SAYFALAR

21 Kasım 2013 Perşembe

şiir SONUNDA


Bir yıl daha geçiririz, ömür eksilir nafile,
Çekerler koparırlar, farkında olmayız bile,
Hepsini götürür, bırakmaz ki geri zaman,
Gün geçtikçe tükeniriz, acımazlar haline,

Hayat gerçekten yalan, bilemeyiz başında,
Hep gündüzü görürsün, karanlığın dışında,
Sonun da kazanırsın, yaptıkların doğruysa,
Gerçek dünya görünür, yaşananın sonunda.
                                         Recep Ali Öztürk

19 Kasım 2013 Salı

TÜRKİ-YE

Biraz da Türkiye'mizden bahsedelim. Coğrafi konumu değil, onu herkes biliyor. Zaten bu durumu onu tartışılmaz ediyor. Ve onun için ezelden beri tüm ülkeler bu yerleri almak için canla başla uğraşıyorlar. Bu ülkede yaşayan insanlardan bahsedelim. Ülkemizde üç gurup insan yaşar ve devlet dairelerinde çalışırlar. 1) Ülkesini sevip savunanlar. Azınlıktadırlar. Her şeyin farkındadırlar. Ellerinden geldiği kadar bu ülkenin korunması için çalışırlar. Fakat faydasız. Kendi başlarınadırlar. 'Faşist' diye vasıflandırılırlar. Her yerde aşağılanırlar. Hatta 'Türklüğü kabul etmeleri' bile yadırganır. 2) Etliye sütlüye karışmayıp bana ne diyenler. Çoğunluktadırlar. Bazıları bilerek, bazıları bilmeyerek kötü amaçla çalışanlara yardım ve hizmet ederler. Bazıları da 'ben aç kalmayım, ne olursa olsun' diye düşünürler. Birinci planda aşları ve işleri gelir. Vatan ikinci plandadır. 3) El koymak için bölüp parçalamak ve iç savaş çıkarmak isteyenler. Casuslar ve Ajanlardır. Çok planlı ve bilinçli çalışırlar. Ülkede ki bütün terör ve kanunsuzluklar bu kişiler tarafından çıkartılıp uygulanmakta ve ülkede kaos yaratılmaktadır. Biri bir şey dediği zaman hepsi birlik olur onu desteklerler. Adeta vatanımızı dört taraftan abluka içine almışlardır. Bazı kanunlarda bunlara hizmet yönünde dayatmalar neticesinde veya bilmeyerek çıkartılmaktadır. Düşünün bir ülkede iç savaş çıkar ve halk birbirini öldürürse hangi ülke üzülür veya 'olmasa' der. Her zaman örnek veriyorum. İşte Müslüman ülkelerin durumu. İşte hiç unutmayın dediğim Irak'ın durumu. Kendiler artık bomba bile atmıyor. Düşmanlık tohumlarını ektiler. Herkesi birbirine düşürdüler, bir birlerini öldürttürüyorlar. Bu ilelebet devam edecek. Kimin umurunda? Araplar veya Türkler veya Kürtler ölüyorlarsa kimin neyi eksiliyor? Bütün güçleri ile planlı bir şekilde çalışıyorlar. Hedef ülkeyi yıkmak ve el koymak. Bazı vatandaşlarda bilmeden bunlara yardım edebilmektedirler.

Hepsi örgütlü olarak planlı ve bilinçli bir şekilde çalışıyorlar. Bu durumları bilmeyenlerin bir çoğu korkudan veya başka nedenlerden dolayı destek veriyorlar. Düşünün bir zamanların Valisi Yunanlılar kendine ait İli işgal ederken alkış tutmuş, Yunan askerlerini merasimle karşılamıştı. Bu ülkede üst düzey görevlerde bulunup ta sadece para kazanmak için çalışanlara yazıklar olsun. Ülke meselesi olunca para ikinci planda olmalı. Bir insan Türk olmayabilir. Türklüğü de kabul etmeyebilir. Hatta Türkleri sevmeyebilir de. Fakat vatanını satmaz. Birinci görev vatana hizmet ve onu korumak olmalı. Cumhuriyetin bir tek şeyini beğenmiyorum. Herkes gelişi güzel konuşuyor. Saklıyorlar bazı şeyleri ve hep yalan söylüyorlar bize. 'Osmanlı Padişahları Ülkeyi sattı' diyorlar. Ne satması beyler? İnsan kendi malını, mülkünü parasız pulsuz satar mı? Şimdi ki gibi zorla ellerinden aldılar. Bunu kimse söylemiyor. Hem de savaşla alamadılar, bu şekil de kirli oyunlarla savaşsız aldılar. Satsalar son padişahın parası olurdu. Parası olsa da ölünce cenazesi Fransa da rehin kalmazdı. Vahidettin'in naaşı parasızlıktan bakkal borçlarını ödeyemedikleri için uzun süre defnedilemedi. Fransızlara rehin kaldı. Arap Emiri cenaze masraflarını ve bakkal borcunu ödedi de defnedildi. Koca bir hanedan İstanbul'u terk ederken beş parasız gittiler. Aynı bugün kü gibi düşmanlarımız o zamanda saldırıyorlardı ve çeşitli oyunlarla emellerine ulaştılar. Mustafa Kemal ülkenin bir azını kurtarabildi. Şimdi ki Türkiyemizi. Türkiye de elimizden giderse daha başka bir ülke kuracak ne bir adam var. Ne de kurulacak toprak. Osmanlı İmparatorluğundan daha önce ayrılan diğer ülkelere bir göz, atın hepsinde iç savaş var. Türkiye sadece bölünmekle veya yıkılmakla kalacak sanmayın. Ve Kürdü, Türkü, Lazı, Çerkezi sizlere de bir daha ülke kurduracaklarını sanmayın. Yeni bir ülke kurarsanız da bir kaç yıl sonra biri birinize vurduracaklar. Sizler Irak'ı hiç unutmayınız. Her gün intihar saldırısı. Sizler Müslüman ülkelerini hiç unutmayınız. Sadece huzur içinde yaşayan bir tek islam ülkesi adı söyleyiniz. Ve tavsiyem aklınızı başınıza devşiriniz.      

16 Kasım 2013 Cumartesi

KANLIDERE


Hepimiz oradan geçeriz. İstanbul, Ankara tarafına gitmek için mecburen geçtiğimiz bir yer var. Kara yolu ile giderken oradan geçmek mecburiyetindeyiz. Çünkü başka geçit yeri yok. Eskiden de öyleydi. Trabzon tarafına gitmek için hep oralardan geçilirdi. Derelerin içinden, keskin virajlardan, karanlık yerlerden geçen öyle kötü bir yoldu. Şimdi çok güzel yapılmış, eski o kötülükten hiç eser kalmamış.

Fındıklı İlçesinden Ardeşen e doğru giderken, Mekeskır de 'Kanlıdere' diye bilinir bu yer. Eskiden Rum ve Ermeni çeteleri Rus askerlerinin gölgesi ve koruması altında her tarafı kasıp kavururlarken, burada pusu kurar, yol keser, soygun ve vurgunların bir çoğunu burada yaparlarmış. Soygun ve katliamlar sırasında, akıttıkları kandan dolayı burası Kanlıdere adını almış ve çok kişiler burada katledilmişler. Müsait olduğu için buraya pusu kurar geleni geçeni vurur kırar öldürürlermiş. Evet buralar çok şeylere şahit olmuş fakat dili olmadığı için kimselere anlatamamışlar.

Osman Efendinin Ahmet te o zamanlar kanun kaçağıdır ve eski adı Ğere şimdi ki Işıklı tarafında bir yerde saklanmaktadır. Şimdiki Sulak, o zaman ki Aşağı Zuğu Köyünde yaşayan ailesinin durumunu öğrenmek ve ihtiyaçlarını gidermek için bazı geceler gizlice köyüne gelip gider. Ahmet Efendi hiç bir yerde görünmediği gibi, hiç kimsede nerde kaldığını bilmez. Çünkü o kaçırdığı biz kızdan sebep üç kişiyi öldürmüş, kanun kaçağıdır fakat o zamanlarda pek kanunlara filan da uyan yoktur. Bir gece evine gitmek için şimdiki o Kanlıdere denilen yeri geçerken başına bir olay gelir. Ermeni Çeteleri yol üzerinde ki uygun yerlere pusu kurmuşlar gelip geçen bütün insanlara soygun ve işkence ediyorlar ve öldürüyorlar. Osman Efendinin Ahmet Ermenilere teslim olmaz. Elinde ki martini dedikleri mavzerle çok seri bir şekilde ateşler eder, bombalar atar ve yolun sağına doğru zık zaklar çizerek koşar pusu yerini vurulmadan atlatır, öbür tarafa geçer. Geçer fakat 'iyi ki kurtuldum' deyip çekip gitmez. Çetecilerin arkalarından dolanarak bu sefer kendisi çetecilere baskın yapar ve bir kaçını öldürür. Ahmet efendi kendine has bir biçimde tüfek kullanır ve tüfekle tabanca gibi seri ateş edermiş. Bunu gören Ermeni çeteler gecenin karanlığında çok eşkıyanın kendilerine baskın yaptığını sanar ve sağ kalanlar da kaçarlar. Böylece orada ki bir kaç adam da soyulmaktan ve ölümden kurtulmuş olurlar. Osman Efendinin Ahmet bu kurtulanların yanlarına gider. Orada yaralı birisi ile tanışır, Aslan Bey. Aslan Bey de çok güçlü kuvvetli ve gözü pek bir adamdır. Tedavisi olduktan sonra Ahmet Efendinin yanına katılır ve o da eşkıya olur. Aslan Bey bu bölgelerin Beylerindendir. Sonraları Yeğeni Halim Bey Fındıklı da Belediye Başkanlığı yapar. Aslan Bey Halim Beyin Amcasıdır.

Daha artık Aslan Bey ile sırt sırta verirler, birlikte eşkıyalık yaparlar. Hayatları hep birlikte arkadaş olarak geçer. Ta ki Aslan Bey vurulup ölene kadar. İki arkadaş Batum'u kurtarmak için gelen Yakup Cemil'in Sinop Cezaevi Mahkumlarından derleyip getirdiği gönüllü askerlere de katılır ve birlikte savaşırlar. Bir gün Batum taraflarında bir gurup süvari birliği ile karşılaşırlar. Süvari birliği Yakup Cemil'e Türk Eşkıya olduklarını, Ermenilere karşı savaştıklarını söylerler ve onun askerlerinin içine karışırlar. Halbuki onlar Türk değil Ermeni Çetesidir ve askerler samanlıkta yatarken samanlığı yakarlar. Yakup Cemil'in bir çok askeri bu şekilde yok olur giderler. Osman Efendinin Ahmet ile Aslan Bey bu yangından da sağ olarak kurtulurlar ve onlar yine kendi başlarına eşkıyalığa devam ederler.

Ahmet Efendinin evine gittiği ve Aslan Beyin yalnız kaldığı bir gün, Aslan Bey yanında başka bir arkadaşı ile Gümüşhane taraflarında bir çeşme başına gelerek tüfeğini çeşmeye yaslar ve su içeceği sırada, Ermeniler sağlı sollu her iki yönden de Aslan Bey'e yaylım ateşi açarlar. Aslında Aslan Bey de çok çabuk davranan bir insandır, fakat orada tüfeğini eline alana kadar kendisine kurşunlar isabet eder. Yine de çömeldiği yerden ayağa kalkar ve tüfeğine uzanırken "Yetiiiiş!! Osman Efendinin Ahmet!! Beni vurdular. Nerde isen yetiş ! Ölürsem intikamımı bırakma!" diye bağırır ve orada düşer ölür. Hatta o çeşmenin yanında bir de çınar ağaçı varmış. O kadar çok kurşun sıkılmış ki o ağaca isabet eden kurşunlar o ağacı da kurutmuş.

Aslan Beyin ölümünden sonra Osman Efendinin Ahmet'in de yıldızı düşmüş fakat yine de yalnız başına yoluna devam etmiş. Ondan sonra bir düzen tutturamamış ve beş altı sene sonra O da kayıp olmuş gitmiş. Osman Efendinin Ahmet köylere geldiği zaman kimsenin şüphelenmediği eski bir hasmının evinde gizlice kalırmış. Kimselere görünmeden sonra gideceği yerlere gidermiş. Şimdi Sulak köyünde ki evlerinin yeri bile belli değildir. Kanlıdere hala daha yerinde duruyor. Yukarıda anlattım ya, sadece şekli biraz değiştirilmiş. O dereler, ırmaklar doldurulmuş, viraj düzeltilmiş çok geniş ve düz bir yol yapılmış. Şimdi oralar da soygun yapacak, adam öldürecek ne Ermeniler var, ne Osman Efendinin Ahmet ile Aslan Bey ve nede başka bir eşkıyalar. Ama Kanlıdre duruyor yeli yerinde. Hem de daha güzel.


.