SAYFALAR

28 Aralık 2021 Salı

MÜHİM BİLGİLER

Likyalı erkekler ölülerini gömerken, şeytanın yüzlerini görüp sonradan kendilerine musallat olmasın diye kadın kılığına girip, yüzlerini gizliyorlardı. 'Şeytan görsün yüzünü' deyimi de buradan kalmış.

Adolf Hitler, 17 yaşındayken haydarpaşa gar inşaatında, alman işçi ve ustalarla birlikte işçi olarak 2 yıl kadar çalışmış.

Atatürk'ün "Türk, öğün, çalış, güven" sözünde geçen "öğün" kelimesi övünmek anlamında değil, Orhun yazıtlarında Bilge Kağan'ın Türklere hitaben söylediği "Türk, bodun, ertin, ökün" sözündeki "ökün" kelimesinden gelir ve "düşün, ders al" anlamındadır.

"Gamzedeyim deva bulmam" şarkısında geçen 'gamzedeyim' kelimesinin gamzeyle falan alakası yok, 'gam-zedeyim' 'kederdeyim' anlamındadır..

'Kel alaka' sözündeki 'kel' Fransızca 'ne' anlamına gelen 'quel' kelimesinden gelir ve 'ne alaka' anlamında kullanılır. Zamanında her cümlesine Fransızca bir kaç kelime katıp artislik yapan birisi tarafından Türkçemize sokulmuş.

RayBan markasını oluşturan kelimeler olan 'ray: ışın' - 'ban: yasaklama' demektir. Yani ışın yasağı, ışını defetme anlamına gelir.

Tuvalet anlamında kullandığımız 100 numara İngilizcedeki 'loo' kelimesinden gelir ve evet tuvalet anlamındadır. tamamen algı meselesi yani.

Vatan yahut Silistre oyununun gerçek adı 'vatan' dır. Uygulanan sansür nedeniyle bir süre 'silistre' adıyla oynanmış, daha sonra sansürün kalkmasıyla kafa karışıklığını önlemek için 'vatan yahut Silistre' adını almıştır.

Napolyon kirazı diye bir şey yoktur. Kirazıyla meşhur Bursa Ulubat'ın eski adı Apolyont'tu, vatandaşın dili Apolyont'a dönmeyince oldu sana Napolyon kirazı...

Antik Mısırda hamile kadınlar bir kaç gün boyunca arpa ve buğday tanelerini karıştırır üzerlerine idrarlarını yaparlarmış. Önce arpa filizlenirse bebeğin erkek, buğday filizlenirse bebeğin kız olacağını bu şekilde anlarlarmış.

'Happy Moon's cafe' nin ismi, sahibi Hüseyin Aymutlu'nun soyadından gelirmiş. Batı hayranlarını derinden sarsacak bir bilgi bu, evet ama adam da haklı 'Aymutlu cafe' olsa hiç kimseler gitmez çoktan iflas etmiş olurdu.

Esenboğa havalimanı adını, Ankara savaşında Timur'un meşhur fil ordularının komutanı olan 'İsen Buga' dan alır ve sağlıklı, mutlu öküz manasına gelir.

Anason min. %40 alkolde çözündüğü için rakı renksizdir, su katıldığında alkol oranı azaldığından anasonun çözünürlüğü düşer ve beyaz renkte görünür hale gelir.

İskambil kartlarında kupa asilleri, maça orduyu, karo orta sınıfı, sinek fakir halkı temsil eder. Teoman 'kupa kızı sinek valesi' derken boşa yapmamış yani..

Firavunlar kendilerini sineklerden korumak için yanlarında, her tarafına bal sürülmüş, çıplak köleler bulundururdu.

'Moruk' ne demektir? 'Yaşlanmış domuz' demektir. Bilmiyorum arkadaşlar arasında 'Ne haber moruk? Çak moruk' demek uygun mudur? Alıntı

21 Aralık 2021 Salı

DÜNYADAN SÖZLER

1- İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça ihtiyarlar. Malezya
2- Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Tibet
3- Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açın, evlendikten sonra yarıyarıya kapayın. Portekiz
4- Allah’ın gülü dikenli yarattığına hayret edeceğinize, dikenler arasında gül yarattığına hayret edin. Arabistan
5- Başkalarını azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi başkalarını affet. Çin
6- Biri sizi bir kez aldatırsa suç onundur, ikinci kez aldanırsanız suç sizindir. Romanya
7- Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. Brezilya
8- Bir ülkede küçük insanların gölgeleri uzuyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir. Çin
9- Birine bir balık versen bir defa doyar; balık tutmayı öğretirsen ömür boyu doyar. Çin
10- Bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. İngiltere
11- Bir yıllık refah istiyorsan tahıl yetiştir, on yıllık refah istiyorsan ağaç yetiştir, yüz yıllık refah istiyorsan insan yetiştir. Çin
12- İnsan bir kapıdan içeri girmeden, çıkışı da var mı diye düşünmeli. Rusya
13- Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan. Türk
14- Karşı kıyı için savaşmayan, kendi kıyısından da olur. Çeçenistan
15- Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme. Türk
16- Yüreğinde yeşil bir dal saklarsan, şarkı söylemeye bir kuş gelecektir. Çin
17- Yürüyen üç aptal, oturan üç bilgeden daha çok yol alır. Çin
18- Oyun bitince şah da, piyon da aynı kutuya konur. İtalya
19- Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları… Afrika
20- Nasıl indireceğini bilmediğin eşeği dama çıkarma. İran
21- Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil, aya bakmak lazımdır. Maya
22- Önemli olan hayata yıllar değil, yıllara hayat katmaktır. Çin
23- Bir atı zorla suya götürebilirsiniz ama ona zorla su içiremezsiniz. Fransa
24- Hay`dan gelen, Hu`ya gider, Selden gelen, suya gider. Türk
25- Bir parmakla karşı tarafı suçlarken dikkat et, üç parmağın da seni gösteriyor. İngiltere
26- Değişim rüzgarları eserken akıllılar yel değirmeni yapar, aptallarsa duvar örer. Çin
27- Yaşayacağın bir dünyayı hayal etmektense, yaşayabileceğin bir dünyayı inşa et! Almanya
28- Ağacın köklerine değil, meyvelerine bakılır. Arabistan
29- Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim. Çin
30- Bir köpeğin karnını doyuruyorsan ve ona barınak veriyorsan, bu senin köpeğin sahibi olduğunu göstermez. Köpeği salıver, geri gelirse, köpeğin sahibi sensin demektir! Çin
31- Oturan bir kartal olmaktansa uçan bir boğa olmayı tercih ederim. Kızılderili
32- Saraylar yıkıldı, kılavuzluk delilere kaldı. İbrani
33- Yaşayanlar kapar ölenlerin gözlerini, ölenler açar yaşayanların gözlerini. Afrika
34- Sığır yavaştır, toprak sabırlı. Çin
35- Kurt kışı geçirir ama, yediği ayazı unutmaz. Türk
36- Sevdiklerine bağlı ol ama, bağımlı olma! Fedakar ol ama, kendini feda etme! Dünü unutma ama, saplanıp kalma! Sabret ama, katlanma! Eleştir ama, suçlama! İste ama, ısrar etme ve en önemlisi, kimseye biat etme! Şaman 
37- Çalışmadan aş olmaz. İngiliz
38- Dikkatsiz insan, ormanda yürür de yakılacak odun görmez. Rus
39- Şans cesur olanın yanındadır. Rus
40- Senin değilse alma, doğru değilse yapma, gerçek değilse söyleme, bilmiyorsan sus. Japon
41- Bir nal bir atı, bir at bir yiğidi, bir yiğit bir vatanı kurtarır. Türk
42- Pirincin içindeki siyah taşlardan korkma beyaz olanlardan kork. Japon
43- Para eğer hizmetkârın değilse, efendin olur. Japon
44- Kızgın adam girdiği tüm savaşlardan yenik ayrılır. Japon
45- Öldükten sonra doktora gidilmez. Japon
46- Yalan dörtnala gider, hakikat adım adım, fakat vaktinde yerine yetişir. Japon
47- Öküzün süt vereceğine inananlar, tez zamanda inek gibi sağılırlar. Çin
48- Dünyada kusursuz iki insan vardır; biri ölmuştur, diğeri hiç doğmamıştır. Çin
49- Sanıkların ikisi de zenginse hakim istifa eder. Biri zengin diğeri fakirse, zengin kazanır. İkisi de fakirse adalet yerini bulur. Çin
50- Muhtaçlık, yokluk, çaresizlik ve ümitsizlik insana her şey yaptırır. Türk
51- Eğer bir hak başkalarına helal size haram ise, bilin ki o din Allah'ın dini değil, sömürgecilerin dinidir. Malkolm
52- İncir ağacından oklava, mısır unundan baklava, her anasından doğandan da adam olmaz. Türk

14 Aralık 2021 Salı

SÜLÜK

Bilmem şu sevimsiz yaratığı tanımayan var mı? Adı 'sülük' durgun su bataklıklarında balçık içinde bulunur. Bir de çiftliklerde özel yetiştirilip çarşı pazarda satmak için cam kavanozların içinde. 

Açıkçası ben çok görmüşüm fakat her gördüğümde de tiksinmişim. Hatta bir kaç defa vücuduma da yapışmış ve koparana kadar neler çekmişim. Halbuki bu beğenmediğimiz hayvan ne imiş? Ne hünerleri var imiş? 

Her sülük tedavide kullanılmaz. Tespit edilen ve doğada bulunan 30 çeşit sülüğun ülkemiz de sadece bir çeşiti sülük tedavisinde kullanılır. Uygun bir süre aç olarak bekletilmiş sülükler vücutta gerekli bölgelere bırakılarak tedavi gerçekleştirilir. Fakat bu tedaviler uzman kişiler tarafından yapılmalı.

Sülük Karaciğerimizle yüzde yüz aynı hücre yapısına sahiptir.

35'e yakın beyni, 270 civarında dişleri ve ağızlarında üçgen bıçakları mevcuttur.

Vücudunda hiç kemik ve kıkırdak yoktur.

Gözleri görmeyen bu canlılar kısa bir süre içerisinde tuttuğu vucüdun tomografisini, emarını, ultrasonunu, labaratuvar tahlilini yapacak potansiyele sahiptir.

Bu sayede kişinin maddi ve manevi hastalıklarına uygun herbiri tedavi edici özelliğe sahip olan yaklaşık 118 adet enzimlerini yanı ilaçlarını yavaş yavaş insan vücuduna verir.

Sülükten ne kadar korkulursa korkulsun yada tiksinti duyulsun, tuttuğu andan 5-10 dakika sonra vücutta salgılanan enzimlerle kaslarda sakinleşme olur ve rahatlama oluşur.

Sülük derimize dokunur dokunmaz kalpten müsaade ister, eğer kalp müsaade ederse sülük kesme işlemine salgı vererek başlar.

Savunma sistemi ile ortak çalışır.

Kılcal damarlara ulaşır ve oradaki tüm katı toksinleri salgıladığı kimyasal asitlerle sulandırarak emer, yok eder.

Emme işlemi bittiğinde kestiği deriyi onarmak için;

Antioksidan - Antibiyotik - Antihistaminik - Antialerjik - Antitoksit yani tüm onarıcı salgıları o kestiği yere bırakır.

Doyduktan sonra bıraktığı bu onarıcı enzimler sayesinde, hücreler, kalp ve beynimiz ondan hoşnut kalır.

Sülük tedavisinin kullanımı, kayıtlara göre 3500 yıl öncesine dayanan en eski tıbbi uygulamalardan biridir.

Migren, Damar sertliği, Alzheimer, Kısırlık, Hepatit, Sistit, Sinüzit,

Göz hastalıkları, Kronik böbrek yetmezliği, Egzama ve daha pek çok hastalığın tedavisinde kullanılır.

Ayrıca sülüklerin tükürüğünden elde edilen kimyasallar, bazı hastalıkları tedavi edebilen ilaçlara dönüştürülür ve insan sağlığında kullanılır.

Bu sebep le Sülükle tanışan ve onu uygulayan asla bırakamaz. Fakat bunun gerçekten profesyonel yapılması gereken bir uygulama olduğunu da unutmamak lazım. Vücutta kan ile ilgili bazı hastalarda kesinlikle sülük tedavisi yapılamaz. Hayatı tehlikeler olabilir. Sülük tedavisi bir uzman gözetiminde olmalı.


10 Aralık 2021 Cuma

MEÇHUL ASKER

13 Şubat 2003 tarihi, bir sabah saatleri.. Orta yaşlı iki adam, ellerinde kadife kaplı bir kutu ile, Avusturalya T.C Melbourne Büyükelçilik önüne gelir. Yüzlerinde hem korku, hem de büyük bir utanç işaretleri vardır. Polise elçilikte bir yetkili ile görüşmek istediklerini söylerler.

Polis içeriye haber verdikten biraz sonra güvenlik ateşesi dışarı çıkar ve adamlara niçin geldiklerini sorarak odasına alır.

Adamlar ellerinde ki kutuyu gösterirler ve elçiliğe teslim etmek istediklerini söylerler.

Kutuda ne olduğunu sorar Güvenlik Ataşesi. Adamlar hiç cevap vermezler.

Güvenlik Ataşesi şaşkınlık içinde kutuyu adamlara açtırdığı zaman dehşet içinde kalır. Çünkü adamların ellerinde getirdikleri kadife kaplı kutunun içinde mumyalanmış, üzerinde saçları bile olan bir insan kafası ile karşılaşır. Hemen büyükelçiye haber verir. Büyükelçi de yanlarına gelir. Kafayı kutudan çıkarır incelerler. Ellerinde ki mumyalanmış bu insan kafası, üzerinde kurşun delikleri de bulunan gerçek bir insan kafasıdır.

Adamlar şöyle anlatırlar getirdikleri kesik insan kafasının öyküsünü;

Bir hafta kadar önce ölen babaları bir askerdi ve yıllar önce Çanakkale savaşına katılmıştı. Tarihin en kanlı çatışmalarının yaşandığı Anafartalar çıkartması savaşında; saldıran tüm Avrupa askerlerine bir taraftan yokluklarla mücadele eden bir avuç Türk Askerinin direnmesi sonucu, zorlu bir çatışmanın ardından, birçok düşman askeri ölmüş, bir çok Türk askeri de şehit olmuştu. İşte o çatışmada bir Anzak askeri, ana vatanını savunurken şehit olan bir Mehmetçiğin kafasını kesip torbasına koymuştu.

Savaş bittikten sonra Avusturalya ya sağ salım geri dönen bu asker şehidimizin kafasını da beraberinde götürmüş ve o günden bugüne kadar, yıllarca savaş anılarını anlatırken Mehmetçiğin kafasını delil olarak göstermiş ve gururla ‘ben öldürdüm’ demişti, memleketinde ki dostlarına.

Bu asker hayatının son yıllarında yaptıklarından büyük bir pişmanlık duymuş olacak ki, bir hafta kadar önce ölmüş ve ölürken de ailesine çok büyük bir rahatsızlık duyduğunu ifade ederek, bir Türk askerine ait olan bu şehit kafasının mutlaka Türkiye ye göndermesini vasiyet etmişti.

İşte bu iki adam Mehmetçiğin başını kesen o adamın çocuklarıydı ve babalarının vasiyetini yerine getirmek için 87 yıl önce Çanakkale de şehit olan Mehmetçiğin kafasını evlerinde bulunduğu yerden almış Türk elçiliğine teslim etmek için getirmişlerdi.

Elçilikte bulunanlar duyduklarına inanamadılar ve hepsi göz yaşlarına boğuldular. Büyükelçi Türkiye Devleti yetkililerine ve Avusturalya Devleti yetkililerine telefonla bilgi verdi.

Bu haberi duyan Avusturalya‘da yaşayan binlerce Türk ve Avusturalya vatandaşları da guruplar halinde akın akın elçiliğin önüne geldiler.

Avusturalya devleti bütün yetkilileri de ordaydı. Görülmemiş bir kalabalıkla büyük bir tören yapıldı bu şehidimizin başını getirmek için Türkiye'den Avusturalya’ya bir uçak gönderildi.

18 Mart 2003 te Şehit Mehmetçiğin kafası Çanakkale’ye getirildi. Halkında katılımıyla büyük bir askeri tören de Çanakkale de yapıldı ve şehidimizin kafası Çanakkale Şehitliğinde hazırlanan bir mezara defin edildi.

Ancak kim olduğu bilinmediği için ismi ’MEÇHUL ASKER’ olarak kaldı ve şu anda şehit olduğu yerde Çanakkale şehitliğinde sadece kafasının bulunduğu bir mezarı vardır.

Ey insanoğlu! Hiç düşündünüz mü? İşte bu vatan topraklarını bizlere bırakmak için, kendi canını hiçe sayıp, kafasını bile feda eden, bir çok şehit gövdeleriyle doludur bu vatan topraklarının altı. İşte böyle şehit kafalarıyla, şehit gövdeleri ile, şehit kol ve bacaklarıyla doludur bu toprakların altı. Aç, susuz ve türlü imkansızlıklarla ve nice nice şehit canlarıyla bu vatan elde edilmiştir.

İşte şair Necmettin Halil Onan'ın şiirinin iki kıt'ası ;
"Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed'in yattığı yerdir."
....................... ...............................Merak edenler şiirin tamamını internette bulabilirler.

Ve işte onun için demiştir Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşımızın 6. kıt'asında;
"Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı."

Yine başka bir Şehit Mehmed Hüseyin Çavuş: 6/5.. Not defterine düştüğü şu not ve alttaki beyit çok çarpıcıdır:
"Unutmak ihanettir. İşte, bugünün sabahı, sekiz aslan neferin elimden gasbedilmesiyle başladı. Şimdi her tarafta bir musalib harb var. Bakalım… İstikbal…

Ne bir dua ne Fatiha isterim sizlerden.
İNTİKAM… AH İNTİKAM!.. Geçmeyiniz bizlerden..”

Aziz şehitlerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Allahın rahmeti üzerlerinizden hiç eksik olmasın. Amin.
Resim alıntı

8 Aralık 2021 Çarşamba

YOK EDİLMEK İSTENEN BİR ULUS

Orta Avrupa da bir zamanlar bir devlet var. Tam 600 yıl Orta Avrupada yaşamış bir Türk devleti Avar İmparatorluğu. Avrupalılar tıpkı Osmanlıya yaptıkları gibi onlarıda içten yıkarak tarihten silmişlerdir. Şimdi bu Türk Devletinin varlığını bilen kalmamıştır ve o topraklardan tamamen silinmişlerdir. Şüphesiz hala daha o topraklarda yaşıyorlar fakat Türk olduklarını bilmeden başka bir kimlikle yaşıyorlar. Yok edilmek istenen büyük bir ulus onlarda Türklerdir.

Almanya’daki “İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü” Türkçe’nin 9 bin yıl önce de konuşulduğunu kanıtladı.

Bakın ABD li tarihçi yazar ne diyor? “Türk tarihi ile uğraşan bütün Avrupalı tarihçilerin biricik gayesi vardır, o da Türkleri tarihlerinden koparmaktır.” Arthur Mills Perce Stratton.

Tarihimizi bizden öylesine sakladılar, öylesine çarpıttılar ki, insanlarımız ancak yabancılar söyleyince inanır oldular! O zaman bir de bizden dinler misiniz?

Bize, Türklerin Anadolu’ya ilk geliş tarihi olarak 1071 Malazgirt Savaşıyla olduğu söylendi. Halbuki 1071’de Anadolu’ya gelen Türkler, Müslümanlığı kabul etmiş Türklerdi. Ya daha önce gelenler? Onları kimse söylemiyor. Çünkü tarihi çarpıtarak eskiden olduğu gibi bir ulusu, Türk milletinin varlığını tarihten silecekler. Bütün çalışmalar bu yönde yapılıyor.

Ön-Türkler, milattan önce 13 bin yılında Anadolu’ya geldiler ve Anadolu’nun dip kültürünü oluşturdular.

Esas önemli olan, Anadolu’ya gelen Ön-Türkler; Göçebe olarak değil, göçmen olarak geldiler. O tarihte resim-yazıyı biliyorlardı.

Tanrının birliğine inanırlardı. M.Ö 14 bin yılında ORAL Dağlarındaki Şölgen Taş Mağarasında, Rus ve Fransız araştırmacılar buldukları yazıtlarda bu ispatlanmıştır.

Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde bulunan eserlerde, Türklerin tekerleği icat ettikleri, tekerlekli sabanla çift sürdükleri, geyik-at-köpek gibi hayvanları ehlileştirdikleri ispat edilmiştir.

Çoğumuz, Prof. Dr. Afif Erzen tarafından 1967 yılında Van’da kurulan ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine bağlı “Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezini” ve yaptığı hizmetleri bilmeyiz.

Yine çoğumuz, Prof.Dr Erich Feigl, Prof.Dr Justin McCarty, Andrew Mango, Normon Stone, Stanford Shaw, Kazım Mirşan, Servet Somuncuoğlu, Prof.Dr Semavi Eyice, Ord. Prof. Dr. Ali Tanoğlu gibi isimleri ve çalışmalarını bilmeyiz. İşlerine gelmez, öğretmezler ki!

Çoğu rahmete kavuşmuş bu değerlerimiz, Ön-Türkler ve Türkler konusunda mevcut tarihi alt-üst edecek buluşlara imza attılar.

Prof. Dr. Erich Feigl ve Stanford Shaw Yahudi’dirler. Bu ikili Ermenilerin soykırım yalanlarına öyle darbeler vurdular ki, Ermeniler onların evlerini yaktılar, defalarca suikast düzenlediler.

Ön-Türklerin M.Ö 13 bin yılında Anadolu’ya geldiğini, İstanbul Üniversitesi Senatosunun “Şeref Doktoru”, Türk Tarih Kurumunun “Onur Üyesi” payesi ile ödüllendirdiği Afif Erzen, yıllar süren araştırmalarını 1984 yılında yayınladığı “Anadolu ve Urartular” kitabında bilimsel olarak kanıtlamıştır.

Kazım Mirşan’ın incelediği, Doğu Anadolu’da mevcut yazı öğelerini içeren kaya resimleri ve kaya yazıtları, rahmetli Servet Somuncuoğlu’nun Orta Asya’dan Anadolu’ya yıllar süren araştırma boyunca belirlediği on binlerce kaya yazıtı, kaya resimleri ve Damgalar, Ön-Türklerin Anadolu’ya M.Ö 13 binli yıllarda geldikleri kesin olarak ispat etmişlerdir.

Göbeklitepe M.Ö 12 bin yılında kurulmuştur. Göbeklitepe Dikilitaşlarının üzerine resmedilmiş çok sayıda hayvan ve insan figürlerinin, damgaların

Türk Dikilitaşlarındakilerle birebir aynı olması, Ön-Türklerin Anadolu’ya geliş tarihini doğrulamaktadır.

Fakat dikkat ederseniz dünya basını ve tarihçiler, dünya tarihini alt-üst edecek bu gelişmeler karşısında nedense sessiz kalmayı tercih ettiler!

Bir an için M.Ö 13 binli yıllardaki bulguların Ermenileri ve Rumları işaret ettiğini düşünün. “Türkler, Anadolu’da işgalcidir” yaygarası tüm dünyayı inletirdi…

Peki, Ön-Türkler M.Ö 13 bin yılında Anadolu’ya gelmiş de, Hıristiyanlar ne zaman gelmiş?

Hz. İsa’nın Havarilerinden Saint Paul M.S 40’lı yıllarda Anadolu’ya (Tarsus) gelmiş ve Anadolu’nun Hıristiyanlaştırılması çalışmalarına başlamıştır.

Ön-Türkler Anadolu’ya, Hıristiyanlardan 13 bin yıl evvel gelmiştir.

Böylelikle, yabancı kaynaklar ve art niyetli bilim insanlarının “Anadolu Medeniyetinin beşiği Helen-Roma-Bizans medeniyetleridir” iddiasının YALAN olduğu ve boşa düştüğü belli olmuştur.

Anadolu, Türklerin öz be öz vatanıdır. Türkler, Anadolu’da yeşermiş medeniyetlere beşiklik etmiştir. Başka bir deyişle; Türkler, Anadolu’da can bulan medeniyetlerin hem anasıdır, hem de babasıdır…Türk Tarih Tezi kitaplarını geri getirmek ve Damgalarımıza sahip çıkmak vazifedir! Tolunoğulları (868-905)

2-Ihşidoğulları (935-969)

3-Eyyubîler (1171-1250)

4-Mısır Memlüklüleri/Devletü’t-Türkiyye=Türk Devleti / (1250-1517)

Ortadoğu ve Kuzey Afrikada kurulan bu devletleri kuranlar Türklerdi, ama Araplaşıp yok oldular!

Lütfen DAMGALARIMIZA SAHİP ÇIKALIM artık! DAMGALAR NEDEN ÖNEMLİ?

Yukarıda ki şu 'dört koç başlı mezar taşının' biri

Rize'de,

diğeri Ovacık'ta,

bir diğeri Doğu Beyazıt'ta,

en altta solda ki ise, en eskisi ve taa Hakasya'dan.

Hani Doğu Karadeniz Yunandı-Rumdu! Bunu diyenler belki şimdi biraz utanırlar. Sakalar, İskitler  

Kaynak: Gizlenen Eski Anadolu Halkı

4 Aralık 2021 Cumartesi

ARKADAŞ

Eski Türk savaşçılarda arkadan gelecek saldırılar hep problem olmuş. Bu saldırıları def etmek, korunmak için daima sırtlarını bir ağaca, bir kayaya, sağlam bir yere yaslamış ve o şekilde ok atıp kılıç kullanmışlar.

Devamlı bozkır hayatı yaşadıklarından, tehlike ile karşılaştıkları her yerde veya savaşırlarken her zaman sırtlarını verecek sağlam yerler bulamadıklarından, genelde arkalarına bağladıkları düz bir taş taşırlarmış ve bu taş sayesinde arkadan gelecek saldırıları önlemiş olurlarmış. Arkaya
 bağlanan bu taşa da 'ARKA-TAŞ' derlermiş. 

Zamanla bu taşları sırtlarından kaldırıp atmışlar, daha bağlamamışlar fakat ismini atamamışlar. Bu isim az bir değişiklikle 'ARKA-DAŞ' olmuş ve günümüze kadar gelerek dilimize de yerleşmiş. Her ikisinin maanası aynı; 
'BİRLİKTE HUZUR DUYULAN, GÜVENEBİLECEĞİMİZ, SAĞLAM, SEVGİLİ, DOST, ' anlamına gelir.

Hayatınızda ve çevrenizde gerçek 'ARKADAŞ'larınız olması dileği ile.