SAYFALAR

11 Aralık 2022 Pazar

BİLİYORUZ AMA BİRŞEY YAPAMIYORUZ


Yıl 1920 kör bir adam Topal Molla lakabıyla, Afganistan’ın Güneyinde bir TEKKE kurar. Para verip bir kaç adamlara reklamını yaptırır ve Topal Mollanın müritleri üç yıl içinde 200 bine ulaşır.

Müritlerin sayısı beş yılda 400 bini aşar ve bir gün, bilgi yarışması için Türkiye'ye gönderilecek olan altı lise öğrencisi kız çocukları için 'EY VAH DİN ELDEN GİDİYOR' diye propaganda yaparak Topal Molla, Afgan Kralı Emanullah Han'a karşı ayaklanma başlatır.

Bir yıl boyunca Afganistan‘da kan gövdeyi götürür. Kral Emanullah Han, ülkesini terk etmek zorunda kalır. Hava alanında yanına kör bir adam yaklaşır ve çok güzel bir Urduca ile: “Beni tanıdın mı? Ben meşhur Topal Mollayım. Afganistan’daki görevim bitti, İngiltere’ye, geri ülkeme dönüyorum.” der.
“Seni tanıdım! Ben senin İngiliz Ajanı olduğunu da biliyordum fakat halkıma o kadar çok tesir etmiştin ki, onları hain olduğuna bir türlü ikna edemedim.“ der Afgan Kralı Emanullah.

Sarıklı ve sakallı Topal Molla, isyandan sonra sakalını kesmiş, sarığını atmış, başına silindir şapkasını oturtmuş ve İngiltere yolunu tutmuştu.

O dönemden kalma kötü alışkanlıklardan biri Afkanistan'a mal olmuş, hala daha devam etmektedir. 'Bacha bazi' denen bu adet, erkek çocuklara karşı cinsel istismardır. Fakir ailelerin 7-15 yaş arası erkek çocukları para karşılığı satın alınır, dans öğretilir, mekanlarda dans ettirilip, parti sonunda isteyene para karşılığı satılırlar. 

Bizim ülkemiz de de, tarikatlar küçük yaşta kız çocukları evlendirmek, küçük yaşta bir çok kız çocuklarına tecavüz, 
bir çok erkek çocuklara istismar olayları ortaya çıkarak adli makamlara intikal etmiştir. Halbuki müslüman ülkelerde şeriat hükümlerine göre, fuhuş suçtur ve karşılığı ölüm cezasıdır. Bu cemaat ve tarikatlarda Allah bilir daha neler yapılıyor da bizim haberimiz olmuyor ve bütün bu yaptıkları da  İslam dini ile caizmiş gibi gösteriliyor.

Böylesine çarpık uygulamalar ise, ne hiç bir dinde, ne de hiç bir insanlıkta, hatta hayvanlarda bile yoktur, olamaz.

Ülkemizde de her zaman bir çok Topal Molla’lar olmuştur. Bazıları bilinmiş, bazıları hiç bir zaman bilinmemiş, kimi politikacı, kimi din adamı, kimi ilim adamı olarak karşımıza çıkmışlar, toplumu zehirlemiş birlik ve beraberliği bozmuşlardır.

Her aklına gelen bir tekke de tarikat veya cemaat kuruyor. Kendi adamlarına kendilerini reklam ettirip, yazdıkları ve söyledikleriyle cahilleri ve gençleri zehirliyorlar. Sonra da kendilerini Allah'ın yerine koyup milleti korkutup kandırıyor, taraftar topluyorlar. Hep bilinmeyen için, öteki dünya için sanki gitmiş gelmişler de her şeyi onlar görmüş, bilmişler gibi bir şeyler yazıyorlar, söylüyorlar, fetvalar veriyorlar. Öbür dünyanın Cenneti ile aldatıp, bu dünyada millete Cehennemi yaşatıyorlar. Herkesi uyuturken kendilerini Allahın mübarek kulu gösterip, hem çoluk çocuğa tecavüz ediyor, hem de topladıkları bağışlarla köşeyi dönüyorlar. Bir taraftan da İslam Dinini baltalamış oluyorlar. Ne kadar sinsi ve kurnazca bir oyun değil mi?

Her şeyin bir fitne, yalandan ibaret olduğunu, aslında O’nun zehirli biri, yani bir hain olduğunu, milleti bir nevi din hipnozu ile uyuttuğunu anlatsan da kimse sana inanmıyor, seni hain ilan ediyorlar. 

Düşünmek, araştırmak, sorgulamak, eleştirmek ve cahil kalan toplumu aydınlatmak çok önemlidir. Topal Molla’lar, düşünen, sorgulayıp, araştıran, eleştiren beyinlere yaklaşamaz onlardan uzak dururlar.

NOT: Emanullah Han,Kurtuluş Savaşımız esnasında Türkiye’ye büyük maddi yardımlarda bulunmuş, teşviki ile Afgan kadınlar da kollarında ki altın takılarını göndermişlerdir.

Emanullah Han,Atatürk hayranıydı ve onu örnek alıyordu. Bu durum İngilizleri rahatsız etti ve meşhur İngiliz oyun ve dalaverelerini devreye soktular.

O sırada Ankara Hükümeti, Afgan ordusunu ıslah etmek üzere Kabil'de bulunan General Kazım Orbay başkanlığındaki Türk Askeri Heyeti, Emanullah Han'ı Türk vatanını müdafaa eder gibi, hayatlarını ortaya koyarak korumakla görevlendirir.

Atatürk de, Kral'ın huzurunda açılacak özel bir telgrafta Emanullah Han'a şu mesajı gönderir:

”Son günlerde Zatı Şahanenizi muztarip eden bazı ahval ve hadisattan haberdar oldum. Eğer vaki ise öz kardeş bildiğim sizin, ıstırabınızı tahfife medar olacak noktai nazarlarımı bildirmek üzere beni hakikatten haberdar ediniz. Orada bulunan ve yolda emrinize iltihak etmek üzere olan bil cümle Türk ümera ve zabitanı sizin için fedayi hayat emrini almışlardır. Büyük alaka ile cevabınızı intizar ederim kardaşım.” Der fakat mesaji kendisine ulaştıramazlar. Atatürk'ün bu mesajı sunulmadan isyancılar Kabil'e girer.

Emanullah Han, Elçi Yusuf Hikmet Bayur'un ifadesiyle bir çaduriye giyerek, kadın kılığında Kabil'den kaçar ve Roma'ya gider. Zaman zaman Türkiye'ye gelerek Atatürk'le de görüşür.

Atatürk, Emanullah Han'dan sonra Afgan tahtına oturan Mehmet Nadir Han'a biraz mesafeli durur. Ancak Mehmet Nadir Han da Türkiye'ye yakın davranır. Yeniden doğan sıcak hava üzerine Büyükelçi Yusuf Hikmet Bayur 24 Haziran 1930'da Mehmet Nadir Han'a güven mektubunu sunar ve görüşmeyi Ankara'ya şöyle bildirir:

24 Haziran'da itimatnamemi verdim. Kral mükamele (karşılıklı konuşma) esnasında ezcümle şöyle dedi, kâffemiz (cümlemiz) Reisicumhur Hazretlerini (Atatürk ü) başımız tanırız.

Ve o günlerden sonra da Afganistan'ın durumunu herkes görüyor. Dün Afganistan’ın yaşadığı bu acı olayların aynısını bugün Türk milleti olarak bizler yaşamaktayız. Haini - Ajanı - Casusu – Yüzlerce Topal Molla ları görüyoruz, tanıyoruz ama maalesef kimseyi inandıramıyoruz! Hiç bir şey yapamıyoruz!

İslami kullanarak darbeyi yapan ve Afganistani yıkan aslında bir İngiliz ajanı "TOPAL MOLLADIR" yanı İngilteredir. Afgan halkını din ile uyutarak, kandırarak emeline ulaşmıştır. Kendi milletini kandırarak bir devleti yıkmak bu kadar kolay olmamalı. Din devlete bağlı kalmalı. Çünkü bir devlet yıkıldığı zaman o din de yıkılır.



7 Aralık 2022 Çarşamba

DUVAR YAZILARI


Tuh yandık, şimdi ne yapacağız?. Adam Noel kutlamalarına karşı çıktığı için rakının yanında meze olur diye çerez satmıyor.



Sebzeciden yerinde serzeniş


IRSIZ BEY ! (HIRSIZ BEY)

 Asansör arızalı

Ölü canlı alabalık

İnsan tamiratı

Burokolinin ismi değişmiş BURUK ALİ

Karalüferli acaba balıklı daire mi?

Galiba boxter şort demek istiyor

Takma dişin ikinci el satışını da gördük

Engelli 6. kata nasıl çıkacak?

Azcık ötede her şey var.


Uyarı tam, ona göre hareket ediniz.

Rize'nin tam merkezinde 

Yerlere izmarit atıp kirletmeyin. Bu tasın içine atın. Yeniyol Köyü

Kadın veya bayan alınacakmış

Katma Değer Vergisi mi yoksa kart deve mi?

Bunu da din tüccarları icat etti

Gazete ilanı Satılık mezarlık

Tercüman

Himalya yerli nasıl olur?

Yanı namuslu tavuk yumurtası, istersen al


Satılık daire

Ne demek istiyor anlamadım

Çay alım evi
Baahçe ilanı



Namaza davet
Polis ile pazarlık
Cumhuriyetin 100. yılında Kuş Adasında bir esnafın dükkanına astığı yazı.
Fiatları ayarlayanlar



28 Kasım 2022 Pazartesi

GERÇEK BİLDİĞİN

Yıl 1987 veya 88 Ankara Emniyet Müdürlüğü eski bina. Yeni bina filan yok. Daha yeri yurdu da yok. Bir iki yıl sonra Et Balık Kurumu orada Emniyete bitişik olan yerini bağışladı da yeni Ankara Emniyet Müdürlüğü Fransa da Paris Emniyetine eş olarak yapıldı fakat iki üç sene sonra yine emniyet teşkilatına cevap veremez oldu. Yanı anlayacağınız teşkilat yeni yapılan Ankara Emniyet Müdürlüğü binasına sığmadı.

Ankara Emniyet Müdürlüğü Eski Hırsızlık Bürosu, eski bina dördüncü katta iç içe iki oda ve karşısında bir amir odasıyla, Ankara da ki hırsızlık olaylarına karşı hizmet veriyordu. Aynı katta Asayiş Şube Müdürü, Cinayet Büro ve Yandol gibi bazı kısımlar da bulunuyordu.

O yıllarda Asayiş Şube Müdürü kendisine çok saygı duyduğum ve birlikte çalışmaktan zevk aldığım Sayın Bahri Baykal dı. Hopa’lı olduğu söylenirdi ama işin doğrusu nereli olduğunu tam olarak kimse bilmezdi. Hırsızlık Büro yanı bizim Büronun Amiri de Sivas lı Başkomiser Turan Güder di. Benden çok eski, Hırsızlık Büro da polislik bile yapmış, Ankara'nın her tarafını çok iyi bildiği gibi sabıkalılarında kimlik bilgilerini ve ev adreslerine varana kadar hepsini hafızasında tutardı. O adeta bu işin fröfesörü olmuş canlı bilgisayar gibiydi. Bilgisayar dedikte o zaman bilgisayar da yoktu. Tamamen eskimiş, üzerine yazılmış çizilmiş büyük bir fihrist vardı ve sabıkalılar bu deftere kayıt edilirdi.

Her gün sabah saat 09.00 da nezarette ki suçlular Büroya çıkarılır, tüm hırsızlıkta bulunan polisler suçluları görmeleri ve tanımaları sağlanırdı.

O günlerde Ankara da zengin bölgelerde her gece en az 10-12 hırsızlık olayları olur ceraim numarası alırdı. Bazı olaylara da 'çok görünmesin' diye ceraim vermezlerdi. Hatta İçişleri Bakanı Mustafa Kalemli’nin evine bile girmişler, Bakan da hırsızlardan şikayetçi olmuştu. Bizler de görevli arkadaşlar hırsızlarla baş edebilmek için canla başla koşturur fakat başa pek çıkamazdık.

Bir gün Müdürümüz Bahri Baykal beni çağırdığını söylediler. Allah Allah bu sıra dışı bir şeydi. Genel de ekip amirlerini hiç çağırmaz, gerekli emirleri kısım amiri vasıtasıyla iletirdi. Böyle ekip çağırma işi ya işlenen bir suçla ilgili, veya özel bir görev verilecekse mümkün olabilirdi. 

Ekip arkadaşlarıma sordum "Benim bilmediğim bir durum varsa söyleyin!" diye. Çünkü öyleydi bizde kural. Ekip arkadaşlarından biri, başka bir yerde bir suç işler, senin haberin olmasa da, gelir o ekibin amirinden  sorarlardı, o suçu. 

Arkadaşlarımın temiz olduklarını anlayınca hemen önümü ilikleyip vurdum kapısını girdim içeri “Buyrun sayın Müdürüm, beni emretmişsiniz” dedim. “Kızılırmak Sokak nerede?” diye sordu. Bizler de hırsızların peşinden koştura koştura Ankara da bütün sokakların nerelerde olduklarını  aşağı yukarı tamamını biliyorduk. Hemen hiç teredütsüz “Küçükesat semtinde.” Dedim. Artık Müdür Beye bir ihbar mı gelmişse veya neyse “Maltepe de değil mi Komiser?” dedi. Ses tonundan bana biraz kızdığını anladım.

Ben de ekibimle birlikte iki üç gün önce Küçükesat Kızılırmak Sokakta bir çalışma yapmıştım. Onun için gayet emin olarak “Hayır efendim, Küçüesat ta” diye ısrar ettim. “Çık dişarı Başkomiserinle birlikte gel.” Dedi. Çıktım ve koridorda yürürken, Başkomiser de galiba beni bekliyordu, görünce çağırdı ve hemen sordu “Müdür Bey sana ne dedi?”

"Kızılırmak Sokak nerede Başkomiserim?" diye bende ona sordum. "Müdür Bey Maltepe de olduğunu söylüyor.” Dedim. “Sen ne dedin Recep Bey? Küçükesatta demedin mi? Kızılırmak Sokak Küçükesat tadır, yoksa bilmiyor musun?” dedi. “Evet ama o Maltepe de dedi. Ben Esatta deyince bir de bana kızdı.” Dedim.

Başkomiser önüm de ben arkasında kapıyı çalıp hemen Müdür Beyin makamına girdik. İçeri girer girmez ona da “Turan Bey Kızılırmak Sokak nerededir?” diye sordu. Turan Bey hiç tereddütsüz “Maltepe de Müdürüm!” dedi. Bir den şoke oldum kaldım.

Müdür Bey bana döndü ve “Kızılırmak Sokak nerde imiş, öğrendin mi, komiser?” dedi. Ben daha bir şey demedim, daha doğrusu diyemedim. Bana bir oyunmuydu? O sokakla ilgili ne olmuştu? Hiçbir şey de bilemedim. Yanı Müdür Bey de onunla ilgili bir şey açıklamadı.

Dışarı çıktığımız zaman; “Başkomiserim hani Kızılırmak Sokak Küçükesat ta idi, az evvel bana öyle söyledin, sonra neden Müdür Bey'e Maltepe de dedin?” diye sordum. Başkomiser gülümsedi ve; “Recep Bey, sen bizi açığa mı aldıracak sın? O Müdürdür, o ne derse doğrudur. O her zaman haklıdır. Bunca senelik polissin, sen daha anlayamadın mı?” dedi. Hayda bir daha şoke oldum.

Daha sonra hemen Ankara haritasından baktım. Evet Kızılırmak Sokak Küçükesat ta fakat aynı isim de bir de Maltepe de Anıt Caddesini kesen kısa bir Kızılırmak Sokak daha var. Müdür Bey de haklıymış ve bilerek bizleri mi denedi onu da bilmiyorum.

Bu olaydan çıkardığım bir ders var, sizlere de söyleyim; bazı zaman gerçek bildikleriniz bile doğru değildir. Kuvvetli ve güçlü olan ne derse o doğru olur. İtiraz ederseniz, hep yalnız kalır, haksız olur, zarar görürsünüz! Bazı şeyler büyüklerin işine gelirse, onların durumlarına göre doğru sayılır. Bilginiz olsun.