SAYFALAR

14 Kasım 2011 Pazartesi

HIRSIZIN ANISI

1976 yılında siyah beyaz televizyonlar yeni çıkmış sanatçılar tarafından çeşitli programlar yapılıyor ancak pek fazla da mevzu bulamayınca spiker sanatçıya veya program yaptıkları adama sorardı; "Unutamadığınız bir anınız var mı, anlatır mısınız? diye. Biz de Cinayet sanığı olarak bir kap-kaççı yakalamıştık. İfadeleri filan alınıp her işlemi tamamlandıktan sonra Adliyeye çıkarmak için bekletirken, herhalde bu televizyon programlarından etkilenmiş olacak ki bir polis arkadaşımız bu hırsıza öyle dalga geçerek sordu: "Unutamadığınız bir anınız var mı? Anlatır mısınız?" dedi. Adana da nezaretteki Veysel isimli bir dolandırıcılıktan sabıkalı şahıs unutamadığı anısını anlattı.

On-on beş yıl kadar önce ben çok hızlı bir yankesici idim. Bir gün üstü başı düzgün bir adam gözüme takıldı ve o adamı çarpmak için tanımadığım bu adamı takibe aldım. Bir kaç saat sonra adam Ziraat Bankasına gitti ve 10.000,00tl para çekerek mendile bohça etti. O para bohçasını da kese kağıdına koyarak elindeki çantaya yerleştirdi ve bankadan ayrıldı. Ben de arkasından ayrıldım tabi. Hakikaten çok doğru bir hedef seçmiştim ve her halükarda adamı çarpıp 10 bin lirasını alacaktım ve benim de param olacaktı. Pavyonlara gidip kadınlarla filan para yiyecektim. Akşama kadar uğraştım parayı bir türlü çarpamadım. Adam Lüks otele gitti tek yataklı oda yoktu, iki yataklı bir oda tuttu. Hemen arkasından bende giderek tek yataklı bir oda istedim. Otel katibi "Tek yataklı odamız kalmadı." dedi ve yürüyüp gitmekte olan bu paralı adama seslenerek "Şu beyefendiyi yanınıza vereyim kabul eder misin?" dedi. O da kabul etti. Çünkü ben kendimi polis tanıtmıştım. Artık adamın parasını çalmak çantada keklikti. Gece aynı odada birlikte yatacaktık. Adamı yine de göz hapsinde tutarak yemeğimizi filan yedikten sonra saat 23.00 sıralarında adam odaya girdi. Bende on beş dakika sonra odaya girdiğim zaman adam yatağına yatmıştı. Çantayı cam tarafında yere koymuş soldaki yatakta yatıyordu. Çok az konuştuk, yorgun olduğunu söyledi ve yattı.

Ben hiç uykuya geçmedim. Hep 10 bin liranın hayalını kuruyordum. O uykuya geçtikten sonra yerde bıraktığı ve daha önce parayı içine bıraktığı çantasına baktım para içinde yok kuru bir küçük parça ekmek vardı. Adam gece tuvalete kalktı. Yatağının altını, yastıklarının altını ve içini aceleyle yokladım oralarda da para yok. Geri yattım fakat çıldıracaktım. Sabaha kadar parayı düşündüm. Sabah adam önce kalktı lavaboya gitti. Ben her tarafı adamın cepleri bile dahil olmak üzere ikinci defa didik didik ettim, aradım parayı bulamadım. Yattığım yatağın üzerine oturdum adamı bekledim.

Adam geldi, kendisine yankesici olduğumu, bankadan para çektiğini bildiğimi ve takip edip kendisinden çalacağımı, fakat bulamadığımı, nerede sakladığını merak ettiğimi sordum. Adam hiç telaş filan etmedi. Sanki olacakları biliyormuş gibi gayet sakin davrandı ve bana "Kaç senedir yankesicilik yapıyorsun?" diye sordu. "Üç-dört sene" dedim. "Ben de yankesiciliği bırakalı on bir yıl oluyor. Emekli oldum. Ayağa kalk ve bu gece üzerinde yattığın yatağı kaldır." dedi. Olduğu gibi kese kağıtı ile para benim yattığım yatağın altında karyola demirlerinin üstünde duruyordu. Ben akıl edip kendi yatağımın altına bakmamıştım. Ve cebinden 50 lira çıkarıp bana uzattı "Git bununla karnını doyur. Bir daha da bilir bilmez adamlara bulaşma." dedi,
diye anlatmıştı. 

12 Kasım 2011 Cumartesi

KİMSEYE SORMADIM

Namık Kemal bir gün lokantaya gider.
Garsonlardan biri sorar "Ağabey sen Namık Kemal mısın?"
"Evet"
cevabını alınca "Ben şair olmak istiyorum, kaç üniversite bitirmem lazım?" diye sorar.

Namık Kemal de "Beş üniversite bitirmen lazım" diyerek cevap verir.
Garson biraz sitem varı tekrar sorar: "Ne yani sen şimdi beş üniversite bitirdin mi?"
Namık Kemal "Ben beş üniversite bitirmedim fakat nasıl şair olunur? diye de kimseye sormadım." der.

Bende kendimce bir şeyler şiir diye yazıyorum fakat nasıl oluyor, bilemem?
Şair olamam tabi, fakat yazdığım şiirleri hiç kimse okumasa da, en azından ara sıra ben okuyorum ve hoşuma gidiyor.
Aslında başka şairleri de okumağı çok severim. Defalarca okuyup vaz geçemediğim şairler var. Serbest vezin şiirleri pek yazmam. Bence en güzel şiir hece vezni ile yazılan şiirlerdir. 

Serbest vezinleri de okurum fakat pek anlamıyorum kafiyesi nerde? ölçüsü nerde?
Açıkçası bazı serbest vezin şiirlerin yorumlarına bakıyorum, ben defalarca okumama rağmen anlamadığım halde 'çok güzel olmuş, ağzınıza sağlık' gibi yorumlara rastlıyorum.
Neye göre değerlendiriyorlar bilemem.
Herkesin işi rast gelsin tabi.

şiir GELDİM

Bizi, eller konuşur, kaldık dillerde,
İkimize türküler, yazmağa geldim,
Kokundan anladım, kalmış güllerde,
Ben de uzaklardan, bulmağa geldim.

Kötülemişsin beni, etmiş sin sözler,
Gönül birisini sevdiyse ille ki özler,
Bilsem ki sevdiğim, yolumu gözler,
Sana ne yaptım ki, sormağa geldim.

Uzak kaldın benden, gücendin yanı,
İstemem, olmazsan, dünya da, malı,
Anladım ki sensiz, yaşanmaz gayrı,
Seni çok özledim, görmeğe geldim.

Haberin geldi ki, geçmişsin benden,
Hep üzdün beni, ummazdım senden,
Bil ki çok aradım, gittiğin yerlerden,
İzini buldum da seni, almağa geldim.
                             Recep Ali Öztürk