SAYFALAR

25 Haziran 2013 Salı

TORPİLİM YOK

1999 yılında Asayiş Şube Ahlak Büro Amiri iken, tekrar Eğitim Şube Müdürlüğüne atandım. Daha doğrusu Eğitim Şubeyi ben kendim istemiştim. Aslında bizim teşkilatta adamı istediği yerde değil, istenilen yerde çalıştırırlar. Fakat benim emekli olmam yakın olduğundan galiba istediğim Şube Müdürlüğüne verdiler. Zira daha önce Eğitim Şube Müdürlüğü Poligon Amirliğinden Asayiş Şube Müdürlüğüne zorla almışlardı. Eğitim Şube Müdürü Kemal Bey "Polis Aday Bürosundan hiç memnun değilim. Oraya sen bak." dedi ve kısa bir süre için Polis Aday Büro Amiri oldum.

On, on beş polis ve sivil memurlarla polis olmak için müracaat eden gençleri kurallara uygun olarak seçip polis olmalarını sağlıyorduk. Müracaat edenlerin önce polislik vasıfları var mı, şartları uygun mu? Ona bakıyor sonra yakınlarını ve kendisinin sabıka durumları ve bazı gizli soruşturmaları yapılıyordu. Çalışma odamız aşağıda, arşiv odamız yukarıda idi. Bir gün Polis Memuru Arif ile yukarı arşiv odamıza çıktık. Raflarda bir çok dosyalar dizilmiş, üzerleri de bayağı toz kaplamıştı. Arif'e sordum "Bu dosyalar nenin nesi?" diye. Afif cevap verdi; "Başkomiserim ben buraya geleli 4-5 sene oluyor, o dosyalar hep duruyor. Benden önce ki dosyalar da var. Sen yeni geldin zamanla alışacaksın. Burada müdürlerden torpilli kişilerin, haftada 450-500 dosyaları tamamlanır ve mülakata girip polis olmaları için ilk onayı alıp imtihanlara katılmaları sağlanır. Diğer torpilsiz dosyalar böyle şansına bekler işte." dedi, Trabzonlu hemşerim Arif. Daha önce haftada dört yüz elli, beş yüz kişinin dosyalarını hazırlanıp imtihana sokuluyormuş. Onlarında yüzde 95 i müdürlerden torpilli olanlar.

Polis Aday Büro Amirliğinde çok yoğun bir çalışma sistemi vardır. Hafta içi mesai dahilinde polisliğe müracaat edenlerin boy, kilo ve fiziki yapıları, ölçümleri yapılıp yüzünde ve vücudunda bazı izlerin olup olmadığı tespit edilerek kanunlara uygun bir şekilde seçme yapılır. Bu seçilen kişilerin soruşturmaları olumlu olduğu taktirde, hafta sonu Cumartesi günü rütbelilerden bir Emniyet Müdür Yardımcısı başkanlığında heyet oluşturulur ve mülakat yapılır. Hak kazananlar esas imtihanlara alınarak başarılı olurlarsa Polis Okullarına giderek okulu bitirenler polis olurlar.

Aşağı çalışma yerimize indik. Yanımda çalışan memurlara fedakarlık yapmalarını ve bana destek olmalarını istedim. Hepsi de gece evlerine gitmeyip bana destek oldular. Arşivde bulunan eski tarihli bütün dosyaları yere indirttim. Her dosya sahibi ile telefonla irtibat kurmağa çalıştık. Bazıları taşınmış gitmiş. Bazıları başka işlere girmişler. Bütün eski dosyaları inceledikten sonra hepsini Büromuza çağırdım. Evraklarını elden vererek çabuklaştırdım. Bir çokları polis oldular.

Bu adaylardan bir tanesi dört sene kadar önce müracaat etmesine rağmen, hakkında hiç bir tahkikat yapılmamış, dosya ilk günkü gibi duruyordu. Ocak aylarında çocuğu Kısma çağırdım ve biraz konuştuk. Başka da hiç bir işe girememiş zavallı. Sebze halinde taşıyıcılık yapıp alın teri ile geçimlerini kıt kanaat sağlıyorlarmış. Demek ki kimsesizlerin, elinden tutanı yok. Çocuk babası ölmüş annesi ile yaşıyormuş. Bazı işler süfli işler sayıldığından, bu işlerde çalışanlar polis olamazlar. Yaptığı işi kimseye söylememesini tembihledim ve çocuğun dosyasını yeniden tanzim ederken dikkatimi çekti. Çocuk sol kolunu hiç oynatmıyordu. Öyle koltuğunu sıkıştırmış hep öyle duruyordu veya hareket ediyordu. Acaba sakat filan mı diye açmasını istedim. O yine açmıyordu. Zorla kolunu açtığım zaman gördüm paltosu yırtık ve iğne ile kendisi diktiği için göstermek istemiyordu. Üstü başı giyimi de pek iyi sayılmazdı. Polis parkemi, rütbelerini çıkardım ve ona verdim. Bütün evraklarını tamamlaması için elden kendisine teslim ettim ve tamamlayıp bana getirmesini, bir zorlukla karşılaşırsa yanıma gelmesini söyledim. Gizli evrakların bazıların da memura vererek elden yaptırıp getirmesi için yolladım. Çocuğun GBT si temiz ve polis olmasına mani olacak bir durum yoktu.

Bu genç artık yanımızdan ayrılıyordu. Yetiştirebilirse o hafta sonu ilk imtihana girecekti. Kapının önüne kadar gitti ve geri dönerek bana yüksek sesle; "Ağabey benim torpilim yok. Sen beni torpilli biri ile mi karıştırdın? dedi. Bütün arkadaşlarım ellerinde ki işi bırakmış bu çocuğun konuşmalarını dinliyorlardı. "Senin torpilin Allah ve ondan sonra da benim. Hadi git, çabuk." dedim. Bir iki adım daha attıktan sonra tekrar geri döndü. Oturduğum masanın önüne kadar geldi ve; "Ben aleviyim ağabey" dedi. "Ne olursan ol kardeşim." dedim. Çocuk geldi boynuma sarıldı ve ağlamağa başladı. Peşinden kapıya kadar gittim. Biraz da para uzattım almak istemedi. Şimdi o delikanlı polis memurudur. Polis olduğunu biliyorum. Çünkü İstanbul dan polis okulundan Ankara ya bana yaş pasta yollamış ve 'ilk maaşımdan' diye de üzerine yazdırmıştı.

O hafta geceleri de çalıştık. Hafta sonu Cumartesi ve Pazar günleri dört bin kişiyi imtihana soktuk. Personelim "Başkomiserim bu haftadan sonra vicdanımız rahat, uyuyabiliyoruz." dediler. Eski dosyalar temizlendikten sonra yeni dosyalar daha hiç beklemedi. Adaylar günü gününe imtihana girdiler 

24 Haziran 2013 Pazartesi

KEKLİK

Avcılar kulübünde oturmuş iki avcı anlatıyorlar:
Bir tanesi  "Benim bir köpeğim var. Böyle bir şey olamaz. Geçen ava gittim. Köpeğim asfaltın kıyısında durdu havlayarak ayaklarını yere vurdu. Ne yaptıysak oradan ayıramadık. Ayağını vurduğu yeri kazdık. Bir keklik kanadı çıktı. Asfalt dökülürken bir keklik kanadı karışmış. Köpeğim elli santimetre asfaltın altında ki bu keklik kanadının kokusunu aldı. Böyle köpek olamaz." demiş.
İkinci avcı "O da iş mi be kardeşim? Biz geçen arkadaşlarla ava gittik. Bir baktık köpeğim dağda ki çobanı tutmuş sürükleyerek getiriyor. Hepimiz hayret ettik. Çobanı köpeğin elinden aldık. O hala daha saldırmağa devam ediyordu. Çobana sorduk"
- Sen yakın zamanda keklik filan yedin mi?
- Hayır.
- Peki hiç keklik filan yakaladın mı?
- Hayır.
- Adın nedir?
- Hasan
- Soyadın nedir?
- KEKLİK diyor. Köpek adamın soyadının keklik olduğunu anlamış ve yakalamış.

23 Haziran 2013 Pazar

KOKULU ÜZÜM

Rize ve çevresinde aşısız, doğal olarak yetişmekte olan kara üzüm. Kokusu ile de meşhurdur ve kokulu üzüm diye de bilinir. Şerbeti filan içildiği zaman insana canlılık verir. Anlatılanlara göre bu bölge Rumlara bağlı iken, bu üzümün şarabı çok etkili olduğundan, bir zamanlar yasaklandığı söylenir. Bu nedenle halk yukarı köylerde gizli olarak ormanda yetiştirir ve böylece günümüze kadar gelir.

Asması çok uzar gider onun için ya geniş çardaklar yapılır, yahut ta meyvesiz ağaçlara verilerek yüksek ağaçlar üzerinde meyvelerini verirler. Ağustos ve Eylül aylarında olgunlaşır ve yenir. Öyle dalında yendiği gibi pekmezi de yapılır. Pekmezi biraz ekşi olmasına rağmen, insanı başta kanser ve, çeşitli hastalıklara karşı koruduğu, mide ilacı olduğu söylenir.

İki çeşittir. Biri siyah, diğeri kırmızı renkte olurlar. Çok hoş kokusu hemen kendini belli eder. Ben de gerçekten insana çok faydalı olduğunu bildiğim için, beş yıl kadar önce memleketten asmasını getirdim. Ankara da oto parkımızın kenarında diktim. Demirlerin üzerinden pelit ağacına verdim. Ağacın her tarafını sardı gitti. O sene den beri çok miktarda meyve vermektedir. Geçen sene komşumuz Hasan Bey kapımı çaldı. Elinde bir salkım bu üzüm vardı. "İlk gördüğüm zaman hiç beğenmemiştim. Bu ne biçim kokuyor? Arabayı park edip inince çok hoş bir kokudan mest oldum. Sonra üzüm koktuğunu anladım. Allah aşkına bu nedir? Nerden buldun? Beni aydınlatır mısın?" diye sordu.

Ben de kendisine anlattım. Şimdi çok fazla miktarda meyve vermesine rağmen bana hiç kalmıyor. Komşular toplayıp yiyorlar. Hatta yaprağını da koparıp sarma yapıyorlar. Normal üzüm yaprağından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Onların istekleri üzerine sitemizin içinde yeni üç asma daha diktik.