SAYFALAR

2 Mart 2025 Pazar

AKILLI OLAN KAZANIR

Çok küçüktüm 8-10 yaşlarında, Ramazanda köydeki arkadaşlarla camiye giderdik. Kendim nasıl oruç tutardım tam olarak bilmem de arkadaşlarımın bazıları gece niyet eder öğle oldu mu oruçlarını açarlardı, ben de birkaç defa öyle yaptığımı hatırlıyorum. Eh ne yapalım çok acıkırdık.

‘Niyet ettin mi iftar olmadan oruç açılmaz. Açarsan 61 gün kefaret denilen cezalı olarak tutman lazım. Yoksa Cehenneme gidersin!’ diyorlardı. Sonra korkumdan 61 gün o kefareti bir defa tuttuğum da oldu. Canım çıkmıştı.

Ben ne bileyim? Hoca vaizde ne derse ona inanıyordum ve korkudan ölüyordum. Bir de ‘Hoca böyle yanlış dedi’ dediğimiz zaman ‘Sus çarpılırsın hocanın hakkında öyle konuşulmaz’ derlerdi. Bazı hocalarda kendilerini Allah’ın yerine koyar, kesin hüküm verirlerdi; “Sen Cehennemde yanacaksın. Vah yazık, senin için üzülüyorum.” Diyorlardı.

Bizim köyün Hocası Mutinoğlu Hilmi Amcaydı. O köyün yukarı taraflarında oturuyordu ve çok dürüst bir insandı. Vaiz ettiğini hiç hatırlamıyorum. Cuma günleri daha önce yazdığı kağıttan hutbe okurdu. Can kulağıyla dinlerdik ve sözünden hiç çıkmazdık. Sadece Cuma günleri ve bir de ramazanlarda gece camiye gelirdi, Teravih namazları kıldırırdı. Maaş filan almadan hocalık yapardı. Kimseden para filan yardım da toplamazdı. Hep sorardım; "Hilmi amca bugün çok darlandım, iftardan önce orucu bozdum, 61 gün tutacak mıyım?" diye. O "Yok, sen çocuksun, tutabiliyorsan tut, bozsan da günah olmaz." derdi. Ama ben yine tedbirli davranır, tam iftara yakın 5-10 dakika kala 'oruca' niyet ederdim. Güya aklımca Allahı kandırırdım.

Gündüz Ağabeyim İrfan ile ağaç kabuklarından boru yapardık. İftar olduğu zaman o boruyu öttürür, başkalarının da oruçlarını açmalarını sağlardık. Birbirimizden önce boru çalmak için acele eder, beş on dakika önce öttürdüğümüz de olur ve komşulara erken iftar açtırırdık. Ağabeyim biraz büyük olduğu için onun yaptığı borunun sesi iyi olur, benimki ses getirmezdi. Ben de gündüz onun borusunu sakladığı yerde bulur, benimki ile değiştirirdim ve Ağabeyim öttürürken anlar, beni döverdi.

Akşam iftar olduktan sonra camiye, teravih namazı kılmağa gitmek için can atardık. Sonrada köyün çocukları bir birimize övünürdük; ‘Ben hiç kaçırmadım, her akşam kıldım.’ Diye ve Cennete gideceğiz diye sevinirdik. Çünkü orada her şey serbestti ve her şey vardı. Biz içmezdik ama dereler, ırmaklar hep şarap akıyordu. Bir de Huri kızları ile evlenecektik. Sahi hiç düşünmezdik, bu dünyada yasak ta öteki dünyada niçin yasak değil? Bu dünyada Huri kızları yok ta, öteki dünyada niçin var? Hem orada ki Huri kızları burada ki kızlardan daha iyi olduklarını kim biliyor? Gören tanıyan var mı?

Temel'in bir fıkrası var;

Temel Kayserilinin koyununu çalar, keser etini yer ama görenler olur. 

Kayserili ye derler ki ver mahkemeye. Kayserili kurnaz ya, yok der, o dar günüm de lazım olur yedekte dursun.

Zaman geçer Temel ve Kayserili ikisi de ölürler. Cennete gitmek için Kayserilinin sevabı az gelir. Hemen Temel’in hırsızlığını hatırlar. Gider Temelden biraz sevap ister. Temel vermez. Hanı yalan dünyada Temel koyununu çalmıştı ya, Kayserili Temel'i mahkemeye verir.

Meleklerden hakim, savcı, oluşur mahkeme kurulur fakat Temel külliyen inkar eder. Ne kadar sıkıştırırlarsa “Ben koyun çalmadım” der.

Hakim “duruşmaya bir saat ara verir. Melekler gelir Temel’in yanına; “Sen yandın Temel! Duruşmaya neden ara verildi biliyor musun? Şimdi koyunu arıyorlar, bulup getirecekler. Koyun da "he Temel beni çaldı" diyecek. İnkarda edemeyeceksin. Sen yandın!” derler.

Temel; “Koyunda burada mıdur?” diye sorar. Melekler “Evet şimdi getirecekler.” Derler. Temel çok korkar;

“Uyii.. E ozaman koyonu verun Kayserili ye de, ben kurtulayım daaa..” der.

Bizde öyle korkuyorduk işte Allah tan, o korkuyla yetiştik. Ama o zamanlarda bazı arkadaşlarımızın teşvikiyle tabi ki ufak tefek bazı günahlarda işliyorduk. Çocukların ve gençlerin en çok sevdiği şey; gece Teravih namazı kılınırken muziplik etmek, milleti güldürmek, namazı bozmaktı. Ayakta süreleri okurken bazı arkadaşlar kapıda ki su borularını caminin tahta aralıklarından içeri sokarlar ve namaz kılanın kulağına denk getirir, yüksek sesle sorular sorarlardı.

Bazen hocada şaşırıp 20 rekat kıldıracağı yerde bir iki rekat fazla kıldırdığı zaman; “Arkadaşlar bu gece kazık yedik, bir iki rekat fazla kıldık” gibi sözler söylemeleri de öyle günahlardan dı tabi. 

Ama düşünüyorum da, o zaman çocukken bizim işlediğimiz o günahlar şimdikilerin yanında devede kulaktı.

Şimdi bakıyorum da hacı hocaların bir çoğu, en basiti yalan konuşup saf temiz insanları kandırıp paralarını alıyorlar. O paralarla villalarda oturup, son model arabalara biniyorlar. Kandırıp insanları tecavüz dahi edip, köle gibi kullanıyorlar. Koca bir devleti yıkıp, adamların vatanlarını ellerinden geri alıyorlar. Bundan daha büyük günah olur mu?

Allah kötülere niçin yol veriyor, bir şey yapmıyor? Ben bildim bileli tüm Müslüman ülkeleri zaten bu dünyada Cehennemi yaşıyorlar, öteki dünyada da Cehenneme gitseler ne olur yanı? Sanki Cehennem burada yaşadıklarından daha mı kötüdür? Hani Mahatma Gandri'nin bir sözü insanın aklına geliyor; 'Mustafa Kemal İngilizleri yeninceye kadar biz Tanrı'yı da İngiliz zannederdik!' demiş. Ne kadar da doğru bir söz değil mi? Neden Allah birazcık ta olsa Müslüman kullarını  korumuyor? Başlarına neden bombalar, mermiler yağıyor?

Hayatı zindanlarda geçen, Namık Kemal Sinop Cezaevine atılırken, kendisinden önce giren bir mahkumun, kapının üstüne yazdığı bir beyit görür;

'KİME ZULMEDERSE MEVLASI, 
ONA NASİP OLUR SİNOP MAPUSANESİ' diye.

Namık Kemal da izin alır ve altına şu cevabı yazar;

'HAŞA; KİMSEYE ZULMEYLEMEZ MEVLASI, 
İNSANLARIN ÇEKTİĞİ FİİL'İNİN CEZASI' diye.

İnsanlar kendi çıkarlarını düşünür ve kazanmak için sürekli olarak birbirlerini kandırmağa çalışırlar. Her insan hayatta mutlaka en az bir defa veya birden fazla defa kandırılmıştır veya kandırmıştır. Şu koskoca dünyada iki insan vardır; Aldatan ve Aldatılan. Aldatan zeki, akıllı, kurnaz insanlardır ve aldattıklarını daima kendi çıkarları için kullanırlar. Bütün yenilgiler, hezimetler akıl yokluğundandır. Onun için AKIL çok önemlidir. Akıllı olan ve aklı ile düşünüp hareket eden, başkalarına kanmaz, hayatta her zaman kazanır. Saygılarımla...



24 Şubat 2025 Pazartesi

GÜN GELİR

Gün gelir...
Hırsızlar zengin...
Metresler eş...
Serseriler adam olur...
Odundan kapı, taştan saray olur...

Gün gelir...
Kezbanlar destan...
Onları destan yapanlar mestan olur...

Gün gelir...
Çivisi çıkar dünyanın...

Konuşamayanlar hatip...
Şifa veremeyenler tabip...
Yazamayanlar kâtip olur...

Ama yine öyle bir gün gelir ki...
işler ters döner

Aldatan, bir gün sadakat için...
Çalan, bir gün adalet için...
Döven, bir gün şefkat için yalvarır...

‘Piyon’ deyip geçme, gün gelir şah olur....
Şaha da fazla güvenme…
Gün gelir mat olur.

İnsan yaratıcısına bile nankör iken
Sana vefalı mı olur?

Oluruna bırak her şeyi bak neler neler olur...

Bahar biter kış olur.
Gün biter gece olur.
Söz biter sükût olur.

Zenginlerde metelik,
Güzellerde cemal,
Güçlülerde kuvvet kalmaz olur...

Hayaller kaybolur...
Ümitler yok olur...

Hayat bazen
Boş olur, saçma olur,
Çekilmez olur, yalan olur...

Gün gelir ki sen bakmazken her şey hallolur...

Ve
Öyle bir gün gelir ki:
Hayat biter son olur...
Gün artık gelmez olur..    ÖMER HAYYAM


21 Şubat 2025 Cuma

HATIRLASIN

Bir zamanlar ABD Başkanı Türkiye'ye gelir. Her tarafı dolaştıktan sonra Trabzon'a da gitmek ister. Götürürler, Trabzon'u da görür ve o kadar hoşuna gider ki tam bir hafta Trabzon da kalır. 

Trabzon halkı da bu adamı çok sever. Ayrılmağa yakın bir toplantı yaparlar ve bir hediye vermek için görüşme yaparlar.

'Bir kısmı, bir kasa hurma' Öbürüler 'bir kasa hamsi verelim, yedikçe bizi hatırlasın!' derler. 

İleri gelenlerden biri; "Yok, olmaz. Hurmayı ve hamsiyi yer bitirir, onlar bittikten sonra da bizi unutur. Öyle bir şey olsun ki, her eline aldığı zaman bizi hatırlasın, hiç bir zaman unutmasın." der.

Hemen öbür taraftan Temel'in sesi duyulur; 

"SÜNNET ETTİRELİM."