SAYFALAR

23 Ağustos 2025 Cumartesi

ŞAMANİZM KÖKENLİ TÜRK ADETLERİ

1. Kurşun Dökmek

Kurşun dökme âdeti de Şamanizm geleneklerindendir. Şamanizm’de buna "kut dökme" denir. Kötü ruhlardan birinin çaldığı kutuyu "talih, saadet unsurunu" geri döndürmek için yapılan bir sihri ayindir .

2. Kırmızı Kurdele

Gelinliğin üzerine bağlanan kırmızı kurdeleler, nişan törenlerinde yüzüklere bağlanan kırmızı kurdeleler, okumaya yeni geçmiş çocukların yakasına takılan kırmızı kurdeleler; hep uğuru ve kısmeti temsil eder. Ayrıca kötü ruhların şerrinden korunma sağladığına inanılır .

3. Mezar Taşlarımız

Günümüzde toplumda ulu kabul edilen kimselerin ölümlerinden sonra ruhlarından medet ummak ve mezarlarının kutsanışı şaman geleneğin devamıdır.
Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın sanat eseri haline getirilecek kadar süslenmesi islam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir..

4. Dilek tutmak

Dile tutmak da Şamanizm kökenli bir davranış şeklidir. Tabiat ruhlarının dileklerin gerçekleşmesine aracılık ettiğine inanılır.

5. Nazar inancımız

Anadolu’da halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın bir inanıştır.
Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük getirdiğine inanılır. Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu” “deve boncuğu” “göz boncuğu” vb. Takılır. Bu inanış da Şamanizm’den kalmadır.

6. Kullandığımız kilim motifleri

Eski Türklerde bir şamanın giysisine yılan, akrep, çıyan, kunduz gibi yabani hayvan şekilleri çizmesinin, bu hayvanları topluluğun yaşam alanlarından uzak tutmaya yardımcı olduğuna inanılır.
Günümüzde Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim, örtü ve perdelere işlenen desenler, giysiler üzerinde kullanılan motifler bu inanıştan kaynaklanır.

7. Mevlit ve İlahiler

Şamanlar ayinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır. Müziksiz hayatın ve ayinlerin değişilmez bir parçasıdır. Oysa İslam dininde Kuran’ın müzikle okunması kesinlikle günahtır. Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz.Muhammed’in Hz.Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır
Mevlit ve ilahiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır. İslam dininde ölünün ardından mevlit merasimi diye bir uygulama yoktur.
Osmanlı tarihinde ilk mevlit, 1409–10 yıllarında Bursalı bir fırıncı ustası olan Süleyman Çelebi tarafından yazılmıştır.

8. Su İçerken Kafanın Elle Desteklenmesi

Bu da bir şaman geleneği kalıntısıdır. Şöyle ki, su içerken insan akli başından kaçabilir diye kafa elle tutulurmuş.

9. Mezarlardaki Küçük Suluklar

Mezarların ayakucunda bulunan küçük suluklar; ruhların susadıkları zaman kalkıp oradan su içmeleri inancına dayanır. Ayrıca kuşların, böceklerin o suluklardan su içmesinin, ölmüş kişinin ruhuna fayda edeceğine inanılır.
Not: şaman kültüründe, ayinlerde kullanılan yardımcı ruhlar, kuş biçiminde tasvir edilmişlerdir. Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar şamanlara, gökyüzüne yapacakları yolculukta yardımcı olmaktadır.

10. Yukarıda Allah Var

Tengrizm inancından kalmıştır. Bu anlayıştan dolayı dua ya da işaret ederken eller gökyüzüne açılır.

11. Sağ Ayak

Kapıdan çıkarken sağ ayağın önde olması da şaman kültüründen kalma bir ritüeldir. Sol ayakla geçmenin kişiye uğursuzluk getireceğine inanılır.

12. Su Dökerek Uğurlama

Şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu adettir. Su berekettir, kutsaldır. “su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür gidenin arkasından.

13. Türbelere, Ağaçlara, Çalılara Bez ve Çaput Bağlamak

Şamanizm inancında dilek dileme şekli. Küçük kumaş parçaları genel olarak ağaçlara çok önem verildiğinden ve yaşamın sembolü kabul edildiğinden ve yaşam üzerinde muazzam etkileri olduğu düşünüldüğünden, bunların dallarına bağlanır ve dileğin gerçekleşmesi beklenir.

Günümüz Türkiye’sinde bu eski gelenek halen devam etmektedir. Temelinde ise doğadaki her varlığın bir ruhu olduğu inancı yatmaktadır.

14. Tahtaya Vurmak

Eski Türkler göçebe oldukları için, daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurup bağırarak gürültü çıkarırlarmış. Bu davranış aynı zamanda doğa ruhlarına kötü olayları haber verip, onlardan korunma dilemek amaçlıdır. Tahtaya vurma adeti, sadece Türk kültüründe değil bir çok Avrupa kültüründe de vardır.

15. Ölünün Ardından Belirli Aralıklarla Toplanmak

Birisi öldükten sonra evinde toplanıp dua okumak, bu toplanma işini 7, 21, 40 günde bir tekrarlamak gibi eylemler de şaman kültüründen kalmadır.
Eski Türk inanışına göre ruh fiziki bedenini 40 gün sonra terk etmektedir. Vefat edenin “40’ın çıkması” deyimi vardır. Şamanizm’de ölen kişinin ruhu evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın, öteki ruhlar doluşmasın diye insanlar ölen kişinin evinde toplanıp ayin yapar, yas tutarlar.

16. Çocuklara Doğadan Esinlenen İsimler Koymak

Orta Asya toplulukları (Eski Türkler) doğada bazı gizli kuvvetlerin varlığına inanmışlardır. Tabiat güçlerine itikad, hemen hemen bütün halk dinlerinde mevcuttur. Fiziki çevrede bulunan dağ, deniz, ırmak, ateş, fırtına, gök gürültüsü, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekillerine ve olaylarına karşı hayret ve korkuyla karışık bir saygı hissi eskiden beri olmuştur. Çocuklarımıza verdiğimiz isimlerin birçoğu da bu derin bağlardan kaynaklanmaktadır.

17. Ay Dede

Eskiden, Şamanist Türkler, ayın "Koruyucu/Sahip Ruhu"na, "Ay Ata" ya da Ay Dede derlerdi.
Onların orta Asya'dan Anadolu'ya göçen kısmı, hala çocuklarına ayı gösterip "Ay Dede" derler, binlerce yıl önce şamanların yaptığı gibi.

18. Akdeniz Karadeniz

Şamanist dönemde, Türkler için her yönün bir renk simgesi vardı. Kuzeyin simgesi kara, batı'nın simgesi ak renkti. Bu yüzden kuzeyimizdeki denizin adı Karadeniz, batımızdaki denizin adı "Akdeniz"dir.

Not: Akdeniz'in Yunanistan ile Anadolu arasındaki uzantısına "ege" demek çok yakın bir dönemde ortaya çıkmıştır. Atatürk'ün "ordular ilk hedefiniz Akdenizdir" dediği deniz, ege'dir.

19. Köpek Ulumasının Uğursuz Sayılması

Şamanizm’de köpek bir ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir. Sıradan bir kişinin bu ruhu görmesi; onun pek yakında öleceğine işaret sayılır. Anadolu’nun kimi yerlerinde köpek uluması uğursuz sayılmaktadır. Köpeklerin bazı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır.

20. Albasması İnancı,

Albasan denilen görünmez bir kadına inanmak ve çocuğa sarı örtü kendine de metal iğne takmak.

Tarih ve Coğrafya Alıntı

19 Ağustos 2025 Salı

BİR GÜN BİR RUMELİ'LİYE SORMUŞLAR


Neden buradasınız?
Tuna boylarında Aliş’imiz var!
Yemen Türküsü’ne ağlayışımız,
Nasrettin Hoca’ya gülüşümüz var! ...

“Alı var” diyorlar “kırmızı güle”
Hasan’ım martini alıyor ele,
Ramizem’in evi kapılmış yele...
Yusuf’la Arda’ya dalışımız var! ...

Sevda yalan derler, sakın inanma!
Tuna’dan geliyor ince donanma!
Koca Yusuf seni unuttuk sanma!
Deli Ormanlar’da güreşimiz var!

Yunus gibi yüce pirlerim durur!
Sarı Saltuk gibi erlerim durur!
Anıttepe gibi yerlerim durur!
Samsun’dan yükselen güneşimiz var...

Akdeniz’de yüzer, Yavuz’umuz var!
Manastır içinde havuzumuz var!
Arda’da, Aras’ta, Zap’da kutlanır,
Nevruz Günü, Hıdırellez’imiz var!

Malkoçoğlu eyerler mi kıratı?
Eser zaman, yakın eder serhatti
Mostar imiş şu dünyanın Sıratı
Yıkık köprüsünde bir taşımız var! ...

Kızanlar hatıra getire bizi...
Balkanlar koynuna yatıra bizi...
Yıllardır yaşatır hatıra bizi...
Üsküp’te beş yüzyıl kalışımız var! ...

Uyduk mülteciye, döndük şaşkına!
Döndük bir bir muhacire, düşküne!
Yetiş beylerbeyi Allah aşkına!
Üç yüz yıl uykuya dalışımız var!

Küfür saydık, felsefeyi bilimi;
Ezberledik hurafeyi zulümü! ...
Hak etmeden katliamı, ölümü,
Üç yüz sene bozgun oluşumuz var!

Al bre, al bizi, al götür bu yaz!
Tuna’yı, Bosna’yı özledim biraz!
Sorma bre sorma ne işimiz var!
Tuna boylarında Aliş’imiz var!
Samsun'dan yükselen güneşimiz var!
Gök gözlü, nur yüzlü MUSTAFA KEMAL'imiz var.
                                                     Orhan Seyfi Şirin

Peki sizlerde düşünüp yazar mısınız? Anadolu da nelerimiz var?


3 Ağustos 2025 Pazar

İSTANBUL SEMT İSİMLERİ

Merak müthiş bir duygudur. Araştırmak, incelemek, derinlemesine.) Hadi gelin Tarih kokan Taşı toprağı altın dediğimiz İstanbul'un semt isimleri nereden geliyor.? Bakalım!

ŞİŞLİ- Şiş yapımıyla uğraşan ve Şişçiler diye anılan bir ailenin burada bir konağı olduğu ve 'Şişçilerin Konağı'nın zamanla değişikliğe uğrayarak 'Şişlilerin Konağı' hâline gelmesiyle semtin adının Şişli olarak kaldığı biliniyor.

PENDİK-Bizans Döneminde “her tarafı surlarla çevrili” anlamını taşıyan Pantecion, Latin egemenliğinde ise “duvar” anlamına gelen Peninda-kot ismini almıştır. Bu da bizi, Pendik'in egemen olan devletlerce bir savunma hattı olarak kullanıldığı anlaşılır.

SÜTLÜCE- Bugün Sütlüce semtinin olduğu yerde Süt Menbat isimli bir Rum köyü vardı. Köyün bir köşesindeki bakır bir kadın heykelinin memelerinden su akar; bu suyun, kadınların sütünü çoğalttığına inanılırdı. Bundan dolayı semt, Sütlüce olarak anılır.

AHIRKAPI- Marmara Denizi'nin kıyısında yer alan yedi ahır kapısından birisi olan bu semte, Padişah atlarının bulunduğu has ahırın yanında yer aldığı için Ahırkapı ismi verildi.

TAHTAKALE- Sözlük anlamı 'kale altı' olan Taht-el-kale'nin bozulmasıyla Tahtakale'ye dönüşen semtin, Mercan ya da Beyazıt dolaylarındaki eski sur benzeri yapının tahta olduğu için bu ismi aldığı tahmin ediliyor.

ŞAŞKINBAKKAL- Henüz yerleşimin olmadığı dönemlerde yaz günleri denizden yararlanmak için bölgeye gelenlere bir bakkal dükkânı açıldığını görenler, burada iş yapılmayacağını düşünerek bakkala "şaşkın bakkal" yakıştırması yaptılar. Bundan sonra da semt ismi Şaşkınbakkal olarak kaldı.

EMİNÖNÜ- Osmanlı döneminde çarşıdaki esnafı denetleme yetkisi 'Emin'lere aitti. Semt, adını burada bulunan 'Gümrük Emirliği'nden alıyor.

TAKSİM- Osmanlı zamanında sucuların; suyu, halka taksim ettikleri yer, Taksim olarak anılmaya başlandı.

ÜSKÜDAR- Bizans devrinde, Skutari denilen asker kışlaları, şehrin bu yakasında yer aldığı için semt Skutarion diye anılıyordu. Bu isim zamanla Üsküdar'a dönüştü.

ÇENGELKÖY- Eskiden gemi çapaları bu köyde yapıldığı için isminin buradan geldiği tahmin ediliyor.

GALATA- Gala, Rumcada "süt" anlamına gelir. Bir rivayete göre Galata'nın adı semtteki süthanelere gönderme yapılarak türetildi. Başka bir görüşe göre ise İtalyanca 'denize inen yol' anlamına gelen 'galata' kelimesinden bu isim verildi.

BOSTANCI- Semt, adını eskiden her türlü meyve ve sebzenin yetiştirildiği bostanlardan biri olmasından alır.

VELİEFENDİ- Hipodrom bir zamanlar Şeyhülislam Veli Efendi'nin sahibi olduğu topraklar üzerinde kurulduğundan semtin adı Veli Efendi'yle anılır.

ÇATLADIKAPI: Bizans zamanında yapılan surların Sidera adı bir verilen kapısı, 1532 tarihinde meydana gelen depremde çatlayınca, hem semt, hem de kapı Çatladıkapı olarak anıldı ve bu isim verildi.

FERIKÖY- Semt adını Sultan Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde yaşayan Madam Feri’den alıyor. Bölgede bulunan geniş topraklar padişah tarafından Madam Feri’nin eşine bağışlanmıştı. Ama eşi ölünce semt onun ismiyle anılmaya başlandı.

HORHOR: Fatih Sultan Mehmet bölge civarında yürürken yerin altından su sesleri duyar ve yanındakilere, “Buraya bir çeşme yapın baksanıza ‘hor hor’ su sesleri geliyor” der ve buraya bir çeşme yapılır ve o zamandan sonra çeşme de semt de Horhor ismiyle anılır.

UNKAPANI: Bazı satış yerlerinde Arapça’da ‘Kabban’ adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.

OKMEYDANI: Fetih Ordusu kuşatmanın bir kısmını burada kurulan karargâhta geçirmiş. Semtin ismi de böylelikle Okmeydanı olarak kalmış.

KADIKÖY -Khalkedon, Kadıköy'ün eski adı. Hikayeye göre, milattan önce 7. yüzyılda, bir kavim kendilerine yeni bir yer arar yerleşmek için ama nereye yerleşeceklerini bilemez. Sarayburnu'na yerleşirler, Byzantion şehrini kurarlar ve karşı kıyıya da Khalkedon yani Körler Ülkesi adını takarlar. Kadiköy ismi de buradan gelir.

BEYOĞLU -Semtin isminin nerden geldiği konusunda çeşitli rivayetler bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, Islamiyet'i kabul edip burada oturmaya başlayan Pontus Prensinden adını alıyor semt. Diğerine göreyse, 'Bey Oğlu' diye anılan Venedik Prensinin burada oturmasından geliyor semtin adı.

TUZLA-Osmanlı Döneminde ıstanbul'un tuz ihtiyacını karşılayan, burada bulunan Tuz Gölünden adını almaktadır. Yetmiş yıl evveline kadar bu gölden tuz çıkarılmaktaydı.

KARTAL-Kartal adını ilk defa Bizans zamanında sahilde balık avlamak için gelip buraya yerleşen "Kartelli" isminde bir balıkçıdan almıştır.

MECİDİYEKÖY -Abdülmecid, Sırbistan civarından gelen muhacirleri iskân etmek için, burada bulunan dutlukları onlara vererek bir köy kurmalarını sağlamıştır. Köye de Abdülmecid'in anısına; “Mecidiye Köyü” adı konulmuştur. Alıntı