Menhus yıldız çabuk doğar dulunur,
Sen köpeğe kuduz de de geçiver
Nasıl olsa bir öldüren bulunur.”
Neyzen Tevfik ya da soyadıyla Tevfik Kolaylı çok iyi bir ney çalan, şair ve bektaşi dervişidir. O dünya yansa bir bağ otu yanmayan bir adamdır.
Mehmet Akif Ersoy ve Şair Eşref''ten dersler almış ve onların etkisi altında kalmış, bilhassa Mehmet Akif Ersoy'a kendisi alevi olmasına rağmen, çok hayran olmuş, saygı duymuştur.
Yaptığı hicviyeler ile ünlü, haksızlıkları dile getirmiş, devamlı yergi ve taşlamalar yapmıştır. Saray tarafından sürgüne yollanmış ve hatta idama çarptırılmıştır. Belli başlı bir eseri yoktur. Çok eseri var fakat hiç biri kağıt üzerine dökülmemiş, bütün eserleri kulaktan kulağa bu güne kadar gelmiştir.
1930'larda İstanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığından başka Neyzen'in düzenli bir geliri de hiç olmamış, hep sefalet içinde yaşamış, yaşamı 28 Ocak 1953'te son bulmuştur.
Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılınır. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarını doldurur. Neyzen Tevfik'i memurlar, profesörler, ileri gelenlerin yanı sıra, kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış, sarhoşlar, sokak serserileri, Müslümanı, Hristiyanı, Yahudisi ve bin bir çeşit insanı bir arada uğurlamışlardır. Kim bilir belki de bir hiçlikten bir varlığa doğru, farklı sınıfların insanları elleri üzerinde götürülür Neyzen Tevfik Kolaylı, ebedi istrahatgahına.
Tevfik, hayatını toplum kurallarının tamamen dışında yaşamış paraya düşkünlüğü hiç olmayan, bugün bulduğunu bugün, yarın bulduğunu yarın yiyen bir insan. Gericiliğe savaş açmış, İslamin yozlaşmasına şiddetle karşı çıkmıştır;
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.."
Tevfik, içkiye olan ilgisiyle de bilinmektedir. İçki, hayat biçiminin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Hiç bir günü içkisiz geçmediği söylenir. Mehmet Akif Ersoy içkiyi bırakması için çok çaba sarf etmiş fakat başarılı olamamıştır.
Mehmet Akif' Ersoy'u hocası olarak gören Neyzen Tevfik, bir söyleşinde onun için şöyle der;
"Adam etmek içün beni pek çok yorulmuştur bı zât.
Kalmışım ruhumla minnettarı madam-ül hayat."
Eski bir dostu Neyzen Tevfik'i meyhaneden çıkarken görür. Sitem edip ona içkiyi kötüler ve bir daha meyhaneye gitmemesi için;
“Vallahi Tevfik Efendi, seni meyhaneden çıkarken görmek, beni son derece üzdü.” Der.
Neyzen Tevfik te o her zaman ki hazır ve nükteli cevaplılığıyla yanıtlar;
“Hemen geri dönüp, içeri gireyim öyleyse!”
Neyzen Tevfik Atatürk’ü o kadar çok takdir edip sevmektedir ki, hayatında onun aleyhine hiç kimenin konuşmasına izin vermemiştir. Atatürk öldüğü zaman yas tutar ve günlerce dışarıya, sokaklara çıkmaz.
Son zamanlarında büyük bir yokluk çeken Neyzen Tevfik, soğuk bir kış günü aç sefil ortada kalır. Gideceği hiçbir yeri yoktur.
Son çare bir caminin kapısında saatlerce bekler ki, birisi onu görsün de yardım etsin diye. Fakat hava soğuk, gelen giden de yok. Kimse uğramayınca, çaresiz kalan Neyzen, perişan vaziyette gece kalacağı metruk bir yer bulmak için sokakta bilinmeyen bir yere doğru yavaş yavaş yürümeğe başlar. Tam o sırada eskiden hicviyelerinden nasibini alan varlıklı bir ailenin genç oğlu O’na rastlar, O’nu tanır ve durumunu anlar. Yardım etmek ister fakat doğrudan para verirse tepki göstereceğini düşünür. Çünkü o Neyzen Tevfik herkese kafa tutan, haksızlıkları kabul etmeyen Allah’ın deli ve veli kullarından biri. Sağı solu hiç belli olmaz. Zengin adamları ve devlet büyüklerini yerin dibine sokup çıkaran ve hiç bir kimseden korkusu olmayan bir adam.
Delikanlı öyle korkuyla, Tevfik'in arkasından yürümeğe başlar ve o görmediği gibi cebinden o devrin en büyük kağıt parasını çıkarır, elinde buruşturur, ayaklarının altına doğru atar ve sonra Tevfik’in omuzuna dokunur;
Neyzen cebinde beş para olmadığını zaten biliyor. Hayattan ümidini kesmiş, bitap düşmüş, yorgun haliyle olduğu yerde durur ve geri döner. Yerde, ayaklarının arasında buzların üstünde ki parayı görür. Yanında duran delikanlıyı da görür. Ona doğru uzun uzun bakar ve delikanlıyı tanır. Yerde ki parayı onun attığını da anlar ve cevap verir; “Ah be çocuk! Ah be evladım! O yere düşen, para değil, sizin pırlanta kalbinizdir.” Der.