SAYFALAR

7 Mart 2013 Perşembe

YOLCUSU MİYEM

Bir Erzurumlu Erzurum da Es dadaş otobüsüne biner ve ilk defa İstanbul'a gidecek.
Otobüs yolda yarım saat ihtiyaç molası verir.
Erzurumlu hemşerimiz de otobüsten inerek ihtiyaç giderir.
Yarım saat sonra otobüsü bıraktığı yere dönünce birde ne görsün.  Geldiği otobüs altı tane olmuş. Yanı aynı benzeyen otobüsler gelip yanına durmuşlar.
Eeeh habire de anons ediyorlar "Es dadaşın 23 numaralı yolcusu otobüsünüz harekete hazırdır.
Lütfen yerinizi alınız."
Bütün yolcular hazır oturmuşlar bir yolcuyu bekliyorlar. Bizim acemi Erzurumlu koşarak gelir otobüse biner ve yüksek sesle otobüste oturan yolculara sorar;
"Gadanız alam dadaşlar, helem bana bir bağan ki, ben sizin otobüsün yolcusu muyem?" der.

6 Mart 2013 Çarşamba

UNU, ŞEKERİ

Adamın biri çok yalan konuşurmuş. Kendisine hiç kimse inanmaz olmuş.
Yanına herkesin güvendiği yalan konuşmayan birini almış ve ben ne dersem sen destekleyeceksin demiş.
Yalancı başlamış kahvede anlatmağa;
"Bir gün ava gittim. Baktım kayaların üzerinde bir geyik duruyor. Bir mermi attım, geyik kebap oldu, yanına gittim yedim." demiş.
Dinleyenler hemen itiraz etmişler, 'olmaz böyle şey' demişler.
Yanında ki destekçisi "Olmaz demeyin, kurşun taşa denk gelir, kıvılcım çıkarır, ateş yanar ve geyik eti pişebilir" demiş.
Herkes 'Yaaa' demişler.
Yanı inanmışlar.
Yalancı bakmış herkes, ne söylerse inanıyor, bu seferde;
"Ava gittim, geyiğe bir mermi attım. Geyik vuruldu. Bir tepsi cevizli baklava oldu. Aldım yedim" demiş.
Dinleyenler "Hayır, bu kadar da olamaz, yalan söylüyorsun" demişler.
Yalancı darlanmış ve yanında ki destekçisinden tekrar yardım istemiş.
Destekçi biraz düşündükten sonra dönmüş yalancı arkadaşına;
"Ben sana at dediysem o kadarda desteksiz at demedim herhalde. Ben şimdi dağın başında unu. şekeri, cevizi ve yağı nerden bulayım da sana baklava yapayım? Be adam" demiş.

4 Mart 2013 Pazartesi

BU ŞEHR

Lale Devrine imzasını atan şair Nedim'den bir olay anlatacağım. Amerika da eskiden kovboylar bir silahşörü öldürüp ün yapmak için, o silahşörle düello etmeğe, ülkenin her tarafından gelir sıraya girerlermiş.

Bizim şair Nedim'i alt edip ününü elinden almak için dünya da şairler de sıraya girmişler ve zaman zaman Nedim ile karşılaşmak için İstanbul'a gelmişler. Hepsi de boylarının ölçüsünü alıp geri ülkelerine dönmüşler. Acemistan dan  (İran) bir şair, kasidelerinin ününü duyduğu Nedim ile yarışmak için şimdiki İran dan İstanbul'a gizlice kimseye haber vermeden gelir. Üsküdar dan kayık ile Avrupa yakasına geçecek ve Nedim'i bulup güzel kasideler söyleyerek Nedim'in ününü elinden alacak. Bu durumu önceden haber alan Şair Nedim Anadolu yakasında bir kaç günlüğüne bir kayık kiralar ve Acemistan dan gelecek olan bu şair rakibini beklemeğe başlar. Acem şair bir sabah nihayet gelir. Karşıya geçmek için Nedim'in kullandığı kayığa biner ve kayıkçı bildiği Nedim'e "Ne kadar güzel bir yer, burası neresidir?" diye sorar. İşte o zaman Şair Nedim söyler:
 
"Bu şehri Stanbûl ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır.

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır.
 
(Türkçesi)
Bu İstanbul şehridir ki, paha biçilmez
Bir taşına bütün İran ın varlığı fedadır

İki deniz arasında öyle tek bir incidir
Dünyanın güneşi ile tartılsa değerdir.

Acem şairi kayıkçıya, geri dönmesini ve kendisini aldığı yere bırakmasını söyler. Adamları niçin vaz geçtiğini sorduklarında "Bir saldalcı böyle kaside söylerse, Nedim kim bilir nasıldır? Onun için karşılaşmak istemiyorum. Geri dönüyoruz." der ve sözde Nedim ile karşılaşmadan geri İran'a giderler. Merak edenler kasidenin tamamını internetten bulup okuyabilirler. Ben bunu lise yıllarımdan hatırlıyorum.