SAYFALAR

22 Eylül 2024 Pazar

OY ASİYE


Türkü "Laz" türküsü olarak bilir ama, aslında Oy Asiye Türküsü Giresun Görele de yaşayan bir Çepni Türkmen kızı Asiye'den sebep ölen oğlu için; bir annenin söylediği bir ağıttır.

Ömer Akpınar tarafından TRT repertuarına verilen bu türkü, dizi filmlerde de tekrarlanarak gündem olmuştur.

Türkünün hikayesi şöyle;

Giresun, Görele, Çavuşlu Beldesi, Sisdağı yaylasında kale olarak da kullanılan bir konakta bir Bey oturmaktadır, Kara Bey ve bu Bey'in üç kızından en büyüğünün adı Asiye dir.

Asiye kısa boylu esmer bir kızdır Babası Kara Bey Beşikdüzlü tüccar Nazif Bey ile büyük kızı Asiye'yi evlendirir. Erkek çocuğu olmadığı için Damat Nazif'i içgüvey olarak konağa alır ve hep birlikte yaşarlar. Nazif ile Asiye'nin iki kız çocukları olur.

Bir zaman sonra Nazif bey evdeki hizmetçi kızla Asiye’yi aldattığı ortaya çıkınca mutlulukları bozulur. Asiye olaydan haberdar olunca çok kızar, kıyametler koparır ve Kocası ile aralarında kavga başlar.

Boşanmak için Asiye Nazif'i mahkemeye verir ve boşanırlar. Kocası Nazif Bey'in çok gücüne gider. Boşandıkları gün Nazif mahkeme kapısında düşer bayılır. Mahkeme de görevli memur Ahmet Bey olaylara şahit olur ve "ne değerli kadınmış, boşandığı için kocası bayıldı." diye düşünür, Asiye'ye aşık olur. Uzun zaman Asiye'yi almağa çalışır fakat başaramaz. Sonunda Ahmet bey Asiye’nin Amca oğlu Aslan beyi elde edip araya koyarak Asiye ile sade bir düğünle evlenirler. Görele’nin Yeğenli köyünde Ahmet Beyin kalmakta olduğu lojmana yerleşip orada yaşamağa başlarlar.

Ayrılığı bir türlü içine sindiremeyen Nazif Bey Asiye'yi unutamaz ve sık sık yaşadığı köye giderek boşandıkları halde yine yakınlarında bulunup uzaktan görmek ister. Bir gün Asiye’nin bulunduğu Yeğenli köyü meydanında ahbapları ile oturup sohbet ederken karşı taraftan at üstünde dörtnala heybetli bir adam gelir. Nazif bey adamı görünce etkilenir ve ayağa kalkıp "Kim bu gelen yabancı" diye sorar. Yanındakiler "O gelen yabancı Asiye’nin yeni kocası Ahmet Beydir." derler. Nazif Bey oracıkta yığılıp kalır. Bir daha hiç ayağa kalkamaz. Bir tas su bile içemeden kalp krizi geçirip hayata gözlerini kapatır. Haberi aldığı zaman bu durumdan çok etkilenen ve üzülen Nazif Bey'in annesi, Asiye için bir ağıt yakar. İşte o ağıtın ta kendisidir bu 'Oy Asiye' türküsü.

Adı dilden dile dolaşan Asiye Ahmet beyle mutlu bir beraberlik geçirmeğe devam eder fakat eski eşi Nazif hakkın rahmetine kavuşmuştur.

İşte eski eşi Nazif'in ölümüne sebep olan Asiye için, Nazif'in annesinin yaktığı ağıt;

"Ağasarın balını da
Gel salını salını
Adam cebinde daşır da
Senin gibi gelini
Oğul nazifim oğul

Oy asiye asiye
Tütün goydum kesiye
Anan seni verecek de
Bir bağ pirasiya
bir evlek pirasiya
Oğul nazifim oğul

Sis dağının başları da
Kesme kesme daşları
Adamı öldürüyü
Nazlı yarin gaşları
Oğul nazifim oğul

Oy asiye asiye
Tütün goydum kesiye
Anan seni verecek de
Bir bağ pirasiya
bir evlek pirasiya
Oğul nazifim oğul

Sis dağının başları da
Küfür küfür esiyu
Baban bu yıl gurbanı da
Çifter çifter kesiyu
Oğul nazifim oğul

Oy asiye asiye
Tütün goydum kesiye
Anan seni verecek de
Bir bağ pirasiya
bir evlek pirasiya
Oğul nazifim oğul"



11 Eylül 2024 Çarşamba

ÇARPILMA

Bazı telefon numaralarından aradıkları zaman sakın 'EVET' demeyin. Aslında hiçbir aramada o kelimeyi kullanmayın. Bu telefon numaraları resmi kurum numaraları da olabilir. Nasıl olmuşsa bu numaraları ele geçirmişler, insanlara bu numaralardan ulaşıyorlar ve dolandırıcıdırlar.

Sonra her şeyinizi elinizden alırlar çok pişman olursunuz.

Aslında herhangi bir numarayı kendiniz aramadığınız sürece, arayan kişi her zaman şüpheli durumdadır ve şüpheli gözüyle bakmak gerekir. Çünkü aradığı numarayı istediği gibi gösteren siteler ve uygulamalar mevcut.

Dolandırıcılık, aslında son derece basit bir biçimde gerçekleştiriliyor. Bir gün telefonunuz çalıyor, arayan genelde yerel bir numara olduğu için şüphe çekmiyor. Sizde normal olarak telefonu açıyorsunuz ve karşı taraf size kendisini gayet normal bir şekilde takdim edip, uydurma bir isim kullanıyor şirketten aradığını söylüyor. Ardından "Beni duyabiliyor musunuz?” diye soruyor. Yanı size 'EVET' dedirtmek istiyor ya! Siz de doğal olarak “EVET” diyorsunuz. İşte o an tuzağa çoktan düşmüş oluyorsunuz. Çünkü sizin ağzınızdan çıkan 'EVET' kelimesi kaydediliyor. Bu söz ile sözlü bir anlaşmaya ONAY vermiş, ödeme yapmayı kabul etmiş oluyorsunuz. İkinci bir husus sizin sesinizle aynı şekilde bu ses yapay zekaya aktarılıyor ve artık her zaman sizin isteğiniz dışında kullanılmağa hazır hale geliyor.

Bu tarz telefon dolandırıcılığı vakalarının çok hızlı arttığına dikkat çeken uzmanların aktardığına göre, telefonda “EVET” dedikten sonra dolandırıcılar sizi, aslında satın almadığınız bir ürün ya da hizmetin ödemesini yapmaya zorluyorlar. Siz bu talebe karşı çıkarsanız, telefonda “evet” dediğiniz için hukuki işlem başlatmakla tehdit ediyorlar.

Dolandırıcılar bazen, kredi kartını çaldıkları kişinin sesini kaydetme yöntemine de başvurabiliyorlar, böylece kartı rahatça kullanıyorlar. Karşı taraftan “Beni duyabiliyor musunuz?” cümlesini duyar duymaz, tek kelime etmeden veya aksi cevap vererek telefonu KAPATMALARI ya da tanımadıkları numaraların çağrılarına yanıt vermemeleri yönünde hareket etmelidirler.

15 Temmuz 2024 Pazartesi

İŞTE EN BÜYÜK İHANETLERDEN BİRİ


SOFYA 1914
Bulgar Kralı’nın ülkesindeki yabancı devlet temsilcilerine verdiği resepsiyonlardan birinde geçen vakitle beraber sohbetler de hayli ilerlemişti.

Üniformasının içinde çakı gibi duran sarı saçlı mavi gözlü Türk Subayının yanına bir adam yaklaştı;

-Merhaba ! Siz herkesin övgüyle bahsettiği Osmanlı Devletinin, Sofya Ateşemiliteri, Yarbay Mustafa Kemal Bey olmalısınız..

-Merhaba ! Siz de Türkçe konuştuğunuza göreee..

-Evet ben de sizin gibi Türküm. Kendimi tanıtmama izin verin. Bendeniz Varna Milletvekili Şakir Zümre. Bulgaristan Parlamentosundaki, 17 Türk vekilden biriyim..

-Müşerref oldum Şakir Bey. Ben de Yarbayım, çok zamandır sizinle tanışmak istiyordum.
                                     **********
Uzun yıllar sürecek bir dostluğun temelleri atılmıştı o gece..

Yarbay Mustafa Kemal Bey’in Sofya’dan ayrıldığı, 1915 Ocak ayına kadar birbirlerine yaren olmuşlardı.
                                   **********
SOFYA-1920

-Şakir Bey telgrafınız var.

-Kimden!

-Türkiye’den…

-Teşekkürler!

“Kıymetli dostum Şakir Zümre, Türk Milli Mücadelesinin başarıya ulaşması için vatan bugün sizden hizmet bekler.. Size ilettiğimiz listedeki silahları temin ederek anavatana göndermenizi rica ederiz. Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal”
                                  ***********
Emir telakki etti, Şakir Zümre bu telgrafı. Hemen bağlantılarını kullanarak istenilen silah ve mühimmatı temin ederek Ankara’ya gönderdi..

Birkaç ay sonra gelen postacı,

Ankara’dan yeni bir isteğin geldiğinin habercisi olmalıydı. Heyecanla açtı telgrafı, yanılmamıştı;

“Kıymetli kardeşim Şakir Zümre, Vatanın kurtuluşu için bizlere verdiğiniz destek için müteşekkiriz.

Anadolu’nun zor şartlarında kendi silah ve mühimmatımızı üretmeye çalışıyoruz. Bunun için daha fazla yetişmiş insan gücüne ihtiyacımız var. Sizden Bulgaristan’da silah üretimi konusunda tecrübeli insanları bularak Ankara’ya göndermenizi rica ediyoruz. Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal.
                                                  *******
Dumanlar saça saça Ankara Garına giren kara treni bekleyen, Türk Subayı heyecanla karşıladı konuklarını;

-Hoş geldiniz Beyler, sizler Şakir Zümre Bey’in göndermiş olduğu teknik elemanlar olmalısınız..

-Hoşbulduk,

Evet.. Buyurun o vakit, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri sizleri bekliyor..
                                        *********
ARALIK 1923 – SOFYA

-Şakir Bey telgraf..

-Verin teşekkür ederim..

“Sayın Şakir Zümre, Türk Milli Mücadelesine vermiş olduğunuz kıymetli desteklerinizden ötürü,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, “İstiklal Madalyası” ile ödüllendirilmiş bulunmaktasınız. Madalyanızın takdimi için en kısa zamanda Ankara’da olmanız rica olunur.”
                                                *********
OCAK 1924 – ANKARA

-Büyük Türk Milletinin Başbuğ’u, Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Sizi saygıyla selamlıyorum..

Hoş geldiniz kıymetli dostum, Buyurun lütfen oturun!

-Paşa Hazretleri çok büyük bir iş başardınız.

-Asıl savaş iktisadi savaştır kıymetli dostum, ve bu konuda da vatan sizden hizmet bekliyor..

-Emrinizdeyim Paşam..
                                                                     ******
Şakir Zümre, 1925 yılında, İstanbul’da Haliç kenarında, 'Türk Sanayii Harbiye ve Madeniye' Fabrikasını açarak, Türk Kara, Türk Hava ve Türk Deniz Kuvvetlerinin, ihtiyacı olan silah ile mühimmatları üretmeye başladı. 300-500-1000 kg lık bombalar yaparak, Türk savaş uçaklarının hizmetine sundu.

İmal ettiği sualtı ve denizaltı bombaları, Deniz Kuvvetlerimize can suyu oldu. Türk Ordusu için Mayınlar, işaret fişekleri, el bombaları üretti fabrikasında.

Onun ürünlerinin tahrip gücü, dünyadaki muadillerinden daha fazla olduğu için, yabancı devletlere, silah ihraç etmeye başladı.

                                                      ******
Atatürk’ün dostu, Atatürk’ün kurduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne hizmete devam ediyordu..

Milli Bayramlarda, Şakir Zümrenin ürettiği silahlar, onurla geçiş yapıyorlardı Vatan Caddesinden. Yüzde-yüz yerli sermayeyle kurulan, Türk girişimcisi, Mühendisi ve işçisinin gurur kaynağıydı bu silahlar.
                                                    *********
Mustafa Kemal, vefat etmişti lakin Amerika’yla yapılan anlaşmalar gereği, 1940'ların sonunda, Marshall Yardımları yurda gelmeye başlayınca, Türk Milli Savunma Sanayinin, gözbebeği bu şirketimiz sallanmaya başladı.

Amerika elindeki eski püskü silahları, 'YARDIM' adı altında, Türkiye’ye hibe etmekte ve Milli Silah üretilmesini engellemeğe çalışmaktaydı.

Türk Milli Savunma Sistemi çökmek üzereyken çalmadık kapı, gitmedik yetkili bırakmadı Şakir Zümre. Devlet ondan silah ve mühimmat almadığı gibi başka ülkelere de sattırmadığı için çalışanlarına maaş ödeyemez duruma geldi.

Çaresiz kalınca, 'kapıya kilit vurmaktan iyidir' diye, düşünerek uçak, silah ve bomba fabrikasını, soba fabrikasına çevirmek zorunda kaldı. Bir zamanın ünlü Türk Savunma Sanayi Fabrikası, bir süre de soba fabrikası olarak sanayiye katkıda bulunmak için çaba sarf etti.

Bir Milli Bayramda, Devlet Erkanı Vatan Caddesinde resmi geçidi izlerken, kırgınlığını onlara anlatmak için, alana gelen soba yüklü ve üzerinde; “ŞAKİR ZÜMRE” yazan kamyon tokat gibi indi suratlarına.        

Türk Milli Savunma Sanayinin, anlı şanlı Şakir Zümre'sini sobacı yaptınız mesajıydı bu.
                                                        **********
1966'da vefat eder Şakir Zümre. Ölümünün ardından, dört yıl daha dayanır silah fabrikasından dönme soba fabrikası ve 1970 yılında kapısına kilit vurulur.

                                                        **********
İşte bu, Atatürk’ün emriyle Türkiye’ye gelip, Savunma Sanayisini kuran, silah ve mühimmatta dışa bağımlılıktan Türkiye'yi kurtarmak isteyen, İstiklal Madalyalı, büyük bir vatanperver Türk evladının gerçek bir hikayesidir. Ve ne yazık ki, hedefine ulaşamamış, bitmemiş, bitememiş, bitirtmemişler.

Ve aynen diğer müteşebbisler de;
 
Vecihi Hürkuş,

Nuri Killigil,

Nuri Demirağ,

Devrim Otomobilleri,
 
Karakurt ve

Bozkurt Lokomotiflerinde, olduğu gibi.   ALINTIDIR.