SAYFALAR

14 Mayıs 2012 Pazartesi

HERİFİNDEN İZİN ALMIŞ

Bir zamanlar yayaların kırmızı ışıktan geçmeleri cezaya tabi idi.
Polis yakalarsa 5,00tl ceza yazardı.
Ulus ta Yozgat tan yeni gelen kadının biri kırmızı ışıkta geçerken Trafik Polisi bağırır; "Hanımefendi, hanımefendi. Dur bakalım nereye gidiyorsun?"
Hanımefendi de polise;
"Herifimden izin aldım, babamın evine gidiyom. Sen ne karışıyon? Be adam" der.

13 Mayıs 2012 Pazar

BİZ NERDEYİZ

1998 Ankara Akayı yokuşunda Kürt Kadir'in ikinci katta ki kumarhanesinde büyük kumarlar döndüğü istihbaratını aldım. Ancak burası da çok sağlam yerde kim gelip giderse erketeler tarafından görünüyor, polis gelirken hemen kumarcılar uyarılıp polis içeri girene kadar herkes 'gazete okuyormuş' görünümüne geçiyorlardı. Gittim inceledim yakalamak imkansızdı.

Az yukarısında gece aleminin uğrak yeri olan sabaha kadar açık işkembeci vardı. İki gözü pek memurum ile, bu lokantaya saat 03.20 sıralarında gittim. Birer işkembe içtikten sonra biraz oturduk. Bahsettiğim kumarhanenin bir tarafı buradan gözüküyordu. İçerde kalabalık vardı ve gidiş gelişleri, oturup kalkışları biraz seyrettikten sonra çorbacının kasasına yakın bir yerde oturmağa başladım. Şoförüm bir memur ile dışarda arabada bekliyordu. Diğer memurum lokanta içerisinde önümde oturuyordu. İşletmeci zaten müşterilerle ilgileniyordu. Yarım saat geçmemişti ki bir telefon geldi. Kuşkulu bekliyordum ya hemen telefonu kaldırdım. "Ağabey Kürt Kadir'in kulübe iki tane damardan işkembe yolla danesi bol olsun" Dedi. "Müşteri çok on dakika gecikebilir" dedim. Hemen işletmeciye dedim. Danesi bol damardan hazırlandı. Aldı garson giderken ben planımı devreye soktum ve yanımdaki polis memurunu işaretle peşinden yolladım. Garson arabamın yanından geçerken oradaki polislerle birlikte ufak bir kimlik kontrolundan geçirildi. Arkadaşlarımdan biri garsonun önlüğünü onun üzerinden alarak giydi. Tepsisini de eline aldı ve hedefe doğru yola çıktı. Şimdi sizce durum biraz karıştı gibi fakat hayır hiç karşmadı. Şöyle bir pozisyon oldu; Ben İşkembecide oturuyorum ve durumu oradan kontrolle idare ediyorum. Bir memur arkadaş, şoförüm ve esas çorba götüren garson benim arabamda birlikte bekliyorlar. Bir polis memurumda tepsi elinde Kürt Kadir'in kumarhanesine garson elbisesi giymiş işkembe çorbası getiriyor. Garsonu gördükleri zaman kapı açıldı. Memurum garson giysileri ile içeri girdi.

Elinde ki tepsiyi verdikten sonra bir sandalyeye oturttular. Verdikleri çaydan bir kaç yudum aldıktan sonra yerinden fırladı. Koşuşmalar olunca bizlerde koştuk. Kadın erkek kumarcılarla 10.000 dolar civarında para yakalandı. İçerden bir adette şarj cihazı ile polis telsizi yakaladık. Bu telsiz kardeş Kısım Gasp Masasına aitmiş. Polisler devamlı karakol gibi gelip otururlarmış. Kumarcılar bir an için de olup bitenlere şaşırmışlar aval aval bakıyorlardı. Emniyet Müdürlüğünde bile ayıkamayanlar vardı. Memurlara soruyorlardı "Biz neredeyiz? Ağabey"

11 Mayıs 2012 Cuma

VERMEYİNCE MABUT

Sultan Mahmut Padişahımız tanınmamak için kıyafet değiştirerek tebdili kıyafet halk
ın içerisinde halktan biri imiş gibi dolaşıp milletin durumunu anlamak isterken tatlıcıların bulundukları semte gelir. Bakar ki iki tatlıcı dükkanı var yan yana. Birincisine girer. Burası Yahudi'nin dükkanıdır ve tertemiz içi de malzeme dolu, müşteriler vızır vızır çalışıyor. İkinci tatlıcı dükkanına girer. Burası bir Türk'ün dükkanı fakat sefalet içinde, malzeme yok, hiç satış yapamıyor, adam çok fakir.

Sarayına geldikten sonra düşünür ki bu Türk börekçiye yardım edeyim, o da biraz zenginleşsin. der. Bayrama yakın bir günde bir tepsi börek yaptırır ve adamları ile Türk börekçinin dükkanına yollar. Bu yolladığı börek öyle normal sıradan bir börek değildir. Padişahın emri ile içine peynir yerine sarı lira dedikleri reşat altını dizilmiştir. Maksat bu adamı kurtarmak, durumunu düzeltmektir. Dükkana gönderilen bu bir tepsi böreği yandaki Yahudi dükkancı görür. Börekçiye başkaları tarafından börek getirilmesi dikkatini çeker ve bir gariplik olduğunu sezer. Gider Türk börekçiye bir kaç kuruş para vererek bu böreği satın alır. Türk börekçi yine sefalet içinde çalışmağa devam eder. Bayramdan sonra Sultan Mahmut durumu anlamak için tekrar bu Türk börekçiye gelir ve bakar ki hiç bir değişiklik yok. Türk gene fakir. Yolladığı böreği sorar padişah; "Geçen sana bir tepsi börek getirdiler onu ne yaptın? der. O da "Yandaki Yahudi'ye sattım. Parası ile çocuklara bayramlık bir iki kıyafet aldım." der.

Padişahın canı iyice sıkılır. Artık Padişah olduğunu da söyler ve adamlarına emir verir; "Alın bu adamı götürün kendi eli ile hazineden üç kürek dolusu altın alsın" der. Götürürler hazineye. Eline bir kürek verirler. Padişahın adamlarından biri de elinde boş bir çuvalın ağzını açar ve börekçinin üç kürek dolusu altınları çuvala doldurmasını bekler. Börekçi elinde ki küreği hazinede ki altınların içine daldırır kaldırır ve çuvala boşaltacak fakat hayret her üç seferde de küreğe hiç altın gelmemiş. Yok. Meğer börekçi heyecandan küreği ters tutmuş, hiç bir altın küreğin üstünde kalmamış, hepsi kayarak geri diğer altınların içine düşmüş. Yine netice sıfır, adam fakir. Durumu Sultan Mahmut'a bildirmişler. Sultan Mahmut bu olanlara şaşmış kalmış ve son şans olarak yanında ki askerinin elinde ki demir gürzü vererek "Bu gürzü ne kadar uzağa atabilirsen at. Gittiği kadar yerlerin tapusunu sana vereceğim. Hepsi senin olacak" demiş.

Bizim ikbalsız adam da var gücü ile bu gürzü havadan sallar. Gürz gider gider ta ilerlere kadar orada bir sağlam duvar varmış, o sağlam duvara çarpar ve geri döner gelir atan o börekçinin kafasına çarpınca adam düşer ölür.

Ne ise attığı gürzün gittiği yerlerin tapusu yine börekçiye verilmiş fakat börekçi öldüğü için onun çocuklarına verilmiş. Börekçi kendisi faydalanamamış. Yine fakir fukara olarak öteki dünyaya gitmiş. İşte o zaman Padişah Sultan Mahmut;
"Vermeyince Mabut, ne yapsın Sultan Mahmut?" demiş. Ve bu söz o
radan kalmış.