SAYFALAR

11 Mayıs 2012 Cuma

VERMEYİNCE MABUT

Sultan Mahmut Padişahımız tanınmamak için kıyafet değiştirerek tebdili kıyafet halk
ın içerisinde halktan biri imiş gibi dolaşıp milletin durumunu anlamak isterken tatlıcıların bulundukları semte gelir. Bakar ki iki tatlıcı dükkanı var yan yana. Birincisine girer. Burası Yahudi'nin dükkanıdır ve tertemiz içi de malzeme dolu, müşteriler vızır vızır çalışıyor. İkinci tatlıcı dükkanına girer. Burası bir Türk'ün dükkanı fakat sefalet içinde, malzeme yok, hiç satış yapamıyor, adam çok fakir.

Sarayına geldikten sonra düşünür ki bu Türk börekçiye yardım edeyim, o da biraz zenginleşsin. der. Bayrama yakın bir günde bir tepsi börek yaptırır ve adamları ile Türk börekçinin dükkanına yollar. Bu yolladığı börek öyle normal sıradan bir börek değildir. Padişahın emri ile içine peynir yerine sarı lira dedikleri reşat altını dizilmiştir. Maksat bu adamı kurtarmak, durumunu düzeltmektir. Dükkana gönderilen bu bir tepsi böreği yandaki Yahudi dükkancı görür. Börekçiye başkaları tarafından börek getirilmesi dikkatini çeker ve bir gariplik olduğunu sezer. Gider Türk börekçiye bir kaç kuruş para vererek bu böreği satın alır. Türk börekçi yine sefalet içinde çalışmağa devam eder. Bayramdan sonra Sultan Mahmut durumu anlamak için tekrar bu Türk börekçiye gelir ve bakar ki hiç bir değişiklik yok. Türk gene fakir. Yolladığı böreği sorar padişah; "Geçen sana bir tepsi börek getirdiler onu ne yaptın? der. O da "Yandaki Yahudi'ye sattım. Parası ile çocuklara bayramlık bir iki kıyafet aldım." der.

Padişahın canı iyice sıkılır. Artık Padişah olduğunu da söyler ve adamlarına emir verir; "Alın bu adamı götürün kendi eli ile hazineden üç kürek dolusu altın alsın" der. Götürürler hazineye. Eline bir kürek verirler. Padişahın adamlarından biri de elinde boş bir çuvalın ağzını açar ve börekçinin üç kürek dolusu altınları çuvala doldurmasını bekler. Börekçi elinde ki küreği hazinede ki altınların içine daldırır kaldırır ve çuvala boşaltacak fakat hayret her üç seferde de küreğe hiç altın gelmemiş. Yok. Meğer börekçi heyecandan küreği ters tutmuş, hiç bir altın küreğin üstünde kalmamış, hepsi kayarak geri diğer altınların içine düşmüş. Yine netice sıfır, adam fakir. Durumu Sultan Mahmut'a bildirmişler. Sultan Mahmut bu olanlara şaşmış kalmış ve son şans olarak yanında ki askerinin elinde ki demir gürzü vererek "Bu gürzü ne kadar uzağa atabilirsen at. Gittiği kadar yerlerin tapusunu sana vereceğim. Hepsi senin olacak" demiş.

Bizim ikbalsız adam da var gücü ile bu gürzü havadan sallar. Gürz gider gider ta ilerlere kadar orada bir sağlam duvar varmış, o sağlam duvara çarpar ve geri döner gelir atan o börekçinin kafasına çarpınca adam düşer ölür.

Ne ise attığı gürzün gittiği yerlerin tapusu yine börekçiye verilmiş fakat börekçi öldüğü için onun çocuklarına verilmiş. Börekçi kendisi faydalanamamış. Yine fakir fukara olarak öteki dünyaya gitmiş. İşte o zaman Padişah Sultan Mahmut;
"Vermeyince Mabut, ne yapsın Sultan Mahmut?" demiş. Ve bu söz o
radan kalmış.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

MALINA BEREKET

Fatih Sultan Mehmet ilk seferine çıkmadan önce bir gayri müslim den borç para almış.
Gittikleri seferden zaferle ve zengin olarak dönmüşler.
Bu zaman zarfında borç aldıkları gayri müslim adam ölmüş.
Fatih'in veziri yazılı olarak not halinde hiç bir vasisi olmadığından bu gayri müslime olan borcun ödenmemesini, maddi değerin hazineye kalmasını önermiş.
Fatih Sultan Mehmet kendisine verilen bu rapor kağıt üzerine şanına yakışır şekilde derkenar olarak şöyle not düşmüş;

- Ölüye rahmet,

- Malına bereket,

- Mirasçılarına afiyet,

- Senin gibi Mel'una naalet.

8 Mayıs 2012 Salı

AKSİLİK

İlk polis olduğumuz yıllarda eski polis ağabeylerimiz bazen öğüt verirlerdi.
Mesela;
" Çalışanın işini, çalışmayanın maaşını artırırlar"
" Polisin eskisinden, amirin yenisinden, bekçinin hepsinden kork"
" Polis yanında bir yedek tabanca ve esrar bulundurmalı"
Şimdilik hatırladıklarım bunlar.
Birincisi biraz doğru gibi, çalışırsın görevini tamamlarsın hemen yenisini verirler. Diğerleri yatar sen devamlı çalışırsın. Bazen de mükâfatını alırsın tabi.
İkincisi tamamen doğru. Bu üçünden uzak duracaksın.
Üçüncüsunu ne için demişler bilmiyorum. Hatta ilk polis olduğumuz zaman narkotikçi polis memurundan bir arkadaşımla küçük birer parça esrar aldık onu yanımızda taşıyordum. Nerde kullanacağımı bilmiyordum. Nazar olayına iyi geldiğini duymuştum, galiba onun için diye düşünüyordum. Bir polis ağabey, zorda kaldın mı onu üzerinde yakalamış gibi davranarak başkasını suçlayıp kendini kurtarabilmek için kullanacağımı söylemesi üzerine başka bir şey aklıma gelmedi de kurtulmak için köprüden geçerken Seyhan nehrine attım.

Alaattin isimli bir polis arkadaşımla Ankara da ilk göreve başlarken Personel Şube Müdürü rahmetli Hasan Bey "Çocuklar kimliklerinizi verin, sizlere yeni kimlikler vereyim" dedi. Ben kimliğimi Müdür Beyin masasına koydum. Alaattin isimli arkadaşımda kimliğini cüzdanın içinden çıkarmak için uğraşırken birden elinden bir şey fırladı ve Müdür Beyin masasının üstünden kucağına düştü. Bu yarım plaka esrardı. Meğer Alaattin esrarı hala daha saklıyormuş, yanlışlıkla elinden fırladı. Hemen Alaattin de atladı kapmak istedi. Müdür Bey de kapmak istedi.

Mücadeleyi Alaattin kazandı ve ağzına attı. Kimliği çıkarırken aksilik ya esrar sakladığı yerden Müdür Beyin kucağına atılmıştı. Ve hakkında işlem yapıldı ceza aldı. Ben de diğer arkadaşlara, "Alaattin arkadaşımız personel müdürüne esrar satmak isterken yakalandı." diye anlatıyordum. Hayatta yasalara uyarsan huzur içinde yaşarsın. Hem vicdanen hem ruhen rahat olursun. Yılların bana verdiği tecrübeye dayanarak söylüyorum. Hiçbir suç cezasız kalmaz.