SAYFALAR

11 Kasım 2011 Cuma

OĞLUNU TANIMADI

Yıl 1974 yer Adana; Cinayet Masasında görevli Polis Memurları Hırsız Ahmet, Miçi Mustafa ve ben Negatif Recep görev yapıyoruz. Pavyonlar civarında kontroller yaparken Murat 124 marka ticari bir araç elimizden kaçtı. Biz altı silindirli Amerikan hibesi otomatik Pleymut marka arabamızla bu aracı takip ederken, telsizle anons ederek diğer ekiplerden de yardım istedik.

O zamanın tüm Adana motorize ekipleri bu aracın peşine düştü. Yakalayamadık. Araçta tek bir kişi sadece araç sürücüsü vardı ve önümüzde kaçarken birden el frenini çekerek geri dönüyor, yolun tersinden, biz ileri giderken o geri gidiyor ve kaçıp kayıp oluyor yakalayamıyorduk. Böyle bir şey o zamana kadar hiç görmemiştik. Bizim arabayı çok usta şoför Hırsız Ahmet kullanıyordu. Uzunca bir kovalamacadan sonra bizler anons ederek güzergah bildirdik. Çevik Kuvvet Polisleri Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü önünde arabalarla barikat kurmuşlar. Önümüzde kaçmağa çalışan araç durmakta olan bir polis otosuna ve bir polis memuruna çarptıktan sonra yaya kaldırıma çıkarak, arabanın asfalta sürtmesinden ateşler çıkararak kaçtı gitti. Orada bekleyen polis arkadaşlar ateş açmalarına rağmen o oto kaçtı ve kendini kayıp etti. Artık gözden kayıp oldu, bizlerde ümidi kestik.

Bir saat kadar sonra araç Narlıca Mahallesinde tekerleri patlamış olarak Çevik Kuvvet Ekibi tarafından bulundu. Anonsla bildirilir bildirilmez inceleme için hemen aracın yanına gittik. Evet aracın dört tekeri de patlak jant üzerine buraya kadar gelmiş. Araçta göğsün üstünde bir erkeğin pavyon kadını ile çekilmiş fotoğrafı vardı. Suç teşkil edecek herhangi bir şey yoktu. Araç Trafik Şube Müdürlüğü önüne çekildi. Ruhsattan aracın esas sahibini bulduk. Adam aracını görünce şok geçirdi. Elimizde ki resimden şoförünü tanıdı ve doğruladı. Denizli Mahallesinde on kadar ev bulunan bir gecekondu çıkmaz sokağını gösterdi ve şoförün bu sokakta oturduğunu, kesin evini bilmediğini söyledi. Saat 04.00 sıralarında bu çıkmaz sokağın başındaki üçüncü kapıyı çalarak açtırdık. Kapıyı açan on oniki yaşlarında bir çocuktu. Elimiz deki resmi göstererek tanıyıp tanımadığını sorduk. Çocuk resme baktıktan sonra ağabeysi olduğunu, hasta ziyareti için Tarsus'a gittiğini, aslında terzilik yaptığını söyledi. Bu sırada evde uyuyan babaları anneleri ve bütünü kalktılar resme her bakan yüzünü bir ekşitiyordu. Babaları "Bu benim çocuğum fakat kesinlikle böyle bir şey yapmaz." dedi. Tarsus'tan getirtmek için öbür oğlunu Tarsus'a yolladı.  Biz evde bir arama yaptık. Polisten o türlü kaçan bir adam zaten evine gelir mi? Yalan söylüyordu, fakat o kadar yalanı birden kurup ta söyleyecek insanlara da pek benzemiyorlardı. Adamı getirip 'oğlun gelene kadar yatacaksın' dedik ve Eski İstasyon Karakolunda nezarete attık.

İki saat kadar sonra yine Narlıca taraflarında başka bir yerde Asayiş Ekipleri bir apartman boşluğunda saklanan bir şüpheli yakalamışlar. Anons ettiler. Şahsı aldık nezarette beklettiğimiz şahsa gösterdik. Yakalanan şahıs, babası diye nezarete attığımız şahsı tanımadı. Nezaretteki ise, yanı babası diye nezarete attığımız şahıs yakalananın oğlu olduğunu söyledi ve "Yazıklar olsun oğlum bu halin nedir?" diye sitemler ederken Babasını salıverdik. Adam sevinerek çekti gitti fakat sevinecek gibi de değildi. Çünkü oğlu polisleri sabaha kadar peşinden koşturmuş, ne halt işlemişse suçluydu. Nezaretten bıraktığımız adam bir saat kadar sonra Tarsus ta olduğunu söylediği esas oğlu ile taksiden inip Karakola geldiler. Şüpheli olarak yakalanan esas bizi koşturan şahısla yan yana durdurduk. Esas suçlu öbüründen biraz daha uzundu. Başka da hiç fark yok tıpa tıp birbirlerine benziyorlardı.

Babası oğlunu ayağındaki yara izine bakarak tanıdı ve tövbeye gelerek "Bu benim oğlumdur, diğeri değil" dedi. Sadece ayrı yanları birisi Mersin'li, ehliyeti yok. Hiç araba kullanmamış. Terzilik yapıyor. Diğeri ise Adana Kadirli İlçesi'nden, Fransa'da Eroin ile yakalanmış dört yıl hapisliği var. İnterpol tarafından aranıyor ve onun için kaçıyor. İlk yakaladığımız yaşlı adamdan özür dileyerek oğlu ile birlikte evlerine yolladık. Ve ben o günden sonra tüm mahiyetimde çalışanlara 'Kesinlikle ön yargılı olmayın. Gördüğünüzün yüzde kırkına, söylenenlerin yüzde dördüne inanın.' derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder