SAYFALAR

3 Ağustos 2025 Pazar

İSTANBUL SEMT İSİMLERİ

Merak müthiş bir duygudur. Araştırmak, incelemek, derinlemesine.) Hadi gelin Tarih kokan Taşı toprağı altın dediğimiz İstanbul'un semt isimleri nereden geliyor.? Bakalım!

ŞİŞLİ- Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı biliniyor.

PENDİK-Bizans Döneminde “her tarafı surlarla çevrili” anlamını taşıyan Pantecion, Latin egemenliğinde ise “duvar” anlamına gelen Peninda-kot ismini almıştır. Bu da bizi, Pendik'in egemen olan devletlerce bir savunma hattı olarak kullanıldığı anlaşılır.

SÜTLÜCE- Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır.

AHIRKAPI- Marmara Denizi'nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, Padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.

TAHTAKALE- Sözlük anlamı 'kale altı' olan Taht-el-kale'nin bozulmasıyla Tahtakale'ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının tahta olduğu için bu ismi aldığı tahmin ediliyor.

ŞAŞKINBAKKAL- Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkânı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala "şaşkın bakkal" yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt ismi Şaşkınbakkal olarak kaldı.

EMİNÖNÜ- Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adını burada bulunan 'Gümrük Emirliği'nden alıyor.

TAKSİM- Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı.

ÜSKÜDAR- Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüştü.

ÇENGELKÖY- Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.

GALATA- Gala, Rumcada "süt" anlamına gelir. Bir rivayete göre Galata'nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca 'denize inen yol' anlamına gelen 'galata' kelimesinden bu isim verildi.

BOSTANCI- Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alır.

VELİEFENDİ- Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi'nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi'yle anılır.

ÇATLADIKAPI: Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı bir verilen kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt, hem de kapı Çatladıkapı olarak anıldı ve bu isim verildi.

FERIKÖY- Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri’den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri’nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.

HORHOR: Fatih Sultan Mehmet bölge civarında yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere, “Buraya bir çeşme yapın baksanıza ‘hor hor’ su sesleri geliyor” der ve buraya bir çeşme yapılır ve o zamandan sonra çeşme de semt de Horhor ismiyle anılır.

UNKAPANI: Bazı satış yerlerinde Arapça’da ‘Kabban’ adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.

OKMEYDANI: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.

KADIKÖY -Khalkedon, Kadıköy'ün eski adı. Hikayeye göre, milattan önce 7. yüzyılda, bir kavim kendilerine yeni bir yer arar yerleşmek için ama nereye yerleşeceklerini bilemez. Sarayburnu'na yerleşirler, Byzantion şehrini kurarlar ve karşı kıyıya da Khalkedon yani Körler Ülkesi adını takarlar. Kadiköy ismi de buradan gelir.

BEYOĞLU -Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, Islamiyet'i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensinin burada oturmasından geliyor semtin adı.

TUZLA-Osmanlı Döneminde ıstanbul'un tuz ihtiyacını karşılayan, burada bulunan Tuz Gölünden adını almaktadır. Yetmiş yıl evveline kadar bu gölden tuz çıkarılmaktaydı.

KARTAL-Kartal adını ilk defa Bizans zamanında sahilde balık avlamak için gelip buraya yerleşen "Kartelli" isminde bir balıkçıdan almıştır.

MECİDİYEKÖY -Abdülmecid, Sırbistan civarından gelen muhacirleri iskân etmek için, burada bulunan dutlukları onlara vererek bir köy kurmalarını sağlamıştır. Köye de Abdülmecid'in anısına; “Mecidiye Köyü” adı konulmuştur. Alıntı


22 Mayıs 2025 Perşembe

ŞAŞIP KALIYORUM

Arap İngiliz'le birleşmiş Türk'ü arkadan vurmuş.

Ermeni Rus'la birleşmiş, Doğu Anadolu'yu kana bulamış.

Rum Yunan'la, Yunan İngiliz'le birleşmiş, Batı Anadolu'yu ele geçirmiş.

Ülkenin mahvolmadık, yıkılmadık, yanmadık, kan dökülmedik, kül olmadık hiçbir yeri kalmamış.

Elde avuçta yok, İstanbul ile İzmir bile yok!..

Anadolu'nun altı yedi milyon nüfuslu en yoksul bölümüyle, yüzde doksan beşi okuma yazma bilmez,

Yorgun, yoksul, bitkin, ezik bir halk..

Nasıl kurtulmuşuz?..

Şaşıp kalıyorum...

Yunan'ı nasıl denize döküp hizaya getirmişiz?

İngiliz'i İstanbul'dan nasıl çıkarmışız?

Dünyanın süper güçleriyle masaya nasıl eşit oturmuşuz?

Yıl 1920

Anadolu'da 10-11 milyon savaş artığı yaşıyor; aç biilaç, parasız;

Yüzde 95'i elifi görse mertek sanacak kadar alfabesiz... .

Ne yapacaksın?..

Demokrasi yap!.. Nasıl yapacaksın?..

2000'li yıllarda Nurcu tarikatının ardına bu kadar adam takılmışken,

1923'ün yanmış yıkılmış Anadolu'sunda nasıl demokrasi yapacaksın?..

Kalan ne?

Yıl 1923

Komşunun komşuyu boğazladığı iç savaşlardan, Anadolu'yu mezbahaya döndüren dış savaşlardan yeni çıkmışsın.

Fabrikan yok,

İşçin yok,

İş adamın yok,

Mühendisin yok,

Doktorun yok,

Uzmanın yok,

Tüccarın yok,

Suyun yok,

Barajın yok,

Elektriğin yok,

Kadınların çarşafta çuvala giriyor,

Erkeğin dört karı alıyor,

Yurttaşlik yasası yok,

Üniversiten yok,

Banka yok,

Burjuva yok,

Proletarya yok,

İhracatçı yok,

İthalatçı yok,

Sermayen yok.

Kalkın bakalım...

Nasıl kalkınacaksın?...

Sermayesiz ekonomik kalkınmanın yumurtasız omletten ne farkı var?

Mustafa Kemal kuşağı ne yapmış?...

Yöneticiler devletçiliğe neden ve nasıl sarılmış?..

Türkler bankacılığı nasıl öğrenmiş?..

Merkez Bankası 1930'a değin neden açılamamış?..

Özel sektör nasıl oluşturulmuş?..

Yeni devlet nasıl kurulmuş?..

Çağdaş öğretime nasıl geçilmiş?

1920'de 10-11 milyon nüfusun yüzde 95'i alfabesizken savaş artığı bir toplumla, okuma yazma

seferberliği nasıl açılmış?

Kitaplıklarda kitap yokken, Ulusal kütüphane nasıl kurulmuş?..

Okullarda tarih kitabı bile yokken tarih nasıl yazılmış?..

Yok olmanın kuyusundan çıkıp var olmanın doruğuna nasıl tırmanılmış?..

Yunanlı ile dostluk nasıl kurulmuş?..

Avrupa'da saygınlık nasıl kazanılmış?..

Şaşıp kalıyorum...

2000'li yılları geçtiğimiz, yetmiş milyonluk Türkiye'nin haline bakıyorum...

Hiçbir şeyimiz yokken neler yapmışız?..

Her şeyimiz varken neler yapamıyoruz?..

Bir de bu ortamda, Mustafa Kemal'e saldıranlara bakıyorum..

Daha çok şaşıp kalıyorum. Alıntı. İlhan Selçuk



14 Nisan 2025 Pazartesi

KAFANA ÇAL TAŞINI

İsmet İnönü, muhalefet liderliği döneminde 1 Mayıs 1959 tarihinde Uşak'ta atılan bir taşla başından yaralanır. Bu çirkin olay üzerine şair Behçet Kemal Çağlar, taş atanı ağır şekilde kınayan “Kafana Çal Taşını!” adlı bir şiir yazar. 

O zamanda Beehçet Kemal Çağlar İstanbul Radyosunda çalışmaktadır. Dönemin iktidarı ise bu şiir nedeniyle Behçet Kemal Çağlar'ın İstanbul Radyosu’ndaki görevine son verir.
İsmet İnönü, bu olay üzerine Behçet Kemal Çağlar’a, 13 Mayıs 1959’da şu mektubu gönderir:

"Sevgili Behçet Kemal Çağlar,

Benim yüzümden sizi radyodaki hizmet imkanınızdan mahrum etmişler. Çok üzüldüm. En ayıp tecavüzlerin açıkça himaye edildiğine sadece bu olay başlı başına bir delildir. Siz hususi geçiminizle de sarsılmış oluyorsunuz. Size bütün ömrümde hiçbir faydam olmadı. Sebep olduğum üzüntülerden dolayı bir daha mahcup oluyorum.

Gözlerinizden sevgilerle öperim aziz kardeşim."

Behçet Kemal Çağlar ise 17 Mayıs 1959'da İnönü’ye şu cevap verir:

"Paşam,

Hayatımın en yüce, en manalı mektuplarından birini sizden almış bulunuyorum.

Ben, gönlümden kopan ve vicdanımdan yükselen o mısraları yazmış olmanın şevki ve gururu içindeyim.

Seviyesinin ve sanatının hakkını veren bir şair olarak haz içindeyim.

Maddi durumumda da hiç bir sarsıntı yok; hemen telafi ettim; üzülmeyin. Hem, siz bir yola hayatınızı korken ben bu kadar küçük bir fedakarlıkta bulunmuşum, çok mu?

Nasıl kaleminiz vardı da "size bütün ömrümde hiçbir faydam olmadı" diye yazabildiniz, a başarısı kadar tevazun da büyük adam: Ben, kurtardığınız vatanın çocuğu, harbe sokmadığınız neslin bir mensubu değil miyim? ..

Ellerinizden öperim........" Alıntı