SAYFALAR

15 Şubat 2023 Çarşamba

DEPREMDEN KORUNMA


1- Gece yatarken telefon ve cep feneri yakınınızda uyumayı alışkanlık edinin, telefon şarj dolu olsun.

2- Depreme gece yakalandı iseniz yatak odası veya çocuk odasından ayrılmayın. Çünkü arama kurtarma çalışmaları öncelikli olarak bu odalardan başlatılıyor.

3- Eski tip birbirine geçmeli yatağınız varsa biran önce ondan kurtulun. Yüksek ve sağlam baza alın. Baza altını mümkün olduğunca dolu tutun. Kıyafet battaniye yorgan gibi malzemeler koyun. Çünkü sağ ulaştıklarımızın çoğu baza yanlarında uzanan insanlardı.

4- Sakın ayakta, kiriş altlarında, merdiven boşluklarında ve koridorda durmayın. Ölümlü vakalar daha çok buralardaydı.

5- Mutlaka çök-kapan pozisyonunu yapın. Ama bunu boş yerlerde değil, özellikle karyola veya bazaların yanında yapın.

6- Kapandığınız esnada yatak üzerinden battaniye-yorgan ve yastık alın üzerinize tutup kendinizi koruyun. Kış aylarında atletle kesinlikle yatmayın. Yara almadan sadece soğuktan ölenlere denk geldik.

7- Baza kenarlarında bir şişe su bulundurmayı adet edinin. Çok şey kaybetmezsiniz.

8- Kol saati kullanın ki enkaz altında gece yarısı sesinizi boşa tüketmeyin. Sizi duyan çok kişi olmayacak. Çünkü gece karanlık ve soğuktan çalışmalar yavaşlıyor.

9- Sakin kalıp elbet birisinin sizin için geleceğini unutmayın.

10- Sarsıntı tamamen bitmeden bulunduğunuz yerden ayrılmayın. 

11- Varsa imkanınız yüksek katlı son tercihiniz olsun. En üst kattayım diye kendinizi çokta güvende hissetmeyin. Vefat eden yakınlarımız en üst katlarda oturuyorlardı.

12- Bu saatten sonra depremle yaşamayı ve bir gün yine yüzleşeceğinizi unutmayın. Her zaman hazırlıklı olun.

Çok önemli, bu notlar Kahramanmaraş Merkezli Asrın Felaketi sonrası, Arama Kurtarma Çalışmaları ve Enkaz Kaldırma İşlemlerinde 1 Hafta Süresince Görerek Tecrübe Ettiğim

Deprem Notlarımı sizlere aktardım. ALINTI


4 Şubat 2023 Cumartesi

ÇİN DEKİ GELİŞMELER

Bir çoğumuzun bu gelişmelerin bir azından mutlaka haberimiz vardır. Ama ben bu bilgilerin bu sayfada bulunmasını, arada bir okumasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Çin'de Şangay üniversitesinde çalışan bir Türk akademisyenin, gelecek ile ilgili anlattıkları…

Metrodaki internet, evimdeki internetten daha hızlı olduğu için yaklaşık 45 dakika süren yolculuğumun nasıl geçtiğini fark etmeden Jing’an Temple istasyonundan inerek, ikinci hatta aktarma yapıyorum. Kafaları telefonlara gömülü şekilde yürüyen insan kalabalığından sıyrılarak, mini bir markete girip içecek bir şeyler alıyor ve ödemeyi her zaman olduğu gibi “WeChat Pay” ile yapıyorum. Zaten Çin’de en son ne zaman para kullandığımı dahi hatırlamıyorum.

İkinci hatta aktarma yaptıktan sonra, Lujiazui istasyonunda iniyorum. Şu meşhur Şanghay televizyon kulesinin olduğu yer. İlk işim Luckin Coffee’ye gitmek. Hem Starbucks’tan ucuz, hem de kahve kalitesini çok beğeniyorum. Üstelik telefonumdaki uygulamadan satın alınca, 28 yuan’a aldığım kahveyi çok rahat 10-14 yuan aralığında satın alabiliyorum. Kahve almak için ne kasaya gidiyorum ne de sıraya giriyorum. Telefonumdaki uygulamadan siparişi veriyorum, kare kod ile ödemeyi yapıyorum. Uygulama bana bir sıra numarası veriyor. Çağrılınca gidip kahvemi alıyorum. Bitti.

Çin’de sistem, teknoloji kullanımını öyle ciddi bir şekilde teşvik ediyor ki isteseniz dahi bundan uzak kalamıyorsunuz. Kahvemi alıyor ve yürümeye başlıyorum. Karşıdan karşıya geçmem gerekiyor. Yolda araç yok ama bekliyorum; çünkü geçersem karşıdaki kamera beni tespit edip yüzümü trafik ışığının altında bulunan ekrana yansıtacak ve beni ifşa edecek.

Fütüristlerin aksine şimdi anlatacaklarım tahmin değil. Var olan, yaşadığımız ve muhtemelen yakın bir gelecekte tüm dünyanın yaşayacağı bir gelecek. Biz burada sadece beta sürümünü önceden deneyimliyoruz. Tüm sistem açıkları giderildikten sonra, dünyanın diğer ülkeleri de çok yakında bu teknolojileri kullanmaya başlayacak ve bizim şu anki tecrübelerimizi yaşayacaklar.

Size iyi bir tablo çizmek isterdim fakat gelecek daha çok toplumun nasıl kontrol edilebileceği üzerine kurgulanıyor.

Küresel salgınla birlikte Çin’de çok yeni teknolojiler kullanılmaya başlandı. Öyle ki sadece 3 aylık bu süreçte, Çin yönetimi 2000 yeni teknolojiden faydalandı.

SOSYAL KREDİ SİSTEMİ

Çin, uzun bir süredir vatandaşlarının davranışlarını “sosyal güven” başlığı altında sıralayarak büyük bir puanlama sistemi kurmuş durumda. Sistem şahıslara sahip oldukları puanlara göre ödül veya ceza veriyor. Devletin belirlediği kurallara uyanlar ödüllendirilecek. Kurallara uymayanlar cezalandırılıp teşhir edilecek. Sistem bireylerin puanlarını belirlerken; harcama alışkanları, sosyal medya kullanımı, arkadaş çevresi gibi son derece kapsamlı unsurların dahil olduğu bir algoritmayı kullanıyor. Basitçe anlatmak gerekirse; bankaların kara listesi olduğu gibi artık devletlerin de kara listeleri olacak. Kara listeye girenler birçok ayrıcalıktan faydalanamayacak. Seyahat ve sağlık hakları dahi kısıtlanabilecek. Kırmızı ışıkta geçmek, kapalı alanda sigara içmek bile notunuzu düşürebilecek. Çin bu yılın sonuna kadar tüm vatandaşlarını puanlamayı amaçlıyor. Yapay zekâ ile bütünleşmiş kameralar ile anlık bir şekilde insanlara puan verecek ve bu puanlar sayesinde, Çin vatandaşları ya iyi vatandaş ya da kötü vatandaş olarak sınıflandırılacak. Şöyle bir şey hayal edin, sokağa çıktığınız andan itibaren milyonlarca kamera her anınızı gözetliyor. Yaptığınız her şey hazırlanan algoritmalarla çözümleniyor ve sizlere puan veriliyor. Üstelik sistemin yakın gelecekte tüm dünyada uygulanmaya başlanması kesin gibi. Bu sistemin en önemli yardımcısı ise tüm ülkeyi sarmalayan yapay zekâ destekli 200 milyondan fazla kamera.

YAPAY ZEKÂSI OLAN KAMERALAR

Çin'de yüz tanıma sistemine sahip kameralar her yerde. Yapay zekânın da dâhil olduğu sistem korkutucu. Bilim kurgu gibi gelse de her şey gerçek. Sistem aynı anda yüzlerce kişiyi analiz ediyor. En önemli kısım sistemin psikolojik analizler yapabilmesi. Kamera görüş alanında bulunan bütün insanları tanımlıyor. Sakin mi sinirli mi olduğunu, yüzündeki mutluluk oranını, üstünde nasıl bir elbise olduğunu, saç rengini, cinsiyetini, adını soyadını hatta ırkını bile anında tespit edebiliyor. Sistem herkesi izliyor, tanıştıkları diğer kişileri belirliyor ve iki hafta boyunca takipte kalabiliyor. Üstelik sistem sadece yüzünü gördüğü kişileri değil, arkası dönük ve çok uzakta bulunan kişileri de tanımlayabiliyor. Bunu da şahsın hareketlerinden anlıyor. Herkesin yürüme şekli, kol ve bacak koordinasyonunun farklı olduğu bilgisi üzerinden hareket eden sistem, gün içerisinde herkesten topladığı bilgileri bir havuzda topluyor. Daha sonra sadece arkadan görülen bir şahıs tespit edilmek istendiğinde, hedef kişi havuzda bulunan örneklerle karşılaştırılıyor ve eşleştirme başlıyor. Şu an Çin’de kullanılan bu teknoloji de çok yakın zamanda tüm dünyaya yayılacak. Zira bu teknoloji, güneydoğu Asya ve Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere bazı Avrupa ülkelerine ihraç edilmeye hazır halde. Ve görüşmeler başlamış durumda.

PARAYI LİDYALILAR BULDU ÇİNLİLER BİTİRECEK

Diğer önemli bir olay da dünyanın çok yakın bir gelecekte para kullanma olayına son vereceği gerçeği. Çin’de şu an neredeyse nakit para kullanımı sıfırlanmış vaziyette. Çin’i biraz bilen biri Çin'de “WeChat” ve “Alipay” ile tüm bankacılık işlemlerinin rahatça yapılabildiğini, en ufak dükkândan tutun en büyük mağazaya kadar sadece QR kod okutarak her ödemenin yapıldığını da bilir. Sistem o kadar yaygın ki Çinliler nakit parayı neredeyse bıraktı diyebiliriz. Hiçbir ücret ödemeden, her istediğinize mesajlaşma uygulamanız üzerinden istediğiniz kadar para gönderebiliyorsunuz. Faturalarınızı ödeyip, sinema bileti alabiliyor, ev kiralıyor, uçak ve tren biletlerinizi sadece bu uygulamalar üzerinden satın alabiliyorsunuz. Çin şimdi bu sistemin tüm dünyaya yayılmasını istiyor ve bu alanda tekelleşmeye çalışıyor. Bu amaçla dünyanın her ülkesinde ciddi yatırımlar yapıyor. Şimdiye kadar 49 ülkeye girmeyi başardılar. Türkiye de girmeye çalıştıkları ülkelerden biri. Çin'in yanı sıra Facebook da WhatsApp üzerinden böyle bir sistem kurmaya çalışıyor. Yazılanlara göre Facebook sistemin öncelikle para transferi yapmasına olanak verecek, böylelikle bankaların aracılık ücretlerine son verecek. Yani çok yakın bir zamanda şunlarla karşılaşacağız. Bankacılık sistemi değişecek. Artık bankalar olmayacak, nakit para olmayacak, kuyruklar ya da aracılık ücretleri de olmayacak. Üstelik sistem zaten dünyanın birçok yerinde uygulanıyor. Ve sistem tuttu. İnsanlar bu yeni deneyimi çok sevdi.

Şimdi mesele bu deneyimi tüm dünyaya yaymak ve daha da yaygınlaştırmak. Kripto paralar ile bunun çok daha rahat olabileceğini söyleyebiliriz. Geriye sadece bunu deneyimlememiş insanların korkularını kırmak kalıyor. Bu sorun da biraz zaman almakla birlikte yakın zamanda üstesinden gelinecek bir konu.

Polislerin kullandığı yapay zekâya sahip kask ve gözlükler, elektrikli araçlar, ülkenin tamamına yayılmış hızlı trenler, insansızlaşan marketler, neredeyse her şeyin barkod sistemiyle işlediği bir ülke. Kısacası Çin, şimdiden geleceği yaşıyor ve çok yakın zamanda Çin’in deneyimleri tüm dünyaya yayılacak. Fakat devletin birey üzerinde kontrolünün arttığı ve her anımızın gözetlendiği bir gelecekle karşılaşacağız.

Bugün yaşanan salgın ise demokrasi ve insan hakları gibi itirazlarla bu sisteme karşı çıkanları da susturacağa benziyor. Çünkü hepimiz bunların gerekli olduğuna inandırılacağız.

Yazıma George Orwell’in kült romanında 1984’de geçen bir pasajla son vermek istiyorum:

“Biz, zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız. Bize kendi isteğinle uymalısın. Biz bize başkaldıranları yok etmeyiz. Akıllarını ele geçirip değiştirir, yeniden biçimlendiririz. Ondaki tüm kötülüğü yok eder, onu yalnız görünüşte değil, tüm gönlü ve tüm ruhuyla kendi tarafımıza çeker, sonra öldürürüz.”

Nurettin Akçay Sanghay Üniversitesi Akademisyen Çin Uzmanı

26 Ocak 2023 Perşembe

HAYAT KURTARAN CÜMLE

Yanda ki levhada Osmanlı Türkçesiyle ne yazıyor biliyor musunuz? Osmanlıca bilen varsa okusun, tercüme etsin. Bilmeyenler beklesinler hikayesini anlatacağım.

Bu yazı Berlin de yaşayan bir Ermeni evinin salonunda bulunmaktadır ve hikayesi oldukça ilginçtir.

Olayın kahramanları 1930'lu yıllarda İstanbul Bakırköy'den Berlin'e göç eden Ermeni Aram Peştemalcıyan ve ailesidir. Aile, İstanbul dan gider, Almanya'ya yerleşir. Bir halı mağazası açar. Düzenini kurar, Berlinde yaşamağa başlarlar. İşleri de gayet iyi gitmekte, iyi para kazanmaktadır ama bir süre sonra ikinci dünya savaşı patlak verir.

İlk başlarda Almanya lehine gelişen savaş daha sonra Naziler için bir yıkım olur ve 1945 yılının Mayıs ayında Kızıl Ordu, Berlin'i işgal eder. Bu sırada Adolf Hitler intihar etmiştir. Sovyetler Birliği Hükümeti Berlin'de yaşayan bütün halka, ev ve dükkanlarının Sovyet askerlerine açık tutulmasını emreder. Sovyet askerleri her yeri kontrolden geçirip yağma etmeğe başlarlar. Tecavüzlerin, yargısız infazların, talanların ardı arkası kesilmez devam eder gider.

Aram Peştemalcıyan ailesi de burada halı mağazalarının arkasındaki iki göz odada yaşamaktadır ve hem mağazanın hem de evlerinin kapılarını, verilen emir gereği Rus Askerlerine açarlar. Bir gün, iki Sovyet askeri gelir kontrol için evlerine girerler. Aram Peştemalcıyan ve eşi Milena korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar. Askerlerden biri, ailenin genç kızına yaklaşır, elinden tutup kendine doğru çektiği sırada Aram dayanamaz babalık güdüsüyle askerin üzerine atılır. Diğer asker hemen silahını Aram Peştemalcıyan'ın kafasına çevirir ve ona vurduğu dipçik darbeleriyle yere yıkar. Dipçik ve tekme darbeleriyle yere düşen ve çaresiz kalan Aram, hemen hanımı Milena'ya çağırır ve Osmanlı Türkçesiyle;

"Şimdi b.ku yedik Milena!" diye bağırır.

O anda bir mucize olur.
Bu sözleri duyan Rus askeri, silahını indirir ve:
"Ne dedung? Ne dedung?" diye sorar Aram Peştamalciyan’a. Peştemalcıyan askerin Türkçe anlamasına şaşırır ve ne dediğini aynen Rus askerine bir daha tekrar eder. Karşılarında Türkçe konuşanları gören askerler;
"Türk müsünüz?" diye sorar.

Asker ani bir hareketle silahını indirerek yıllar sonra bir dostunu görmüş biri gibi büyük bir sevinçle Peştemalcıyan’ın boynuna sarılır.

Peştemalcıyan şok üstüne şok yaşar.

Olayı kavramaya çalışır ve askerin Kırgız Türkçesi ağzıyla, "Miz gan gardaşiz, min sinig gardaşmam" yani "Biz kan kardeşiyiz, ben senin kardeşinim" derken sevinçten çılgına dönmesini hayretler içinde seyreder.

Orayı basanlar, Rus ordusundaki Kırgız askerlerdi ve karşılarında Türkçe konuşanları görünce onlarda büyük şaşkınlık yaşamışlardı.

Olay anlaşılıp şok atlatılınca, Peştemalcıyan ailesi rahat bir nefes alır. Askerler özür dilerler. Çaylar içilir ve dostluk başlar. O iki asker diğer arkadaşlarına da dükkanı öğretirler ve sonraki günlerde mağazaya hiç bir Rus Askeri zarar vermez.

Bu iki asker, Rus ordusundaki Kırgız Türkü askerleridir ve çat pat Türkçe bilmektedirler. Bu sayede Aram Peştamalcıyan’ın ailesi ve halı dükkanı zarar görmeden kurtulur.

Olaydan çok etkilenen Ermeni Aram Peştemalcıyan, yıllar sonra bu olayı Almanya'da bir Türk gazeteciye anlatır ve olay sırasında söylediği o sözü tabela şeklinde yazdırıp dükkanına asmak istediğini söyler.

Gazeteci İstanbul'da hattat Emin Baran’a hikayeyi anlatır ve bu ebruyla süslenmiş ve 'celi sülüs' yazı çeşidiyle bir levha yazmasını ister. Hattat da 'şimdi b.ku yedik' cümlesini hat sanatı ile yazıya döker. Kenarları da süslenen levha, Peştemalcıyan ailesinin artık dostu olan gazeteci tarafından Berlin’e götürülür ve 17 Temmuz 1966 tarihli Yeni Gazete de 'Levhaya Bir Ailenin Hayatını Kurtaran Argo Cümle Yazıldı' başlığıyla haber olur. Almanya Berlin de Aram Peştemalcıyan'a teslim edilen o tabela, hayatını kurtaran o cümle, çerçevelenip evinin salonuna ve dükkanına asılır.

Hayat bu işte. Ne gibi sürprizler sunacağını bilmiyoruz ki ona göre kendimizi ayarlayalım. Bu ülkenin tümünün birbiriyle sarmaş dolaş kardeş olması ne kadar güzel bir şey olurdu. Vatanı bir gemiye benzetirsek hepimiz birlikte bu geminin içinde bulunuyoruz. Hep bir olup canımız pahasına bu gemiyi korumalıyız ve birbirimize sahip çıkmalıyız. Eğer gemi batarsa içinden kurtulan olmaz.