SAYFALAR

4 Temmuz 2015 Cumartesi

ESKİDEN İSTANBUL

İnternetten derlediğim İstanbul'un eski resimleri. Sizlerde bu günkü çektiğiniz resimleri biriktirin. Bir asır sonra torunlarınız o günkü resimler ile karşılaştıracaktır. Bizler ne farklar olduğunu göremiyeceğiz fakat onlar "Vay anasın beh." diyecekler. 

Eskiden İstanbul'a Topkapı'dan giriş. 1960

Elmadağ Surp Agop Mezarlığı, İstanbul Radyosu ve oteller yapılmadan önceki halı

1958 Eminönü
Eskiden İstanbul'un en yüksek yeri Galata Kulesi ve İngilizler tarafından şehri gözetlemek için dikilen baraka ve üzerinde İngiliz Bayrağı.
Unkapanı SSK binası olduğu yerde Hanry Prost tarafından yıktırılan Sekmanbaşı Mescidi
Merkezefendi de Halil Ağa ya ait mezar taşı. Karılarının ve anasının kavgalarından kahrolarak ölen Halil Ağa isminde bir adamın vasiyetiyle yazılmış. (Karı dırıltısından ölen Esseyid Halil Ağa’nın ruhuna Fatiha)
İstanbul işgal edildiği sırada halkın kuyruğa girerek çeşmeden su almaları.
İstanbul Boğazında Tuna Nehrinden gelen buz kütleleri.

Nişantaşı Ihlamur yolu eski görünüşü.

1950 yıllarında Tramvayların son seferleri.

Marmara Denizinde yakalanan dev köpek balığı Topçu Kışlasında halka gösteriliyor.
Ataköy Plaji, şimdi yerinde AVM, marına ve oteller bulunmaktadır.
Maltepe Süreyya Plaji.
İşgal yıllarında Galata Kulesi üzerine dikilen barakadan İstanbul'u gözetleyen İngiliz askerleri.
Sultan Ahmet Meydanın'da yapılan toplu idamlar. (Kürt Nemrut Mustafa Nazim Paşa, Divani Harbi Orfi de Ermeni Patriği Zaven Efendinin hazırladığı listelere keyfi idam kararları vermiş, hatta Mustafa Kemal için verdiği idam cezası 1923 te TBMM de kaldırılmıştır.)
Osmanlı Rus Savaşında Kumburgaz da Rus Ordusu.
Beyazıt ta bulunan işgal kuvvetleri karargahı.
6-7 Eylül 1955 olayları İstanbul Tarlabaşı nın halı.
1920 de Taksim e giren İngiliz işgal kuvvetleri.
İngiliz işgal kuvvetleri Büyükdere de maç yapıyorlar.
1909 da yanan Çırağan Sarayı önünde poz verip resim çektiren işgal kuvvetleri askerleri.
İşgal kuvvetlerinin Tünelden Taksime doğru bando eşliğinde zafer yürüyüşleri.
Beyolu'nun 6-7 Eylül1955 sonrası aldığı hal.
Suriye Cephesine, 4. Orduya cephane götüren trenin infilak ettirilmesi sonrası Haydarpaşa Garı.
İstanbul halkı İşgal Kuvvetlerine karşı mitingler düzenleyip protesto ediyor.
1878 de Kumburgaz da İstambul'u tam olarak işgal eden Rus Ordusu eğitim sırasında.
İşgal kuvvetlerinden İngiliz askerleri.
1909 yılında çıkan yangında hasar gören Çırağan Sarayı önünde hatıra fotoğrafı çektiren İşgal kuvveti askerleri
Suriye Cephesi’ndeki 4. Ordu’ya cephane götüren trenin infilak etmesi sonrası Haydarpaşa Garı
1920 Fransız İşgal kuvvetleri kendi ulusal bayramlarını İstanbul Taksim de kutluyorlar.
Şimdi otopark olan İstanbul eski şehir tiyatrosu.
Eski Eyüp Bostanları.
Rusya'dan gelen mülteciler Dolmabahçe Sarayı müştemilatında yaşamlarını sürdürmeğe çalışıyorlar.
Kasımpaşa 1918
Eminönü 1928

Beşiktaş 1930
Arnavutköy yükseklerinden Boğaz içi 1936
Dolmabahçe Meydanı 1940





3 Temmuz 2015 Cuma

ÖZLÜ SÖZLER

1- İyi işler başarmanın tek yolu, yaptığınız işi sevmekten geçer
2- Hiçbir şey imkansız değildir. Sonuçta imkansızın içinde bile imkan vardır.
3- Mutluluk hazır bulabileceğimiz bir şey değil. Davranışlarımız bizi mutluluğa götürür.
4- En zoru harekete geçmek. Gerisi azim ve kararlılıkla geliyor.
5- Yüzünden gülümseme eksik birilerini görürseniz, siz onlara gülümseyin.
6- Hiçbir şey için geç değildir. Ne hayatınızı değiştirmek için, ne de mutlu olmak için.
7- Başarısız olursanız, o da ihtişamlı bir şekilde olsun.
8-Yaşamı seviyorsanız, zamanınızı boşa harcamayın. Çünkü yaşamın özü, zamandır.
9- Hayat, siz başka planlar yaparken başınıza gelen şeylerdir.
10-Hepimiz hayal kurmaya devam ediyoruz ve şanslıysak, bu hayaller gerçek oluyor.

25 Haziran 2015 Perşembe

BİTUMİ VERUN

1958 yıllarıydı. Fındıklı Orta Okulu hemen Kaymakamlığın önünde, şimdiki Emniyet Müdürlüğünün bulunduğu yerlerde bir yerdeydi. Bizim öğrencilik zamanlarımızda, okulda sık sık temizlik muayenesi yapılır, hatta müdür ve öğretmenler gece evlerimize bile baskınlar düzenler, sigara içip içmediğimizi kontrol ederler, gelecek için faydalı birer vatan evlatları yetiştirmek için ellerinden ne gelirse yaparlardı. 

Temizliğe çok önem verirler, uymayanları cezalandırır, hatta döverlerdi.  

Bir Pazartesi sabahı ders zili çaldıktan on dakika kadar sonra Okul Müdürü İbrahim Pehlivanoğlu, Müdür Yardımcısı Birsen Hanım ve Yurdanur Kumman, birkaç öğretmen ve bir sağlık görevlisi ile birlikte 1B sınıfına gelerek anı baskın yaptılar. Hepimizi ayakta bekleterek tek tek biz öğrencilerin tırnaklarımıza, üstümüze, başımıza, gömleklerimizin içine dikiş aralarına, sigara için ceplerimize ve her tarafımıza bakarak inceden bir muayene yaptılar.

Ben şahsen üzerim de bit pire gibi haşereler çıkabilir diye tır tır titriyordum. Çünkü o zamanlar çok yoksul zamanlardı ve her şey olabilirdi. Günlerce banyo etmez, öyle gezerdik fakat genç olduğumuzdan mı bilmem yine de üzerlerimiz mis gibi kokardı. Ellerimizin gerileri de simsiyah kirli ve tırnaklarımız uzun olurdu. Genelde tırnak makası kimsede bulunmaz, tırnaklarımızı kesmez bıçak veya orakla keserdik.

Artık bu temizlik muayenesinin bitmesine çok az kişi kalmıştı ve hiç kimse de bir şey çıkmamıştı. En son bir iki kişi kalmıştı ki arama yapan bir görevli "Bakın, bakın! Ne buldum?" diye bağırdı. Bir arkadaşımızın gömleğinin dikiş arasında beyaz renkli yarıdan aşağısı siyahlaşmış irice bir bit bulmuştu. 

Temizlik muayenesi yapanlar biti ellerine aldılar. Bit başına geleceklerden haberi olmuş gibi sağlıkçının avucunun içinden hızlı adımlarla sanki sahibini arar gibi veya kaçıp kurtulmak ister gibi omzuna doğru yürüyordu. Bir an için sınıfta bir durgunluk oldu ve herkes üzerinde bit çıkan Kani isimli arkadaşımıza bakıyorlardı. Öyleya üzrinde bit çıkmış arkadaşlarına ve hocalarına karşı mahçup olacak üzülecek diye düşünüyorlardı. Görevlilerde biti ellerinde tutmuş birbirlerine göstererek öyle ayak üstü biraz bakıp inceledikten sonra küçük bir cam şişe çıkardılar ve içine koyup mantar kapağını kapatarak incelemek için alıp götüreceklerini söylediler. Bit üzerinde çıkan arkadaşımız Kani hemen itiraz etti: 

"Hayır. Ben bitumi vermem." 

Herkes şaşırmıştı. Öyle ya nasıl olurda sen bitini vermezsin? "Üzerinde bit bulunması hem suç, hem de çok ayıp. Seni disipline yollarız. Okuldan atılırsın" dediler. Çocuk ille tutturdu: "Hayır. Ben bitumi vermem."  

Önce yalvardılar yakardılar, cebine bir kaç kuruş para da soktular. Yok çocuk Nuh dedi Peygamber demedi onu kandıramadılar. 

"Ben bitumi vermem de vermem." dedi. 

Öğretmenlerden biri çocuğun eline bir iki cetvelle vurduktan sonra üzerinde çıkan biti, zorla aldılar ve gittiler. Çocuk geride kendini yerlere attı, yüksek sesle ağlıyor ve bir taraftan da sayım sayıyordu 

"Benum bitumi veruuun, benum bitumi veruun. Sonra pişman olacaksız. Benum bitumi geri verun" diye. Herkes çocuğun bu haline çok üzülmüş hatta bazı arkadaşlar ve öğretmenler "Sen ağlama sana başka bit bulacağız, yine bitin olacak." diyorlar ve gülüyorlardı. Çocuk bitini alabilmek için bir iki saat aralıksız ağladı ve yüzü gözü davul gibi şişti. 

Arkadaşımız Kani başka bitler edindi mi bilmem, fakat bir daha o bitini hiç göremediği kesin! Bit o kadar kıymetli bir şeymiş te meğer ben bilmiyor muşum. Hatta o çocuk öyle direndiği zaman, bende de bit bulunmadığı için bayağı bir üzülmüştüm. Çocuk bitine öyle sahip çıkmıştı ki elinden gelse vermeyecekti. Boş yere dememişler 'Bit yiğitte, pire itte olur.' diye.