SAYFALAR

2 Ekim 2011 Pazar

BELGESEL

Sizler belgesel sever misiniz bilmem fakat ben çok severim ve hemen hemen her gün seyrederim. Vahşi doğada hayvanların birbirlerini parçalamalarını değil, onların yaptıklarından ve yaşadıklarından ders çıkarılmasını severim. Ve seyrederim. Birde 'o hayvanlara bu bildiklerini kim öğretir' çok merak ederim. Bazı konularda insanlardan çok akıllı oldukları kesin, fakat insana hayvan diyen hakaret suçu işlemiş olur. Suçtur. Zaten onlar tabiatın mühendisleridir. Bu hayvanlar olmasa biz insanlar iki milyon yıl öncesini yaşıyor olurduk. Düşünün evlerimizin yapısından uçaklara varana kadar her şeyi, ya onlardan, ya da onların yapılarını inceleyerek öğreniyoruz. Ve insanlığa, yaşantımıza uyguluyoruz.

Biz Türkler den ziyade yabancı insanlar vahşi yaşamı daha çok inceliyorlar. Çünkü insanların övündüğü her şeyi vahşi yaşamdan öğreniyorlar. Yeni duydum mesela örümceğin ipliğinden elbise yapmışlar ve bu elbise insanı göstermiyormuş. Biz Türkler 'ALLAH YARATMIŞ, GEÇMİŞ' deyip bizler de geçip gidiyoruz. İnceleme veya merak konusu yok. Sonra gavur dediğimiz adamlar inceleyip te enteresan şey ler bulup anlattıkları zaman da 'VAY ANASSINI, OLUR MU BEH' diyoruz. Hay Allah bu yazıyı kısa kesecektim yine esas konuya geçmeden uzattım.

Asıl anlatmak istediğim VAHŞİ YAŞAM dır. Ne oluyor? Mesela bir çita veya kaplan bir geyik yakalıyor. Akbabadan tutunda sırtlan, panter, çakal ne kadar varsa hepsi başına toplanıyorlar. Elinden alıyorlar. İnsanların da yaşam biçimi aynıdır. Fakat insanlar medeni olduklarından kendilerine yırtıcı, zorba dedirtmemek için; bu zorla alma işlerini kitabına uydurarak, bazen de güç kullanarak yapıyorlar. Biz çocuklarımıza "Herkese iyilik yapın, herkesi sevin." dedik. Ve vahşi doğaya teslim ettik. Tanrım kendilerini şanslı etsin ve korusun. Yoksa bir düzen kurup yaşamak çok zor. Bu durum devletler arasın da da aynıdır. Bir yerde petrol çıksa, doğalgaz çıksa bütün devletler akbaba gibi koşup hemen oraya çöreklenmezler mi? Enerji kaynakları; ya başkalarını kandırıp sahiplenecekler, yada zorla mutlaka ellerine geçirecekler. İnsan hayatından orda ki zenginlik kaynağı daha değerli olmaz mı? İcabında savaş açıp binlerce insan bu zenginliği ele geçirmek için öldürülmezler mi? Sonra da karşımıza geçip; "Vay sudaki hasta yunus balığını ben kurtardım. Çatıdaki kanadı kırık leyleği de ben baytar yollayıp tedavi ettirdim." demezler mi? Vay senin o dilini yesinler ne kadar da iyi imişsin. Hani leyleği kurtardın da elindekini almak için o adamları çoluk çocuk demeden niçin öldürdün? Yanı anlatmak istediğim vahşi yaşam içimizdedir. Her an aslan, kaplan, sırtlan, tilki, çakal, yaban köpekleri, vesaire gibi yırtıcılarla karşılaşabiliriz. Bunlar gerçekleri gibi insandan korkup kaçmazlar da. Velhasıl hayat; bize öğretildiği gibi veya biz çocuklarımıza öğrettiğimiz gibi hep iyiliklerle ve iyilerle dolu değildir.

Dünya da yaşamak aynen o seyrettiğimiz belgesellerde ki "VAHŞİ DOĞA" gibidir. Hatta bizim yaşadığımız hayat vahşi doğadan biraz daha kötüdür. Neden? Çünkü vahşi doğada ki ekseri yırtıcılar karnı doydu mu artanı bırakıp gidiyorlar. Bizimkiler yanı insanlar maazallah hiç doymak bilmezler. Kafa formatlarında "Ben doydum, artanı bırakayım, biraz da başkaları yesinler." gibi bir şey yoktur, silinmiş. Elinden de zaten alamazsın, sen edebilirsen kendi elindekini korumağa çalışacaksın, varsa tabi. Aman dikkat.

NAÇİZANE

Hiçbir zaman ön yargılı olmayın.
Çok iyi bildiğiniz şeyleri bile bir daha düşünün.
Dünya yanılgılarla, hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar çok fazla yanılgı ve oyun ile doludur.
Bu yanılgılar ve oyunlar hayatınızı etkilerler. Telafisi mümkün olmayan veya çok büyük pişmanlıklara yol açacak sonuçlar doğurabilirler.
Onun için bir işi yapmadan önce beş defa düşünün.
Gözlerinizle gördüklerinizin yüzde ELLİ sine; başkalarından duyduklarınızın yüzde İKİ sine inanınız. Yalan eğer büyük bir kötülüğü önleyecekse söyleyiniz.
Bu sözler ben söylediğim için değerli olmayabilir. Fakat siz gene de ben söylediklerimi bir düşünün.

1 Ekim 2011 Cumartesi

SÜNNET OLMAMIŞ


Yıl 1974 Türk ordusu Kıbrıs a barış için çıkartma yapmış. Rumlarla savaş tüm şiddeti ile sürmektedir.

Hemşinli dostlarımızın evinde öyle kalabalık birkaç aile oturmuş sohbet ederken rahmetli Nazım amca sohbetin üstüne geldi. Biraz heyecanlı olduğu belli oluyordu halinden.

Böyle hallerde ne diyeceği hiç belli olmaz, insanların kalbini bile kırabilirdi. Onun için ben durumuna göre, böyle kritik hallerde hiç takılmazdım. Elinde ki dolu poşeti mutfağa bıraktı ve hemen kendini koltuğa atar atmaz söylemeğe başladı:

-Eeee uşaklar savaş başladı heh şimdi ne olacak? diye sordu. Nazim Amca 75-76 yaşlarında görmüş geçirmiş, Doğu Karadeniz de doğmuş fakat hayatını hep gurbetlerde geçirmişti.

O sırada çorap ören Hasibe Hala başını kaldırdı ve hemen söze karıştı.

-Amaaan Çe Nazım sen yetmiş yaşını geçmişsen, daha seni askere almazlar, sen ne içün korkayısen da, öyle konuşiisen. dedi.

Nazim amca da Hasibe Halaya baktı baktı ve:

-Eeeey gidi Hasibe Ğanum. Sen hiç sünnet olmamışsen ki acısını bilesin dedi. Önce tabi sus

kunluk, sonra peşinden büyük bir nağara geldi.