SAYFALAR

30 Ekim 2013 Çarşamba

EDALI YARIM

1890 lı yıllardan bir hayat hikayesi anlatacağım. Esmer, uzun boylu, ince yapılı, türkücü ve oldukça iyi horon oynatan çok çekici bir insanı. Gençliğinde yapmış olduğu bir hata, Onu hayattan koparmış ve ömrünün sonuna kadar yaptığı bu hatanın etkisiyle yaşamış. Hiç huzurlu ve mutlu olamamış. Hayatı dışarıda, dağlarda hep korku içinde geçmiş. Erzurum yollarında Palandöken Dağlarını geçerken Ermenilerin kör bir kurşunu ile öldüğü söylenen, mezar yeri filan belli olmayan Osman Efendi'nin Ahmet'i anlatacağım sizlere.

Osman Efendinin Ahmet 25-26 yaşlarında iken, eski adı Dudğe olan Ardeşen in köylerinden birine arkadaşları ile düğüne gider. Evli ve o zaman iki çocuk babası iken bu köyden Saniye isimli bir kızı görür ve yıldırım aşkına tutulurlar. Bu köyün insanlarının aksı olduklarını bilmesine rağmen, o zamanların modasına uyar ve Saniye yi o tanıştığı gece kaçırıp ikinci eş olarak evine getirir. On beş gün kadar sonra anlaşılır. Saniye de köyünde zaten evliymiş. Yanı Osman Efendinin Ahmet başkasının karısını bilmeden kaçırmış. Bu durum hiç hoşuna gitmez fakat artık ne yapsın iş işten de geçmiş. Kadını geri vermek te işine gelmez. Her türlü kazasına belasına razı olarak saklamağa karar verir. Kaçırdığı kadın Saniye'nin kocası ve adamlarının kurdukları pusuların hepsini atlatır. Ta gelirler evinin aşağısında, şimdi ki çay alım yeri olan yerde tüfek çatarlar, Ahmet'in evini sorarlar fakat kimse söylemez. Bu şekilde bir yıl kadar zaman geçer. Bir sonbahar gecesinin uğursuz sabahında, evine baskın yapan çok kalabalık askerler ve Saniye'nin adamları Osman Efendinin Ahmet ile Saniye'yi evinde yakalarlar. Eski eşi ve iki çocuklarının yanında döverek Saniye'yi zorla elinden geri alırlar ve Dudğe de ki eski evine götürmek isterler. Saniye evden çıkarılırken yerlere yatarak direnir. Yanı gitmek istemez. "Onlar beni işkence ederek öldürecekler. Sen burada öldür de beni onlarla gönderme" diye Osman Efendinin Ahmet'e, yanı peşinden kaçtığı erkeğine çok yalvarır. O zaman ki şartlara göre Ahmet'in eli kolu bağlı, hiç bir şey yapamaz. Elinden zorla alırlar ve kapıya çıkarırlar.

Adamları Saniye'yi omuzlarının üzerinde taşırlarken, O hala çırpınarak feryatlar ediyor ve bir taraftan da yalvarmağa devam ediyor. Osman Efendinin Ahmet çaresiz üstü başı dağınık vaziyette evinin kapısının üstünde durur. Eskiden açık ateş yanan evlerde kapının içinde bulunan ve rüzgarı kesmesi için yapılan yarım kapı şeklinde perde denen ikinci küçük kapının üzerine dirseklerini koyarak durur ve sevdiği kadın Saniye'nin bu şekilde götürülüşünü arkasından acı çekerek seyrederken gizliden gizliye de kendi kendine şöyle türkü der:

"Edalı yarım, belalı yarım,
Gizli haber eyle, gene duyarım.
Sen hiç merak etme, seni ararım,
Senin için kıyamete yanarım,
Senden sebep öldürürüm, ölürüm."

Daha Saniye haber yollamış mı? Hiç buluşmuşlar mı? Yoksa hep hasret mi kalmışlar? Bilmiyoruz. Çünkü kendisi de bu konuda kimseye hiç bir şey anlatmazmış. Ancak bilinen bir tek şey var. Ondan sonra hakikaten öldürmüş ve ölmüş. Yanı sözünde durup kadını Saniye'nin hesabını herkesten sormuş. Düzgün bir hayat yaşamamışsa da, vicdani rahat olarak bu dünyayı terk etmiş. Çünkü Onun kadınını, Saniye yi köyünde adamları işkence ederek öldürmüşler. Osman Efendinin Ahmet te onlardan öldürmüş.

Bir olayda Aslan Bey ile tanışarak arkadaş olmuşlar ve dağa çıkıp birlikte eşkıyalık etmişler. Kanuna hiç teslim olmamışlar. Vatan için milis kuvvetlere katılmışlar. Diğer eşkıyalardan farkları var. İlk zamanlar hiç soygun etmemişler. Onlar genelde mazlum ve mağdur insanların yanlarında olmuşlar. Bir haksızlık yapıldığı zaman meydana çıkmışlar. Vurup kırıp kayıp olmuşlar. Bir daha haksızlık olana kadar hiç kimseye görünmemişler. Romanlara konu olacak bir kaç gerçek macerasını daha sonra yine anlatacağım. Ancak zamanla soygun da yapmağa başlamışlar.

29 Ekim 2013 Salı

GİTTİKÇE

Temel Karayollarına işe girince, yol işaretleri ve yol çizgileri görevini Temel'e vermişler. Temel de yol şeritlerini yapmağa başlamış. Birinci gün 700 metre, ikinci gün 500 metre, üçüncü gün 300 metre, dördüncü gün 150 metre yol şeridi yaptığını gören yetkililer. "Temel sen gittikçe tembelleşiyorsun galiba. İlk gün 700 metre, son gün 150 metre yer yaptın. Son gün müthiş bir düşüş var." diyorlar. Temel de saf saf cevap veriyor "Haçan ilk gün boya kutusu yakın idi. Boya kutusunu koyduğum yere cidüp celürken zaman geçeyi. Cittükçe boya kutusundan uzaklaşıırum da." diyor.

28 Ekim 2013 Pazartesi

HIRSIZI VURDUM

Hanımı adamı uyandırır ve kapılarında hırsız olduğunu söyler. Pencereden baktıklarında hakikaten iki hırsızın eşyalarını taşıdıklarını görürler. Adam hemen polisi arar ve adresi verdikten sonra iki hırsız olduğunu söyler. Polis hırsızların içerde mi dışarda mı olduğunu sorar. Dışarda kendilere ait eşyaları taşıdıklarını söyleyince, poliste kapıları iyice kilitleyip içerde durmalarını. Arabaları olmadığı için şimdi gelemeyeceklerini. Daha sonra gelip inceleme yapacaklarını söyler. Adam hemen iki dakika sonra tekrar polisi arar ve "Az evvel evimde hırsız olduğunu size bildirmiştim. Hırsızlardan birini öldürdüm." der. Az zamanda çok sayıda polis ve ambülans gelir. Hırsızları yakalarlar. Polis adama "Hani hırsızı vurmuştunuz?" der. Adam da polise "Hani sizde bana 'arabamız yok' demiştiniz." der. 

26 Ekim 2013 Cumartesi

BOŞUNA

Temel çok hastalanmış. Hemen hastahaneye getirmişler. Doktor muayene ettikten sonra 'acil ameliyat' demiş. Apandisi patlamış. Ameliyathaneyi hazırlamışlar ve Temel i ameliyata almışlar. Ameliyat edecek olan doktorlar yeşil ameliyat elbiselerini giymişler ve maskelerini takarak Temel in yanına gelince; Temel ameliyat ekibine "Boşuna maske takup kılık değişturmeyin. Pen hepunuzi tanıırum da." demiş. 

24 Ekim 2013 Perşembe

HALKA HİZMET

Uluslar arası sempozyumda her ülke halka hizmetlerini anlatıyorlarmış. Amerikalı ve Avrupalılar "Biz hesap kitap yapıp topladığımız vergileri ikiye böleriz. Yarısını devlete yatırım yapar, diğer yarısını halka hizmette kullanırız." demiş. Araplar "Biz yere bir daire çizeriz. Halktan topladığımız vergileri havaya savurur. Dairenin içine düşenleri devlet yatırımlarına, dışına düşenleri halka hizmette kullanırız." demiş. Türk te halka hizmetlerini anlatmış "Sizler bu işin pek acemisi görünüyorsunuz. Biz hesap kitap veya çizgi ile hiç uğraşmayız. Halktan topladığımız vergileri havaya savururuz. Yere düşenleri hükümet yer veya yatırım yapar. Havada kalanları halka hizmette kullanırız." der.  

23 Ekim 2013 Çarşamba

MERAK

Bazen düşünüyorum da bu dünyayı, yeri göğü, görülen her ne varsa Allah yaratmış. Ona hiç şüphe yok. Çünkü bu dünya, yer gök, her şey o kadar mükemmel yerli yerinde tasarlanarak hiç kusursuz yaratılmış ki, tesadüfen olmasına hiç imkan ve ihtimal yok. Bütün bu gördüklerimiz, şahit olduklarımız kendiliğinden olabilir mi? Hiç mümkün değil. Çünkü Allah bazı akıllı adamların yaptıklarını da istemezse bozuyor.

Yalnız Allah niçin bizlere görünmüyor? Merak ediyorum. Belki de görünüyor da biz anlayamıyoruz. 'Canlı cansız her şeyde Allahtan bir parça vardır.' derler. Bizleri ve bu alemi de niçin yarattı? Bu da ikinci merak konusu. Acaba bu alemi seyredip eğlenmek zaman geçirmek için mi yarattı. Biz neyiz? Nerden geldik ve nereye gideceğiz. Allah her iki tarafında hakimi olduğuna göre insanlar ha bu dünyada yaşamış, ha öteki dünyada yaşamış onun için hiç fark etmiyor. Her iki dünyada, veya varsa başka bir dünyada da Onun elindeyiz, Allahtan kaçıp kurtulmak yok. O sadece akıl fikir vermiş onları yerli yerinde kullanmayanları takip edip hak edene gereğini yapıyor.

Çok saygı duyduğum bir din adamına sordum: "Allah Amerika da veya Afrika da ki karınca ile Türkiye de ki bir karınca veya canlıyı mesela bizleri aynı anda nasıl görüp biliyor?" diye. Bir değil bir kaç hocaya sordum da bir tanesi bana da çok uygun görülen şu cevabı verdi: "Şu anda görüyorsun televizyonda filim veya diziler oynuyor ve bizler seyrediyoruz. Yanı açıkçası bizler onları görüyoruz. O televizyonda oynayan seyrettiğimiz kişiler, dizi kahramanları bizleri görebiliyorlar mı? Tek kelime ile çok harika bir cevap oldu. Hakikaten biz filim ve dizidekileri heyecanla takip edip seyrediyoruz. Fakat o filim ve dizi de oynayanlar bizleri göremiyorlar. Değil mi?

Bu televizyon örneği insanların kullandığı teknoloji. Ki daha başka da bu şekil teknolojiler var. Mesela bilgisayar. En basit herkesin alıştığı ve artık merak dahi etmedikleri Uçakların uçuşu. Bunlar insanların kullandıkları teknolojiler. Kim bilir Allahın daha nasıl teknolojileri var. Bizlerin kaz kafası almıyor ki. Teşbihte hata olmasın günah işliyorsam Allahım beni af etsin. Bektaşi gibi onun işine karışmıyorum da benim ki sadece merak.   

20 Ekim 2013 Pazar

SEVDALIK


Veyis te gençliğinde Sabriye Civelek ile sevdalıklar çekmişler. Hatta daha 16 yaşlarında iken birbirlerini kaçırmışlar. Saklanmak için Veyis kaçırdığı kızla birlikte dayısı Hasan Çavuş'un yanına sığınmışlar. 

Dayısı Yeğeni Veyis ve kaçırdığı kızı saklamamış. Sabriye'yi geri iade etmiş. Fakat o sevdanın yangınları uzun süre kendilerini bırakmamış. Hatta sevdalık çekerlerken birbirlerine attıkları ve sonradan başkalarından duyduğumuz, bir kaç türküler var. Her ikisi de başkaları ile evlenmelerine rağmen bir türlü birbirlerini unutamamışlar. Aşağıda ki türküler tamamen kendi ağızlarından karşı beri söylenmiştir.

Erkek:
-Verduğun çiçekli çurab odamda duvardadur,
Kız:
-Sevduğun senun içun bi bilsen ne haldadur?
Erkek:
-Seni kaçıracağım, evdekiler hep razı.
Kız:
-Öyle mi biliisen, onların cinsi cazı.
Erkek:
-Kız senun sebebune dağa çıkarum dağa,
Kız:
-Came kapılarında ederler su vermağa
Erkek:
-Belumde barabenli, başlatmayın atmağa,
Kız:
-Sen kurşun nerde buldun, güli adam vurmağa
Erkek:
-Alurum başkasını, kız seni çatlatmağa,
Kız:
-Kapıları düz eyle, kocakarı gezmağa.
(Kendi yerine yaşlı bir bayanı vermek istiyorlarmış, kocarkarı onun için diyor.) 

Kızı tebrik etmek lazım. Nasıl biliyormuş.? Hanı kaçırmışta sonra geri vermişler ya. Hakikaten bilmiş ve türkü de de söylemiş:

'Öyle mi biliisen Onların cinsi cazı'

19 Ekim 2013 Cumartesi

şiir BEĞENEMEZ


Bir lokmanın yarısını, yar benimle yer misin?
Başka bir şey istemem, seviyorum der misin?
Yerin değişti sanma, kalbimde aynı yerdesin
Yoksa o yerini sen, yarım beğenemez misin?

4 Ekim 2013 Cuma

şiir AĞLADIM

Aklımdan gitmez, doğduğum yerler,
Dün gece rüyamda, gördüm ağladım.
Sıladan ayrılanlar, gülmezmiş derler,
Ben de uzaklardan, geldim, ağladım.

Terk ettim sılamı ben, seneler önce,
Eskilerden eser yok, değişmiş eyice,
Aldığım havadisler, yetmez gelince,
Dün gece yollarına baktım, ağladım.

Hatıralar silinmiş, hep yok olmuşlar,
Nerde benim köyüm, nere gitmişler,
Eski arkadaşlarım, pek az kalmışlar,
Çoğunun mezarını, gördüm ağladım.
                                    
İçimde korku sardı, umudum silindi,
Ne yapsak boşuna, dönüş yok şimdi,
Çocukken gördüklerim, aklıma geldi,
Ellerimi dizlerime, vurdum ağladım.

Boşuna çırpındık biz, yakan ateşten,
Yaşananlar farksız, rüyadan, duştan,
Yalvarsak ta tanrıya, bir daha baştan,
Geçen günlerimizle, kaldım ağladım.

Yaşanan bir rüya gibi, gelir de geçer,
Yenisi geldikçe, eskiler nereye gider,
Beklerim geçenden, gelmez ki haber,
Gördüğüm herkese, sordum ağladım.
Yollarda yürürken, durdum ağladım.
                               Recep Ali Öztürk

3 Ekim 2013 Perşembe

AÇILMAZSA

Temel Amerika da dükkan açmış, paraşüt satıyormuş. Amerikalı iki kişi gelmişler ve iki adet paraşüt satın alacaklarmış. Bakmışlar, incelemişler ve paraşütleri almışlar. Dükkandan çıkarlarken Temel'e sormuşlar "Paraşütler açılmazsa ne yapacağız?" Temel hemen cevap vermiş "Ceturun ceri değiştururuz da."

2 Ekim 2013 Çarşamba

ADI NE İDİ

Temel askerliğini NATO da tamamlamış. Amerikalı komutan paraşütle nasıl atlanır? Onu anlatmış. "Uçak giderken hepiniz atlayacaksınız. Biraz düştükten sonra ipi çekeceksiniz. Paraşüt açılacak. Olur ya aksilik açılmazsa ikinci ipi çekersiniz. Paraşüt açılır. Eğer yine açılmazsa yapacak başka bir şey yok. Meryem anaya dua edeceksiniz." der. Ertesi gün de tatbikat yaparlar. İlk önce komutanları, arkadan da askerler tek tek uçaktan atlar ve paraşütlerini açarak yere doğru süzülürler. Temel de atlar. Her iki ipi de çekmesine rağmen paraşüt açılmaz. Son surat komutanının yanından geçip yere doğru inerken bağırır "Komutanım, komutanım, haçan o karının adı ne idi da?" diye sorar.