SAYFALAR

8 Haziran 2012 Cuma

ON DÖRT Lİ DA AĞLAI

1989 yılı Ankara Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Bürosu, Avni isminde bir hırsız yakaladık. 45 yaşlarında ki bu hırsız çaldığı eşyaları PTT kargosu ile memleketi Kastamonu ya yolluyor ve kendisi de arkadan giderek orda satıyor. Sattığı hırsızlık malları toplamak için mavi Ford minibüs içerisinde dört memur arkadaş ve suçlu Avni olmak üzere, beş kişi kışın karda Ankara dan Kastamonu'ya doğru yola çıktık.

Ilgaz Dağının altında tekerimiz patladı. Arkadaşlara "Tekeri acele tarafından değiştirin. Gece olmadan varalım." dedim. Başta şoför Hamdullah olmak üzere hiç biri bir şey söyleyemiyor, aval aval gözlerime bakıyorlardı. En son mesele anlaşıldı hiç biri de arabaya kriko takmağı bile bilmiyorlarmış ve kışın kar kıyamette araba ile uzun yola Kastamonu ya gidiyormuşuz.

Akşam karanlık olmuştu. Yolun kenarında o ıssız gecede bir şeyler yapmağa çalışırken, yolda yavaş yavaş karda zor yürüyen bir adam gördüm. Ben adama seslenirken adam bana seslendi. "Ağabey ben Kastamonu'ya gideceğim. O tarafa gidiyorsanız beni de alır mısınız?" dedi. 'Kul darlanınca hızır yetişir.' derler ya "Hele gel gel." dedim. Adam geldi. Kendisi tır şoförü imiş ve tırları varmış. Yanı arabacılık mesleğiymiş. Bizimkilerinde yardımı ile az zamanda arabamızın tekerini değişti ve onu da arabaya aldık, o sırada gece olmuştu birlikte yola koyulduk Çankırı tarafından Kastamonu ya doğru.

Her taraf kar fakat yollar temizlenmiş olsada yinede yer yer buzlanmalar vardı. Adam arabamıza binince hiç beklenmedik bir olay oldu. İçerde arkada polislerin arasında oturan hırsız Avni yi tanıdı. Bir birine sarmaş dolaş oldular. Nerden tanıştıklarını sordum. "İçerden Ağabey" dedi. Önce O da hırsız diye düşündüm fakat yanılmışım. Adam bizim Avni gibi hırsız değilmiş, iki kişi öldürmüş ve hapise düşmüş. Bizim Avni da hırsızlık yapmış içerde imiş, orada tanışmışlar. Hem ikisi de Kastamonu lu hemşeri. Biri hırsız, öbürü katil.

"Ooo Avni böyle nereye gidiyor sunuz?" dedi. Ben Avni'yi konuşturmadan hemen sözü aldım ve "Avni'nin arkadaşlarıyız. Bir kız beğenmiş, onu kaçırmağa Kastamonu'ya gidiyoruz" dedim. 14 lü tabancamda arabanın göğsünde duruyordu. Hemen onu gördü ve "Ağabey 14 lü de ağlayı ha" dedi. "Senin tabancanı ver bakıyım" dedim. "Üzerimde değil, evdedir Ağabey" dedi.

Yollarda arabamız kaldı. Adam olmasa biz Kastamonu'ya zor gidebilirdik. O gece vaktinin ayazında kah indi araba dayandı, kah direksiyona geçip gaza bastı. Çok zor şartlarda yolculuk etsekte yeri geldi yolda çok uzun muhabbetler de ettik. Evleri Kastamonuya girişte yol üstünde ve iki tane 14 lü silahı olduğunu söyledi. Kastamonu ya girmeden evini gösterdi. Biz kendisini indirip tekrar yolumuza devam edecektik fakat ille bırakmadı. Bizi evine götürdü. Annesi gece o saatte yataktan kalkıp yemek hazırladı ve bizlere yedirdi. Çay yapıp içirdikten sonra ille kalmamız ve sabahtan işimize devam etmemiz için ısrar ettilerse de biz kalmadık yolumuza devam ettik. Evden ayrılmadan önce tabancasını getirdi, baktık ve kendisine bir kutu fişek ile bir de kartımı verdim. "Ankara ya gelirsen mutlaka bana uğra!' dedim ve evlerinden ayrılarak Kastamonu ya gidip işlerimizi halledip geri Ankara ya döndük.

Ben unuttum gitti. Aradan zaman geçmiş. Adam hiç bakmadan verdiğim kartı cebine koymuş. O hala polis olduğumuzu bilmiyormuş. Bir ay kadar sonra Büroya bir telefon geldi. Benimle görüşmek istediğini söyledi. Önce tanımadım. Sonra baktım o adam, Kastamonu lu Kemal. Kartıma bakmış ki ünvanım ve rütbem 'Komiser' yazıyor hemen beni aramış; "Oy ağabey sen ne yaptın? Bana verdiğin kartta 'Komiser, hırsızlık, bir şeyler yazıyor. Ağabey sen kimsin? Beni kötü oyuna getirdin. Ankara'ya tedavi olmağa gelecektim. Senin korkundan daha gelemiyorum." dedi.

Çağırdım Ankara'ya geldi. Kemal ı Terminalden alıp Ankara Hastaneye götürüp yatırdım. Bel fitiği hastalığı varmış. "Sana silahım var diye yalan demiştim" dedi. "Peki o gösterdiğin neydi? Eğer bir yatırırsam köyünüzde ki bütün silahları getirirsin." dedim. "Sakın haa.. Ağabey, ben sana baba dedim." dedi. Her Ankara'ya geldiği zaman bana uğramadan geri gitmezdi Kastamonulu Kemal.

7 Haziran 2012 Perşembe

BEN ADAMI

1975 yılı Ekim Ayında bir suç işlememden dolayı Asayiş Şube Ekipler Amirliğine tayin edildim. Ertesi gün resmi elbiselerimi giyerek Asayiş Ekipler Amiri nin yanına gittim. Saygıdeğer Emniyet Amiri Sami Bey "Recep seni iyi tanırım. Yerin Cinayet Masasıdır. Resmi elbise giyme. Müdür Beyin sözü yerine gelsin, birkaç gün sonra sen tekrar geri Cinayet Masasına gideceksin. Sivil gel buralarda bulun şimdilik" dedi.

Bende bana yapılan bazı haksızlıklardan dolayı bayağı bir dolmuştum ve "Hayır, Amirim. Ben artık Asayiş Şubede çalışmak istemiyorum. Beni başka bir Şubeye verdirin." dedi. Bu sefer Sami Bey sertleşti ve "Bu teşkilatta istediğin yerde değil, istenilen terde çalıştırılırsın. Sen daha öğrenemedin mi?" diye bana fırça attı. Her gün gündüz gelip gidiyorum ve Emniyet Müdürlüğü cıvarında bulunuyor, arada bir de Büro da  yanında bir sandalyede oturuyordum. Bana hiç kimse bir görev vermiyorlardı.

Ertesi gün Bey Mahallesinde taksi durağı çalıştıran İbrahim isminde, polisin iyi tanıdığı sabıkalı bir adam geldi. Meğer Hırsız Ahmet isimli polis memuru amir beyin şoförlüğünü yaparken Amir Bey ile durağına gitmişler araba filan yıkatmışlar ve Amir Beyle tanışmışlar. Amir Bey sabıkalı olduğunu bilmiyor, şahsı öyle tanıyor. Durak sahibi İbrahim Amir Beyle tanışınca arayı hiç soğutmuyor, ziyaretlerine geliyor, bazen de Amir Beye bize gel diye ısrar ediyordu. Adam beni hiç sevmez, ben de adamı hiç sevmezdim. Çünkü üç kağıtçı uyuşturucu bağımlısı, kendini beğenmiş ukala damın biriydi. Bilmiyorum belki benim Cinayet Masasından tayin olduğumu duymuş ve sevindiği için de oraya gelmişti. Bizim polis arkadaşlardan çok yanına giden gelenler olurdu.

Adam beni orada görünce hoşuna gitti ve arada bir bana da bakarak olur olmaz konuşmalara başladı. Baktım kendime hakim olamayacağım, dışarı çıktım. Bir saat kadar sonra gittim ki hala oturuyorlar. Ben de oturdum. Bu patavatsız adam yine başladı konuşmağa ve Amir Bey e sordu: "Sen kaç lira maaş alıyorsun?" Amir Bey de "1.800,00tl"dedi. Fakat hareket ve konuşma tarzlarından Amir Beyin de bu adamdan sıkılmağa başladığını sezinlemiştim. "O paraya çalışılır mı kardeşim, gel benim taksi durağımda araba yıka sana 5.000,00tl maaş vereyim" dedi. Amir Bey pek hazmedemedi fakat bir şey de söyleyemedi. Benim çok ağırıma gitti. Gerçi Amir Beye diyordu fakat olsun hiç bir meslek taşıma söyleyemezdi. Hemen yerimden kalktım. Amir Beyin yanında adamı yakasından tutup ayağa kaldırdım ve "Sen kimsin ki şerefli bir Emniyet Görevlisi Türk Polisi Amirine sulfi iş teklif edip aşağılarsın, kaç paralık adamsın" dedim ve adama elimi kaldırdım daha vurmadan adam yere yattı. Çünkü beni daha önceden de çok iyi tanırdı.

Gözüm döndüğü zaman gözüme hiç bir şey gelmediğini, hiç bir şeyden korkmadığımı bilirdi. Benim için vurmasın diye yerden kalkmıyordu. Öylece yatarken Amir Bey de geldi baş ucunda dikildi ve adama tekmelerle vurarak "Ben adamı böyle perişan ederim. Böyle ders veririm işte. Bir daha yanıma gelme sakın. Şerefsız herif" diyordu. Adam üzeri hep toz toprak çıktı gitti. Amir Bey döndü bana, ben kızacak fırça atacak diye düşünürken "Eline sağlık, bir daha böyle bir şey olursa sakın korkma ben arkandayım. Bir tokat ta benim için vur Recep" dedi.

6 Haziran 2012 Çarşamba

OPERA

Temel yeğeni ile operaya gitmiş, on yaşında ki çocuk bakmış ki bir adam elindeki çubuğu sallıyor, diğer insanlarda hep birlikte bağırıyorlar. On yaşında ki Ahmet Amcası Temel'e soruyor;

-Amca emica ha o adamlar, bu adama niçun bağırayı? Temel de;

-Onlar bağırmayı, şarkı söyleyi.

-O ki o adamlar O adama bağırmayı, O adam elindeki çubuğı niçun sallayıp onları korkutayı?