SAYFALAR

5 Mart 2022 Cumartesi

KAHRAMAN 57. PİYADE ALAYI

57. Piyade Alayı Sancağının esası nerede bulunduğu bilinmemektedir. Hakkında bir çok söylentiler var. Avusturalya veya İngiltere’ye götürüldüğü en yakın ihtimallerdendir.

57. Piyade Alayın tamamı Çanakkale'de şehit olduğu söylense de gerçek böyle olmamıştır. Yanı 57. Alay yiğitlerinin yekünü Çanakkale de şehit olmadı.

19. Piyade Tümenine bağlı üç alaydan biri olan 57. Alay, 1 Şubat 1915’de Tekirdağ’ın Yarkışla mevkiinde kurulmuştur. Bu şanlı birliğin kahraman kumandanı Yarbay Hüseyin Avni Bey’dir.

57. Alay kurulduktan 22 gün sonra, 23 Şubat 1915’te Çanakkale’ye doğru yola çıkmış ve 25 Şubat 1915’te Eceabat’a gelmiştir. 19. Piyade Tümeni’nin bağlı olduğu, 5. Ordu’nun Enver Paşa tarafından kurulmasının ardından 57. Alay,  yedek kuvvet olarak 26 Mart 1915’te Bigalı Köyü’nde beklemeğe başladı. 24 Nisan 1915 tarihine kadar 57. Alay, Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından Bigalı Köyü’nde sürekli eğitime tabi tutuldu.

57. Alay, Bigalı Köyü’ndeki eğitim ve tatbikatlarını sürdürdüğü sırada 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istendi fakat düşman kuvvetlerinin çıkartılacağı noktaya en yakın yerlerden birinde olması nedeniyle, Mustafa Kemal 57. Alayın Bigalı Köyü’nde kalmasına direndi ve 57. Alay, Bigalı Köyü’nde kaldı.

25 Nisan 1915 Pazar sabahı, Mustafa Kemal, düşman çıkartmasını haber alır almaz, kendisine verilecek emri beklemeden 57. Alayı Conkbayırı’na doğru hareket ettirdi. 3 tabur ve bir dağ bataryasından oluşan yaklaşık 3000 subay ve askeriyle 57. Alay, bizzat Mustafa Kemal’in yönetiminde kendisinden çok daha büyük bir düşman gücüne karşı saldırıya geçti.

57. Alay, çatışmalarda mevcudunun üçte ikisini kaybetmiş, savaşın ortasında takviye edilmiştir. 13 Ağustos 1915'te 57. Alay komutanı olan Hüseyin Avni Bey, karargâha düşen bir top mermisiyle şehitlik mertebesine ulaşmıştır.

Hüseyin Avni Bey’in yerine atanan Binbaşı Hayri Bey, alayı Keşan bölgesinde konuşlandırmış ve Alay, eksikleri giderildikten sonra 19. Tümenle birlikte 15. Kolordu bünyesinde Galiçya Cephesi’ne gönderilmiştir.

57. Alay, Galiçya Cephesi’nde de çok büyük kahramanlıklar göstermiş, alayın mevcudunun çok büyük bir kısmı buradaki çatışmalarda şehit düşmüştür. Mevcudu sadece 1100 kişi kalan 57. Alay, cephe gerisine alınarak eksikleri bir daha giderildikten sonra yeniden cepheye gönderilmiş fakat Rusya’da patlak veren Bolşevik Devrimi’nin ardından Galiçya Cephesi’ndeki savaş sona ermiştir. 57. Alay bağlı bulunduğu 15. Kolordu ile bu sefer Sina ve Filistin Cephesi’ne yollanmıştır.

57. Alay burada da çok büyük kahramanlıklar göstermesine rağmen İngilizler tarafından çembere alınmış ve mevcudu iki gün içerisinde sadece 260 a düşmüştür. Megiddo Muharebesi sırasında ise 57. Alayın kalanı İngilizler tarafından esir alınmış ve ALAY imha edilmiştir.

Bu kahramanların anısına o günden beri Türk ordusunda 57. Alay yoktur. Türk Askeri okullarında yoklama esnasında Mustafa Kemal’in okul numarası 1283 ve 57. Alay okunduğu zaman bütün öğrenciler “BURDA” diye bağırırlar. Dünyada en çok madalya sahibi olan alay 57. Alaydır ve dünya milletleri tarafından, en kahraman askeri birlik olarak 57. Alay kabul edilmiştir. Bütün Komutan ve Erlerini, hepsini saygı, minnet ve hürmet duygularımla yad ediyorum. Ne mutlu size! Ne mutlu Türküm diyene!

27 Şubat 2022 Pazar

İNSANLAR İÇİN TAVSİYELER

1. Bol su için.
2. Kahvaltıda çok, öğle yemeğinde orta, akşam yemeğinde az yiyin.
3. Ağaçlarda yetişen meyveleri, sebzeleri daha çok, fabrikalarda üretilen beklemiş yiyecekleri daha az yiyin.
4. Hiç bir şeyi içinize atıp dert etmeyin.
5. Geçmişte neler yaptığınızı unutmadan, gelecek için plan yapın.
6. Her gün en az 10 dakika sessiz olarak oturun. Tefekkür edin.
7. Düzenli uyuyun.
8. Her gün en az 30 dakika yürüyüş yapın, ve gülümseyin!
9. Hayatınızı başkalarının hayatı ile karşılaştırmayın. Onların nasıl olduğuna dair hiçbir fikriniz yok.
10. Kontrol edemeyeceğiniz olumsuz düşüncelere sahip olmayın. Bunun yerine enerjinizi şu an için harcayın, nefes aldığınız her anın kıymetini bilin.
11. Sadeliğin güzelliğini keşfedin.
12. Hayatı çok da ciddiye almayın. Fâni olduğunuzu unutmayın. Ölümden korkmayın.
13. Kıymetli enerjinizi başkaları hakkında konuşarak harcamayın.
14. Sû-i zandan kaçının.
15. Kıskançlık, çekememezlik zamanın boşa harcanmasıdır. 
16. Geçmiş meseleleri unutun. Kişilerin geçmiş bırakanlarını hatırlatmayın. Bu durum mevcut mutluluğunuzu bozar.
17. Hayat, birisine kin duyarak zamanı boşa harcamak için çok kısadır. Kimseden nefret etmeyin.
18. Geçmişinizle barış yapın ki, şimdiki zamanı bozmasın.
19. Hayatın bir okul olduğunu ve öğrenmek için burada olduğumuzu unutmayın. Problemler, cebir dersi gibi gelip giden, ancak aldığımız derslerin bir ömür boyu devam ettiği eğitim programının bir parçasıdır.
20. Daha fazla gülümseyin ve pozitif olmaya çalışın.
21. Her tartışmayı kazanmak durumunda değilsiniz. Aynı fikirde olmasanız da, hoşgörülü olun.
22. Ailenizi sık arayın ve yakınlarınızdan irtibatı kesmeyin.
23. Her gün diğerlerine iyi bir şey verin. Gülümseme, teşekkür, iltifat, yardım, destek, moral.
24. Herkesi her şey için affedin.
25. 70 yaşından büyük ve 6 yaşından küçük kimselerle vakit geçirin.
26. Her gün en az 3 kişiye gülümseyin ve tanımadığınız birine SELÂM verin.
27. Başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü ile ilgilenmeyin.
28. Doğru olanı yapın, yanlışlarınız için de pişman olmayın. Ne oluyorsa ya da olmuyorsa, hayrımıza olduğu içindir.
29. Faydalı, güzel veya neşe dolu olmayan her şeyden uzak durmaya çalışın.
30. Her şeyin iyiliğine inanın, yaşadığımız her şey iyiliğimiz içindir.
31. Bir durum iyi veya kötü olsun, nasılsa değişecektir. Durumu kabullenin.
32. Nasıl hissederseniz hissedin, kalkın, giyinin ve ortaya çıkın. Kendinizi eve kapatmayın.
33. En iyisine henüz sıra gelmedi.
34. Sabah canlı olarak uyandığınız için ALLAH’ a şükredin.
35. Maneviyatınız daima mutluluğunuzdur. Hislerinizi önemseyin.
İnanın, dua edin, gerekeni yapın ve gerisini ilahi akışa bırakın. 
Alıntı.

21 Şubat 2022 Pazartesi

HATIRLANMAYAN TALİHSİZ ADAM

Mustafa Kemal Atatürk: "Karadeniz Havaları Bizim Milli havalarımızdır."

Trabzon'u henüz Ruslar işgal etmeden önce 1912 yılında Maçka’da dünyaya geldi. Çocukken o zor işgalci dönemleri geçirdi. Daha sonra her Maçkalı'nın yaptığı gibi İstanbul'a, gurbete çalışmaya gitti. Kendi başına kemençe çalmayı öğrendi. Ancak çaldığı kemençe diğer kemençelerden başka bir ses çıkarıyordu.

"Maçkalı bu büyük sanatçı iki büyük savaş gördü, gurbet gördü, sevda yaşadı. Bu büyük sanatçıyı dinlemeden kimse "Karadeniz türküsü dinledim." diyemez! Her bir türküsü Karadeniz'in millî marşı olmuştur. Bu muhteşem adam Karadeniz'in bütün sırlarını verir bize. Sanki tarih konuşur, dağlar konuşur. Bu Maçkalı sanatçı tek kelimeyle Zigana dağlarının sesidir!" diye yazmıştı Nihat Genç.

Trabzon kültürünün ses haritası olan bu değerini bilmediğimiz insanın bazı türkülerinden örnekler vereyim size:
*Ben seni sevdiğimi
*Dertliyim Kederliyim
*Asker ettiler beni
*Divane aşık gibi
*Menşure dedikleri
Tanıdınız mı? Çoğunuz tanımamışsınızdır! Neyse biz asıl hikayemize gelelim. Hamiyet Yüceses bir gün İstanbul'daki evinden çıkar ve cadde boyu yürümeye başlar. Bir yorgancı dükkanının önünden geçerken kemençe sesi duyar; ancak bu, şimdiye kadar duyduğu kemençe seslerine hiç benzememektedir. Bu seste ayrı bir hava ve gizem vardır. Dükkanın önünde durur ve bir süre dinler. Daha sonra kapıyı açarak içeri girer; bir gencin elindedir kemençe. Genç onu görünce çalmayı sonlandırır ve ayağa kalkar.
"Buyurun; ne bakmıştınız?" der.
"Sizi dinlemek için içeri girdim. Rica etsem biraz daha çalar mısınız?" der gence.
Genç bu istek üzerine iskemleye oturur ve çalmaya devam eder.
"Böyle çalmayı kimden öğrendiniz?"
"Kimseden öğrenmedim. Kemençe çalmayı kendi kendime öğrendim."
"Ama çok farklı çalıyorsun. Kemençeni radyoda çalmayı ister misin?"
"Tabii ki isterim; ama beni oraya alırlar mı?"
"Alırlar, alırlar!" deyip çantasından çıkardığı kağıda bir isim yazar ve ardından:
"Adını yazdığım bu beyefendiye git! O sana yardımcı olacaktır!" deyip dükkandan çıkar.
Gencin elindeki kağıtta Ahmet Yamacı yazmaktadır. İşte bu adımla Türkiye'de ilk defa Türk halkı radyoda kemençe dinlemeye başlamıştır. Bunu başaran sanatçının ne yazık ki Maçka'da ne adı geçer ne de Maçkalılar bu sanatçıyı tanımak için çaba sarf eder!
Bu olay, sanatçı ve Türkiye için bir ilk olmuştu. Biz Maçkalılar kıymetini bilmesek de "Maçkalı sanatçı" diye radyoda anons edildiğinden o zamanlar kıymetini bilenleri onurlandırmıştır.
Bu adını sanını Maçkalıların bilmediği ve bilmek için çaba sarf etme makamında olanların sanatçıyı görmezlikten gelme tavırları utanç verici durumda olsa da ben bu Maçka'nın yedi veren güllerini hatırlatmaya devam edeceğim.
Artık radyoda haftada bir gün yirmi dakikalık canlı yayına çıkıyor, daha sonra dükkanına geri dönüyordu. Bir gün dükkandayken iki görevli dükkandan içeri girerek:
"Maçkalı kemençe sanatçısına baktık; burada mı?" diye sorarlar.
"Evet benim! Buyurun, ne vardı?"
"Akşam sizi bir yere götürmek için görevlendirildik. Onun haberini vermeye geldik."
"Nereye gideceğiz?"
"Onu şimdi söyleyemeyiz; akşam sizi almaya geldiğimizde söyleriz. Ha unutmadan kemençeniz yanınızda olsun!" deyip dükkandan çıktılar.
Dedikleri gibi de oldu. Akşam onu alarak Beylerbeyi Sarayı'na doğru yola çıktılar. Saraydan içeri salona geldiklerinde karşılarındaki masada Mustafa Kemal Atatürk oturuyordu. Maçkalı sanatçı o manzara karşısında çok heyecanlandı; ne yapacağını şaşırmıştı! Ancak salonda bulunan Soldoy horon ekibini görünce biraz rahatlamıştı. Soldoy horon ekibinin şefi onu tanıyordu. Yanına gelerek:
"Bugün çok önemli bir gün! Ata'nın huzurunda horon oynayacağız! Bizim için çok önemli bir gece olacak!" dediğinde heyecanı biraz olsun yatışmıştı.
Artık bütün hazırlıklar bitmiş, kemençeden çıkan sesle horon başlamıştı. Salonda bulunan herkes Soldoy ekibini pür dikkat izliyordu. Horon sona erdiğinde salon alkışla inliyordu. Ekip yavaşça salondan çıkmış, Maçkalı sanatçı olduğu yerde kalmıştı. O da çıkmak için hazırlanırken görevlilerden biri "Sen otur!" anlamına gelen el işareti yapınca sandalyesine oturdu.
Artık gözü, ona el işareti yapan görevlideydi. Salon alkış seslerini sessizliğe bırakınca görevli "Çalabilirsin!" işaretini verdi. Üstat kemençenin teline dokununca konuşmalar susmuş, dikkatler onun üzerine dönmüştü. Birkaç Karadeniz türküsünden sonra o anda mısraların aklında sıraya girdiği ve kalben okuduğu dörtlüğü söyledi.
Dağlar baştan başa,
Yayılır taştan taşa,
Bu ülkeyi sen kurdun,
Atatürk binler yaşa.
Bu sözlerin üzerine Atatürk oturduğu yerden:
"Çal evlat çal! Karadeniz havaları, bizim milli havalarımızdır!" diye seslendi.
İşte bu tarihi olay, 1933 yılında gerçekleşti. Biz kendisini unuttuğumuz, hatırlamak için bir çaba içinde dahi olmadığımız, ancak Atatürk'ün bu sözlerle onurlandırdığı sanatçı, Maçka'nın yediveren güllerinden biri olan Maçkalı Hasan Tunç idi!
Bu sözler, Maçkalı Hasan Tunç'un sanat hayatı boyunca unutamadığı anıların başında gelmiştir. Bu olayla ilgili yazı, İstanbul radyosu arşivlerinde mevcuttur.
Birlik ve beraberlikten sıkça bahsedilen bu günlerde tarihe mal olmuş bu sanatçımızı Maçka'da yaşayan yetkili ve yetkisizlerin el ele verip yılda bir kere anmaları çok mu zor olur?  
Kaynak: 1) Nihat Genç Yazar. 2) Turhan Eyüboğlu - Kuzey Ekspres Gazetesi