SAYFALAR

11 Şubat 2015 Çarşamba

ÇOCUK VE KADIN KAHRAMANLAR

Kurtuluş Savaşımız esnasında; Türkiye de binlerce çocuk ve kadın mücahitler vardır. İşte bunlardan bazıları. Vatanı kurtarmak için her şeylerini hiçe sayarak, bazıları cephede düşmana kurşun sıkmış, bazıları çeşitli değişik yollardan düşmana ummadıkları yerde darbe vurmuşlardır. Bunlarda birer mücahit olmuş, dünyayı kendilerine hayran bırakmışlardır. Bazıları günlerce dağlarda kalmış, onlarda eşkıyalık yapmışlardır. Bunların hepsini tespit etmek mümkünsüzdür. Mesela bu çocuklar hepsi birer kahraman değil midirler? Fakat isimlerini kimler biliyorlar? Onlar ne için cepheye gidiyorlar? Oyun oynadıklarını mı sanıyorlar? Ve vatan için idam edilenler. Haklarında ben herhangi bir şey yazmayacağım. Sadece resimlerini basıyorum.
Lütfen resim üzerine tıklayınız



 
Talimhaney-i Sıbyan
Milli Mücadelede Çocuk Askerler . Bunlar da vatanı savundular.

Antepli yirik Fatma


Erzurumlu Nene Hatun


Faika Hakkı (Zeliha Ünlüer)


Fatma Seher Kaya


Fatma Seher Erdem (Erzurumlu Kara Fatma)


Gördesli Makbule


Halide Edip Adıvar


İnebolulu Şerife Bacı


Kastamonulu Halime Çavuş
(Erkek kılığına girerek askere gitti ve savaşlara katıldı)


Kastamonulu Sabiha İzbeli


Kılavuz Hatice
Fransızlara yanlış yol gösterir ve tuzağa düşürür.


Naciye Hanım


Nezahat Onbaşı


Saime Asker Hanım


Sadı Çırpan(İlk kadın Milletvekili)


Tarsuslu Fatma


Tarsuslu Kara Fatma


Tayyar Rahmiye



Çete Emir Ayşe


Vatan için idam edilenler


10 Şubat 2015 Salı

şiir MELODİ AZA

Günlerden bir gün, bir kız gelmiş dünyaya,
O kadar güzelmiş ki, benziyormuş bir aya,
Herkes onu görmek için gitmişler oralara,
Bir tek dedesi gitmemiş, o Melodi Aza'ya.

İri ceylan gözleriyle bakarken kameralara,
Sanki selamlar yollamış, gülerek buralara,
Ben çoktan başladım, yollarına bakmağa,
Hasret kaldım torunum, o Melodi Aza'ya.

Büyüyünce  gelirsin, sarılmağa boynuma,
Bende sarılır öperim, o çiçek yanaklarına,
Yine resmini yolla, öyle gülerek bak bana,
Gülmek tek o na yakışır, o Melodi Aza'ya.
                                      Recep Ali Öztürk

5 Şubat 2015 Perşembe

KARADENİZ EŞKIYALARI

Karadeniz Bölgesinde yaşamış eşkıyaları anlatabilmek veya hepsini tespit etmek imkansızdır. Bilinen eşkıyaların yanında, bilinmeyen daha bir çok eşkıya gelmiş geçmiştir. 

Bu konuda genelde çok sayıda yazılar yazılmış, ancak bu yazılarda konuların ve sebeplerin özüne inilmemiş, sadece bu şahısların ellerine tüfek alarak eşkıya oldukları anlatılmış, hepsi aynı kategoride ele alınmıştır. Halbuki gerçekte hiç te öyle olmamıştır. 

Ben bu yazılanlara pek inanmıyorum. O devirleri bizzat yaşamış görgü tanıklarının anlattıkları dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığı zaman, olayların esas gerçek yüzleri ortaya çıkmaktadır ve doğusu da anlaşılmaktadır. 

Durup dururken hiç kimse rahatını bozup dağa çıkmamıştır. Rus, ABD, İngiliz ve Fransız gibi ülkelerin teşviki ile halkı korkutmak ve sindirip vatan topraklarını almak için eşkıyalık yapanlar ortaya çıkınca, vatanı korumak için, karşı taraf  mecburi eline tüfek almış, dağlara çıkıp vatanını, yurdunu ve ailesini korumağa çalışmış ve bu uğurda canlarını vermişlerdir. 

Karadeniz de genelde üç sebepten dolayı eşkıyalık olayları olmuştur.
İşte o üç sebeplerden her biri;

1) Mevcut Vatanı ve Milleti Yok Etmek, Yıkmak,
2) Mevcut Vatanı ve Milleti Korumak,
3) Haksızlıklar ve Otorite Boşluğu; 

Yukarıda ki ilk iki sebep Karadeniz de ki ve dolayısıyla Türkiye de ki eşkıyalık olaylarının en önemli sebepleridir. Osmanlı zamanında 'Haytalık ve Haşarilik' sistemi mevcuttu. Yanı savaş zamanı Bölge Beyleri orduya adam verir, vatanın korunmasını sağlar haytalık ederlerdi. Topraklar tehlikeye girdiği zaman ordu yetişemezse kendi adamları ile önlem alır ve vatanın bütünlüğünü sağlar, her türlü tehlikeye karşı vatanı korurlardı. Türkler zaten hep o zamanlarda ortaya çıkarlar ve isimleri o zamanlarda duyulur. Vatan tehlikeye girdiği zamanlarda kurtarmak için canı pahasına savaşırlar ve vatanı kurtarırlar. Diğer zamanlarda kendi kurdukları vatanlarında ikinci sınıf vatandaş olarak yaşarlar.

Balkanlarda da Vatanı korumak için, yıkmak isteyen, dış güç destekli bölge eşkıyalarına karşı Resneli Niyazi Paşa, Enver Paşa gibi Askeri Paşalar dahi, hatta Mustafa Kemal bile mahiyetlerinde ki askerlerle birlikte dağa çıkmış, eşkıyalık yapmışlar ama maalesef yine de vatan korunamamış, Rumeli ve Avrupa da bulunan Osmanlı toprakları elden çıkmıştır.

Erzurum Bölgesinde ki Ermeni eşkıyaların masum halkı katliamları sırasında, Doğu Karadeniz Bölgesinden giden gönüllüler, Erzurum ve cıvar yörelerinde milis kuvvetleri kurmuşlar, bazı gayrimüslim Ermeni ve Rumlar da onlarla birlikte saf tutmuş, bölgede isyancılara karşı savaşmışlar, bu nedenle isyancılar ve düşmanlar yıkıcı faaliyetlerde başarıya ve emellerine ulaşamamışlar ve bu insanların torunları hala daha ülkemizde bizlerle beraber yaşamaktadırlar.

İsyancı eşkıyalar halkın gözünü korkutmak ve isyanlara katılmalarını sağlamak için bazı gayrimüslim vatandaşlara dahi baskılar yaparak şiddet uygulamışlar, çok korkunç katliamlar yapmışlardır. Velhasıl Karadeniz de keyfi eşkıya yoktur. Karadenizlilerin vatanlarını ellerinden zorla almak ve Karadenizlilerin de direnip vermeme savaşları vardır. Öncelikle bu böyle değerlendirilmelidir. 

SAMSUN Bölgesi;
Osmanlı İmparatorluğunun zayıfladığı son zamanlarda ve Mustafa Kemal'in  Samsuna çıktığı sıralarda; sayıları 5, 10 ve 100 er kişi arasında değişen çok sayıda Rum, Ermeni ve her çeşit milletten çeteler Karadeniz Bölgesinde faaliyet gösteriyorlardı. Ruslar bu çetelere her türlü desteği açıktan veriyor, diğer dış ülkelerin de yardımları ile Rum Pontus Devleti ve Ermeni Devletini kurmağa çalışıyorlardı. Bu nedenle savaşlardan dolayı erkek bulunmayan bölgede ki köyleri basıp yakıp yıkıyorlar, taş üstünde taş bırakmıyorlardı. Doğu Karadeniz de bu çetelerin yüzlercesi vardı. Artvin de kendilerini Türk tanıtan bir gurup süvari Ermeni eşkıyaları, Batum'u geri almak için gelen Yakup Cemil'in Sinop Cezaevinde ki mahkumlardan oluşturduğu gönüllü ordusuna katılmışlar ve bir gece yattıkları yerde samanları tutuşturmuş Yakup Cemil'in ordusunu samanlıkta yakarak yok etmişlerdir. 

İşte Karadeniz ve İstanbul da bilinen yıkıcı ve zararlı faaliyetler gösteren, halka karşı katliamlar yapıp, masum Türk Halkına kan kusturan Rum ve Ermeni asıllı bazı çeteler ve çete reislerinin isimleri;

Kesik Nikola, Piç Ardaş, Şık Manol, Odesalı Kosti, Ersandıklı Piç İlya, Taşoğlu Mihail, Peço, Aliko, Kel Sava, Deli Yanı, Deli Paşo, Eleni Çavuş, Yordanoğlu Piç Vasil, Kürdünoğlu, Lefter, Sarı Istıl, İstavri, Todaroğlu Agapyos, Gürdekoğlu Simyon, Yanı, Endik, Andon, Yanıdıs, Yanıdıs oğlu Hacıka, Hacık, Panço; bunlar bilinenler ve bunlara benzer bilinmeyen bir çoğu.

Bunlara karşı da vatanı savunmak ve masum halkı korumak için Türk, Laz, Çerkez, Gürcü hatta bazı Türk Ermenileri dahi, hepsi birleşerek milis kuvvetler oluşturmuş. Bu kahramanlar Karadeniz den Erzurum'a İstanbul'a ve yurdun dört bir tarafına yayılarak vatanımızın bu gün kü şekliyle kalması için canla başla savaşmış, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e yardımcı olmuş, bir çoğu sakat kalmış, bir çokları da şehit olmuşlardır. 

İşte bu kahramanların en önemlileri; İşlerine gelmediği için tarih bile pek bahsetmez bunlardan. 

ÇERKEZ EKREM BEY (Kurşungeçirmez Canbulatoğlu) 
Samsun ve çevresinin Kuva-i Milliye önderi Çerkes Ekrem Bey, Kavak nahiyesinde Çerkes köylerindeki gençlerden oluşturduğu gözü pek 200 kişilik süvari birliğiyle Rum-Pontus çeteleri ve Samsun'a Merzifon’a gelen İngiliz nizami ordularına karşı büyük mücadelelerde bulunmuş, düşmanların korkulu rüyası olmuştur. Bir rivayete göre kendisine kurşun değmediği için 'Kurşun geçirmez Canbulatoğlu' ismi verilmiştir.

Atatürk Samsun'a çıkmadan önce, Rumlarla mücadele eden ve amansız darbeler vuran Kuva-i Milliye'nin başında Samsun'un ilk ve en büyük Kuva-i Milliyesi olan Çerkes Ekrem'in süvari birliği vardır.

Samsun ile İç Anadolu arasındaki bağlantı yollarının güvenliğini sağladı. Rum çetelerini bu bölgeye yaklaştırmadı. Çiftliğindeki 200 atlısıyla çetelere baskınlar yaparak çeteleri dağıttı ve silahlara el koydu. Samsun ile Merzifon arasına tamamen hakim oldu.19 Mayısta Anadolu'ya çıkan yolu temizleyen kişiydi. Atatürk Havza'ya giderken Kavak'a uğradığı zaman kendisini karşılayanların başında Çerkes Ekrem Bey bulunmuştur. Atatürk'ün Havza'ya kadarki yolculuğunun güvenliğini sağladı.

Ekrem Bey'in heykeli Samsun sahilinde Bandırma vapuru çıkışında, yürüme yolunda bulunmaktadır.

ORDU dolaylarında; 

HEKİMOĞLU İBRAHİM
Uzun zaman Fatsa, Ordu, Tokat, Niksar, Samsun dağlarında hüküm süren, halk arasında mertliği ve yiğitliği şöhret yapan ve adına türküler yakılan bir Türk halk kahramanıdır. 

Efsane haline gelen ve HEKİMOĞLU diye bilinen bu eşkıya, Fatsa'nın Yassıtaş Köyü'ndendir. O dönemlerde bölgeye hakim olan Gürcü Beyi Seyyit Ağa'nin Ayşa adında bazı kaynaklarda Narin diye de geçer güzel nişanlısı vardır ve bu kız Hekimoğlu İbrahim'i sevmemektedir. Gönlü değirmende karşılaştığı Hekimoğlu'na bağlanmıştır ve onunla kaçmıştır. Bu sebepten Hekimoğlu ile Gürcü Beyi Seyyit'in arası açılır ve Seyit Ağanın Yeğeni Yusuf tarafından öldürüleceği sırada çabuk davranıp Yusuf'u öldürür ve dağlarda eşkıyalığı tercih eder. 

Muhacir Gürcüler'le, Türkler arasında kavga şiddetlenerek devam eder. Durumu yerinde görmek ve bu asayişsizliği ortadan kaldırmak için Trabzon Valisi Mustafa görevlendirilir. Onun verdiği rapora göre Ordu, Fatsa, Ünye ve Niksar kazalarında iskan edilen Kafkasya Gürcüleri, eski yurtlarındaki huylarını, yaşama tarzlarını, adet ve an'anelerini aynen devam ettirmekte, adam öldürme, mal gasp etme, meskene tecavüz gibi suçlan burada da işlemekte ve etrafa tecavüzleri gittikçe artmaktadır. Durum böyle olunca vali İç işleri bakanlığından Ordu, Fatsa ve Niksar kazalarında tedbir olarak lüzumu halinde Çeteler Kanunu'nun uygulanmasını istediyse de kabul edilmemiştir. Sivas Valisinin 'Hekimoğlu Af Edilsin!' isteği de kabul edilmemiştir.
Fotoğraf bir Rum tarafından çekilmiştir.

Todor ve Yorika isimli kişilerin ihbarı neticesinde Hekimoğlu, 26 Nisan 1910 te güvenlik güçleri tarafından kendi köyü Yassıtaş'ta kıstırılarak, sekiz saat süren bir çatışma sonunda bir arkadaşı ile birlikte ölü olarak ele geçirilmiştir. Hakkında halk tarafından türküler yakılmıştır;

Hekimoğlu derler benim aslıma
Aynalı martin yaptırdım da Narinim kendi neslime

Hekimoğlu derler ufak bir uşak
Bir omuzdan bir omuza Narinim on arma fişek

Konaklar yaptırdım mermer direkli
Hekimoğlu dediğin de Narinim aslan yürekli

Konaklar yaptırdım döşetemedim
Ünye Fatsa bir oldu da Narinim baş edemedim

Ünye Fatsa arası Ordular kuruldu
Hekimoğlu dediğin Narinim o da vuruldu (Osmanlı Arşiv Belgeleri.)

GİRESUN Bölgesi;

HOÇUROĞLU HÜSEYİN, Tirebolu lu bir eşkıyadır.

MİCANOĞLU HÜSEYİN, 
Keşap lı Micanoğlu Hüseyin halk tarafından çok benimsenmiştir. Askerde iken nişanlısını kaçıranları öldürüp dağa çıkmıştır. Bir maden ocağının Fransızlara verilmesine karşı çıkmıştır. Hakkında bir çok türküler yazılmıştır. Ölümü hakkında; çete arkadaşları tarafından öldürüldüğü, çiğ altında kalan bir çobana elbiselerini giydirip kendisinin kimlik ve kıyafet değiştirerek uzak yerlere kaçıp izini kayıp ettirip yaşadığı, dere içinde bulunan bir cesedin ona ait olduğu gibi bir kaç rivayetler vardır. Kesin olarak ne olduğu bilinmiyor.

KARA MAHMUT,

GOLOĞLU MEHMET,


TOPAL OSMAN (Hacı Topal Osman Ağa) 
“Şan verdi memlekete, unutulmasın adı,
Topal Osman dediğin Giresun’un evladı” 
Çepni Türklerindendir.

1883-1923 Aslında eşkıya değil çok büyük bir vatan perver, çok büyük bir kahraman ve Atatürk'ün en güvendiği insanlardandır. Vatanı kurtarmak için aklına her ne geldiyse yapmış. Ancak sonunda çok büyük bir hata işlemiş veya oyuna gelmiş, o hata veya oyun acıklı bir şekilde sonu olmuş.
 
Balkan savaşlarına gönüllü olarak katılmış, dizinden vurulduğu için topal kalmış Topal Osman lakabını almış. Giresun lu gönüllü gençlerden kurduğu 42. ve 47. Alaylarla Kurtuluş savaşlarına katılmış, 42. Alayın tamamına yakını şehit olmuş. 47. Alay ile katıldığı Büyük Taarruzda çok büyük kahramanlıklar göstermiş, Yarbay rütbesi ve İstiklal Madalyası verilmiş. Atatürk'ün Muhafız Alayı Kıta Komutanlığı, Milis Kuvvetler Komutanlığı yapmış. 

Trabzon Cezaevini basarak 150 tutukluyu zorla alıp çetesine katmış. Zorla Giresun Belediye Başkanlığı yapmış. Atatürk'e muhalifliği ile bilinen Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'e suikast ten sorumlu tutulmuş. Hakkında çıkartılan yakalama kararından sonra Atatürk'e karşı Çankaya Köşkünü basmış. Ankara'da evine baskın yapan Güvenlik Güçleri ile girdiği 24 saat süren çatışma da 8 arkadaşı ölmüş ve kendisi yaralı olarak yakalanmış. Hastaneye götürülürken yolda en yakın eski arkadaşları tarafından; onlara çok hakaretler ettiği için başı kesilerek öldürülmüş ve defnedildikten bir kaç gün sonra öldürülen milletvekili Ali Şükru Bey hakkında çıkarılan kanun gereği, cesedi mezardan çıkarılarak başına ip takılamadığı için ayaklarından meclis kapısında asılmıştır. Daha sonra Anakara da ki mezarı, kardeşinin isteği üzerine Atatürk tarafından Giresun'a nakledilerek anıt mezarı yaptırılmış ve kendisine 'HACI' ünvanı verilmiştir.

TRABZON da;

KADİROĞLU ALİ OSMAN,

MUSTAFA REİS,

ŞİŞMANOĞLU AHMET,

YAHYA REİS Kayıkçılar Kahyası  (Öldürüldü)

GADİROĞLU, kabadayı ve eşkıyalardır.

RİZE de;

DELİ YANI; 
Gasp, tecavüz, adam kaçırma gibi faaliyetlerle çetecilik yapan Rize Potemya'lı (Güneysu) bir Rum çete reisidir. Halka yapmadık zulüm bırakmamıştır.

HACİK;
Gasp, tecavüz insan kaçırma gibi faaliyetlerle çetecilik yapan Rize Potamya(Güneysu) lı bir Ermeni çete reisidir.

RECEP EMİRALİOĞULLARI (İpsiz Recep,  Emice), 
1862-1928 Rizeli bu kahramanın esas mesleği denizciliktir, kendisi kaptandır. Gönüllü vatan kurtarıcılardandır. Bir Fransız gemisini sularda gasp ederek kaçırdı ve devlete bağışladı. Kendisine verilen ödül ve madalyaların hiç birini kabul etmedi. "Ben bunları milletim için yapıyorum." dedi. Yunan ordularına karşı cephede de savaşlara katıldı. Gösterdiği kahramanlıklardan dolayı yüzbaşı rütbesi verildi. Yetiştirdiği milis kuvvetlerini orduya asker olarak verdi. Kendi komutasında ki milis kuvvetlerle çete ve düşman kuvvetlerin korkulu rüyası oldu. Ankara da Atatürk tarafından bando ile karşılandı. Yerleştiği Sakarya Karasu da alelade, küçük ahşap evinde hanımı ile birlikte yaşarken tifodan öldü.

KANSIZ ALİ
1890 yılında Rize'nin Aron (Sütlüce) köyünde doğdu. Gözü pek, cesur ve çevresine güven telkin eden bir yapıya sahip Çepni Türklerinden Türk Milis Lideri. Rusların, Rize’yi işgali sırasında Ruslara karşı savaştı. Daha sonra İpsiz Recep çetesiyle birlikte İzmit, Kandıra, Karasu, Akçakoca, Alaplı, Ereğli, Zonguldak bölgelerine giden Ali, burada bir grub milis gücüne komuta etti. Gerek işgal kuvvetleri ve gerekse de Rum ve Ermeni çetelerine karşı da savaşan KANSIZ ALİ, İpsiz Recep çetesinin esas vurucu gücü olduğu, hem işgal kuvvetleri hem de Rum ve Ermeni çetelerine karşı gerilla harekatları yaptığı bilinir.

Sakarya ırmağı boyunca cereyan eden Rum vuruşmasında büyük kahramanlıklar gösterdi. Büyük taarruz sırasında Afyon cephesinde savaşan KANSIZ ALİ daha sonra birliklerle beraber 9 eylül 1922 de İzmir'e gitti. Zaferden sonra Ankara'ya geldi. Mustafa Kemal ile görüşen Kansız Ali'ye İstiklal madalyası verildi. 

1923 yılında İpsiz Recep ile arası açılan Kansız Ali evinden çıkarken bir suikast sonucu vurularak şehit edildi. Şehit olduğunda daha 33 yaşındaydı.

MATARACI MEHMET EFENDİ,
Tüccar Hacı Hamid Efendi’nin oğlu olarak Kasım 1866 yılında Rize’de doğmuştur. Rize İlkokulunda ilk tahsilini bitirdikten sonra bir süre ortaokula devam etmiştir. 12 Aralık 1895 yılında Rize Gümrükler İdaresine bağlı Askaroz Kordonu Gümrük Memurluğu’na tayin olmuştur. Çeşitli görevlerde bulunduktan sonra İstanbul da fırıncılık yapmaya başlar.

Birinci Dünya Savaşında galip gelen İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılar İstanbul’u işgal etmişlerdir. Bu işgal günlerinde ekmek ise karneyle dağıtılmaktadır. Ancak Mataracı Mehmet Efendi Milli Mücadelecilere karnesiz ekmek sağlamaktadır.
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Paşa cesaretiyle dikkatini çeken Mataracı Mehmet Efendiyi yanına çağırır ve der ki;
“Yarın cepheye gitsek kaç kişiyle gelirsin?” Mataracı Mehmet Efendi, Rizeliye has keskin zekasını ve şivesini konuşturarak “Bi tufeğum, bi da ben senun emrundeyiz paşam” der.

17 Eylül 1924 tarihinde Atatürk eşi Latife Hanımla birlikte Rize’yi ziyaret ettiğinde Mataracı Mehmet Efendinin evinde kalmıştır. Mataracı Mehmet Efendi Atatürk’ün kaldığı odayı 1953 yılından ölünceye kadar korumuştur. (Kaynak: T.C.Rize Valiliği, İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü Websitesi http://www.rizenufus.gov.tr/.../Mustafa-Kemal-Ataturk-ve....

TUZCUOĞLU MEMİŞ AĞA, 
Gerektiği zaman topladığı milis kuvvetleri orduya asker olarak vermiştir.

SANDIKÇIOĞLU ŞÜKRÜ, Kardeşini bıçakla öldüren Abdi Ağa yı öldürür ve dağa çıkar, eşkıyalık yapar. 'Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz' türküsü Sandıkçıoğlu Şükrü için yazılmış.

LAZ HÜSEYİN                                                                                                 
Kesik Nikola isimli eşkıyayı kumarhanede, Odesalı Kosti isimli eşkıyayı meyhanede bıçak la öldüren Hopalı ünlü eşkıya. Of Kaymakamı Sadullah Koloğlu tarafından yakalandı ve Of sokaklarında don atlet gezdirildi. Daha sonra Trabzon da öldürüldü.


AHMET İSLAMOĞLU (Osman Efendi'nin Ahmet)
Rize, Fındıklı, Sulak Köyünden bir Hemşinli eşkıyadır. Yakup Cemil'in Sinop Cezaevinden aldığı gönüllü ordusuna katılmış, bu ordu Ermeniler tarafından samanlıkta yakılarak yok edilince, kendisi sağ kurtulmuş ve Ermenilerin korkulu rüyası olup, Ermeniler tarafından 1915 yıllarında Erzurum da veya Erzurum yollarında 48 arkadaşı ile birlikte pınar sularının gözüne zehir konulmak suretiyle kalleşçe öldürülmüş, mezar yeri filan belli değildir. En yakın silah arkadaşı Aslan (Ataç) Beydir.

ALİ ÖZÇELİK (Kara Ali-Gavur Ali-Memiş'in Ali) 
Rize, Fındıklı, Sulak Köyü nüfusuna kayıtlı, ismini çok duyuramayan fakat Kurtuluş Savaşlarımız sırasında Karadeniz ve İstanbul da çok büyük kahramanlıklar gösterip, bu uğurda canını hiçe sayan,  Topkapılı Cambaz Mehmet'in Mim Mim (Müsellah Müdafaa-i Milliye) gurubu Kuvayi Milliyeciler dendir. Mustafa Kemal'den getirdiği düşman kulak sayısına göre takdir alan, istilacı düşmanların korkulu rüyası olan bir Laz vatan sever ve kahramandır. 

Unutmamak lazım ki eşkıya dahi olsa, biraz şans ve bir kaç ta arkasında destekleyici adamı olmalı ki ismi duyulsun. Karadeniz de, isimsiz eşkıyaların bir çoğu, erkek bulunmayan köyleri basıp, kasıp kavuran, dış güçlerin teşvik ve yönlendirmeleriyle ile kan kusturan, yıkıcı ve zararlı çetelere karşı var güçleri ile savaşmışlar, bir çoğu bu savaşlarda vurularak şehitlik mertebesine ulaşmışsa da isimleri hiç duyulmamıştır veya duyuran olmamıştır.

Hatta bir zamanlar bu yöreli olup ta eşkıyalık yapamayan vatandaşlar gönüllü olarak Osmanlı ordusuna katılmışlar ve Batum'u kurtarmak için savaşmışlardır. Bu yüzden Doğu Karadeniz Bölgesinde çoğu eşkıyalar halk tarafından sevilmiş, saygı ile anılmışlardır. Saygılarımla....