SAYFALAR

22 Eylül 2022 Perşembe

BAŞKA BİR ORGANİZASYON

Bir devlet kendi vatandaşına tuzak kurar mı? Hayır, kurmaz. Ya peki bu nedir? Başka izahi var mıdır? Eğer vatandaşın sırtından para kazanacaksa baştan harbi olarak ‘ver şu kadar para’ desin ve alsın alacağını, vatandaşını git gel yormasın.

Önce onu söyleyim, ben hırsızlık masasında çalışırken şimdiki gibi değildi. Şimdi evime giren hırsızı kendim tespit ettim de, devlet yakalamak bile yakalamadı. Biz canla başla çalışır, vatandaşın çalınan malını çıkardık mı, mal sahibinden çok sevinirdik. Öyle olmasına rağmen müştekinin biri bana bir soru sordu, altından kalkamadım. Çünkü düşününce nispeten doğru bir şeye parmak basıyordu “Ağabey ben miyim suçlu yoksa hırsız? Evime hırsız girdi ve yakalanmış. Hırsızla birlikte yer gösterme için evime geldiniz. Hırsıza bile yemeğimi yedirttiniz. Onu arabaya alıp gittiniz. Bana "Kısma gel." dediniz. Yanınıza geldim, hırsızı oturttunuz beni ayakta beklettiniz. Hırsıza ‘ağam-paşam-gülüm’ dediniz, bana git oraya-gel buraya diye icabında bağırdınız. Adliyeye gittim, hakimler hırsıza güler yüz gösterdi beni azarladılar.” dedi. Adam hakikaten haklıydı.

Şimdi gelelim devletin başka bir uygulamasına. 

İşte başımdan geçen canlı bir olay;

Ne suçluyum, ne suçsuz. Sadece devlet kapısında adaleti, hakkımı arıyordum.

Hakkım nedir?

Arazimde hudut u geçmişler. 

Nasıl geçmişler?

Basbayağı geçmişler.

Kim geçmiş?

Devlet geçmiş.

Tapu çıkartılıp kadastro tarafından kayıt altına alınırken, belki sehven, belki bilerek yanlış kayıt yapılmış. Hudut ların baş tarafından on kadar kişinin yerleri sağ tarafa doğru, bir kaç metre yatık olarak kayıt edilmiş. Bunu kadastro da kabul etmiş, mülk sahipleri de fakat düzeltilmesi mümkün değilmiş. Düzeltilmesi ancak mahkeme kararıyla olabilirmiş.

Ben de İlçemizde ki Avukat Hasan Bey’e gidip, durumu anlattım. Birlikte kadastroya gittik. Onlarda bu hatanın farkında olduklarını, düzeltilmesi için, tapu kaydından sonra 10 yıl geçmemesi gerektiğini ve kadastroyu değil de benim arazime geçen kişiyi mahkemeye verebileceğimi söylediler. Şaşırdım. Ben daha kadastronun şikayet edilemeyeceğini bilmiyordum. Bu memlekette bütün kurumların memurları hakkında görevleri nedeniyle dava açılabildiği halde kadastro memurları hakkında açılamazmış.

Biz de süre dolmadan alel acele 2019 yılında hudut u geçen komşumuzu mahkemeye verdik. Avukatlığı Hasan Bey'in yanında çalışan Avukat Elif Hanım yaptı. 2019/111 Esas no lu Pazar/Rize 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde kadastro tespit tapu iptali ve tescil istemine itiraz niteliğinde dava açıldı ve mahkemeyi kazandık.

2021/18 nolu Gerekçeli Mahkeme Kararına göre 86.18 metre kare arazi bana verilerek, kadastronun bu hatası düzeltilecekti ve ben düzeltildiğini düşünüyordum.

Karardan bir yıl kadar sonra tapudan kontrol ettiğimde bu durumun düzeltilmediğini öğrendim. Mahkeme kararının tapuya geldiğini fakat ben tekrar bir karar daha getirip baş vuru yaparsam düzelteceklerini, yoksa düzeltmeyeceklerini söylediler.

Avukatıma giderek durumu anlattım. Ertesi güne tapudan randevu aldı ve bir mahkeme kararıyla Fındıklı Tapu Dairesine yolladı. Tapu dairesi kendileriyle ilgili olmadığını, kadastroya gitmem gerektiğini söylediler.

Kadastroya gittim. Elimde ki Mahkeme Kararıyla olamayacağını, onu mahkemeye tasdik ettirmemi ve bir de tasdikli Bilirkişi Rapor ve Krokisi getirmemi söylediler. Rize Pazar da ki mahkeme kalemine giderek istenen belgeleri çıkartıp getirip Fındıklı da Kadastroya teslim ettim.

Bir gün sonra telefonuma mesaj geldi “487 tl parayı, Halkbank veya Ziraata yatırın. Parayı yatırdım ve makbuzlarla tekrar kadastroya gittim. “Makbuz gerekmez, biz ekrandan görüyoruz. İşlem bitince sizi arayacağız.” Dediler. Zamanım az olduğundan birkaç defa gidip sordum ve 7-8 gün sonra Tapuya yansıdığını öğrendim. 

Tapu dairesinden Belediyeye yolladılar ve arazilerin rayiç bedelleri kayıtlarını alarak Tapu Dairesine teslim ettim. Neticeyi almak için birkaç defa daha tapu dairesine gidip sordum. En nihayet 9-10 gün sonra telefonuma mesaj geldi. “756.00 tl Halkbank veya Ziraat Bankasına yatırın ve işlemleriniz için tapuya geliniz.” Parayı Halkbanka yatırdım ve ertesi gün koşarak tapu ya gittim. İşlem tamam. Kına gibi oldu. 

Sırf benden bu kadar parayı alabilmek için günlerce bekletip dolaştırdılar. Her şeyden önce mahkeme beni haklı bulup lehime karar verdiği halde. Bu olayda esas suçlu kim? Kadastro. Ona bir şey yok. Davayı kazandığım için ben suçluyum. Bunu neden yapıyorlar ben anladım. 'Haksızlığa uğrayıp ta adalet arayanlar devlet kapısına gelmesin' diye yapıyorlar. Başka türlü izahı olamaz.

Şimdi ben o muhitte 100 metre kare başkasının arazisini para ile  alsam belki 100.00 tl tutmaz ama hesap yapıyorum, Devletim bana Rize İli Fındıklı İlçesi Ihlamurlu Köyünde ki babamdan kalan 86 metre 18 santim büyüklükte ki kendi arazimi; 

2000.00tl avukat+

1300.00tl keşif+

  487.00tl kadastro+

  233.00 tl döner sermaye+

  523.00 tl tapu harcı olmak üzere bir de Mahkeme Kararı olduğu halde toplam

4543.00tl ye sattı. Halbuki beni sağa sola yollayıp ta stres yaşatmadan baştan bana “Bu kadar para ver.” Dese olmaz mıydı? Hesaplanamaz mıydı yanı bu para? Ama para kazanmak için bütün bu yolları düşünüp te vatandaşını düşünmeyen o devletin adamına helal olsun. Feto taktiklerini uygulamış. Nasıl bir organizasyon ama? Güzel değil mi? Yaşasın, Adalet Mülkün Temelidir.

15 Eylül 2022 Perşembe

ORGANİZASYON

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği zamanında bir Amerikalı Ajan görevli olarak Moskova'ya gider. Hususi yetiştirilmiş olan Amerikalı Ajan bir Rus vatandaşı gibi 5-10 gün Moskova da yaşadıktan sonra bir ayakkabı alması icap eder ve sorar soruşturur, bir ayakkabı mağazası yerini öğrenir. 

Mağazanın kapısına gider, bakar, az kalsın ufak dilini yutar. Hakikaten hiç bir yerde görmediği kadar büyük ve görkemli bir mağaza fakat öyle kalabalık bir alış veriş yapanlarda yok. 

Kapıdan içeri girer, bakar içerde iki kapı var. Birinin üzerinde 'YAZLIK AYAKKABILAR' diğerinin üzerinde 'KIŞLIK AYAKKABILAR' yazıyor.

Bu kışlık ayakkabılar yazan kapının kolundan tutup çevirir ve içeri girer. Ayakkabı yok. İçerde iki kapı daha var. Üzerlerinde 'BÜYÜKLER' ve 'KÜÇÜKLER' yazıyor. Büyükler kapısını açıp içeri girer. İçerde tekrar iki kapı ile karşılaşır; 'BAYANLAR' ve 'ERKEKLER' Adam erkekleri tercih edip tekrar içeri girer, yoluna devam eder. İçerde iki kapı daha; üzerlerinde 'ÇİZMELER' ve 'AYAKKABILAR' yazıyor. Adam Ayakkabılar kapısından içeri girer. İçerde 4-5 kapı daha var; üzerlerinde 'SİYAH, KIRMIZI, BEYAZ, LACİVERT' gibi renkler yazıyor. Adam siyah yazan kapıyı açar ve güya içeri girer fakat hiç bir şey yok. Daha kapı filan da yok. Yanı adam dışarı, başka bir caddeye çıkmış. 

Cadde de neler olup bittiğini düşünürken yanından geçmekte olan askeri elbiseli birini görür ve ona sorar; 

"Ayakkabı almak için ayakkabı mağazasına girdiğini fakat daha ayakkabıları göremeden ve satın almadan dükkandan dışarı çıktığını" söyler.

O asker elbiseli adam cevap verir; "Burası Komünizm Ülkesi. Burada ayakkabı satılmaz ama nasıl? Çok iyi bir organizasyon değil mi?" der.

7 Eylül 2022 Çarşamba

KIZILAY VE ANKARA TARİHİ

Ankara başkent olduğu zaman, Kızılay diye bir semt yoktu. Atatürk Bulvarı ve çevresi bayındır hale getirilirken, Kızılay Kavşağı merkez olmak üzere, burada kurulacak sokak ve mahalle adları için çok anlamlı bir yola başvurdular: Buralara Oğuz töresine göre isimler verilecekti.

Oğuz töresi şudur: Oğuz orduları otağ kurduğu yerde iz bırakır, yani adını bırakırdı. Sakarya Meydan Savaşı'na giderken Kuvayi Milliye orduları Kızılay çevresinde toplandılar. Burası ağaçlı fidanlık bir kır alanıydı ve o zamana kadarki adı, 'Oğuz Kırı' idi.

Mustafa Kemal ve arkadaşları 27 Aralık 1919 günü, Dikmen’den aşağı Kızılcabayır’ı indiklerinde; burada binlerce Ankaralı onlara Oğuz ateşleri yaktı, gelenler atlarıyla ateşin üzerinden atlayarak Ulus’a gittiler. Bu tutum, Oğuz töresine göre bir karşılamaydı ve Kuvvayi Milliyeciler 500 davul 70 zurna ile karşılanmışlardı.

Törede davul çalmak, şahlanış demektir. Oğuz Kırı davul zurna esleriyle inledi.

Zaferden sonra buraların bayındır hale getirilmesine gelmişti sıra... Bu da Oğuz töresine göre olmalıydı. “Bayındır” adı bile unutulmadı; Sakarya Caddesi'ne ad konulduğunda ona açılan sokaklardan biri "Bayındır" oldu. Sakarya Caddesi'ne açılan "Selanik", "İnkilap", "Bayındır; sokakların diğer başında Zafer Meydanı yer aldı. Şimdi burada Zafer Çarşısı ve karşısında Zafer Parkı bulunur. (Yeri gelmişken, 2010 yılında Zafer Parkı'na konulan ahşap heykeller, giyotin, kuleye hapsedilmiş kafalar, kolları çivilenmiş Artemis, vb, asla Oğuz töresine uygun değil, hiç biri yüzüne bakılacak heykel de değildir.)

Yenilenmenin ve genç Cumhuriyetin eserinin izlerini sokak adlarında sürmeye devam ediyoruz: “Bayındır, Selanik ve İnkilap Sokakları, Sakarya Caddesi'nden geçip Ziya Gökalp Caddesi'ne kavuşur. Oradan devam eder, Meşrutiyet Caddesi'ne ulaşır. Sakarya Cad desi ise bir başından Hürriyet Meydanı'na açılırken diğer başından Mithat Paşa’ya kavuşur.

Kimdir Mithat Paşa, kimdir Ziya Gökalp? Zafer Meydanına ünlü Ankara Heykeli Hitit Kursu'ndan girilir. Kurs üzerindeki semboller tamamen Oğuzlu sembolleridir. Kurs, öküzün boynuzları üzerinde yükselir, geyik ve üzerinde üç nokta bulunan güneş...

Zafer Meydanı'na ise Lozan Meydanı'ndan geçerek gelinir. Lozan Meydanı bugünkü adıyla Sıhhiye Abdi İpekçi Meydanı'dır. Bugün Kızılay Meydanı dediğimiz yerin o zamanki adı da Hürriyet Meydanı'ydı. Sıralayacak olursak: Lozan Meydanı, Zafer Meydanı, Hürriyet Meydanı...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken kurucu irade, ilham aldığı bütün değerleri bu meydanlara ve bu sokaklara yazdı; bunu açıkça görüyoruz. Atatürk Bulvarı üzerinde, Kızılay Kavşağ'ını, yani Hürriyet Meydanı'nı çevreleyen mahalle adlarına bakalım:

a- Kızılay binasının bulunduğu tarafta Kızılay Mahallesi. Sıhhiye Bölüğü burada toplandı.

b- Güven Park yönünde Devlet Mahallesi.

c- Sakarya Caddesi çevresinde Cumhuriyet Mahallesi.

d- Gökdelen tarafında Meşrutiyet Mahallesi ve yanında Kocatepe Mahallesi.

Güven Park’ın adı Emniyet Parkı... Parktaki kabartma yazıda “Türk, Öğün, Çalış, Güven” yazıyor olması nedeniyle Güven olmuş adı... Güven Park’ın yanında Müdafaa Caddesi.

Lozan Meydanı'ndan bir kol ayrılır ve Necatibey Caddesi açılır; Gazi Mustafa Kemal Bulvarı'nın altından süzülür, Namık Kemal Mahallesi'nden geçer, Devlet Mahallesi'ne ulaşır.

Kızılay Mahallesi'nin İzmir, Sümer ve Fevzi Çakmak Sokakları, Devlet Mahallesi'nde devam eder. İzmir ile Sümer sözcükleri sesdeştir, bunu da bilerek koymuş olabilirler...

Geçelim Maltepe ve Yücetepe’ye... Antik dönemlerde burada bir Hitit Höyüğü varmış. Tepe sözcüğüyle örtüşen yükseklik var elbette. Ancak buranın kutlu (yüce) bir yer olduğunu bize Mal-tepe adı ve tarihçi Bilal Şimşir söylüyor. Sümer Tanrısı Ulu Ma’nın oğulları (Uma-Ulu) buraya gömülmüş olmalı.

Oğuz töresine göre sıfatlarını bırakmışlar bu tepede.

Ne büyük tesadüftür ki, yine bir Ulu Oğuz Beyi, U’May’ın Türk Milletine büyük armağanı demek lazım, Yüce Atatürk şimdi burada Yücetepe’de çok doğru yerde yatıyor; Anıttepe diyoruz adına.

Akdeniz Caddesi burada. Gençlik Caddesi ile buluştuğu yerdeki sokak adlarına bakınca tam bir Oğuz töresi buluyoruz:

Ata Sokak, Ordular Sokak, İlk Sokak, Hedef Sokak, İleri Sokak ve bu sokakların açıldığı Akdeniz Caddesi! Sakarya Meydan Savaşına hazırlanan ordulara, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” komutunun burada verildiğini anlıyoruz.

Gençlik Caddesi ile kesişen yerde, İleri Sokak ile buluşan bir sokağın adı Ar Sokak olarak geçiyor. Muhtemeldir, "Arş" Sokak olacaktı, Ş-S sıkışmasıyla (ş) harfi düşmüş gibi. Bu açıdan bakınca, “İleri” komutuyla birlikte “Arş” denilmiş olması muhtemeldir ve hiç yanlış olmaz...

Ordular, İlk, Hedef, Akdeniz, İleri, Arş; imza; Ata...

Şifresi bir Oğuz töresidir. Şöyle ki; Polatlı’ya (Gordion) kadar gelerek tüm Ege’yi işgal eden İskender’in Ege’de bıraktığı yağmacı Yunan ordularını denize dökmek üzere Birleşik Oğuz Ordularını Amasya’da toplayan 1’inci Mitri Date’nin, aynı güzergahtan ilerleyerek otağ kurduğu yer SART idi (MÖ.304). Sart’a giderken mola verdikleri yerler Uşak (Saka), Kula(Ogul), Salihli (Soli eli), Sart (Ata-şehr) olmuştu. Oğuz ordularının başkomutanı Milet Uygarlığı'nın Kios (Oğuz) Beyi Sinoplu 1’inci Mitridate (3’üncü Darius’un yeğeni, 1’inci Bedri Dede) idi.

Yine aynı güzergahta yine Yunanlıları kovalıyor, yine adımızı ordular topladığımız yerlere yazıyor, Sakarya Savaşı'yla Polatlı’yı Yunan ordularından temizlerken; adeta Gordion’un rövanşını alıyorduk...

Akdeniz Caddesi, gerçekten Eskişehir istikametinde uzanıyor. Kesiştiği ilk caddenin adı Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi'dir. Anıttepe’yi çevreleyen üç

cadde; Gençlik Caddesi, Akdeniz Caddesi, Mareşal Fevzi Çakmak Caddesi...

Kızılay Kavşağına dönelim, yani Hürriyet Meydanı'na.

Burada "Sıhhiye Bölüğü" savaş hazırlığı yapmıştı. Yani "Kızılay Taburu...” İşte adı odur.

Ankaralılar verdikleri yün çorapları, yün fanilaları, sargı bezlerini, eski çaputları, kuru üzümleri, yufka ekmekleri, peynir topaklarını, tendürdiyotları, kısaca ellerinde ne varsa Milli Orduya verilmek üzere bu merkeze getirdiler. Mustafa Kemal’in Başkomutan

Yardımcısı Tabip Miralay Mehmet Arif Bey acil yardım ekiplerini de burada eğitti, savaşta ilkyardım hazırlıkları burada başladı. Önemi nedeniyle burada Kızılay binası yapıldı, yakın zamana kadar üzerinde Kızılay (Hilal) sembolü bulunuyordu. Ta ki, bina Türk devriminden intikam almak isteyen küresel şirketler için AVM yapılıncaya kadar...

Kızılay binasıyla birlikte Bandırma Vapuru'nun kutlu yolcularından Tabip Miralay Mehmet Arif (Finci)'de tarihe gömüldü. Sakarya Cephesi'nde Başkomutan Yardımcısı, Afyon Cephesi'nde de Eskişehir Sıhhiye Birliği'nin komutanıydı, merhum... Yunan karargahlarına kadar köylü kılığı ile sızar ve her türlü riske rağmen sağlıklı istihbarat toplardı.

Düşmanlarımız onu hiç affetmedi. O’nu ve Kızılay Taburu'nu tarihten silmeyi maalesef başardılar. Sırada ilginç tarihten silme yolları var: Çünkü Konur, Karanfil ve Yüksel Sokaklarında sağlı sollu inşa edilmiş yüz tane darağacı, üzerlerinde insan, kartal ve timsah benzetmeli kum torbasından cesetler 2009’dan beri sokaktan geçenlere korku salıyor!

(Belediyeye şikayetimiz üzerine dekoratif cesetler kaldırıldı, ancak darağaçları haken yerinde durmaktadır.)

Tarihten silme cezası verilmiş yerlerden biri de, Sakarya Caddesi'dir. 2005 yılından itibaren burada yapılan ahşaptan, Şanlı Sakarya ile asla örtüşmeyen, İdam Sehpası, Sarhoş Adam, Örs Maşası, Rahmi delik Kadın, Ayakları Kesik Kadın, Kütük Baba, Çivisi Çıkmış Dünya, Gudubet Artemis, Oklar Saplanmış kütük, Giyotin, gibi heykellerle dolduruldu Cadde. Diğer yandan buraya açılan İnkilap ve Bayındır Sokakların bar sokağı yapılması ise, değersizleştirerek tarihten silme cezasının bir başka versiyonudur. İnkilap Sokak deyince artık bir devrim gelmiyor akıllara, oradan geçmek bile istemiyor insan.

Akdeniz Caddesi'nin adını 2006’da değiştirdiler ama tutmadı, kaldırıldı. Sıra kendi mahallemize ve kendi sokağımıza gelene kadar farketmeyebiliriz, onun için Oğuz töresini diri tutmalıyız. Aksi halde sıra adımızı kirletmeye ve kendimizden utanmaya gelebilir. "Türk" adından utanan bir Osmanlı Saltanatı vardı, İngiliz hayranı, vatan şairlerini hapse atıyor ya da sürüyorlardı. Onların halkı aşağılamasına karşılık, Türk olmaktan onur duyan marşlar yazdı Mustafa Kemal’in inkilapçıları. Çünkü Türk olmak, ırkçılığı değil tersine halkçılığı ve vatan savunmayı ifade ediyordu. Bir örnek verelim:

"Adımız andımızdır, yoluna can koyarız.

Türk olmayı en büyük şeref, en büyük şeref ve şan sayarız...

"Türküz, Türküz" dedikçe kalbimiz almakta hız,

Türk olmayı en büyük şeref, en büyük şeref ve şan sayarız.

Ankara-Kızılay’da Sıhhiye Taburu'nun yerine dikilen o ucube AVM binasının karşısına geçip; arkasını Güven Park’a dönerek kitap okuyanlar gördüm. Bu yazıyı onlar okusun isterim: Cumhuriyeti korumak boş boş bağırmakla değil, Ankara'daki sokak adlarını bilmekle başlar desem yanlış olmaz.

Ankara Oğuzlu tarihini merak edenler için, Ulus çevresindeki mahalle ve sokak adlarına dikkat etmelerini öneririm. Örneğin, Ulus’ta Kızılbey Vergi

Dairesi'nin adı size bir şey söylemeli. Çünkü Mustafa Kemal’e Ulus çevresinde Sümerbank, Ziraat Bankası, Postane, Meclis Binası yapsın diye arsalarını hediye eden Kızılbey Obası'nın adından, vergi dairesinden başka iz kalmadı.

Kaynak: Muzaffer Örkçüoğlu, Ankara Klavuzu,