı onı taa burdan göriyur, da.." der. 

7 Haziran 2022 Salı

ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR

Eskiden ülkenin birinde ölüm haberleri kilisedeki çanlarla verilirmiş. Her çan sesinin bir anlamı varmış ve halk kim öldüğünü anlarmış.

1 sefer çalan çan sesi, o çevrede halktan birilerinin öldüğünü,

2 sefer çalan can sesi, esnaf veya sanatkarlardan birilerinin ölüğünü,

3 sefer çalan can sesi, o bölgeden sorumlu devlet büyüklerinden birinin öldüğünü,

4 sefer çalan çan sesi, ise o ülkenin kralının öldüğünü haber verirmiş.

Bir gün bu ülkede mahkeme şehirdeki evlerin çoğunu soyan azili bir hırsızı beraat ettirmiş.

Millet şok içinde bu olayı konuşurken kilisenin çanı 1 sefer çalmış. Herkes birbirine bakarak; “Hangi komşumuz öldü?” derken çan 2. Sefer çalmış.

Bu sefer halk; “Hangi esnaf veya sanatkar öldü?” diye geçirmiş içinden ama çan 3. Sefer çalmış.

Halk; “Acaba hangi devlet görevlisi öldü?” diye birbirine bakarken çan 4. Sefer çalmış.

Herkes kralımız öldü düşüncesi ile yerinden kalkarken çan 5. Sefer çalmış.

Herkes şaşkınlıkla birbirine bakmaya başlamış. Beş sefer çalan çan sesine bir anlam verememiş; “Bu ülkede kraldan daha büyük kim öldü ki?” derken Kiliseye doğru koşmaya başlamışlar.

Çanın ipine yapışmış olan ve çanı çalan Zangoç’a rastlamışlar ve sormuşlar.

Kim öldü ki çanı 5 sefer çaldın?

Zangoç kalabalığa bakarak cevap vermiş.

"ADALET ÖLDÜ ! efendim, ADALET"