SAYFALAR

25 Mart 2012 Pazar

HANGİ PARMAK

Tıp Fakültesinde okulu bitiren 20 yeni doktoru bir Profesör  başkanlığında kurulan heyet son olarak imtihan ediyor. Ve en son 'Doktor olabilirler' raporu verilecek.

Hepsi birlikte ameliyathaneye girerler. Masada yatmakta olan karnı açılmış bir kadavra var. Heyet başkanı masada ki kadavranın midesine bir neşter atar. İçerden koku ile birlikte pislik dışarı çıkar. Hoca çocuklara; "Çocuklar iyi bakın ben ne yaparsam, sizler de aynısını yapacaksınız. Doğru yapan sınıfı geçer" der. Profesör o mideden çıkan pisliğe bir parmak atıp ağzına götürür, parmağındaki pisliği yalar.

Çocuklar sıraya dizilirler. Hepsi pislikten birer parmak alarak, hoca gibi yalarlar. İmtihan komisyonu içlerinden bir öğrenciye geçer notu verir. 19 tanesi sınıfta kalır.

Neden acaba anlayabildiniz mi? Sadece bir tanesi hoca yaptığı gibi yapmış ta ondan. Nasıl mı? Hoca pisliğe orta parmağını sürüp, çabuklukla işaret parmağını ağzına götürüp yalamış. Bu durumu tek o öğrenci fark etmiş ve o da hoca yaptığı gibi, orta parmağını pisliğe sürüp, işaret parmağını yaladığı için sınıfı geçip doktor olmuş. Öbürleri ise sadece yedikleri ile kalmışlar. Yaa çok uyanık olmak lazım.

23 Mart 2012 Cuma

ÖRGÜT NEDİR

Başkan veya lider eylemi belirler. Eylemi uygulayacak elemanları da belirler. Bu belirlemeler yüz yüze olmaz genelde şifreli konuşmalarla olur. Eylem hangi bölgede uygulanacaksa elemanlar oraya gönderilir. Ayrı ayrı yerlerden gidip belirtilen yerde buluşurlar. Televizyon programında konuşma yapılarak daha önceden belirlenmiş bir kelime veya cümle o konuşmada geçerse eleman onu duyduğu zaman eylem başlamış demektir. Eylem yapıldıktan sonra kaçış ve toplanma yerleri önceden belirlenmiştir. Duruma göre buluşma yerinde 15 dakika beklenir. Eleman gelemezse yakalanmış demektir hemen yer değiştirilir. Gerekirse hücre evlerinden biri ikisi de başka hücre evlerine hatta yakalanan elemanın bilmediği hücre evine değiştirilir. Özel günlerde mitingler tertiplenir veya tertiplenen mitinglere sızılarak cinayetler işlenip polis veya karşı tarafa yüklenir. Karşı taraftan bir şahıs öldürülür. Karşı taraf intikam alsın diye beklenir. Karşı taraf intikam almazsa kendi arkadaşlarını öldürüp onların üzerine atarlar. Daha büyük olaylar çıkması için çalışırlar. Mesela Polis dövsün diye müthiş tahrikler ederler. Bu gurup her nedense ta uzaktan tanınırlar. Renk ve şekilleri normal insanlara hiç benzemezler. Poliste durumu bildiği için hiç tahriklere kapılmazlar. Her şeyi olgun karşılarlar.

1973 Yılında görev yerim Adana'ya gitmek için Ankara'ya gidiyordum. Rize'de yanıma benim gibi bir genç oturdu. Çok tedirgin bir hali vardı. Devamlı birilerini arıyormuş gibi sağına soluna bakıyor, şüpheli hareketler yapıyordu. O da benden şüphelenmiş olacak ki ne iş yaptığımı ve ismimi sordu. Söyledim fakat mesleğimi öğretmen olarak tanıttım. Kendisi sormama rağmen ismini ve işini söylemedi. Şüpheli hareketlerine bir yenisini ekledi. Oturduğu koltuğun önüne koyduğu büyükçe bir çantadan çıkardığı kitapları yırtarak, otobüsün penceresinden dışarı atıyor, yol boyunca kitap sayfaları havada uçuşarak yerlere düşüyordu. Açıkçası kendisinden birazda çekindiğim için hiç bir şey sormadım. Bu durum epey devam etti. Muavin ve bazı yolcular kendisini ikaz etti. Tartıştılar. Gene iş bana düştü. Oturduğum yerde "polis" diyerek aniden belimden çıkardığım kelepçeyi bileğine vurarak bir eline taktım. Hiç direnmedi. Öbür eline de taktım. Üstünü aradım ve kitap dolu olan çantayı elimden aldım. Kaptana en yakın karakola çekmesini söyledim. Fatsa'yı geçmiştik.  Kelepçe vurduğum şahıs "Ağabey konuşalım" dedi. "Ben İstanbul Teknik Üniversitesinde öğrenciyim. Dev-genç inde yönetim kurulundayım. Örgüt bizi her yerde takip ediyor. Bu kitapları halka dağıtarak taraftar toplamak için memleketim Rize'ye getirmiştim. Örgütün iç yüzünü öğrenince vaz geçtim. İmha ediyorum" dedi. Ve anlattı 1970 yılında Ankara'da Basın Yayın Yüksek Okulunda M.  K. öldürüldü. Kendi içimizde öldürülüp öldürülmediği tartışılırken faşistler öldürdüğü söylendi. Daha sonra yine 1970 te biz İstanbul'da çok kalabalık bir miting organize ettik. Bir kargaşalık çıkartıldı ve benim gibi dev-genç yönetim kurulunda olan arkadaşım Malatya lı H. A. yanımızda faili meçhül öldürüldü. Faşistler öldürdü diye biz kıyametler koparırken, yarım saat kadar sonra öldürülen H. A. nın  yağlı boya ile yapılmış büyük boy resimleri ortaya çıktı ve bazı yerlere asıldı. Düşündüm ki bu resmin boyası ancak bir günde kurur. Peki nasıl olurdu? Demek ki kurbanı bizim taraf önceden seçmiş ve H. A. yı bizim arkadaşlarımız öldürmüş. Faşistlere mal edilmişti. Bunu net olarak anladım. Ve vaz geçtim. Bende öldürülmekten korkuyorum." dedi. Bilmem sonrasını hemşerim adaşım hala yaşıyor mu? Yoksa öldürüldü mü? Fakat orda kendisinden aldığım iki kitap hala bende duruyor. Ha merak etmeyin ellerinden kelepçeyi çıkardım. Karakola getirmedim. Ankara ya kadar muhabbetle geldik. Bilmem sizlere bir şeyler anlatabildim mi?

21 Mart 2012 Çarşamba

şiir DERE

Bu dünya kurulalı, hiç durmaz hep akarsın,
Kim bilir sen içinde, ne çok sırlar saklarsın?
Kayıp ettin sevdiğini, gezer onu mu ararsın?
Sahi sen dere, nerden gelir, nereye gidersin?

Biraz yavaşlayıp, durulursun düz ovalarda,
Yazı kışı sıkılmazsın, ömrün geçer yollarda,
Kayıp olur gidersin, karışınca derin sularda,
Sahi sen dere, nerden gelir, nereye gidersin?

Hep aynı yollardasın, bıkmazsın dolanırsın,
Kayıp etmişsin cananını, devamlı aranırsın,
Yoksa birinden kurtulmak için mi kaçarsın?
Sahi sen dere, nerden gelir, nereye gidersin?

Hep gurbetler gezersin, yerin yurdun olsada,
Neyin peşinde koşarsın, ne ararsın dünyada?
Sen duramazsın akarsın, aradığını bulsanda,
Sahi sen dere, nerden gelir, nereye gidersin?

Bilmem ki kabul eder misin, takılsam peşine,
Ben sana sırdaş olurum, karışmam hiç işine,
Sadece merakım, senin bu dönüşsüz gidişine,
Sahi sen dere, nerden gelir, nereye gidersin?
                                          Recep Ali Öztürk