SAYFALAR

15 Mayıs 2022 Pazar

TUNCEL KURTİZ SÖZLERİ

Bir zamanlar Tuncel Kurtiz'i ve onun sözlerini ilgiyle izlemiştik. İşte efsane oyuncunun ibret dolu sözleri

Hayatla ilgili sözleri;

Arada bir aynaya bakmalı insan, güzel miyim diye değil, insan mıyım diye!

 Elinden bir şey gelmeyince kabullenmek kolaydır.

 Acı çekmiş hiç kimse, artık eskisi gibi değildir.

 Unutma, insan paranın sahtesini yapar, parada insanın.

 Bu alemde en mühimi adaletin terazisini doğru tutmaktır.

 Değişmek zordur ama bazen aynı adam olmak daha da zordur.

 Gitmez, dediğin kaç kişi yanında kaldı?

Hayatta iki şeye inan yeğen, bir aynaya baktığın zaman gördüğüne bir de havaya baktığın zaman görmediğine!

 Artık kaybedecek hiçbir şeyinin kalmaması, özgürlük olsa gerek.

 Bazen hayat seni öyle zorlar ki, yolun başında kimdin unutursun.

 Asıl çaresizlik, kendine ‘elimden geleni yaptım mı’ diye sormaktır.

 Kaygılanma yegen, herkes ölür! Kimi toprağa, kimi yüreğe gömülür.

 Kiminle güldüğünü belki unutabilirsin ama kiminle ağladığını asla!

 Uykun gelmiyor diye gözlerini suçlama, belki de o beklediğin uyku değildir.

 Paran varsa insanlar seni tanır yeğen, paran yoksa sen insanları tanırsın

Aşk ve Sevgi Sözleri;

Merak; aşktan daha güçlü bir şey. Bir kere aşık olunca bilirsin aşkın sana ne yapacağını, ama merak öyle değil. Eğer birini merak edersen, o merak seni alır götürür.

Kaderimiz olan aşka değil de, aşkıyla kaderimizi değiştirene içelim!

Sevilmeyi hak etmediğini düşünen herkes yalnızdır. Sevmekten korkanın kaderi ise yalnız kalmak değil, nefret ettikleriyle baş başa kalmaktır sonunda.

Aşk mı kaderi kovalar kader mi aşkı? Daha kimseler çözemedi bu bilmeceyi.

Mademki; bu dünya bile yok olacak bir gün, sevginin bitmesine insan neden üzülsün?

Küfür şeytana mahsustur, tövbe insana! Aşk kadına yakışır, sevmek adama.

İhanet Sözleri;

Bin kere dönsen o güne, bin kere ihanet edecekler sana. Herkes doğasının gereğini yapar.

Bin kere ihanet etseler sana çaresi yok bin kere gidersin yanlarına.

Bir kere ihanete uğradın mı, anılar sana bataklık olur yeğen. Hatırladıkça çekerler seni içeri. Hatırladıkça affetmek istersin yeğen.

Düşmanı affetmek kolay, zor olan dostu affetmektir.

Bir insan ne kadar merhametliyse, o kadar kazık yer.

Eğer birisi seni aldatmışsa, bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.

Düşman kör nişancıdır da dost bilir nereden vuracağını.

Sevdiğini korumak için savaşman yetmezse eğer; en karanlık çare onun sevgisini öldürmektir. Sevdiğini kurtarmak için en kötü ihtimal, en son yol ona ihanet etmektir.

Erkek aldatıldığında ihanete uğrar. Kadın aldatıldığında tercih edilmediğini anlar.

Hesaplaşma Sözleri;

Hesap görmek, hesap etmekten zordur yeğen.

Artık bir şeyi seçemem. Her yerde olmalısın.

Döktüğüm kanla akıp gitse her şey, bir vuruşta sonuna varılsa işin. Oyunun sonuna geldiğinde, çoktan tükenmiştir gidecek olduğun yerlerin.

Her şey kurşun olur sıkarsın kendi içine, sevdiğini öldüren herkes bilir bunu. Sana çekilen her bıçağın kınında, cevabını bilmediğin bir soru onun içindedir.

İnsan bir gün gırtlaklayacağı tavuğu sevmeye kalkarsa, aç kalır!

Sen kendin için yalvarırsın, ben sevdiklerim için.

Her cevap bir bilinmeyene çıkar.

Oyunun sonunda her yol, ayrı bir sondur.

Yapacak bir şey kalmayınca, hiçbir şey yapmamak en iyisi.

Öbür dünyayı gözden çıkarır insan. Ama bu işlerin daha burada görülüyor hesabı.

Bu sona nasıl geldim diye soruyorsan; kendine sorduğun ilk soruyu hatırlayacaksın!

Sadakat Sözleri;

Ölüm gibidir sadakat pazarlığı olmaz bir kere çizgiyi geçtin mi yoktur dönüşü.

Sadakat, başkası istedi diye hain olmak değilmiş. Sadakat; kendine sadık kalmakmış.

Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın, sana hayat çeker gider sadık kalmaz sonunda.

Ama kötülük öyle mi? Hep yanı başındadır insanın.

Sadaka gibi verilmez sadakat, isteyen hepsini ister.

Köpeği köpek yapan sadakatidir yeğen.

Sözler verilir, sözler unutulur; gün gelir ihanet eden sadakat ister.

Sevgiden kör olmaktır hep kaçtığın şeye, eninde sonunda yakalanmaktır sadakat.

Yemin etmeden bir daha düşün, çünkü sadakatle başlayan her şey ihanetle biter.

Teslim olunmadan sadık olunmaz…

Sadakat endam değildir aslında, sevgiden kör olmaktır.

Sevdiğine sadık kalan adam kendinden vazgeçebilen adamdır.

Sadakat ya birine doğru koşmaktır, ya birinden kaçmaktır, sadakat erdem değildir aslında.

Geçmiş İle İlgili Sözleri;

Nereye gidersen git şunu unutma. Herkes gün olur evine döner.

Senin yerinden oynatamayacağın taşlar var yeğen ama benim yok!

Hayatın kuralı bu; ne kadar uzağa gidersen git, başladığın yere dönersin sonunda.

Ne kadar terbiye etsen de susturamazsın içindeki canavarı.

Unutma! Ne kadar değişirsen değiş nerede mutlu olduysan hep oraya çevirirsin kafanı.

Herkesin bir geçmişi vardır, bir de geçmemişi.

Geçmişe dönmek başka, geçmişi silmek başka.

Geçmişe sorular soran kendi sesinin yankısını gerçek sanır. Çünkü bir hata, gözden kaçan bir söz; her şeyi kaybetmektir.

Bir kere aktı mı zamanın içinden, suyun yolu değişmez.

Geçmişe takılıp kalmak ne demek çok iyi bilirim. Artık orda olmayanı aramaktır.

Hayat Sözleri;

Dört tane gerçek dost edin yegen, tabutunu taşısınlar yeter.

Kadere inanan insan tesadüfe inanmaz. Tesadüfe inanan adamsa; kaderini kendi elinde tutamaz.

Yalnızlık, tek başına olmak değildir. Yalnızlık, pusuda bekleyen canavarla tek başına olmaktır.

Çırpınma boşuna yeğen! O hançer bir kere saplanınca, çıkarmaya kalktıkça iyice saplarsın.

İnanıyorum söylediğini candan söylediğine, ama bugünkü kadar yarın bozulur çok kez.

Üzülme! Bir şey olmuyorsa; ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekten de olmaması gerektiği için olmuyordur.

Bazen yaşamak için öldürmek zorundasın. Bazen yaşamak için içindeki sevgi seni öldürmeden sen onu öldürmek zorundasın.

Yapmakla olup bitseydi bu iş, hemen yapardım, olup biterdi.

Bazen hayat seni öyle zorlar ki yeğen; yolun başında kimdin: Unutursun

İyi kötü ne varsa yapan kendisiyken, tutar suçu yükler kendinden başkasına.

Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak en çabuk unuttuğumuz şeydir; ne yapsak!

Yanlış hayat doğru yaşanmaz.

Kaçınılmazdan kaçamazsın yeğen!

Sırtını duvara dayayan mı köşeye sıkışmıştır? Yoksa arkasına dikkat etmeyen mi kardeş?

Rüya gerçeğe ne kadar yakın olursa, uyandıktan sonra duyulan acı da o kadar büyük olur.

Herkesin kimseye anlatamadığı gizli bir sırrı, herkesin kimseye gösteremediği gizli bir yüzü vardır.

Artık durmalı ve geri çekilmelisin!

Silahı kullanacaksın ama sen tutmayacaksın!

Portakalı soymadan içinin iyi olup olmadığını anlayamazsın.

Aynada kendine tahammül edemeyen adam yalnızdır.

Dön bak arkana yeğen… Gitmez dediğin kaç kişi şimdi yanında…

Ben hiç mutlu olamaya çalışmıyorum. Denk gelirse mutlu oluyorum, gelmezse canı sağ olsun diyorum yeğen…

Gerçek dost gölge gibidir. Eğilsen de doğrulsan da düşsen de kalksan da asla yanından ayrılmaz.

Bugün paran yoksa yarın olabilir ama bugün şerefin yoksa yarın da olamaz.

Şikayet ettiğin o yaşam, belki de başkasının hayalıdır, yegen.

Ara sıra bakmak lazım yegen, kimde ne kadarız, kim biz de ne kadar?

Bizi seviyormuş gibi yapanlara, biz de inanıyormuş gibi yaparız yegen.

Aile İle İlgili Sözleri;

Aileden biri bıraktığında seni ya da sen bıraktığında aileni, karanlıkta hala çağırırsınız birbirinizi.

Ailen olmadan kolay hedefsin düşmanlarına.

Aileden biri ayrıldığında, yüzünü unutsam da, sesi kalır seninle. Yine devam eder seninle konuşmaya.

Bir babanın çaresizliği, çaresizliklerin en korkuncudur.

Kaynak: Tuncel Kurtiz Sözleri

 

1 Mayıs 2022 Pazar

BİR İRFAN TANIDI DÜNYA

Oturduk çarşıda ki evinde birlikte sohbet ediyorduk. Yengeme takılmadan hiç duramazdı. Bana “Ya sen bir akıl ver ki o kötü adamlar, hırsızlar, soyguncular, o polisleri, savcıları, hakimleri nasıl kandırıp ta atlatıyorlar? Ben evde bu hanımımı kandıramıyorum.” Diyordu.

İşin aslını öğrendim ki, hiç kimseye bildirmeden torunu ile birlikte gitmiş Trabzon da galerinin birinden, bir çift kabin araba almış gelmiş, herkesin sonradan haberleri olmuş. Öyleydi İrfan Ağabeyim, yapacağı bir işi önceden hiçbir Allah'ın kuluna söylemeden yapar, herkese sürpriz etmeği severdi. 

Arabayı almış ama ehliyet yok, hiç te kullanamıyor, Torunu kullanıyor. Halbuki gönlü istermiş ki ‘ben  kullanayım’ 

Bir sabah evden çıkmış gitmiş. Akşam geç gelince yengem sormuş; “Bugün nereye gittin?” “Bir işim vardı.” Demiş. Ertesi gün yine bir şey söylemeden aynı saatlerde çıkmış gitmiş. Akşam eve gelince yine “İşim vardı.” Demiş. Bir şey söylemeden öyle evden çıkıp gidip gelmeğe bir hafta veya on gün kadar devam etmiş. Yengem de daha bir şey sormamış. On gün sonra gitmeyince, bu sefer Yengem sormuş; “Hah bu gün gitmiyor musun?” diye. “Nereye gittiğimi biliyor musun?” demiş Ağabeyim. Yengem de “Ehliyet almağa da!” demiş. “Nerden biliyordu ben hala şaşıyorum.” Diyor. 

Meğer herkesten gizli 75 yaşında ki adam ehliyet almak için on gün kadar Ardeşen de kursa gitmiş fakat kurs öğretmeni “Sen kaza yaparsın bu yaştan sonra şoförlük yapamazsın amca.” Demişte vaz geçmiş. “Bu hanım nerden öğrendi şaşıyorum.” Diyordu. Hanımı evde oturduğu yerde onu öğrenmiş.

Bir gün telefon açtı. Öyle sıkılmış bir ses tonu vardı, “Sen neden gelmiyorsun yanıma? Ben çok ağır hastayım. Birbirimizi görsek iyi olur. Bir daha dünya gözüyle göremeyebiliriz Kardeşim!” Dedi. Ah Ağabeyim benim, ne günler yaşamıştık seninle birlikte. Hele gençlik yıllarımızda hiç iyi gün görmemiş, hep sıkıntılı, acılı bir yaşam yaşamıştık bu hayatta. Az da olsa bir bir dertlerimizi ikimiz bilirdik ve birbirimize yama olmağa çalışırdık. Her şey bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geldi, geçti. 

Ben hiç öyle bir haber alacağımı düşünmemiştim. Haber değil, onun hasta olacağını bile hiç düşünmemiştim. İrfan hiç hasta olur mu? Taş gibi adam. Hem bu güne kadar daha ağzından 'hastayım' kelimesi dahi duymamıştım. Öyleydi huyu, hasta olsa bile ‘hastayım’ demezdi. Daha doğrusu hayatta hiç şikayeti olmazdı veya olurdu da o başkasına bildirmezdi.

Ah Ağabeyim ah, sen ne günlerin adamıydın? Ne acılar çekmiştin? Ne ıstıraplar çekmiştin? Sen çektiklerini dışarı hiç yansıtmamış içinde kavurup geçirmiştin. Dışarıdan seni seyreden insan hep aynı karar görürlerdi. Bunca ömründe ben senden ‘hastayım ağrım var, veya başka bir sıkıntım var’ diye duymamıştım. Ne değişmişti de telefonda ‘hastayım.’ deyip beni çağırıyordun?

Ağabeyim iradesi çok sağlam bir insandı. Bu dünyada o öyle yetişmişti. Ben onun yanında tamamen soldan sıfır kalırdım. O bir karar vereceği zaman, bir gün bekler, o konuyu enine boyuna hesaplar ve kararını öyle verirdi. Ve verdiği kararlarda hiç yanıldığını görmedim. Dünyada en ön sırada onun ailesi ve çocukları gelirdi. Kendisi çok sıkıntılı bir hayat yaşadı. ‘Çocuklarım, torunlarım ilerde rahat etsinler’ diye hep kusur yaşadı. Hiç yılmadı, kimseye yalvarmadı, asla hiç kimsenin önünde eğilmedi. Varsa yedi, yoksa aç gezdi, kimseye belli etmedi. Çalıştı, didindi, kimsenin başaramayacağı işler başardı. Hayatta her zaman tedbirli davrandı. Cüzdanının en kör yerinde her zaman 1000 dolar dururdu. O hep kötü günleri hesaplar, ona göre her zaman tedbirli olurdu.

Çok dayanıklıydı. Bir tarafı kopsa gitse, yüzünü bile ekşitmezdi. Hislerini başkasına hiçbir zaman belli etmezdi. Müthiş bir irade ve merhamet duygusu vardı. Hayatta başkaları tarafından kandırılmağı hiç hazmedemeyen bir insandı. Dürüstlük ve doğruluk en büyük meziyetlerinden biriydi. Hiç yalan konuşmazdı. Ayarında şaka yapmağı çok severdi. Dedikodu nedir bilmezdi ve sevmezdi. Hayatında bazı şeylerden endişe ederdi fakat korku nedir bilmezdi. Esprili konuşurdu fakat öyle her insanla senli benli olmazdı. Dişi ve tırnağı ile çalışarak evlatları için kıymetli araziler aldı. Çok zengin oldu. Beni her gördüğü zaman şaka yollu; “Sen bir şey olamadın! Ben ağayım, ağa!” derdi. En büyük zevki yengeme şaka yapmaktı. “Ha bunu bir türlü kandıramıyorum, başkalarını nasıl kandırabilirim ki?” derdi.

Hasta olduğunu duyunca ben de pek belli etmedim fakat çok üzüldüm. Demek ki kendinden ümidi kesmiş, sağ kalmak için çareler arıyordu koca İrfan Ağa! “Atla uçağa gel, Ankara da hava limanından ben seni alacağım.” Dedim. “Beni uçağa almıyorlar, ciğerlerim ve kalbim bitmiş. Ben bitmişim.” Dedi. O zaman ben de inandım. Çünkü çok sigara içerdi, hem de yercesine gece gündüz hep kaçak tütün içerdi. “Bir taksiye bin ve yola çık, ben de Ankara’dan hareket ediyorum.” Dedim, öyle de yaptık. Samsun da birleştik ve aldım arabama Ankara ya getirdim. Yolda “Evimin birini satıp tedavi olacağım. Sen de bana manevi destek ver.” Diyordu. Güya belli etmiyordu ama eski kudretli halı hiç kalmamıştı. O doktora gitmeği kendine yediremeyen adam, Rize Devlet Hastanesinde birkaç gün yatmış. Doktorlar; “Senin bütün organların bitmiş, çok az ömrün kaldı.” Demişler. O dimdik, başı yüksekte yürüyen dağ gibi adam, kamburlaşmış, tamamen bitmiş, acınacak bir hal almıştı.

Ankara’ya geldikten sonra ertesi gün Onu özel bir hastaneye götürdüm. Kendisi öyle çökmüş fakat yüreği çökmemiş eskisi gibi duruyordu. Biraz moral verdikten sonra endişe etmemesini, evvel Allah kurtulacağını söyledim. Hastanede her bölümde muayene olurken doktor çekilen filmleri inceliyordu. Rize de çekilen diğer filmleri de istedi. Hemen elimizde ki poşetten çıkarıp doktora verdik. Doktor akciğer filmi için; “Bu film başkasına ait, kendi filmini verin.” Dedi. Filme baktığımız zaman anladık, üst tarafında ‘İsmail’ yazıyordu. Hemen ağabeyime sordum; “Kim bu İsmail?” diye. “O ben gelmeden üç dört gün önce öldü. Hastanede tedavi olmak için beraber yattık.” Dedi. Meğer hastanede akciğer filmleri karışmış. Adam gerçekten çok hastaymış, çoktan ölmüş. Ağabeyim o adamın ismini duyunca ve filmlerin karıştığını anlayınca, hemen kafasını kaldırdı, gözlerine ışık geldi, eski heybetine kavuştu ve birkaç zaman sonra tamamen iyi olarak geri memlekete döndü. Bir türlü bırakamadığı sigara onun katili oldu ve bir kaç sene sonra yine sonunda hayattan koptu uçtu gitti.

Bir İrfan vardı bu dünyada, geldi, geçti. Artık yok. Varlığıyla gurur duyduğum, yokluğuna bir türlü alışamadığım, bazen çekiştiğimiz, bazen de sarılıp ağladığımız Ağabeyim İrfan. Hiçbir şey beni avutmuyor artık. Daha çekişecek adam da bulamıyorum. Çünkü o yok. Ama ne yapacaksın? Bu dünyanın kuralı böyle, herkes gidici. 

Ha bu arada sana müjdeli bir haberim var İrfan Ağabey. Hep çocuklarından endişe ederdin ya! Artık endişe etme! Çocuklarının hiç biri de sen düşündüğün gibi kötü olmadılar. Çocuklarında torunlarında çok iyidirler. Onlarla gurur duyabilirsin. Hepsi de sana layık birer insan oldular. Yüzünü kara çıkarmadılar. İnan bana ben onlarla iftihar ediyorum. Onları daha düşünme. Sen rahat ol, nurlar içinde uyu, İrfan Ağabey!


29 Nisan 2022 Cuma

MANGALA

Türklerden Araplara Mangala adıyla, tüm dünyaya Mangala, Mankala, Mancala adlarıyla dağılmıştır. Oyunun 4000 yıllık bir Mangala taşı geçtiğimiz günlerde Kazakistan'da Dastarbaşı'nda bulunmuştur.

Tarihi araştırmalar neticesinde; Mangala Oyunu Tunç devrinden beri Saka, Hun, Göktürk, Uygur, Karahanlı, Selçuklu, Osmanlı ve Memlük Devletleri tarafından sıkça oynandığı, diğer Türk Oyunları gibi bir strateji oyunu olduğu ve satranç oyununun atası olduğu tespit edilmiştir.
Mangala Divanu Lugati't-Türk eserinde bile 'Göçürme-Köçürme' adıyla yer alır.

Oyuna kura ile başlanır, 48 adet farklı renk taşlarla oynanır ve 4 ana kuralı vardır.

1. KURAL: Oyuna başlayan oyuncu kendi bölgesinde bulunan istediği kuyudan 4 adet taşı alır. Bir adet taşı aldığı kuyuya bırakıp saatin tersi yönünde, yani sağa doğru her bir kuyuya birer taş bırakarak elindeki taşlar bitene kadar devam eder. Elindeki son taş hazinesine denk gelirse, oyuncu tekrar oynama hakkına sahip olur. Oyuncunun kuyusunda tek taş varsa, sırası geldiğinde bu taşı sağındaki kuyuya taşıyabilir. Hamle sırası rakibine geçer. Her seferinde oyuncunun elinde kalan son taş oyunun kaderini belirler.

2. KURAL: Hamle sırası gelen oyuncu kendi kuyusundan aldığı taşları dağıtırken elinde taş kaldıysa, rakibinin bölgesindeki kuyulara da taş bırakmaya devam eder. Oyuncunun elindeki son taş, rakibinin bölgesinde denk geldiği kuyudaki taşların sayısını çift yaparsa oyuncu bu kuyuda yer alan tüm taşların sahibi olur ve onları kendi hazinesine koyar. Hamle sırası rakibine geçer.

3. KURAL: Oyuncu taşları dağıtırken elinde kalan son taş, yine kendi bölgesinde yer alan boş bir kuyuya denk gelirse ve eğer boş kuyusunun karşısındaki kuyuda da rakibine ait taş varsa, hem rakibinin kuyusundaki taşları alır, hem de kendi boş kuyusuna bıraktığı taşı alıp hazinesine koyar. Hamle sırası rakibine geçer.

4. KURAL: Oyunculardan herhangi birinin bölgesinde yer alan taşlar bittiğinde oyun seti biter. Oyunda kendi bölgesinde taşlarını ilk bitiren oyuncu, rakibinin bölgesinde bulunan tüm taşları da kazanır.

Oyuncu elinde bulunan taşları dağıtırken elindeki son taş, rakibinin bölgesinde denk geldiği kuyudaki taşların sayısını 3 yaparsa o kuyu oyuncu tarafından ele geçirilmiş olur. Oyuncu ileride rakibi ve kendisi tarafından bu kuyuya koyulacak tüm taşların sahibi olur. Sahibi olduğu taşlar oyuncunun kendi hazinesine koyulur. Kale kuralının uygulandığı oyunlarda taşları dağıtırken hazinelere taş bırakma kuralı ortadan kalkar. Kaleyi belirlemek için farklı renkte taşlar kullanılır. Oyuncular 6 nolu kuyuya kale kuramaz. Bir sette her oyuncu sadece bir kez kale kurabilir. Oyunculardan herhangi birinin önünde bulunan kuyularda taş kalmadığı zaman oyun sona erer. Önünde ki kuyularda taş kalan oyuncu bu taşları kendi hazinesine koyar. Son olarak hazinelerde bulunan taşlar sayılır. Hazinesinde en fazla taş olan oyuncu oyunu kazanır.

Mangala Oyunu 5 set oynanır. Oyunu kazanan oyuncu (1) puan, kaybeden (0) puan ve berabere kalan oyuncular yarım (0,5) puan alır.