SAYFALAR

11 Şubat 2021 Perşembe

LOKMAN HEKİM EFSANESİ

Ben Adana da görevli kaldığım 1970 lı yıllarda, kirada oturduğum evin sahibi İsmail Özceviz Amca anlattı;

Eskiden Çukurova insanları çok mutluymuşlar. Toprağı bereketli, iklimi güzel, havası temiz bir diyarmış Çukurova. Sıcağı çok fazla olduğu için, güneşte taşın üstünde yumurta pişermiş. Her çeşit ürün yetişir, her mevsim her türlü sebze meyve bulunurmuş. İşte bu nedenle halk, yaşamağı çok sever, biraz rahatsız oldukları zaman da Lokman isimli bir adama gider ondan şifa alırlarmış ve o adama da Lokman Hekim derlermiş.

Bir gün halk toplanıp Lokman Hekim'e toplu gitmişler. "Sen ünlü Lokman Hekim'sin, doktorumuzsun, öyle bir ilaç yap ki o ilacı içenler hiç ölmesin. Bizler de o ilaçtan içelim ve hiç ölmeyelim. Yani ölüme çare bul.'' demişler. Ölümü kim ister, bu dilek Lokman Hekim'in de hoşuna gitmiş. Başlamış dere, tepe dolaşıp, ölümsüzlüğü sağlayacak otları toplamak için aramağa. Sarp kayalıkları, yemyeşil ovaları, çiçek dolu tarlaları hep gezmiş, dolaşmış ama nafile bulamamış.

Bir gün yine öyle uzun uzun dolaştıktan sonra yorgun düşmuş ve Nur Dağlarında bir ağacın altında oturup dinleniyormuş. Birden yakınlarında garip bir hışırtı sesi duymuş. O ses bir yılanın yerdeki sürünme sesiymiş. Çok ilerden büyük bir yılan, bir ot ağzında Lokman Hekime doğru geliyormuş. Tam Lokman Hekim'in yanına geldiği zaman yılan otu ağzından bırakmış ve kendisi uzaklaşıp gitmiş. Ot Lokman Hekim'in daha önce hiç görmediği bir ot muş. Lokman Hekim'e o gece rüyasında yaşlı bir adam; ''Ey Lokman Hekim, sen her tarafı arayıp ta bulamadğın ölümsüzlük otu yılanın sana ağzıyla getirdiği o ottur. Şimdi beni iyi dinle ve hepsini kayıt et! Bundan böyle insanlara ölüm yok.'' demiş. Lokman Hekim adamın söylediklerini can kulağıyla dinlemiş ve ertesi sabah uykudan uyanınca bir bir defterine kayıt etmiş. İnsanların ölmemesi için bütün sırlar ve bilgiler bu notta yazılıymış ve bu nota da sadece Lokman Hekim sahipmiş.

Sevinç içinde defterinde yazdıklarını okuyarak Nur Dağından Misis'e inmek için yürümeğe başlamış. Misis taş köprüsüne kadar gelmiş. Köprünün öbür ucunda saçı sakalı beyaz yaşlı bir adam, kendisine doğru geliyormuş. Lokman Hekim'le köprünün tam ortasında karşılaşmışlar. Selamlaştıktan sonra, nereden gelip, nereye gittiğini sormuş ihtiyar adam. Lokman Hekim öylesine sevinç içindeymiş ki, ölümsüzlük sırrını bulduğunu, insanların artık daha hiç ölmeyeceklerini, elinde ki bu defterde bütün ölümsüzlük sırların yazılı olduğunu, bir çırpıda anlatmiş bu yaşlı adama.

Yaşlı adam, "Biliyor musun, söyle bakalım, Azrail şu anda nerededir?'' diye sormuş.

Lokman Hekim nerden bilsin Azrail'i, bir an düşündükten sonra ''Hayir bilmiyorum. Azrail şu anda belki gökte, belki de yerdedir.'' diye cevap vermiş.

Yaşlı adam;

''Azrail şu anda ne göktedir, ne de yerde. Şu anda bu köprünün üzerindedir.” Demiş.

“Bu köprüde ikimizden başka kimse olmadığına göre, ben de Lokman Hekim olduğuma göre, Azrail sen olmalısın.'' Demiş Lokman Hekim yaşlı adama.

Yaşlı Adam; "Evet. Doğru bildin." demiş. Bu yaşlı adam, aslında gerçekten Azrailin ta kendisiymiş. İnsan şekline girip Lokman Hekime öyle görünmüş.

''Doğru bildin ey Lokman Hekim, ben Azrailim.” Demiş ve Lokman Hekim'in elindeki ölümsüzlük sırları yazılı olan defteri kaptığı gibi köprünün altından akmakta olan Ceyhan Nehrinin azgın sularına atmış. Böylece ölümsüzlüğün sırrı da defterle birlikte Ceyhan Nehrinin sularında kaybolup gitmiş. Bu olayın etkisinden hala daha Misis kutsal yer sayılır, ayranının şifalı olduğuna inanırlar ve oradan geçerken herkes durur mutlaka Misis ayranı içerler.

Azrail orada Lokman Hekime sormuş; “Ömrünü, dağdaki kızıl koyun tezeğinin doğada dayanabildiği kadar mı, ya da yedi kartalın yaşayabildiği kadar mı yaşamak istersin?'' demiş.

Lokman Hekim yedi kartalın yaşadığı kadar yaşamağı seçmiş.

O günden sonra Lokman Hekim kartalları saymağa başlamış. Altı kartal öldükten sonra sıra son kartal yedinci kartala gelince, ona 'Lübet' adını vermiş. ‘Lübet’ uzun zaman demekmiş ve ölümü de Lokman Hekim'in sonu olacakmış. Bir gün bakmış, Lübet Kartal kayalıklardan yuvarlanmış, yerde yatıyor. Hemen yanına koşmuş, ''Kalk ya Lübet!'' demiş, ama kartal artık kalkamamış, orada ölmüş. O zaman Lokman Hekim kendi kendine şöyle mırıldanmış.

''Az yaşa, çok yaşa,

Akıbet bir gün gelir başa''

Demiş ve kartalın öldüğü yerde orada Lokman Hekim de ölmüş. Yakınları eşyalarını toplarken eşyaları arasında kapalı bir zarf bulmuşlar. Herkes çok sevinmiş. "Bunun içinde ölümsüzlüğün sırrı olmalı." diye düşünmüşler. Dünyanın dört bir yanından ünlü hekimleri çağırmışlar ve hep birlikte zarfı açmışlar. Zarfın içinden küçük bir kağıt çıkmış, üzerinde ki notta da şöyle yazılıymış;

''Ayağını sıcak tut, başını serin

Yediğine dikkat et, düşünme derin.''

''Hasta olmadan önce, doktora görün!''

Lokman Hekim'in uzun yaşamak isteyenlere öğüdü böyleymiş. 

Oğluna da üç öğütü olmuş Lokman Hekimin;
En iyi yemeği ye. Konforlu yatakta uyu. En lüks evde otur. Zira en çok aciktığın zaman yemek yersen, o en iyi yemek olur. Çok çalışıp iyice yorulduktan sonra uyursan o yatak en konforlu yatak olur. İnsanlara iyilik edersen onların kalbinde yer alırsın ve en lüks evde oturmuş olursun.
 
Tarsus'un Ulu Camii'nde, Adem Peygamber'in oğlu Şit Peygamber'in yanına defnetmişler ve bizlere de bu efsanesi kalmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder