SAYFALAR

3 Aralık 2013 Salı

NE YAPIYOR


alıntı
Bir gün yolda yaya giden yaşlı bir yolcunun arkasından atlı bir yolcu gelmiş. Atta ki yolcu yaya ya sormuş "Çok merak ediyorum. Şu anda Allah ne yapıyor acaba?" Yaya yolcu "Bu soruya ben cevap verebilirim. Fakat alçaktan olmaz. Kısa süreli de olsa atını bana vermen lazım. Ancak senin atının üzerinden cevap verebilirim." demiş. Adam kabul etmiş, attan inmiş. Yaya olan yaşlı yolcu onun atına binmiş. Attan inen, ata binene tekrar sormuş "Şimdi söyle bakalım. Allah şu anda ne yapıyor?" demiş. Ata binen yaya yolcu da "Ne yapacak ? Senin gibi aptal bir yolcunun yaya kaldığını, benim gibi akıllı bir yolcunun da senin atın ile gittiğini seyrediyor." demiş ve atı dört nala koşturarak oradan uzaklaşmış.  

2 Aralık 2013 Pazartesi

GEZİYE GİTTİK

Ankara da Şenyuva İlkokul Öğretmenleri '24 Kasım Öğretmenler Gününü' kutlamak için her yıl araba tutar bir yerlere gider eğlenirlerdi. 1987 yılında da Bolu'nun Gölcük gölüne geziye gittiler. Eşim de aynı okulda öğretmen olduğundan ben de geziye katıldım. Zaten öğretmenlerin hepsini tanırdım ve hepsi de iyi arkadaşlarımdı.

Çamların içinde mangallar yakıldı. İsteyenler için rakılar açıldı ve en iyi bir şekilde Öğretmenler Günü kutlanıyordu. Sazlar çalındı, türküler söylendi. Öğretmenler bu konularda faal olduklarından günümüz çok eğlenceli ve mutlu bir şekilde devam ediyordu. Kendi aralarında bazı sportif faaliyetler ve yarışlar da tertiplendi. Şentürk Bey öğretmen değildi. Öğretmen Sevim Hanımın Eşiydi ve sigortacılık yapıyordu. Orada yapılan spor ve yarışlardan sonra "Hadi Recep Bey koşarak bu gölün etrafını dolanalım." dedi. Ben baktım çok uzun olacak gibi değil. "Hayır. Ben bu işte yokum" dedim. Beni biraz dolduruşa getirmek istediler fakat ben yutmadım. Yanı kabul etmedim. Ertan Bey vardı, biraz rakı içmiş çakır keyif olmuştu. Şentürk Bey ile gölünün çevresini koşarak dolaşmak için iddialaştılar. Ne kadar etmeyin gitmeyin dedikse de dinletemedik. İkisi kulübenin yanından start verdiler, koşmağa başladılar.

Biraz da sarhoş olmasına rağmen ilk başlarda Ertan Bey çok iyi koşuyordu. Görünürlere kadar arkalarından gözlerimizle takip ettik. Onlar gözden kayıp olup gittiler. Bir saatten çok zaman geçmesine rağmen hiç biri geri dönmedi. Sağ taraftan koşmağa başladılar ve gölün etrafından dolanıp sol taraftan geleceklerdi. Bizler tedirgin olduk ve ben bir arkadaşla gölün sol tarafından onlara karşı iki arkadaşta arka taraflarından kendilerini bulmak için gölün kıyısından yürümeğe başladık. Biz biraz gittikten sonra Şentürk Bey kan ter içinde karşımızdan bize doğru yalnız başına koşarak geliyordu. Ertan Beyi sorduk "O göle atladı." dedi. "Uzaktan dolanmaktansa ben yüzerek karşıya geçerim." dedi ve "Ne kadar uğraştımsa engel olamadım. Suya atladı. Şimdi gelmiş olması gerekirdi. Mutlaka başına bir şey geldi." dedi.

Her tarafta aramamıza rağmen Ertan Bey yok, bulamadık. Onu aramak için iki defa gölün etrafında dolandık. Suyun içine giremedik. O koskoca göl. Kenarlarından karşı kıyıya doğru bakarak bulmağa çalıştık. Artık akşam olmak üzereydi. Ertan Bey ortalıkta yok. Artık bulunması için polise baş vuracaktık. Küçük bir iskele olan yer vardı. Onun önünde, kıyıya yakın bir yerde, suyun içinde otların arasında uzanmış duruyordu. Bizlerde kurtarmak için suya daldık. İyice yorulmuş, bazı otlar ve elbiseleri vücuduna sarılmıştı. Karaya çıkardık. Konuşamıyordu. Yarı baygındı. Çimenlerin üzerine uzattık. Ağzından yuttuğu sular aktı. Yarım saat kadar yattıktan sonra kendine geldi. Kendine gelir gelmez de ilk işi bize kızmak oldu. "Benden sebep suya niçin atladınız? Beni niçin kurtardınız?" diyordu.

Ertan Beyin suya atladığı yerden, bulduğumuz yere kadar suyun içinden sağ olarak gelmesi çok büyük bir mucizeydi. Sonradan anlattılar ve ben de anladım ki Ertan Bey eşinden ayrılmış. Öyle normal ayrılma değil, doğum esnasında eşi ölmüş. O bir hafta kadar hiç evine gelmemiş. Eşinin mezarının üstünde yatmış. Onun için hayata küsmüş ve ölmek istiyormuş. Kendisine her ne kadar nasihat ettiysek te o artık hayattan kopmuştu. Allah yardımcısı olsun.   

29 Kasım 2013 Cuma

TUZAĞA DÜŞMEYİN

Dün sabah telefondan aradılar:
-Burası…sigortalar kurumu. Hasan Kendigelen ile mi görüşüyoruz?
-Evet.
-Size vereceğim bilgiler doğru ise lütfen onaylayınız.
Adresimi, doğum tarihimi, anne adı, baba adı, ev tlf. numaramı, medeni halimi, emekli olduğumu ve (en önemlisi) kimlik numaramı söylediler. Doğru olduğu için ben de EVET cevabını verdim.
-Şu anda kullandığınız kredi kartı x bankasına ait.
-(O da doğru) Evet de bütün bunları niçin soruyorsunuz?
-Bakın, siz de anladınız ki bütün doğru bilgileriniz bizde var. Biz bunları size ait bir poliçeden okuyoruz. Üç yıl önce, iki yıllık bir kaza sigortası yaptırmışsınız. Binlercesinde olduğu gibi; İlk yılı kampanya imiş. İkinci yılın primini ödememişsiniz. Tutarı 600,00tl kadar. Kredi kartınızın her iki yüzünde ki numarasını lütfen verir misiniz? Tahsil edeceğiz.
-Siz banka hesap numaranızı verin.
-Beyefendi biz gereksiz komisyon vermemek için banka ile çalışmıyoruz. Ayrıca bankaya öderseniz ceza olarak, faiz ödemek mecburiyetinde kalırsınız. Bize öderseniz faiz almıyoruz.
-Peki. Bu defa benim size bir sorum olacak: Emekli olduğumu söylediniz. Nereden emekli olduğumu biliyor musunuz?
-Hayır.
-Ben emekli Cumhuriyet Savcısıyım. Bana tam olarak unvan ve açık adresinizi veriniz.
-Neden?
-Bulunduğunuz yerin emniyet müdürüne telefon açıyorum. Dolandırıcılık Masasından bir ekibi adresinize yollatacağım. Bilgileriniz doğru ise, o zaman adresinize havale çıkartırım.
Telefon kapandı. Ekrana çıkan telefon numarasını araştırdım. Tahminim gibi “Kayıt Yok” Kaza sigortası, poliçe falan da yok. Tamamen uydurma. Buradan anlıyoruz ki, gizli kalması gereken bütün kişisel bilgilerimiz maalesef ortalarda dolaşıyor. Bu görüşmeyi teferruatıyla anlatmamın ve burada paylaşmamın sebebi ise şu: Sizeler de böyle bir şey ile karşılaşabilirsiniz. O zaman bir savcı mı, hâkim mi, emniyet müdürü mü olursunuz? Hazırlıklı bulununuz. PAYLAŞALIM HERKES OKUSUN, BU TUZAĞA DÜŞMESİN KİMSE.