Bir İngilizce Öğretmeni Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret eden bir kız çocuğuna Atatürk'ün ağzından bir mektup yazdı. Buyurun lütfen okuyun!
"Sevgili Kızım Safiye!
Bugün, benimle ilgili sarf ettiğin kötü sözleri duydum.
Üzülmedim desem yalan olur. Ama ne için, ne kadar üzüleceğime bir türlü karar
veremedim. Sana mı üzüleyim, kendime mi üzüleyim yoksa benim gibi seçilmiş ve
adıyla hitap ettiğin şuan ki Cumhurbaşkanınız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a mı
üzüleyim, bunların hepsini geçtim, senin başını örterek, ahlaki yetişkinliğe
ulaştığını zannedip, büyüklere saygıyı ve mezarlıkta küfür edilmeyeceğini
öğrenemediğini öğrenen ailene mi üzüleyim…
Bu laflarını ve bana karşı yapılanları düşündükçe, aklıma
neyi eksik yaptım sorusu gelmiyor değil.
Dağılmakta olan bir imparatorluğu, dört bir tarafı düşmanla
çevrili Anadolu’yu, köylerinde Ermeni ve Rumların tecavüzlerine maruz kalan analarımızın
olduğu şehirleri, silah arkadaşlarımla bir olup, gece gündüz demeden savaşarak
kurtarmaya çalıştık…
Biz de bilirdik, Kazım Karabekir’le, İsmet İnönü’yle, Fevzi
Çakmak’la Avrupa’ya kaçmayı, Londra’da, Paris’te, Roma’da senin gibi aylak
aylak gezmeyi, elinde kameralarla fotoğraf çekenlere 5 sterlin verip,
Osmanlı’nın arkasından atmayı…
Ama yapmadık, yapamadık. İçimizdeki vatan sevgisi bu
isteklerimizi yendi…
Kimimiz evinden barkından oldu, kimimiz anasını, kimimiz
eşini, kimimiz çocuklarını kaybetti… Ama hiç pes etmedik…
Beni zaten biliyorsun, umarım öğretmenlerin anlatmıştır,
hayatımın hepsi cephede geçti sayılır. Evlenip, soyumu devam ettirmek için
zaman bile bulamadım…
Senin yaşında, cephede binlerce Anadolu kadını öldü, senin
bu günleri görebilmen için, biliyor musun? Nene Hatun’u anlattılar mı sana,
ondan haberin yok, ama bence iyi bir araştır…
Diyorlar ya, ben Osmanlı’yı dağıtmışım… Ben dünyaya gelmeden
zaten Osmanlı birçok toprağını kaybetmişti. Balkanlarda, doğuda, güneyde
kaybedilmedik hiç bir yer kalmamıştı… Anadolu tümüyle işgal altındaydı…
İşte biz silah arkadaşlarımızla Türklerin anayurdu
bildiğimiz Anadolu’yu geri aldık…
Geri alınca da halkı yönetime katalım, halkın sözü geçsin
diye Cumhuriyeti ilan ettik. Cumhuriyeti hiç ortaya çıkarmasaydım, İmparator
gibi bir hayat yaşardım onu belirteyim. Ama, Orta Asya’dan geldiğinden beri
özgürlüğüne düşkün olan asil Türk Milletine en uygun yönetim şekliydi
Cumhuriyet…
Cumhuriyeti ilan eder etmez ilk işimiz, Osmanlının
parçalanmasına hız katan, senin gibi körpecik beyinleri istedikleri şekilde yıkayan,
dini kendilerine göre öğreten tekke ve zaviyeleri kapatmak oldu… Bırakalım da
insanlar, son güzel dini, tertemiz kutsal kitap Kuran’dan öğrensinler istedik…
Tevhidi Tedrisat kanunu çıkarak Eğitim-Öğretimi
birleştirdik, kız çocuklarının okuması için önlemler aldık. Hatta sen bilmezsin
belki, büyüklerine sor… 29 tane İmam Hatip Okulu ve İlahiyat Fakültesi açtık…
Kadınlarımız ezilmesin, yönetimde söz sahibi olsun diye,
birçok Avrupa ve Dünya ülkesinde bile yokken, kadınlara seçme ve seçilme hakkı
verdik… Kadınları iş hayatına yönlendirdik, devlet memurlukları görevine aldık…
Ezilmeyin, yücelin diye…
Kızım;
Bu ülke, bu millet öyle yüce bir millettir ki, Biz Osmanlıyı
kuran Ertuğrul Gazi’yi de minnetle anarız, İstanbul’u fetheden Fatih Sultan
Mehmet’i de, Anadolu’yu Türk Yurdu haline getiren Alparslan’ı da…
Biliyor musun, Cumhurbaşkanı olduğum dönemde, Arap Kralı, Beytullah-Kabe’yi
ortadan kaldıracağına dair bir söz sarf etmiş. Arabistan kralına mektup yazarak,
böyle bir şey yaparsa karşılığında Türk Ordusuyla Arabistan’ı yerle bir
edeceğimi belirtmiştim.
Unutma yavrum, 'Tarihini unutmuş bir millet, başka
milletlerin avı olmaya mahkumdur.'
Ömrüm yetmedi, 57 yaşında göç ettim fani dünyadan…
Ömrümü Türklüğe adadım… Ölmeden önce, 'Benim naçiz vücudum
elbet bir gün yok olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar
kalacaktır.' dedim…
Mirasımın büyük bir kısmını, Türk Tarih Kurumuna ve Türk Dil
Kurumuna bağışlamak için talimat verdim…
Şahsi meselem Hatay Sorununun çözüldüğünü göremesem de,
olayın tamamen bizim lehimize çözülmesi için tüm girişimleri yaptım…
Bugün, bana kötü sözler sarf ettiğin yer var ya, Anıtkabir,
orayı ben yaptırmadım… Benim isteğim, Hatay, Dörtyol’a gidip, hayatıma orda
devam edip orda kalmaktı… Olmadı, İstanbul’da, acımasız bir hastalığın
pençesine düşüp, orada öldüm…
Benden sonra gelenler de, benim için bir anıtmezar
yaptırmayı düşünüp, Ankara’ya nakletmişler naaşımı…
Mektubumu fazla uzatmak istemiyorum…
Ben senin yaşındayken, askeri okulu bitirmiş, ülkeme nasıl
hizmet ederim hesabı yapıyordum…
Sen de bundan sonra ki hayatında güzel şeylerle anılmak
istiyorsan, ülken için, Türklük için, dinin için güzel şeyler yap…
Ben hala bütün ümidimin gençlikte olduğuna inanıyor ve seni
en kalbi duygularımla selamlıyorum…
Gazi Mustafa Kemal" ...diye bir mektup yazardı herhalde
bu kızımıza Ulu Önderimiz...
Saygılarımla... Hanefi Zobar İngilizce öğretmeni. ALINTI