SAYFALAR

12 Aralık 2013 Perşembe

İÇİ KIRMIZI

19778-79-80 lı yıllarda, o zaman yaşayanların hepsi bilirler ki okullar ve Türkiye kamplara bölünmüş, sağcı, solcu ve dinciler gibi üç gurup vardı. Ayrıca bu guruplar da kendi aralarında bölünmüşler, fraksiyonlar vardı. Bildiğim kadarı ile dincilerde bölünme olmazdı. Sağcılara ülkücü veya faşist, solculara komünist veya kurtarıcı, dincilere de doğru yoldan gidenler veya müslüman olarak bilinirlerdi.

En kötü şey 'TÜRK' olmaktı. Onlar 'Faşist' idiler. Hatta kısaltılmış olarak 'Faşo' derlerdi. Kemal Ilıcak'ın Tercüman gazetesi elinde ve cebinde görülürse çok kötü şeydi ve taşıyan kısa sürede dövülür veya öldürülürdü. Güya Türkler okurdu bu gazeteyi. Cumhuriyet gazetesi taşıyanın da akıbeti aynı olurdu. Onu da solcular okurdu. Mesela solcuların attıkları sloganlardan biri aklımda. Sağcıların çoğunluğu ülkücü oldukları ve onlardan çok korktukları için, veya onların önlerinde engel olduklarını düşündükleri için, hep onlarla uğraşırlar ve "Oşt oşt köpekler, vatan sizden ne bekler?" diye slogan atarlardı. Sağcılarda "Komünistler Moskova'ya" diye bağırırlardı. Dinciler ise hiç bir şeye karışmaz, öyle arada gider gelirlerdi. Bizler de "Bakın Müslümanlar ne iyi, hiç bir şeye karışmıyorlar." derdik. Müslüman olduğumuz için bu durum hoşumuza gider, bu guruba karşı biraz sempati duyardık. Görevde asla taraf tutmak gibi bir olgu veya eğilimimiz olmazdı. Sadece bir yere gittiğimiz zaman birinin dinci olduğunu anlarsak, zarar gelmez diye, gider yanına otururduk. Her mahalle bölünmüş, hatta kurtarılmış bölgeler vardı. Herkes birbirinden korkar, caddede gezerken kendini kollardı. Resmi polis sokakta hiç gezemezdi.

Her gün veya her akşam 'sağcı' 'solcu' diye gençler öldürülürdü. Hatta Öğrencileri taşıyan belediye otobüsleri silahlarla taranırdı. Eylem yapmak için kendi arkadaşlarını, yanı kendi örgüt üyelerini dahi kendileri öldürüp karşı tarafın üzerine atarlardı. Güvenlik görevlilerini sokak ortasında öldürürlerdi. Kamu görevlilerini öldürürlerdi. Her gün en az üç banka soyulurdu. Öğrenciler gurup olur, önlerinde ve arkalarında polis ekipleri olduğu halde, onlar marş söyleyerek ve slogan atarak, guruplar halinde, gergin bir hava içinde okullarına giderlerdi. Bazı sabahları Adana Valisi Tahir Gençağa rastlar, Emniyet Müdürü Alpaslan Bilginer'e anons ederdi.
-Bir, Merkez, iki (Bir: Valinin telsiz Kodu. İki: Emniyet Müdürünün telsiz Kodu)
-Dinliyorum Sayın Valim.
-Alpaslan Bey, ben Vali. Sen misin?
-Evet Sayın Valim.
-Şu anda 200 kişi kadar bir öğrenci gurubu ekiplerle cadde de yürüyorlar. Bunlar bizimkiler midir?
-Doğrudur. Sayın Valim. Onlar solculardır.
-İyi, iyi, bayağı da çokturlar. Çocuklar incinmesin. Ha.
-Anlaşıldı Sayın Valim. Bunlar Vali ile Emniyet Müdürünün telsiz konuşmaları.

Bir gün yukarıda anlattığım şekilde üç gurup öğrenci polis ekipleri eşliğinde okullarına gittikleri sırada, Adana Balcalı da ki Üniversitenin tam girişinde, Çevik Kuvvet Şube Müdür Vekili Emniyet Amiri Mehmet Aksu telsizle anons etti. "Merkez guruplar birbirine girdi. Kavga başladı." dedi. Ve bir spiker gibi olayı nakletmeğe başladı. Bizlerde olay yerine süratle intikal ettik. Sivil olduğumuz için hem polislerden, hem de öğrencilerden korkardık. Bazen polis olduğumuzu bilseler bile karambolden her iki tarafta biz sivil polisleri dövüyor veya yaralıyorlardı.

Bir sefer arkadaşımız Şahin Ağan'ın kaşını Hidayet isimli Polis Memuru "Sen misin avukat" deyip copla vurmuş patlatmıştı. Meğer polis arkadaşları bizim Şahin'i göstermişler ve "O gözlüklü avukattır ve yeni yakalandı Faşo'dur." demişler. O da gelmiş vurmuş gözlüğü bile kırılmıştı. Onun için böyle olaylarda biz biraz uzak dururduk. İlk gördüğümüz şey bazı resmi polislerin solculara yardım ettikleriydi. Bunlar 'Pol-Der' li polislerdi. Ne ise sağcılar ve solcular birbirine girmiş kan gövdeyi götürüyordu. Biz hiç karışamadık, yanı içlerine giremedik. Solcular sayıları az olan sağcıları dövdüler, püskürttüler. Arkadan dinciler geldi. Hanı onlar Müslüman ya, sağcılar da Müslüman, yardım edip kurtaracaklar sandık ve bazıları da sevindi. Hiç te öyle olmadı. Ve orada o zaman anladım ki dinciler, o zamana kadar benim bildiğim bizim Müslümanlardan değildiler. Dincilerin de fraksiyonları varmış. Aczimendilerden tutun da, Süleymancısı, Nurcusu ve daha bilmediklerim. Meğer bunlardan başka tamamen sahte dinciler de varmış. Sonra anladım ki bir çoğu ayet ve süreleri bile bilmiyor. Sadece oturup kalkarak hiç bir şey okumadan namaz kılıyorlardı. Ve daha sonraları sünnetsiz imam bile gördüm. Onun için söylerim. Dini, başkalarını kandırmak için alet edenlere inanmayın. Daha doğrusu Allah ile aranıza kimseyi almayın.

Ne ise arkadan gelen dinci gurup vardı ya, onlar da geldiler solcuların tarafına geçti ve iyice dayak yiyen sağcıları tamamen perişan ettiler. O zaman ki cahil halım ile ben tamamen şoke oldum. Müslümanlar komünistler ile bir olmuş başka bir Müslüman gurubu dövmüşlerdi. Olayda bir kaç tane de yaralılar vardı. Dinci gurup ta olup ta tanıyabildiğimiz bir öğrenci daha sonra banka soygunundan yakalanınca, ilk defa kendisine şöyle bir soru sordum: "Geçen ki o olayda, siz komünistlerin tarafını tutup, onlarla birlikte sağcıları, yanı diğer Müslüman kardeşlerinizi niçin dövdünüz?" İster inanın ister inanmayın bana verdiği tek cümle cevap: "Ağabey, bizim dışımız yeşil, içimiz kırmızıdır. Yeşil ve kırmızıyı hepiniz bilirsiniz. Şimdi ise daha şoke olacak şeylere şahit oluyorum.

O komünist bildiğimiz solcularla, o zaman aralarında kan davası olan ve faşist dedikleri sağcılar birlik olmuşlar, vatanı savunuyorlar. Ha bir de bazı solculardan duymuştum "Ağabey biz CHP yı beğenmeyiz. Yasal bir parti olduğundan, sadece kendimizi saklamak için ona katılmışız." derlerdi. O zaman ki o aşırı CHP liler nere gittiler? Belli ki beğenmedikleri için ayrılıp beğendikleri kendi partilerini kurdular. Hem de yasal olarak. Geri kalan CHP liler de Atatürk'ün partisi diye vatanı savunuyorlar. Ne mutlu tehlikeyi anlayıp ta kendine gelenlere. Ne mutlu şehit kanlarıyla yoğrulmuş bu toprakları savunanlara.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder