SAYFALAR

16 Kasım 2013 Cumartesi

KANLIDERE


Hepimiz oradan geçeriz. İstanbul, Ankara tarafına gitmek için mecburen geçtiğimiz bir yer var. Kara yolu ile giderken oradan geçmek mecburiyetindeyiz. Çünkü başka geçit yeri yok. Eskiden de öyleydi. Trabzon tarafına gitmek için hep oralardan geçilirdi. Derelerin içinden, keskin virajlardan, karanlık yerlerden geçen öyle kötü bir yoldu. Şimdi çok güzel yapılmış, eski o kötülükten hiç eser kalmamış.

Fındıklı İlçesinden Ardeşen e doğru giderken, Mekeskır de 'Kanlıdere' diye bilinir bu yer. Eskiden Rum ve Ermeni çeteleri Rus askerlerinin gölgesi ve koruması altında her tarafı kasıp kavururlarken, burada pusu kurar, yol keser, soygun ve vurgunların bir çoğunu burada yaparlarmış. Soygun ve katliamlar sırasında, akıttıkları kandan dolayı burası Kanlıdere adını almış ve çok kişiler burada katledilmişler. Müsait olduğu için buraya pusu kurar geleni geçeni vurur kırar öldürürlermiş. Evet buralar çok şeylere şahit olmuş fakat dili olmadığı için kimselere anlatamamışlar.

Osman Efendinin Ahmet te o zamanlar kanun kaçağıdır ve eski adı Ğere şimdi ki Işıklı tarafında bir yerde saklanmaktadır. Şimdiki Sulak, o zaman ki Aşağı Zuğu Köyünde yaşayan ailesinin durumunu öğrenmek ve ihtiyaçlarını gidermek için bazı geceler gizlice köyüne gelip gider. Ahmet Efendi hiç bir yerde görünmediği gibi, hiç kimsede nerde kaldığını bilmez. Çünkü o kaçırdığı biz kızdan sebep üç kişiyi öldürmüş, kanun kaçağıdır fakat o zamanlarda pek kanunlara filan da uyan yoktur. Bir gece evine gitmek için şimdiki o Kanlıdere denilen yeri geçerken başına bir olay gelir. Ermeni Çeteleri yol üzerinde ki uygun yerlere pusu kurmuşlar gelip geçen bütün insanlara soygun ve işkence ediyorlar ve öldürüyorlar. Osman Efendinin Ahmet Ermenilere teslim olmaz. Elinde ki martini dedikleri mavzerle çok seri bir şekilde ateşler eder, bombalar atar ve yolun sağına doğru zık zaklar çizerek koşar pusu yerini vurulmadan atlatır, öbür tarafa geçer. Geçer fakat 'iyi ki kurtuldum' deyip çekip gitmez. Çetecilerin arkalarından dolanarak bu sefer kendisi çetecilere baskın yapar ve bir kaçını öldürür. Ahmet efendi kendine has bir biçimde tüfek kullanır ve tüfekle tabanca gibi seri ateş edermiş. Bunu gören Ermeni çeteler gecenin karanlığında çok eşkıyanın kendilerine baskın yaptığını sanar ve sağ kalanlar da kaçarlar. Böylece orada ki bir kaç adam da soyulmaktan ve ölümden kurtulmuş olurlar. Osman Efendinin Ahmet bu kurtulanların yanlarına gider. Orada yaralı birisi ile tanışır, Aslan Bey. Aslan Bey de çok güçlü kuvvetli ve gözü pek bir adamdır. Tedavisi olduktan sonra Ahmet Efendinin yanına katılır ve o da eşkıya olur. Aslan Bey bu bölgelerin Beylerindendir. Sonraları Yeğeni Halim Bey Fındıklı da Belediye Başkanlığı yapar. Aslan Bey Halim Beyin Amcasıdır.

Daha artık Aslan Bey ile sırt sırta verirler, birlikte eşkıyalık yaparlar. Hayatları hep birlikte arkadaş olarak geçer. Ta ki Aslan Bey vurulup ölene kadar. İki arkadaş Batum'u kurtarmak için gelen Yakup Cemil'in Sinop Cezaevi Mahkumlarından derleyip getirdiği gönüllü askerlere de katılır ve birlikte savaşırlar. Bir gün Batum taraflarında bir gurup süvari birliği ile karşılaşırlar. Süvari birliği Yakup Cemil'e Türk Eşkıya olduklarını, Ermenilere karşı savaştıklarını söylerler ve onun askerlerinin içine karışırlar. Halbuki onlar Türk değil Ermeni Çetesidir ve askerler samanlıkta yatarken samanlığı yakarlar. Yakup Cemil'in bir çok askeri bu şekilde yok olur giderler. Osman Efendinin Ahmet ile Aslan Bey bu yangından da sağ olarak kurtulurlar ve onlar yine kendi başlarına eşkıyalığa devam ederler.

Ahmet Efendinin evine gittiği ve Aslan Beyin yalnız kaldığı bir gün, Aslan Bey yanında başka bir arkadaşı ile Gümüşhane taraflarında bir çeşme başına gelerek tüfeğini çeşmeye yaslar ve su içeceği sırada, Ermeniler sağlı sollu her iki yönden de Aslan Bey'e yaylım ateşi açarlar. Aslında Aslan Bey de çok çabuk davranan bir insandır, fakat orada tüfeğini eline alana kadar kendisine kurşunlar isabet eder. Yine de çömeldiği yerden ayağa kalkar ve tüfeğine uzanırken "Yetiiiiş!! Osman Efendinin Ahmet!! Beni vurdular. Nerde isen yetiş ! Ölürsem intikamımı bırakma!" diye bağırır ve orada düşer ölür. Hatta o çeşmenin yanında bir de çınar ağaçı varmış. O kadar çok kurşun sıkılmış ki o ağaca isabet eden kurşunlar o ağacı da kurutmuş.

Aslan Beyin ölümünden sonra Osman Efendinin Ahmet'in de yıldızı düşmüş fakat yine de yalnız başına yoluna devam etmiş. Ondan sonra bir düzen tutturamamış ve beş altı sene sonra O da kayıp olmuş gitmiş. Osman Efendinin Ahmet köylere geldiği zaman kimsenin şüphelenmediği eski bir hasmının evinde gizlice kalırmış. Kimselere görünmeden sonra gideceği yerlere gidermiş. Şimdi Sulak köyünde ki evlerinin yeri bile belli değildir. Kanlıdere hala daha yerinde duruyor. Yukarıda anlattım ya, sadece şekli biraz değiştirilmiş. O dereler, ırmaklar doldurulmuş, viraj düzeltilmiş çok geniş ve düz bir yol yapılmış. Şimdi oralar da soygun yapacak, adam öldürecek ne Ermeniler var, ne Osman Efendinin Ahmet ile Aslan Bey ve nede başka bir eşkıyalar. Ama Kanlıdre duruyor yeli yerinde. Hem de daha güzel.


.   

15 Kasım 2013 Cuma

ESKİ HASIM



Askerler her tarafta Osman Efendinin Ahmet'i ararken Onun kendi evine gitmesi herhalde delilik olurdu. Köyleri Sulağa yakın O zamanlar Abu şimdiki Beydere Köyünde, daha önce kavga ettiği bir adam varmış. O zamanlar Haydar adında ki bu adam hatta kendisini bir kavgada bacağından bıçaklamış. Daha sonra Osman Efendinin Ahmet'in dağa çıkıp eşkıya olduğu her tarafta duyulunca Haydar da çok korkmuş. Korkudan evinde duramaz olmuş. Çünkü onun ne yapacağı, ne zaman meydana çıkacağı hiç belli olmazmış.
Gece gelir habersiz evime girer ve beni öldürür diye düşünüp bir çift adama saldıran köpekler almış. O vaziyette yine çok korkulu olarak evinde kalır, doğru dürüst uyku uyumazmış. Osman Efendinin Ahmet'in de bir mahareti daha varmış. Hiç umulmadık beklenmedik bir anda düşmanlarının karşısına dikilir, hesap sorar, yapacağını yapar, çeker gidermiş. Onun için 'Görünmez Adam' da derlermiş. Eski hasmı olan Haydar evinde çoluk çocuğu olmadığı bir zamanda uyurken birden uyanmış. Çünkü köpekleri havlıyorlarmış. Biraz kuşkulanmış ve elinde silah gece karanlıkta etrafı kolaçan etmiş. Bir şey göremeyince de yine uykuya dalmış. Ne zaman uyandıysa artık, yastığının altında ki tabancayı almak isterken Osman Efendinin Ahmet Haydar'ı tutmuş. Meğer köpekler ona havlıyorlarmış. Çoktan gelmiş evin içine girmiş. Haydar'ın yanına gelmiş ve; "Hiç sesini çıkarma ben seni öldürmeğe değil, buraya seninle barışmağa geldim. Çık kapıda köpeğinin biri armut ağacının çatalından asılıyor. Onu aşağı indir. Diğeri de ahırda hapistir, salıver." demiş.

Köpekleri et ile kandırmış, birini sepete koyduktan sonra sepetin içinde sepeti ip ile ağacın dalına çekmiş. Öbürünü de ahıra attıktan sonra kolaydan eve girmiş. Yıllarca herkes Haydar ile Osman Efendinin Ahmet'i düşman bilmişler. Halbuki Onlar dost olmuşlar. Ahmet köylere geldiği zaman, gizlice hep Haydar'ın evine gider orada saklanırmış. Kimse de şüphelenip ihbar etmezlermiş. Başka kimseye güvenip görünmezmiş. Köylerde olup biten haberleri bu adamdan alır, bir ara da kendi evine uğrar çoluk çocuklarını görür, daha sonra da çekip gidermiş. Her zaman kaçak tütün getirir bu adama verirmiş. Böylece eski düşmanlık iyi bir dostluğa dönüşmüş ve uzun süre dost olarak yaşamışlar.

14 Kasım 2013 Perşembe

BİR MECİDİYE

mecidiye (alıntı)
Dudğe olayından sonra Osman Efendinin Ahmet Fındıklıya gelmiş fakat köyüne yaklaşamamış. İşlediği olay daha çok taze aradan bir gün ancak geçmiş. O zamanlar bir olay olduğu zaman öyle bir iki asker değil, ıslahat kalkmış, elli, yüz asker bir den köye çıkarmış. Çarşıdan Sulak Köyüne kadar her taraf asker kaynıyor bunu arıyorlarmış. Ahmet'in evi de Sulak Köyünde Hanımı Raife ve Kızları Nadiye ile Meryem orada yaşıyorlarmış.

Osman Efendinin Ahmet evine gidip ailesini göremeyince onlardan haber alabilmek için Fındıklı (Viçe) da bir askere yanaşmış ve neler olup bittiğini sormuş. Asker de "Sana ne be adam. Şu yukarı köyden bir adam Dudğe'yi yaktı, yıktı, Onu arıyoruz. Bu taraf köylerde bir olay olmadı ama suçlu bu köylü." demiş. Böylece ailesine bir zarar verilip verilmediğini anlamış ve askerin yanından ayrılarak oradan uzaklaşmış.

Saniye Hanımdan kalan kadın elbisesini giymiş ve kendisine barınacak bir yer bulmak için, tenha yerlerde, deniz kıyısında dalgın dalgın giderken, karşı taraftan gelen sakallı bir ihtiyar adam, tam yanında durmuş ve elini uzatarak "Delikanlı çok ihtiyacım var. Senin de cebinde bir mecidiye paran var. Onu bana verir misin?" demiş. Bu kendi sıkıntılarını düşünürken, ihtiyar ile ilgilenmediği gibi para da vermemiş ve "İşine git git ihtiyar diyerek, ihtiyarı geçmiş. Üç beş adım gittikten sonra aklı başına gelmiş. 'Ben tanınmamak için kadın elbisesi giymişim. Delikanlı olduğumu bu ihtiyar nasıl anladı? Cebimde bir mecidiyem olduğunu nerden biliyordu?' diye düşünmüş. Hemen geri dönmüş. Bu sakallı adamı tutup bazı merak ettiği şeyleri soracakmış. Arkasında bu beyaz sakallı dedeyi görememiş. "Amca amca" diye sağa sola bakmışsa da ihtiyar kayıp olmuş gitmiş. Bir daha da bu dedeyi görememiş.

İhtiyara vermek için elinde tuttuğu bir mecidiye para elinden fırladığı gibi denize atılmış ve kayıp olmuş. O paranın hayrını görememiş. Ondan sonra da parasının çok bereketsiz olduğunu söylermiş. Bu olayı kızları ve yakınları çok anlatırlatdı.