SAYFALAR

26 Aralık 2023 Salı

TÜRKİYEDE İSYANLAR

Bir insan hayatında bir kere aldanır. Aynı konuda aynı insanın ikinci defa aldanması pek mantık dışı olsa gerek. Türk milleti hep aynı şekilde aldatılmış. Bir defa değil, iki defa değil, üç te değil. Onlarca defa hep aynı şekilde aldatılmış. Bile bile aldatılmış.

Kimler tarafından aldatılmış? ABD, Rusya, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar, aldatmayan ülke hiç yok ki. Hep aynı usullerle aldatılmış, kandırarak aşağıda ki isyanları çıkartmışlar. Tarihten hiç ders almamış bir millettir Türkler!

Ali Batı Ayaklanması 1919

11 Mayıs-18 Ağustos 1919 Diyarbakır yöresinin en önemli olayı, Midyat'ın güneyindeki aşiretlerden birinin reisi olan Ali Batı'nın, yöreye hakim olarak, İngilizlerin kışkırtmasıyla, Kürdistan Devleti kurmak için çıkardığı ayaklanmadır. Bu ayaklanma tarihteki ilk Kürdistan ideolojisi ile çıkarılmış ayaklanmadır.

Bozkır Ayaklanmaları 1919

29Eylül-4 Ekim 1919 Konya valisi Cemal Bey İstanbul hükümetinin valisi olarak Milli Mücadeleye karşı tavır alıp, hapishanedeki eşkıya ve katilleri serbest bırakıp, silahlandırmış ve İtalyan İşgal Güçlerinden de yardım alarak, milli mücadeleye destek veren halkı yok etmeğe çalışmıştır.

Şeyh Eşref Ayaklanmaları 1919

Bayburt'un Hart bucağında Millî Mücadele için çalışanları 'dinsiz ve şeriat düşmanı' olarak gösteren ve elde ettiği basit başarılardan sonra şımaran Şeyh Eşref, kendisinin 'peygamber' olduğunu ileri sürerek, bunu müridlerine kabul ettirdi. Şeyh Eşref ile başa çıkamayacağını anlayan İstanbul Hükûmeti, af yoluna gidilip olayın kapatılmasını, Mustafa Kemal Paşa ise, giderek büyüyen ve tehlikeli bir hâl alan olayın bir an önce bastırılmasını istiyordu. Bunun üzerine, Erzurum’daki 15.Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın bölgeye gönderdiği Albay Halit Bey (Deli Halit) komutasındaki kuvvetler, Hart’a yaptığı ani bir baskınla Şeyh Eşref ve yanındakileri zor duruma düşürdülerse de isyancılar karşı koymaktan vazgeçmedi. 24 Aralık 1919’da meydana gelen çatışmada Şeyh Eşref ve çevresindeki tarikatçılar ortadan kaldırılıp adamlarının bir bölümü teslim alındı.

Ahmet Anzavur 1920

Anzavur ayaklanması Kurtuluş Savaşı’na karşı Anadolu’da düzenlenen ayaklanmalardan biridir. İstanbul Hükümeti’nce desteklenmiş olan Anzavur Ayaklanmasının adı, ayaklanmaya önderlik eden Anzavur Ahmet'ten gelir. Şubat 1920'de ikinci kez ayaklandı. Gavur İmam adlı bir başka ayaklanmacının denetimindeki Biga'yı üs edindi. Ardından Gönen, Manyas, Ulubat, Susurluk, Bandırma ve Karacabey’i ele geçirdi.

Düzce ayaklanmaları 1920

1920'de 1. Düzce Ayaklanması başladı. Düzce'de Milli Mücadele Hareketi'ne karşı ayaklanmalar çıkarıldı. 19Temmuz-23 Eylül 1920 tarihleri arasında Milli Mücadele karşıtları 2. Düzce ayaklanmasını çıkardılar.

Yozgat ayaklanmaları 1920

Kurtuluş savaşı sırasında Kuvay-i Milliyeyi uğraştıran isyanlardan birisidir. Bir ayaklanma bastırılmış, ikinci bir ayaklanma olmuştur. Birinci ayaklanmanın patlak vermesi üzerine çeşitli bölgelerdeki kuvayı milliye kuvvetleri hemen isyancıların üzerine gönderilmişler, 20 haziran 1920 gecesi şehirde sabaha kadar süren müthiş bir çatışma yaşanmıştır. İkinci Yozgat ayaklanması ise 25Haziran-21 Ağustos 1920 tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Yine bu ayaklanma da birincisinde olduğu gibi Kuvay-i Milliye tarafından güçlükle durdurulmuştur.

Zile Ayaklanması 1920

25 Mayıs-21 Haziran 1920 Bu ayaklanma Yıldızeli ve Yozgat olaylarıyla iç içe gelişmiştir. Buralardaki olaylardan cesaret alan Avukat Ali, eski Bucak Müdürü Naci, eski mal müdürünün oğlu İhsan’ın 30 kadar atlıyı toplaması ile başlayan tehdit edici gelişmeler üzerine bölgeye gönderilen Yarbay Cemil Cahit komutasında kuvvetler duruma müdahale etmiştir. Halkı hükümet aleyhine kışkırtmaya çalışan asilerle ilk ciddi çarpışmalar Zile’de yaşanmış, 150 kadar asi ölü ve yaralı olarak etkisiz hale getirilmiş, 30 kadarı da teslim alınmıştır. Yakalananlardan 50 kişi askeri mahkemede yargılanmış ve 22’si idam cezası almıştır.

Milli Aşireti Olayı 1920

1 Haziran-8 Eylül 1920 Özellikle İngiltere’nin ve Fransa’nın olumsuz propagandaları, para yardımı ve bir takım vaatler, Güneydoğu Anadolu bölgesindeki aşiretleri Türklerden ayırarak bağımsız bir Kürdistan Devleti kurma fikrine yöneltmiştir. Bu çerçevede Milli Aşiretinin ileri gelenlerinden Mahmut, İsmail, Halil, Bahur ve Abdurrahman Beyler Güneydeki düşmanlarla gizli temas ve bağlantı kurmuş ve harekete hazır hale gelmişlerdir. Fransızların Haziran ayı başlarında Urfa’yı ikinci kez ele geçirme girişimleri sırasında Milli Aşiretinin de Siverek yönünde harekete geçmesi TBMM Hükümeti için ciddi bir sorun halini almıştır.

Cemil Çeto Olayı 1920

20 Mayıs-7 Haziran 1920 Garzan’da Bahtiyar Aşireti Reisi Cemil Çeto, bazı aşiret reislerini kendi etrafında toplayarak bölgede hükümet kurma girişimlerine başlamıştır. Bu çerçevede Reşkotan aşiretini kendi yanına çekmek için tehditkar teklifler götürmüş, ancak Reşkotan aşireti başkanı tehditlere aldırmayarak hükümete sadakatini vurgulamıştır. Yine de harekete geçen Cemil Çeto, bir süre Garzan yöresine hakim olmuşsa da 13. Kolordunun aldığı önlemler üzerine hakimiyetini yitirmiştir. Adamlarının çoğunu kaybeden Cemil Çeto 7 Haziran 1920 de dört oğlu ile birlikte teslim olmuştur

Çopur Musa 1920

Çopur Musa ayaklanması, kısa sürede çevresine topladığı kendisi gibi asker kaçağı, kanun kaçağı, maceracı kişilerle çete oluşturarak kanunsuz işler yapmaya başlar. Hatta Anzavur adına asker topladığı da söylenir. Adamlarının çoğalması ve yaptıklarının karşılıksız kalmasıyla cesaret bulan Musa, 20 Nisan 1920 günü Denizli de Çivril Hükümet Konağı önüne gelerek, “ben Padişahın emrindeyim, Kuvay-i Milliye’yi dağıtacağım” der ve burada ayaklanmayı başlatır.

Kula Olayları 1920

27 Haziran 1920 de Kula Olayları çıktı. Bozguncular Türk askerini dağıttılar. Bunun üzerine 30 Haziran 1920'de Yunanlılar, Balıkesir ve Edremit bölgelerini işgal ettiler.

Konya Ayaklanması 1920

2 Ekim-22 Kasım 1920 bu ayaklanma da Kuvayı Milliyecileri asi ve kafir olarak gören, Anlaşma Devletlerine karşı milli bir direnişin mümkün olamayacağına inanan kişilerin önayak olduğu türdendir. Ayaklanma 2 Ekim - 22 Kasım 1920'de gerçekleşmiştir.

Demirci Mehmet Efe Ayaklanması 1920

1-20 Aralık 1920 çeşitli isyanların bastırılmasında emeği geçen Demirci Mehmet Efe 1885-1959 Birinci Dünya Savaşı esnasında 
askerlik görevini İzmir 5. Depo Alayı'nda demirci olarak yaparken Ermeni bir yüzbaşıdan yediği dayak üzerine firar etti. Kendisine yapılan onur kırıcı bir muameleden dolayı bulunduğu yerden kaçarak dağa çıkp eşkıyalık etmeğe başladı. Kısa zamanda topladığı yaklaşık 200 kişilik bir çeteyle İzmir Ödemiş civarında ün salmayı başarmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıların cazip vaatlerini reddederek milli kuvvetler safında yer almıştır. Daha sonra Türk Ordusuna katılmağı reddeden Demirci Mehmet Efe Albay Refet Bey komutasındaki süvari birliklerinin 11 Aralık'ta başlattıkları harekat sonunda adamları ele geçirilmiştir. Yaşı uygun olanlar düzenli ordu birliklerine alınmış, diğerleri terhis edilmiştir. Demirci Mehmet Efe ise 30 Aralık 1920 tarihinde TBMM Hükümeti'ne teslim olmuş, af edilerek Nazilli-Dualar köyüne yerleştirilmiş, yanına 50 kişilik bir muhafız kuvveti bırakılmıştır.

Pontus ayaklanması 1920

Samsun bölgesi Rumlarının Pontus devletini kurma amacıyla çıkarttığı ayaklanmalardır. Aralık 1920'de başlayan ayaklanmalar kesin zaferin kazanılmasından sonra 1923'te tam olarak bastırıldı. 

Çerkez Ethem Ayaklanması 1921

Vatan savunmasında kendi birliğiyle görev yapan Çerkez Ethem'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasından sonra düzenli ordunun içinde yer almak istememesi yüzünden başlattığı isyandır. Bunun farklı sebepleri bulunmaktadır. Bu isyan 1. İnönü Savaşı'nda bastırılmıştır. Kendi birliği olan Kuva-yi Seyyare ile başarılı hizmetleri olan Çerkez Ethem, bundan sonra Yunan ordusuna teslim olduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından vatan haini ilan edilmiştir.

Koçgiri İsyanı 1921

1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne karşı Koçgiri, Pezgavır, Maksudan, Aslanan, Kurmeşan, Parçikan, Cenbergan, İzol ve Giniyan aşiretlerinin içinde bulunduğu bir ayrılıkçı ayaklanmadır.Koçgiri aşireti reisi Alişan Bey, kardeşi Haydar Bey ve ile Gülağaoğullarından Mehmed İzzet, Naki, Hasan Askeri, Kazım ve Alişir in katıldıkları isyandır.

Nasturi Ayaklanması 1924

7 Ağustos-26 Eylül 1924 Güneydoğu Anadolu'da Süryanilerin bağımsızlık için Mardin Midyat ve civarında başlattığı isyan hareketidir

Şeyh Sait İsyanı 1925

13Şubat-Nisan 1925 Doğu Anadolu'da merkezi yönetime karşı girişilen geniş çaplı bir ayaklanmadır. Şeyh Said'e bağlı kişilerin Diyarbakır'ın Eğil nahiyesine bağlı Piran Köyünde arama yapan bir jandarma müfrezesi ile çatışmaya girmeleri kısa sürede genişleyecek yaygın bir ayaklanmanın kıvılcımını oluşturdu. Genç vilayetinin merkez kazası Darahini'yi basarak 16 Şubat ta Türkiye Cumhuriyeti Vali sini ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride 'din uğruna savaşanların lideri' anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Şeyh Sait ayaklanması uzun süreli bir mücadele sonucu bastırılabilmiştir. Diyarbakır'daki Şark İstiklal Mahkemesi Şeyh Said ve arkadaşları 47 ayaklanma yöneticisi hakkında da ölüm cezası verdi 28 Haziran. Cezalar, başta Şeyh Said olmak üzere, ertesi gün infaz edildi.

Raçkotan ve Raman da Tedip Harekatı 1925

Siirt’in Beşiri bölgesinde Raman Aşireti, Garzan ve Rackotan Aşiretleri, Silvan ve Kulp'taki Bükran Aşiretleri'nin İngilizlerin de teşvikiyle Devlet'e karşı baş kaldırmalarıyla başlayan ayaklanma diğer ayrılıkçı ayaklanmalar gibi zorlukla bastırıldı. Bu ayaklanmayı bastırmak için isyancı aşiretlere karşı düşman aşiretler kullanılmıştır. Bu da tarihe tedip yani cezalandırma harekatı olarak geçmiştir.

1.Ağrı Ayaklanması 1926

16 Mayıs 1926'da Ağrı Dağı ve civarı ile İran topraklarının da dahil olduğu bir coğrafyada meydana gelen etnik ayaklanmadır. 16 Mayıs 1926'da Soğanlı, Kızılbaşoğlu, Sori, Cilkanlı, Bilhanlı ve Cinganlı aşiretleri, Ağrı'daki Brosonlu İbrahim ve adamları ile birleşerek ayaklandılar. İran'daki Yusuf Taso ile beraber 1.000 kadar atlının İran sınırını geçip Brosonlu'nun yardımına gelmesi üzerine ayaklanma büyüdü ve zorlukla bastırıldı.

Koçuşağı Ayaklanması 1926

7 Eylül 1926'da başlayıp 30 Kasım 1926 yılında son bulan isyan Ovacık, Hozat, Çemişgezek arasındaki bölgede vergi vermek istemeyen, askerlik ödevini yapmayan, çapulculuk yapan 450 kadar asinin çıkardığı bir isyandır. Şeyh Sait isyanından kaçan ve dağlara çıkan bu Koçuşağı aşiretine bağlı bu asiler, İngiliz ve Fransızların etkisi ile devlet için tehlikeli bir hal almaları üzerine bunlara yönelik bir harekata ihtiyaç duyulmuştur.

İkinci Ağrı Harekâtı 1927

İkinci Ağrı Harekâtı 13 Eylül 1927'de başlatılan harekatla Türk Ordusu İran sınırına kadar ilerlemiştir. Bu ayaklanma da etnik ayrımcılar tarafından sürdürülen ayrılıkçı bir ayaklanmaydı.

Mutki Ayaklanması 1927

Şeyh Sait isyanının bastırılmasından sonra Mutki bölgesinde vergi, askerlik ve silah toplamak üzere Mutki bölgesine gönderilen kuvvetlerden bir tabura bölgede yaşayan aşiretlerin bir araya gelerek saldırması ile 1928 yılının ilkbaharında başlamış ayrılıkçı ayaklanmadır.

Asi Resul Ayaklanması Olayı 1929

Eruh ilçesi Jandarma Komutanı Teğmen sebep gösterilerek Lodi bucak merkezinin Tilmişar köyünden Jilyan Aşireti Reisi Resul'un aralarındaki anlaşmazlıktan kaynaklanmıştır. Çıkan anlaşmazlık sonrasında Jilyan aşireti ayaklanmıştır ve bu ayaklanma da ayrılıkçı ayaklanmalardan biri olarak tarihteki yerini almıştır.

3. Ağrı Ayaklanması 1930

İhsan Nuri ve Zilan Bey, Hesik aşiret reisi İbrahim Ağa'nın aşiretiyle birlikte İran sınırını aşarak başlattığı yeni bir ayaklanmadır. Ağrı'da çıkan 3. ayaklanma olması sebebiyle 3. Ağrı ayaklanması adını almıştır ve Ağrı'daki son ayaklanmadır. Bu ayaklanma da diğer ayrılıkçı ayaklanmalar gibi güçlükle bastırılmıştır.Ayaklanmanın bastırılmasından sonra Adana Ağırceza Mahkemesi'nde yapılan yargılamalarda 34 kişi idam cezasına çarptırıldı. 1938'de ise Karaköse olan ilin adı, Ağrı olarak değiştirildi.

Savur Tenkil Harekatı 1930

26 Mayıs-9 Haziran 1930 tarihinde Mardin'de çıkan ayrılıkçı ayaklanmayı bastırmak için düzenlenen ayrılıkçıları uzaklaştırma harekattır.

Zeylan İsyanı 1930

Ayrılıkçı isyanlardan biridir. Van ile Ağrı arasında gerçekleştirilen bu ayaklanma etnik bölücülük amacıyla Ermeni Hoybon ve Taşnak cemiyeti tarafından planlanarak 2 Haziran 1930 tarihinde başlatılmıştır. Bendimahi Suyu, Tendürek, Murat Başı, Bozdağ, Güngör Dağı ve Erçiş bölgesinin tamamının katıldığı bu isyan, bir tümen asker ile ancak 18 Eylül 1930 tarihinde bastırılmıştır.

Oramar Ayaklanması 1930

1930'da Yüksekova'ya bağlı bir köy Oramar'daki aşiretlerin devlet güçlerine saldırması olayı 'Oramar ayaklanması' olarak kayıtlara geçti. Genelkurmay da aynen bu isimle ayrılıkçı isyanlardan biri olarak kayıtlara geçiriyor

Menemen Ayaklanması 1930

23 Aralık 1930 günü gerçekleşen, Cumhuriyet tarihinin ikinci önemli irtica hadisesidir. İzmir'in Menemen ilçesinde, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay'ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki'nin şeriat isteyen bir grup tarafından öldürülmesiyle başlayan olaylar zinciri. Olayların ardından bölgede sıkıyönetim ilan edilmiş, kurulan Divanı Harp'te failler idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmışlardır.

Dersim İsyanı 1937-38

Dersim İsyanı olarak bilinen olaylar, şu anki adıyla Tunceli ili'nde 1937 yılında Türkiye Cumhuriyeti ile Dersim aşiretleri arasındaki anlaşmazlıklar sonucu çıkan ayaklanmalarda yaşanan olayların genel adıdır. Aşiret lideri Seyit Riza başta Ermeniler olmak üzere Yurt içinde ki yatakçıları ile birlikte isyan başlatmışlardır. Bu olayların ardından Dersim olan yörenin adı Tunceli olarak değiştirilmiştir.
Dersim isyanı, bu bölgedeki en son ayaklanmadır. Ve ayaklanmanın Alevilerin haklarıyla ya da talepleriyle en küçük bir ilgisi yoktur. Bölgedeki derebeyleri, seyit olsun, aşiret reisi olsun, Aleviler uğruna tek kurşun atmamışlardır. Ve bu derebeyleri; kendilerine Alevi kesimi temsil ederek gelen iki önemli Alevi büyüğünü de reddetmişlerdir.

Dersim bölgesi ta Osmanlılar döneminde de yağma hareketleri ile öne çıkmıştır. Kurtuluş Savaşı başlatılırken, bu bölgede Koçkırı isyanı patlak verdi. Sivas’ın doğusundaki ve Dersim’in batısındaki Alevi aşiretlerin yer aldığı bu ayaklanmadaki amaç, bağımsız bir Kürt devleti kurmak tı. Bu gerçeği öğrenmek isteyenler, mutlaka Baytar Nuri diye bilinen Dersimli Veteriner Mehmet Nuri’nin yazdığı 'Kürdistan Tarihinde Dersim' isimli kitabı okumalıdırlar. Baytar Nuri aşırı bir Kürtçüdür ve Kürdistan Teali Cemiyeti üyesidir. Kitabında, Türklere etmediği hakaret kalmamıştır ve yazdıklarını ‘İntikam, intikam, intikam!’ çığlıkları ile bitirmektedir. Kendisine, Koçkırılı Alişer yardımcı olmaktadır. Bu ikili Seyit Rıza’yı da yönlendirmektedir.
Kaynak: https://turkiye-cumhuriyeti-donemi-isyanlari.nedir.org/

TUNCELİ İLE İLGİLİ BİR TV TARTIŞMASI;

Televizyon programındaki tartışmacı dört milletvekilleri; bir tarafta Sırrı Sakık ile Murat Bozlak.

Diğer ikisi ise Kamer Genç ile Mehmet Gül.

Sırrı Sakık, Kamer Genç’e saldırıya geçerek şöyle dedi;
"Siz Atatürk’ü savunarak soykırıma uğrayan Dersim'li Kürtlere ihanet ediyorsunuz."

Kamer Genç anında şu karşılığı verdi;
"O kullandığınız cümlede bir kaç tane büyük yalan var."

Sırrı Sakık: "Ne imiş o yalan?"

Kamer Genç:
"Birincisi Dersim bir ilin değil bölgenin adıdır ve benim ilim Cumhuriyetle beraber Tunceli olmuştur. İkinci husus Dersim’de olanlar soykırım değil, yeni kurulan bir devletin başkaldıranlara karşı önlem almasıdır. Bir başka yanlışınız ise Tunceli asla Kürt değildir. Biz Hazar kökenliyiz. Dilimiz de sizden farklı, yani ne Kırmancı ne de Zazaca konuşuyoruz."

Sırrı Sakık: "Ya Seyid Rıza’ya ne diyeceksin?"

Kamer Genç:
"O İngilizlerin oyununa gelmiş bir şahıstır. Tunceli'lilerin o dönem önderi, Atatürk’ün yoldaşı olan Diyap Ağadır. O yıllarda Şeyh Said ve Seyid Rıza’yı kullananlar şimdi PKK’yı kullanıyorlar."

Kamer Bey’in şu sözü de çok düşündürücüdür:
"Ben Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde okuyup milletvekili oldum. Cumhuriyet olmasa bir kuldum. diyor. Saygıyla anıyoruz
22.01.2016






23 Aralık 2023 Cumartesi

MENEMEN OLAYI

“Arkadaşlar, aslında imha edilmek istenen Kubilay değildir, bu Kubilay timsalidir. Caniler, şuurla hareket etmişler; yeniyi, hürriyeti, medeniyeti, gençliği ve Cumhuriyeti imha etmek istemişlerdir.” Muhiddin Adil Bey, 31 Aralık 1930

23 Aralık 1930, Salı. Sabahın erken saatlerinde Giritli Derviş Mehmet ve 5 arkadaşları Şamlı Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan Manisa'dan Menemen'e geldiler. İçtikleri esrarlı sigaralar ellerinde, dumanlı kafalarla sabah namazında çarşıdaki Müftü (Gazez) Camisi’ne daldılar. Başı sarıklı Derviş Mehmet, “Ben mehdiyim! Dinimizi korumak için buraya geldim! Beni dinleyin!” diye konuşmaya başladı. Şeriat bayrağının altında toplanmayanları kılıçtan geçireceğini söyledi. Sonra tekbirlerle camiden çıktılar. Toplanan kalabalığın arasında gayri müslimler de vardı.

Menemen halkını şeriat sancağı altında toplanmaya çağırdılar. Camiden aldıkları yeşil sancağı Menemen meydanına diktiler. Biriken kalabalığın bakışları arasında zikre başladılar. Derviş Mehmet, olay yerine gelen Yüzbaşı Fahri Bey’e, “Ben mehdiyim! Şeriatı ilan ediyorum! İzmir Bergama yolu silahlı adamlarım tarafından tutulmuştur!” diye meydan okudu.

Bunun üzerine 43. Alay Komutanı Yarbay Nihat Bey, İzmir'in Menemen ilçesinde, askerlik görevini yedek subay olarak yapmakta olan Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın olaya müdahale etmesini istedi. Kubilay, silahlarında eğitim fişekleri bulunan bir takımla olay yerine geldi. Takımı meydanın köşesinde bırakıp tek başına gözü dönmüş yobazlara doğru gitti. Tekbir getirenlerden Derviş Mehmet’e yaklaştı ve; “Ne yapıyorsunuz? Siz kimsiniz? Hükümete isyan mı ediyorsunuz? Haydi dağılın!” diye bağırdı. Bu sırada başlayan itiş kakış esnasında ateş ettiler ve Kubilay vurulup yere düştü.

Yaralı Kubilay sürünerek birkaç adım ötedeki camiye sığınmak istedi. Cami avlusuna kadar geldi. Çok geçmeden Derviş Mehmet, can çekişen Kubilay’ın başına dikildi. Arkadaşından aldığı, bağ bahçe işlerinde kullanılan, kıvrık kör bir bıçakla Kubilay’ın boğazını kesip kafasını vücudundan ayırdı. Elindeki kesik başı birkaç kere oradaki taşa vurdu. Rivayete göre Kubilay’ın akan kanını içti.

Sonra yeşil sancağa taktığı kesik başı meydana getirip oradaki bir elektrik direğine bağladı. Bu sırada Şevki ve Hasan adlarında ki iki bekçi, eli kanlı yobazlara ateş açtı. Ancak her ikisini de orada şehit ettiler.

Daha sonra Yüzbaşı Ragıp Bey ve Yüzbaşı Bahri Bey iki ayrı kuvvetle olay yerine geldi. Derviş Mehmet, “Mehdi ölmez! Bana kurşun işlemez!” diye bağırıyordu. Yarım saat kadar süren çatışma sonunda Derviş Mehmet ile beş arkadaşından ikisi öldü. Biri yaralı ele geçirildi. İkisi yaralı olarak kaçtılar, ancak kısa süre sonra onlar da yakalandı.

Menemen iddianamesinde, Menemen Olayı ‘tarikat ağacının zehirli meyvesi’ olarak adlandırıldı.

Bu olayla ilgili 606 kişi tutuklandı. İstanbul’da Nakşi Şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi de tutuklananlar arasındaydı. Mustafa Muğlalı Paşa başkanlığındaki Divan-ı Harbi Örfi, Menemen sanıklarını iki grup olarak yargıladı. İstanbul’da yaşayan Şeyh Esat Efendi ve Laz İsmail Hoca ile Derviş Mehmet'in ilişki kurdukları tespit edilmiş ancak tam deliller olmadığından onlar daha sonra serbest kalmışlar.

Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra Şeyh Esat Efendi, müritleri köşkünde ağırlamış ve hatta onlarla mektuplaşmıştır. Mahkemede bazı sanıklar deli numarası yapmış, yargılamalar sırasında ‘kadın istismarlığı ve esrarkeşliğe’ varana kadar, tarikat, cemaat bataklığı, olanca çirkefliğiyle su yüzüne çıkmıştır. 

Duruşmalar neticesinde Menemen Olayı’nın Naşibendi tarikatı tarafından planlanan bir irtica olayı olduğu görüldü. Mürteciler, Menemenlilerin kendilerine yardım edeceğini düşünmüştü ancak umdukları gibi olmadı. Menemenliler gerici yobazlara yardım etmediği görüldü.

Yargılanan 105 sanıktan 37’sine idam verildi. TBMM, 37 idam kararından 28’ini onayladı. 105 sanıktan 27’si beraat etti. Geride kalanlara ise 24 ile 1 yıl arasında hapis cezaları verildi.

Burada Menemen Olayından sonra dikilen anıttan da bahsetmek lazım; 

Şehit Kubilay Anıtı: Heykeltıraş Ratip Aşir Acudoğu tarafından 1932 yılında, Kubilay Kışlası 57. Topçu Tugay Komutan Yardımcılığı içerisindeki, etrafı çam ağaçlarıyla çevrili en yüksek rakımlı tepenin üzerinde yapıldı. Elinde mızrağıyla ufka doğru bakan genç heykeli Türk gençliğini temsil eder. Onun altında ise Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinin bir bölümü yer alır. Arka alanda yan yana yükselmekte olan üç sütundan soldaki Bekçi Şevki, ortadaki Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve sağdaki ise Bekçi Hasan'ı temsil eder. Anıtın arka tarafında ise “İnandılar, dövüştüler, öldüler. Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz.” yazılıdır. Güvenlik açısından mezarının yeri saklı tutulmaktadır.

Şimdi Menemen Olayını tattık. Cumhuriyeti kuranlar, daha önce de Şeyh Sait İsyanında o zehirli meyveyi tatmıştı. Bu nedenle tarikat ağacını kurutmak için Tekke, Zaviye ve Türbeleri kapattılar. Ancak gelin görün ki şimdi yine canlandılar. Atatürk’ten sonra yeni filizler verdi, aynı kepazelikler tüm hızıyla devam ediyor. Saygılar.




19 Aralık 2023 Salı

LAGARİ HASAN ÇELEBİ

Osmanlı’da gerçek olduğunu düşündüğümüz yaygın bir efsane olan Hezarfen Ahmet Çelebi’nin uçuşunun gerçek olmadığını geçtiğimiz haftalarda anlatmıştım. Kanıtları ve gerekçeleriyle anlattığım bu içeriğin sonunda Lagari Hasan Çelebi adında bir şahsın ismini geçirmiştim. Şimdi ise merak edenler için, Lagari Hasan Çelebi kimdir? Gerçekten uçtu mu? İşte tüm detaylarıyla sizlerle.

Lagari Hasan Çelebi’nin şahsi hayatı hakkında elimizde fazla bir kaynak bulunmamaktadır lakin bu onun gerçekliğini çürütmez. Onun nerede doğduğu ve zamanı kesin olarak bilinmese de ufak bir tahminde bulunmak mümkündür ki yaşı konusuna daha sonra değineceğiz.

İstanbul’da, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin on yedinci hakanı olan IV. Murat Han’ın kızı Kaya Sultan dünyaya gelmişti. Kızının doğumuna pek sevinen Han, bu sevinçli haber üzerine Payitaht’ta bir eğlence kutlama düzenlemişti.

Kutlamaların sürdüğü bu günlerde, Lagari Hasan Çelebi çok enteresan bir planı kafasında kurmuştu. Kendisini göğe yükseltecek bir aracın maketini kafasına oturttuktan sonra, bu icadın yapımına geçmişti. İçine yerleşeceği düzeneğin etrafına birkaç roket benzeri minik yapılar yerleştirmiş ve bunları düzenekle birleştirmişti. Ardından roketlerin hepsine kaynağa göre 50 Okka’yı pay etmişti. (Bir Okka, günümüz ölçüsü ile 1282 gram eder) Günümüz ölçüsüyle 64-65 kiloya eşit olan bu ağırlık, Lagari Hasan Çelebi gibi ince, zayıf birisini kolaylıkla taşıyabilecek durumdaydı. Hasan Çelebi, aklındaki uçma fikrini ve kendi emeğiyle yapmış olduğu icadı sultan’a kadar duyurmayı başarmıştı.

Sarayburnu’nda eğlenceler sırasında, Hasan Çelebi hünkarın tahtına yaklaşıp, padişahın elini öpmüş ve şu cümleleri söylemişti: “Hünkarım, seni Hüda’ya ısmarladım. İsa Babamızla konuşmaya gidiyorum.” Ardından o dönemdeki imkanlarla yaptığı roketine binmiş ve hazır olunca yardımcılarına fitili ateşlemelerini emretmişti. Fitil ateşlendiği gibi mükemmel bir duman etrafa yayılmış ve Lagari Hasan Çelebi roketiyle birlikte göğe doğru fırlamıştı. Çok kısa bir süre sonra roket düşmeye başlamış, Hasan Çelebi ise tedbir amaçlı yanına almış olduğu paraşüt benzeri aletiyle roketten atlamış ve denize yavaşça inmişti. Ardından derhal karaya çıkmıştı.

Sırıl sıklam bir şekilde tekrar Sultanın yanına varmış olan Hasan Çelebi, hünkarın elini ikinci kez öpmüş ve Sultan Murat’ın alaycı bir merakla sorduğu soruya cevap vermişti. “Ee Hasan Çelebi, İsa Babamızdan ne haber getirdin?” Sultanın alaycı sorusundan hayli keyiflenmiş olan Hasan Çelebi cevaben; “Size selamımı iletmemi söyledi Devletlüm.” diyerek mizacı sert olan padişahı güldürmeyi başarmıştı.

Ardından yaşanan gelişmelerin bir kısmı güzel gitse de sonu hiç iyi olmamıştı. IV. Murat Han, Hasan Çelebi’yi takdir ettiğini göstermek amacıyla ona bir kese altın vermiş ardından onun sipahi olarak yanında çalışmasını sağlamıştı. Fakat Osmanlı’nın çoğunluğunu kapsayan yobaz kesim ve gerici devlet adamları tarafından ayıplanmış ve Tanrı’ya şirk koşmakla suçlanmış olan Hasan Çelebi, hünkarın emriyle Kırım topraklarına sürgüne gönderilmişti.

Selamet Giray’ın hizmetinde bir süre çalışmış olan Çelebi, Kırım’da vefat etmişti. Böylesine büyük bir mucidin Avrupa’da göreceği değerin haddi hesabı olmazken kendisi maalesef Orta Doğu ve Osmanlı’nın en gerileme döneminde parlamış ve hemen sönmüştü.

Modern dünyadaki roket çalışmalarının, Hasan Çelebi’nin çalışmalarının incelenerek yapıldığı pek çok kişi tarafından bilinmemektedir. Hatta Hasan Çelebi’nin varlığından birçok insan haberdar bile değildir.  

Peygamber Efendimiz "Ey Müslümanlar, ilim Çin de olsa bile gidip öğreniniz!" demiştir. Müslümanlık gericilik yobazlık dini olmamalı. Kültürlü, ilim sahibi Müslüman olmak herkesin hayalı olmalı. Din adamları Müslümanların ileri gitmelerini engellememeli. ALINTI