Bilmiyorum
sizlere hiç oldu mu? Hayatta hiç aldandınız mı? Veya kesin gözlerinizle
gördüğünüz bir şeyi, başkalarının telkini ile ‘acaba yanlış mı gördüm veya
yanıldım mı’ diye düşündüğünüz hiç oldu mu? Şahsen bana çok kereler oldu. Bazen
gerçekten yanıldığım da oldu fakat çok kere de gerçek olduğu halde, o olayın olmadığını
bana zorla kabul ettirdiler. Zorla deyince kaba kuvvetle değil de telkinle,
söyleyerek. Bir seferinde kendimden gerçekten şüphelendim ve başka zaman birkaç
defa, başka benzer olaylar ile sağlıklı olup olmadığımı anlamak için kendimi test ettim.
Ben Rize Fındıklı Ihlamurlu Köyündenim. Bu
köyde doğup büyüdüm. Çocukluğum ve gençliğimin ilk yılları bu köyde geçti.
Şimdi ise Ankara’da evim var. Kışın orada, Yaz aylarında Rize de ki bu
köyüme gidip dört beş ay orada kalırım. Babamdan bana kalan eski ev de ben dışarda olduğumdan ilk zamanlar büyük ağabeyim kalırdı. Ben her köye gittiğim zaman ağabeylerimden birinin yanında kalırdım. Daha sonra onlar kendilerine ev yaptırdılar ve eski bana ait olan evi boşalttılar. Bu nedenle eski ev uzun süre boş kaldı. Daha sonra bu eski evi, yeniden yaptırarak ben kullanmağa başladım.
Evimi yaptırmadan beş altı yıl kadar önce Bir Kurban
Bayramının arife günü Ankara dan köyüme gittim. Eşimle birlikte İrfan Ağabeyimin evine yerleştik ve ben, biraz yukarıda
olan virane kalmış, eski evimi gidip görmek istedim. Eşim yorgun olduğunu ve karanlık olduğunu ileri sürerek benimle
gelmek istemedi. Ben tek başıma yukarı çıktım. Avlusunda daha önceden sakladığımız
anahtar ile kapısını açtım ve içeri girdim. Salonu ve bütün
odalarını dolaşarak elimdeki fenerle kontrol ettim. En azından eski anılarımdan bazılarını hatırlamağa çalıştım. Her şey normal, uzun zamandan beri
boş duran ev biraz yağmurdan hasar görmüş tahtaları çürümüşse de yıkılmamış. İyi.
Merdivenlerden
indikten sonra bizim eski evlerin alt kısmında hayvanları bağladığımız ahır
denen kısım bulunur. Ahırın kapısını açıp kapı üzerinden elektrik tutarak içeri öyle bir baktım. Baktığım zaman da içeride, sağ tarafta siyah
renkli bir inek bağlanmış, ayakta duruyordu. Hayvan ben gidince hatta geri döndü, bana baktı. Tam hatırlamıyorum fakat belki de bir de bağırdı. Benim
ahırıma izinsiz kim inek bağlamıştı? Geri ahırın kapısını kapattım ve aşağı kalacak
olduğum yere İrfan ağabeyimin evine indim.
O ineğin kime it olduğunu sordum. Ağabeyim İrfan bilmediğini belirterek, "Bağını çözüp dışarı atsan."
dedi. Yeğenim Yılmaz, orada inek olmadığını, gözüme göründüğünü söyledi. Demek ki onların da haberleri yokmuş. Çünkü benim orada ki arazilerimden ve evimden onlar sorumluydu. Ben tabi gözlerimle gördüğüm için iddia ettim. Yeğenim Yılmaz da 'yok' dedi. O kadar merak ettim ki, acaba yoktu da ben gerçekten öyle mi gördüm? Yanıldım mı? diye. Onları da alıp eve bir daha çıkıp ineği onlara da
gösterecektim fakat çok yorgun olduğumdan üşendim, bir daha
çıkamadım ve yattık.
Ben yorgunluktan doğru dürüst uyku da uyuyamadım. Sabah bayram namazı kılmak için camiye çıkarken, akşamdan ahırımda iple duvara bağlı olarak gördüğüm ineği Ağabeyime de göstermek için birlikte benim evime geçtik. Ama çok enteresan, o akşamın gördüğüm inek ahırda yoktu. İnek değil hiç bir başka canlı da yoktu. Yerini inceledim, ip bağı olmadığı gibi bağlandığına dair bir emare de yoktu. Gerçekten akşamdan inek olsa, o saatte kimse gelip ineği götüremezdi. En azından bağlandığı ip orada olurdu. Hiç bir şey yok. Hay Allah ne ise.
Camiye çıkıp bayram
namazını kıldıktan sonra geri eve indik fakat bu gördüğüm inek devamlı benim
aklımı kurcalayıp duruyordu. Acaba ne olmuştu? Ağabeyim de ineği göremeyince gece karanlıkta gözüme öyle göründüğünü söylüyordu. İş şimdi maddi varlıktan çıkmış maneviyata dökülmüştü. Durup dururken insanın gözüne inek görünür muydu? Çıldıracaktım. O koskoca inek hakikaten benim gözlerime mi
görünmüştü? Yoksa yalan dediğimi yüzüme
karşı söyleyemiyorlar, bana öyle mi diyorlardı? Kesinlikle ahırda inek olmadığını, benim gözüme göründüğünü iddia ediyorlardı. Halbuki
siyah renkli bir ineği, benim evimin ahırında sağ tarafta ip ile bağlı olduğu halde gözlerimle görmüştüm. Her kime anlattıysam fikir yürütmüyorlar sadece gülüp geçiyorlardı.
Bu olayı çok
düşündüm. Her karşılaştığım yerde herkese anlattım. Bu sırada eşimde bu olayın
üzerine bu kadar çok düştüğümden sıkılmış olacak ki, onların tarafını tuttu ve
‘biz o akşam eve birlikte çıktık, inek filan yoktu.’ Dedi. İnsanın en çok
inandığı ve güvenebileceği kişi eşidir. O da öyle söylediğine göre yanlışlık
galiba bende diye düşündüm fakat o akşam eşim yanımda eve çıkmamıştı. Yanılıyor
veya başka bir günün akşamını hatırlıyor olabilirdi. Öyle düşündüm ve o düşünce beni biraz
rahatlattı. Allah Allah ben ineği iki gözlerimle kendim görmüştüm. Şimdi kendi
gördüğüme mi inanayım, yoksa onların anlattıklarına mı, 'yok canım gözüne
göründü.' demelerine mi inanayım? Yoksa delirdiğime mi? Hangisine?
Üç seneden fazla zaman geçti. Olay zaman zaman aklıma geliyor, düşündükçe de çok merak ediyordum. Uzun zaman hafızamdan silinmedi. Aslı da anlaşılamadı.
Bir gün Eşim, Ben ve Yeğenim Osman ile köyde ki evimin balkonunda otururken, hala daha boş olan ahırın kapısı kendiliğinden geriye doğru açıldı ve komşunun köpeği ahıra girmek istedi. Biz köpeği kovarak oradan uzaklaştırdık ve ahırın kapısını kapattık fakat bu inek olayı da benim aklıma geldi. Yanımda ki Yeğenim Osman'a üç sene önce olan bu inek meselesini anlattım. Demek ki daha önceden başkalarından bu konuyu duymuş olacak ki, bana ne dedi biliyor musunuz? “ Ya.. Amca ertesi gün bayramdı ya. Ben kurbanlık aldığım ineği getirdim, gece senin bu ahırına bağladım. Dört beş saat durduktan sonra sabah olmadan alıp kurban keseceğimiz yere, Lazlık ta ki Mollaloğlu Ömer’in kapısına götürdüm. Sen Ankara’da ki adam gelip, o ineğe burada hemen nasıl rastladın? O akşam ineği senin ahırına ben bağlamıştım.” Dedi.
Bir gün Eşim, Ben ve Yeğenim Osman ile köyde ki evimin balkonunda otururken, hala daha boş olan ahırın kapısı kendiliğinden geriye doğru açıldı ve komşunun köpeği ahıra girmek istedi. Biz köpeği kovarak oradan uzaklaştırdık ve ahırın kapısını kapattık fakat bu inek olayı da benim aklıma geldi. Yanımda ki Yeğenim Osman'a üç sene önce olan bu inek meselesini anlattım. Demek ki daha önceden başkalarından bu konuyu duymuş olacak ki, bana ne dedi biliyor musunuz? “ Ya.. Amca ertesi gün bayramdı ya. Ben kurbanlık aldığım ineği getirdim, gece senin bu ahırına bağladım. Dört beş saat durduktan sonra sabah olmadan alıp kurban keseceğimiz yere, Lazlık ta ki Mollaloğlu Ömer’in kapısına götürdüm. Sen Ankara’da ki adam gelip, o ineğe burada hemen nasıl rastladın? O akşam ineği senin ahırına ben bağlamıştım.” Dedi.
Ahah.. Allah Allah..sanki
yeniden dünyaya geldim. Durdum. Yüzüne iyice baktım ve “Nasıl oldu bir daha anlatsana.”
Dedim. Defalarca anlattırdım Yeğenim Osman'a. Sonra da “Doğru anlatıyorsun değil mi yeğenim?”
diye sordum ve her iki yanaklarından öptüm. Bilmiyorum. Belki benim gönlümü yapmak için
yalan anlatmiş ta olabilirdi fakat o anlattığı bana yetti. Anlattığı da doğru. Ben ondan sonra kendisine de kendime de inandım
ve güvendim. Delirmemiştim. Bende her hangi bir noksanlık yok. Sadece gözlerimle gördüğüm bir olayı hiç bir kimseye inandıramamıştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder