SAYFALAR

6 Nisan 2024 Cumartesi

SIDIKA AVAR KİMDİR

Cumhuriyet kurulduğu ilk yıllarda İzmir Kadınlar Hapishanesindeki mahkum kadınlara akşam dersleri verilmesi ve kadın mahkumların eğitilmesi kararlaştırılır.

Tam o günlerde bu iş için bir eğitimci aranırken Milli Eğitim Müdürünün odasına zayıf, ufak tefek bir genç kız girer.
"Ben bu dersleri memnuniyetle gönüllü olarak veririm, efendim." der, Müdür Bey e.
Müdür şaşırır. Karşısındaki genç kız, okuldan yeni çıkmış, tecrübesiz bir eğitimciye benziyordu.

Müdür Bey bir kez daha hapishanedeki tipleri gözünün önüne getirdi. Olacak şey değildi. Lakin düşüncesini belli etmedi.
- Peki, hoca hanım, bu işle meşgul olacağım. dedi.

İki hafta geçmeden, genç kız soğuk ışıklar altında hapishane koğuşundaki akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra, ince pardösüsünün yakasını kaldırıyor, süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı adımlarla evine koşarak gidiyordu.

Hapishane müdürü de, milli eğitim müdürü gibi, hayretler içindeydi.
O, kavgacı, o geçimsiz, o canından vaz geçmiş mahkumlar, genç öğretmeni hem sevmeye, hem saymaya başlamışlardı.
Kadınlar hapishanesinde ilk defa böyle bir hava esiyordu.

İşinde inanılmaz bir başarı gösteren bu genç öğretmen kızın, bir süre sonra acayip bir suçla adliyeye götürüldüğü görüldü. 
Suçu Misyonerlik.

Hakkındaki suçlamalar gittikçe çoğaldı bir dosya oluşturuldu.

Neler de neler yapmamıştı ki:
Kadınlar hapishanesi derken, Kinder Garten Teşkilatında çalışmalar,
çocuklara iyi insan olmak hususunda ki birtakım telkinler. 
Bütün bunlar misyonerlik olarak sayılmıştı, bu dosyada.

İş o kadar dallanıp budaklanmıştı ki, bu olay Ankara'ya kadar intikal etmiş ve onca mühim işi arasında Mustafa Kemal Atatürk ta meseleyi merak etmişti.

Bir gün
- Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz, dedi. Dosyayı getirtip Mustafa Kemal'e verdiler.
Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi günü öğretmen Sıdıka Avar'ı yanına çağırttı. Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir yaprak gibi titriyordu.

Atatürk, bu ufak tefek kıza hayretle baktı.
- Misyoner öğretmen sensin, öyle mi? diye sordu.
Avar şaşırmıştı. Yavaşça,
- Efendim, ben öğretmen Avar, diye fısıldadı.
Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle şöyle dedi:
- Hayır, sen misyoner Sıdıka Avar'sın. Bana, senin gibi misyonerler lazım.

Ondan sonra da Atatürk düşüncesini açıkladı:
'Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla
kazanılabilir. Genç öğretmen Doğu'ya gidecekti. Oradaki genç kızları, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile toplayacaktı. Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti, sonra bu çocuklar birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti.'

Amerika ve İngiltere bunu uzun yıllar önce, 1700 lü yıllarda yapmıştı. Doğu ve Güneydoğu İllerimize bir sürü misyonerler yollamış, Saiti Nursi, Şeyh Sait ve Şeyh Riza gibi isyanlar çıkartan vatan haini insanlar ve bir çoğu, işte onların yetiştirdikleri insanlardı.

Atatürk sözlerinin sonunda:
- Git, memleketin içine gir, dağ köylerine uzan; orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin, dedi, bu genç öğretmene!
Genç öğretmen, içi içine sığmaz bir halde Atatürk'ün yanından duygulandığı için gözleri yaşlı çıktı.

İşte yıllar boyunca Avar, doğu illerinden birinde Kız Enstitüsü Müdürlüğünde, bu inanılmaz işle meşgul oldu. Yıllarca kendi kaderlerine bırakılan o insanların eğitilmesi ve Türk toplumuna kazandırılması için çalıştı. Şimdi; Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufak tefek kadından bir azize gibi bahseder. Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal ve çocukların dilinde sayısız Avar şarkıları vardır.

O, yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür.

Avar, Doğu'da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere bu masal kadının, öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler:
- Kızımı da götür, Avar.! diye atın üzengisine yapışıyorlar. Şehre, Avar'ın okuluna gelen kızı, bir kere de üç-dört yıl sonra görünüz.

Ben, bir insan yaratma mucizesini orada gözlerimle gördüm.
Hikmet Feridun Es Hayat Dergisi 1957 Alıntı.

Tek kelime ile işte Türk Kadını, sizleri kutlamayan ve hakkınızda kötü düşünenler nankördür. Ne mutlu Türk kadınına, ne mutlu annelerimize ki, bizleri dünyaya getirdiler! Bütün kadınlara saygılar.

Gazeteci Banu Avar da işte bu kadın Sıdıka Avar'ın kızıdır.

Atatürk’ün yazdığı, o zamanlarda orta okullarda “Yurttaşlık Bilgisi” olarak okutulmuş, çok kolay anlaşılabilecek, bir başka kitap daha var; 'Yurttaşlar İçin Medeni Bilgiler.' 

Bu kitabı okursanız, küresel emperyalistlerin yıkmaya çalıştıkları ulus devletin ne anlama geldiğini öğrenir ve her ağzınızı açtığınızda 'Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Süryani, Alevi, Sünni vs.' sayma alışkanlığından da vaz geçersiniz! Ulus devlet döneminin kapandığı savını emperyalistler, her zaman olduğu gibi, kendi dışındaki devletleri parçalayarak sömürmek için öne sürmekte; fakat kendi ulus devletlerini sıkı sıkı korumaya çalışmaktadırlar. 

Fransa’nın eski Adalet Bakanlarından Ermeni asıllı Patrik Deveciyan, Sıdıka Avar'ın kızı Gazeteci Banu Avar ile yaptığı röportajda kendisine 'Ermeni' dediği zaman bakın nasıl itiraz ediyor ve karşı çıkıyor? 

“Fransa bir ulus devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım” diyor. Banu Avar’ın, “Ama Türkiye’de insanlara Kürt, Laz, Çerkez, Süryani diye hep ayrım yapıyorsunuz.” dediği zaman, 
“O BAŞKA!" diye cevap veriyor. 

İşte “O BAŞKA” sözünü anlamayanlar ya aptal, ya da Türkiye’yi parçalamak isteyen emperyalistlerin ajanı veyahut ta haindirler! Bilgilerinize!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder