SAYFALAR

10 Mart 2012 Cumartesi

NEREYE CÖMECEĞUZ

Rize Güneysu Adacami Köyünde 1968 de iki yıl öğretmenlik yaptım, orda anlatırlardı. Çin Devleti ile Rizeliler takışmışlar. Karşı beri söz düellosu filanda, en son Rizeliler savaş ilan etmişler Çin'e. Çin de almış haritayı incelemişler ki, ohooo bir avuç insan ; haber yollamışlar Karadeniz'e 'gelin.' Şimdi ihtiyarlar girmişler köy odasına karar alıp Çin ile yapacakları savaşın planlarını yapıyorlar.

Gençler sabırsız kapıda bekliyorlar. Hemen saldıracaklar fakat ihtiyarlar daha akıllı olduklarından onların kararlarını ve planlarını uygulayacaklar. Onu bekliyorlar. Sonrada bir dakikada Çin'i alacaklar. İhtiyarlar toplantı da ya, bu toplantı çok uzuyor. Sabahtan akşama kadar içerdeler. Uzun süre bir haber çıkmayınca kapıdaki gençlerde sabırsız tabi. Daha fazla bekleyemiyorlar ve kapıya tekmeyi vurup ihtiyarların yanına karar odasına giriyorlar.

"Ola haydeyin da daha ne bekleyirsunuz, gidup alalım Çin'i" diyorlar. O toplantıyı uzatan ihtiyarlarda "Ola Uşağum ne sabirsuz insanlarsunuz da. Her şey tamamdur, planumuz da tamam da. Teslim olacakları yok ya. Ha bu kadar Çin'liyi öldürdük ta, nereye cömeceğuz? Onun hesabini yapaıruz. Biraz daha bekleyun da." diyorlar.

Çin'i alsalar bilirdik herhalde, ben duymadım. Netice ne oldu bilmiyorum.

9 Mart 2012 Cuma

ŞİMDİ NE OLDİ

Vaktiyle bizim Karadeniz de bir dede varmış.
Kendisi 90 yaşlarında sürü ile oğul ve torunları varmış.
Her sabah yataktan kalktı mı torunlarına ve oğullarına" Ey uşaklarım ben öleceğum, bilun ha!" dermiş.
Alıp baltasını dağa odun kesmeğe gidermiş.
Oğulları veya torunları artık bu söze alışmışlar kime demişse, hiç inanmazlar 'Yok eğtiyar, sana bir şey olmaz. Sen daha çok dinçsin ve iyisin.' derlermiş ve gülmek konusu olurmuş.
Bu dede bir sabah namaza kalkmamış. 'Dün yoruldu, onun için kalkmadı, bıraz daha uyusun' diye düşünmüşler. Öğlen namaz vakti de geçmiş, dede kalkmıyor, bakmışlar ki dede ölmüş.
Dedenin yastığının altında bir kağit bulmuşlar.
Üzerinde büyük harflerle ne yazıyormuş biliyor musunuz?
"DEDUM, DEDUM İNANMADUNUZ, ŞİMDİ NE OLDİ"

NE OLDİ OLDİ BİZE


Eski zamanlarda bizim komşu köyde bir cami imamı varmış. Adı bize lazım değil fakat Hasan Hoca derlermiş. Hasan hoca çok bilgili her şeyi yutmuş iyi bir hoca imiş. Her cuma günü camide hutbe okur, vaiz eder milleti doğru yola davet edermiş. Her vaizde de "Sakın horon oynamayın. Horon oynamak çok günahtır. Horon oynayanların hepsi yarın Cehennem de yanacaklar" dermiş. Dermiş fakat kendisi de horon oynamağı çok sever, horon kurulunca oynamaktan kendini alıkoyamazmış.

Bir gün yine cami de aynı şekilde vaizler ederken cemaatten birkaç kişi; "Hoca efendi horona günah diyorsun ama hiç geri kalmıyor sende oynuyorsun. Biz nasıl oynamayalım?" diye sorunca, hoca horon oynamağı vaz geçmiş. Allah Allah vaz geçmiş ama oynamadan da duramıyormuş. İlk zamanlar düğünlere gitmemiş. Bu seferde "Hoca sen düğünlere gelmiyorsun." demeğe başlamışlar. Ne yapsın? Hoca efendi köyün meydanına düğünlerin yapıldığı düz alana uzun sağlam bir kazık çaktırmış ve düğünler de horon oynamamak için, kendini bu kazığa sıkıca uzun iplerle bağlatır, horon oynayanları öyle seyredermiş.

Gene bir gece düğün başlamış. Hoca efendi kendini bayrak direği gibi kazığa iyice bağlatmış. Öylece seyrederken horon oynayanlar sallandıkça ve 'UY UY' diye bağırdıkça kendi de bağlı olduğu yerde sağa sola sallanır ve bağırırmış. Hoca Efendi sallanıp bağırdıkça bağlı olduğu kazık ta sallana sallana genişlemiş ve topraktan kopmuş. Kazık yerinden kopunca Hasan Hoca kazık sırtına bağlı, koşa koşa gitmiş horona girmiş ve "Ne oldi, oldi bize; kazuk değmesun size" diye, türkü diyerek horon oynamağa başlamış.

Tabi o şimdi burada değil öteki dünyada. Cehenneme gidip gitmediğini bilmiyoruz ama bırakmadılar ki adam bir rahat horon oynasa.