SAYFALAR

7 Mayıs 2018 Pazartesi

EĞİTİM

"EĞİTİMDİR Kİ; BİR MİLLETİ HÜR, ŞANLI VE YÜKSEK BİR TOPLUM HALİNDE YAŞATIR, YA DA BİR MİLLETİ KÖLELİĞE VE YOKSULLUĞA DÜŞÜRÜR." diyor.
                                                 Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk
İlgili resim
1988 yılı Ankara Cinayet Masası. Bir suçluyu yakalamak için babasının evini tespit ettim ve ekibimle sabah erkenden eve gittik. Aradığım 35 yaşlarında ki bu genç 5-6 seneden beri firar olan ve bir çok siyası ve adi suçlara adı karışan Güney Doğulu, üniversite 3. sınıftan terk etmiş Beton Ahmet kod adlı bir gençti. Kapıyı üzerinde ki tokmakla çaldım. İçerden bir erkek sesi geldi, "Kie. (Kimo)" Adam içerden Kürtçe sordu.

Yanımda ki Kürt arkadaşım cevap verdi; "Ezim, Ezim, deri veke. (Benim, benim. Aç kapıyı.)"

Kapıyı açan aradığım suçlunun babasıydı. Zayıf, uzun boylu, 65-70 yaşlarında, şalvarlı, Kürt vatandaşlarımızdan biri.

Kendimi tanıttım. Komiser olduğumu, bize yardımcı olmasını, çocuğu teslim ederse yardımcı olacağımı, korkmamasını, belki de suçsuz olduğunu, kaçmaması gerektiğini ve kaçarsa dışarıda daha başka suçlar da işleyebileceğini, veya bazı faili meçhul suçları işlemediği halde üzerine kalabileceğini, kendisine izah ettim. 

Adam beni çok hoş karşıladı. Sabırla iyice dinledi. Ayran ikram etti. Sonra içeri gitti ve elinde içi dilekçeler ile dolu kalın bir dosya ile geldi. Valilik, İçişleri, Başbakanlık gibi bütün makamlara yazılmış dilekçeler vardı bu dosyada. "Bunlar çocuğumun bulunması için müracaatlarım. Devletten şimdiye kadar hiç bir cevap alamadım" dedi. Çok gariptir ki çocuğunun bulunması için devlete dilekçeler vererek baş vurmuş ve cevap alamamıştı.

Elinde aradığım çocuk, oğlu Ali'nin bir resmini göstererek; "Siz bu çocuğu mu arıyor sunuz? diye sordu ve şöyle devam etti:

"Ben kurallara uyan ve Vatanını seven bir yurttaşım. Dedem Çanakkale de şehit oldu. Gerekirse vatanım Türkiye için ben de şehit olurum. Bu aradığınız oğlum Ali’yi yedi yaşında iken Türkiye de devletin okulu, ilkokula gönderdim. Sonra devletin orta okulu ve lisesine gönderdim. Bu okullar devletin değil miydi? Baboo. Üniversiteler Türkiye Cumhuriyetinin okulları değil midirler? Ey baboo. Üniversitede çocuğum okumuş kültürlü insan olacak diye beklerken terörist oldu geldi. Şu anda çocuğum kayıp. Bir daha eve dönmedi. Şimdi bunu devlet bilmeyecekte ben mi bileceğim Baboo? Çocuğumu bana soracağınıza öğretmenlerine sorsanıza baboo. Devletin okullarına çocuğumu göndermesem mi? Bu durumdan devlet hiç sorumlu değil mi? Bugüne kadar bana cevap verecek bir devlet yetkilisi bulamadım. Sende devletin bir parçası sayılırsın. Çocuğumu getir veya en azından bana bir bilgi ver." Dedi.

Buyurun. Siz cevap verin. Adama cevap veremediğim gibi zor durumda kaldım.  Acaba gerçekten çocuğundan haberi yok muydu? Veya bana numaramı yaptı? Her neyse neticede adam çok haklı ve doğrusu da söylediği gibi değil midir? Şimdiye kadar bütün teröristler üniversitelerden çıkmadı mı? Bir zamanlar üniversite salonlarında Mao, Lenin, Stalin, Hitler, Tito, Hümeyni Enver Hoca gibilerin boy resimleri asılmıyor muydu? Bu adamların Türk Milleti ile veya kurtuluşla, demokrasiyle ilgisi, bağı ne idi? Sözde aydın olacak kişiler bu adamları niçin savunuyorlar ve lider yapmışlardı? Bizim Atatürk'ümüz yok muydu? 

Dünyanın hiç bir yerinde yanı başka her hangi bir ülkede böyle bir uygulama var mıdır? Hangi Amerikalı bir Profesör, hangi İngiliz Profesör, hangi Fransız, Alman veya başka bir ülkenin Profesörü veya öğretmeni ülkesini yıkmak için öğrencilerini militan yetiştirir? Başka bir ülkenin liderini kendine örnek alır? Ey millet ne oldu bize gerçekleri neden göremiyorsunuz? Bu ülkeyi şehitler kurtaracak diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Onlar bir defa bizler için öldüler ve belki de öldükleri için pişmandırlar. Çünkü bizlere bıraktıkları bu vatanı korumağı bile beceremiyoruz.

1978 yılında İsveç Stockholm Büyükelçiliğinde Kırım Türklerinden biri ile tesadüfen tanıştım. SSCB nin tam dağılacağı sıralardı. Bana öyle korka korka bir soru sordu; “İstanbul Türkiye’nin değil mi? Ben geçen öğrencileri Lenin ve Stalin’in resmini ellerinde taşırlarken gördüm.” Dedi. “Orada özgürlük var, isteyen istediğini yapar.” Dedim. “Peki onlar Türk çocukları değil mi?” dedi. “Evet.” Dediğim zaman; “ Onlar; Stalin’in Kafkaslar da Türkleri ve Lazları trenlere doldurup ölmeleri için Sibirya ya gönderdiğini, bir çoğunu da gemilerle Karadeniz de batırarak öldürdüğünü ve hiç kurtulan olmadığını bilmiyorlar mı?” dedi. İşin garibi ben de bilmiyordum, o zaman öğrendim.

Esas mesele; devlet varlığını, ulusal konularda çok titizlikle göstermeli. Bugün Oxford Üniversitesini bitiren terörist olup, Amerika, İngiltere aleyhine yıkıcı faaliyetlerde bulunuyorlar mı? Türkiye de çocuk lise ve üniversite de terörist nasıl oluyor? Araştırmacılar eğer bir hizmet yapmak istiyorlarsa, hemen çok acilen araştırıp bunları ciddi bir şekilde halka anlatmaları lazım.

Yeri geldiği zaman Çanakkale kahramanlıklarımızdan bahsediyoruz. Peki o düşmanların Çanakkale ve Gelibolu'ya hangi aşamalardan geçerek nasıl geldiklerini araştıran veya bir bilen var mı? Eğer araştırılırsa Türk Milletine ne oyunlar oynandığı anlaşılacak ve her şey açığa çıkacaktır. Gençlerimize bu oynanan oyunları anlatmalıyız. 

Şimdi dönelim en başa; Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunları ne bilmişte o başta ki sözü söylemiş? Hiç boş konuşmamış değil mi?

Hiçbir şey düşünemiyorsak şunu düşünmeliyiz: Amerika, Rusya veya başka bir ülke kendi milletine bu kadar eziyet edip, bu kadar masraf edip, taa Okyanusun öbür tarafından gelip Afganistan, Irak, Libya, Yemen Suriye, Arabistan, Türkiye veya başka bir ülkeyi niçin kurtarsın? Bunu anlayabilirseniz sorunu çözmüş olacaksınız. Saygılar. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder