SAYFALAR

23 Temmuz 2022 Cumartesi

TÜRK KADINI VE ÇARŞAF

Çarşaf kelimesi Türkçeye Farsça dan girmiş ve ‘gece örtüsü’ anlamına gelen çader-şeb den oluşmuştur. Çarşafın ve peçenin kökeni binlerce yıl öncesine, ta Sümerlere kadar uzanır. Pagan inanca sahip Sümer toplumunda, kendilerini Tanrıya adayan tapınak kadınlarının diğer kadınlardan ayırt edilebilmesi için çarşaf giydikleri ve peçe taktıkları bilinir. Arap Bedevi kadınları ise kötü ruhlardan korunmak için Burka giyerlerdi.

Çarşaf ve peçe İranlı kadınlardan Osmanlı kadınlarına geçti. Eski Türk kadınları gayet normal giyinir, hatta hayatları at üzerinde geçtiğinden daha ziyade sportif kıyafetler giyerlerdi. Çarşaf ve peçe Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras kaldı. Kıyafet Devrimi bir nebzeye kadar çarşaf ve peçe giyilmesinin önüne geçtiyse de tamamıyla kaldırmakta başarılı olamadı. Zira kısacık sürede Türk kadınının günlük yaşamına yerleşen çarşaf ve peçe, İslamiyet’in bir unsuru olarak gösterilmeğe başlandı. 

İslam’a aykırı olduğu nedeniyle II. Mahmut’un getirdiği fese karşı çıkıp, II. Mahmut’u gavur padişah ilan edenler yüz yıl kadar sonra, bu sefer de fesin İslam’ın bir sembolü olduğunu söyleyip şapka devrimine karşı fesi İslam adına sahipleniyorlardı.

Çarşaf ve peçe II. Abdülhamit tarafından yasaklanmıştır.

Osmanlı, Şeyhülislamın başvurusu ve padişahın buyrukları üzerine Emniyet Müdürlüğü, Devlet Şurası’yla fikir birliği halinde Müslüman kadınların topluma açık yerlerde nasıl davranmaları gerektiği konusunda bir yasa çıkarmış ve çarşaf giymeği kısmen yasaklamış, yasaya uymayanlar hakkında 5 gün hapis ve 1 Mecidiye para cezaları uygulamıştır. 15 Ağustos 1881

II. Abdülhamit  2 Nisan 1892 tarihinde bir ferman yazdırıp çarşaf giyilmesini tümüyle yasakladığı fermanın özeti günümüz Türkçesiyle şöyledir;

“Padişah hazretleri bugün yüce cuma selamlığı töreninin ardından Teşvikiye’de bulunan devlet silahhanesini onurlandırdıktan sonra saraya dönerken geçtiği yol üzerinde acayip bir biçimde bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini bile siyah renkte ve oldukça ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne çarpmıştır. Bunların neredeyse çıplak denilecek derecede açık saçık bulunmalarına ve adeta matem elbisesi giyinmiş Hıristiyan kadınlarına benzemiş olmalarına bakarak birdenbire Müslüman olup olmadıklarında tereddüde düşmüştür.

Kanıt ve açıklama gerektirmez ki, Yüce İslam Devleti’nin devamı ve yükselişi, devlet kurumunun fertlerini oluşturan bütün erkek ve kadın Müslümanların hal, durum ve hareketlerinde şeriatın faydalı ve kurtarıcı buyruklarına eksiksiz bir özenle uymalarına bağlıdır. Aksi durum, gerek ümmetin fertleri, gerekse devletin devamı için maddi ve manevi olarak sonsuz zararlar verecektir. İşbu çarşaflar ise Müslüman kadınlarca tesettür emrine asla uygun gibi, kötü bir amaçla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından bir yerde fesat aleti olarak kullanılmaktadır. Dini açıdan ve toplumun iyiliği için açık olan çok sayıdaki zarar ve sakıncaya dayanarak bu konuda gereken kişilere yumuşakça ve uygun bir dille anlatılmak ve gerekli öğütler verilmek suretiyle kadınlarca çarşaf giyilmesinin yasaklanması padişahın emir ve fermanı gereğidir.”

II. Abdülhamit çarşaf giyilmesini neden yasaklamıştı?

Çarşafı açık saçık bularak örtünme amacı taşımadığına hükmetmesi,

Çarşafı matem tutan Hristiyan kadınlara özgü yani İslamiyet dışı bir elbise olarak görmesi,

Kötü niyetli erkek kişilerin çarşaf giyerek güvenlik bakımından tehlike yaratma olasılığı.

Abdülhamit’in çarşafı yasaklamasının nedenlerinden üçüncüsü, bizzat kendi yaşanmışlığından kaynaklanıyordu. Akıl sağlığı yerinde olmadığı için V. Murat tahttan indirilip kendisi padişah olduğunda, V. Murat’ı yeniden Osmanlı padişahı yapmak isteyen dört kişilik bir çete, çarşaf giyerek kadın kılığında V. Murat’ı kurtarmaya çalışmışlardı.

II. Abdülhamit’in çarşafı yasaklamasına karşın çarşaf nasıl oldu da kadınların giydiği bir elbise olmaya devam etti?  Ekonomik.

Çarşaf üretiminde kullanılan kumaşlar büyük çoğunlukla Bağdat, Halep, Mekke ve Medine kentlerinden gelirken, ferace için kullanılan kumaşlar yabancı ülkelerden gelmekteydi. Yani alım gücü düşük olan sıradan halk için çarşaf giymek çok daha ucuza geliyordu. Üstelik çarşafın yasaklanmasından oldukça rahatsız olan yerli ticaret adamları 27 Ekim 1883’te Paris’te yayınlanan Le Courier d’Orient isimli gazetede Osmanlıya ateş püskürüyordu.

Kısacası bazı esnaflar para kazanmak için çarşaf giyilmesini destekliyorlar ve ticari amaçlı çekişmeler devam ediyordu. Çarşaf ve burkalar İslam dininin bir parçası olarak gösterilmek istendi. Milattan önce Sümer toplumundan tutunda Hristiyanlar ve Yahudilere varana kadar her toplumda kadınlar çarşaf ve Bedeviler burka giymişlerdir. Bu giysilerin dinle bir alakası olmayıp günümüzde bile bu işin ticareti için destekleyenler olduğu ve kutsal gösterilmek istendiği anlaşılmaktadır. Alıntı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder