Mısır’da Selahadin-i Eyyûbi zamanında emirlik ve kadılık yapan Karakuşi isimli bir Kadı varmış. Bu Kadı enteresan kararlar verdiği için hükümlerine Hükm-i Karakuşi derlermiş.
Hani bir dava önüne gittiği zaman dava dosyasını okumadan eliyle tartıp, "Avrak ağırdır, idamına; veya avrak hafiftir." beraatına diyen kadılar var ya onlardan.
Bir gün Karakuşi Kadı, Kahire de bir fırının önünden geçerken
burnuna güzel bir koku gelmiş. Etrafa bakınca anlamış. Vitrinde güveç içinde
nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var. Karakuşi Kadı,
Fırıncıya:
“Ben bunu aldım, evime yolla da akşam yerim.” Demiş
Fırıncı, ‘ördek başkasınındır filan demişse de dinletememiş
kadıya. “Ördek, uçar cinstir, sahibine uçtu dersin.” demiş Kadı. Hem Kadıya
itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp yollamış Kadı’nın evine.
Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:
“Hani bizim ördek?” Fırıncıya sormuş.
Fırıncı, “Ördeğin uçtu.” Deyince, adam “Kesilip temizlenen
ördek uçar mı?” demiş. Fırıncı Karakuşi Kadı isterse uçar demiş ve kavga da
başlamış. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin
gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış. Gayrimüslim de peşinden kovalamağa...
Bir duvardan atlarken, bilmeden hamile bir kadının üstüne
düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da balta elinde
fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi
bir vatandaş da kızıp peşlerinden koşmağa başlamış. Sokalar da bir hengamedir
devam ederken, zaptiyeler hepsini yakalayarak
Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar.
Kadı durumu anlamak için sırayla ifade almağa başlamış.
Ördeğin sahibi,
“Bu adam ördeğimi hiç etti” diye şikayetçi olmuş.
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:
“Ne yaptın bu adamın ördeğini?”
Fırıncı
“Uçtu” demiş.
Kadı, kara kaplı kitabını açmış:
“Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına
gelir. O halde ördeğin uçması suç değil, normal” diyerek, fırıncının ördek
işinden beraatına karar vermiş.
Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa da sormuş. Onun şikayetine
de kara kaplı kitaptan bir madde bulmuş:
“Her kim, bir gayri müslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek
gözü çıkarıla.”
Davacı:
“Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?” diye sorunca
Karakuşi Kadı’ye
Kadı Hazretleri “Şimdi Fırıncı senin öbür gözünü de
çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız.” Tabii gayrimüslim iki gözünden
de olmamak için şikayetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat
etmiş.
Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:
“Tamam, Karını vereceksin, bu adam ile dört ay evli kalacak,
düşen çocuğun yerine yeni çocuk koyacak.” Deyince o adam da şikayetini anında
geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye:
“Senin şikayetin nedir bre?” Yahudi bir süre düşündükten
sonra ellerini açmış,
“Ne diyeyim kadı efendi, adaletinle bin yaşa Sen, emi !”
demiş.
GİT BOYU KISA BİR BOYACI BUL !
Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi
balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya
başlamış... Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu
kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış...
Sabah olunca, hırsız doğru Karakuş Kadı’nın yanına kendisi
gitmiş, halini gösterip şikayetçi olmuş. "Kadı efendi, ben soymak için eve
girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı
kırdım!" demiş.
Kadı da pek anlamamış: "Eeee ne istiyorsun, şimdi seni
hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?" diye sormuş. Hırsız da,
"hayır kadı efendi, bir dinleyin.” Bunun üzerine Karakuşî Kadı,
"anlat bakalım!" demiş.
Hırsız başlamış anlatmaya; "Ev sahibinden davacıyım,
eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım...
Tamam hırsızlık suç ama cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!"
Karakuşî Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev
sahibini: "Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk
sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!"
Ev sahibi şaşırmış: "Aman efendim, balkonun korkuluğunu
Marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?"
Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş,
Marangoz gelmiş. Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; "Efendim ben
balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu.
Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi
boşa çakmış olacağım!" demiş.
Kadı emretmiş: "Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup
getirin!" demiş. Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor: "Kadı efendi,
benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!"
Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: "Ulan,
başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne
takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını
kırıyor!" Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş:
"Götürün bu herifi asın!"
Biraz sonra cellat gelmiş: "Kadı efendi, bu boyacının boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!"
Kadı elini sarığına dayamış, biraz düşünüp çözümü bulmuş:
"Git, kısa boylu bir boyacı bul, yerine onu as!"
SUÇLU
Karakuşî bir gün hapishaneleri teftiş eder. Herkese suçunu
sorar. Sekiz kişi hariç diğerleri masum olduklarını söylerler. Diğer sekiz
kişiyse, suçlarını itiraf ederek: ‘’Biz suçluyuz! Elbette cezamızı yatar
çekeriz.” derler.
Bunun üzerine Karakuşî zindancı başına şu emri verir: ‘’Şu
sekiz suçluyu derhal sokağa atın ki burada kalan bunca masumun ahlâkını da
bozmasınlar!’’
Halbuki hukuk herkese eşit uygulanmalı ve suçlu suçsuz iyi tespit edilip cezayı müeyyideler ona göre adil uygulanmalıdır. Keyfi uygulamalar mülkü yok eder. Nice devletler keyfi uygulamalar yüzünden bugün yok olup gitmişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder