SAYFALAR

16 Mayıs 2014 Cuma

KURU SIKI

kuru sıkı tabanca ve fişekleri
Ankara da bir sabah Konya yolunda Opel araba sevisine gittim. Öğlene kadar arabama bakım yaptılar ve on iki otuz sıralarında işim bitti, servisten ayrıldım. Arabanın içinde flaş belleğe yüklediğim şahsıma ait dertli türküleri dinleyerek Batıkent te bulunan evime doğru İstanbul yolundan gidiyordum. Gün ortası olduğu için trafik pek yok, ben de yolun sağ tarafından yavaş bir şekilde gidiyordum.

Çiftlik kavşağına gelmeden o yolda zaten hız tahdidi var. Azami sürat seksen kilometre. Ben de en yavaş bir şekilde gidiyordum. Tam kavşağın alt geçidine geldiğim zaman ben sağ tarafa Demetevler tarafına dönebilmek için üstten ışıklardan geçmek için sağ şeride girdim. Daha dönmeden sağ şeritte kırmızı ışıkta beklerken, birisi bana "Ya amca," filan diye bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Birden kendime gelemedim. Acaba rüyada mıydım. Ama hayır rüya değil. Kendime geldim. Arabamda hiç tanımadığım yabancı bir genç adam vardı. Ellerini yokladım boş. Hay Allah halbuki ben arabada yalnızdım. Bu adam nereden çıktı? Ne zaman bindi? Hiç görmediydim. Ben direksiyonda adam yanımda oturuyordu. Benim arabama benden habersiz binen bir kişi her halde bana iyilik yapmak için binmemiştir. Mutlaka bana bir kötülük yapmak için binmiştir. Öyle değerlendirdim. Önce silahım aklıma geldi, belimin sol tarafında kılıfın içinde duruyordu. Uğraştım fakat emniyet kemeri engel oldu, çekemedim. Bu sırada ışıklarda bize yeşil yandı ve arkamda ki arabalar korna çalıp zorluyorlardı. Ben aceleyle adamı dışarı doğru ittim. Anlaşılan arabanın kapısını tam kapatmamış ki kapı açıldı, adam arabadan yolun ortasında asfalt üzerine düştü. Ben daha sağ tarafa da dönemedim ve kapım açık, düz İstanbul yolundan devam ederek kavşağı geçtikten sonra biraz ilerde durdum ve dörtlüleri yaktım.

Hay Allah, iyi iyi giderken bu neydi? Arabadan indim her tarafını kontrol ettim, bir şey yok. Demek ki o genç arabaya seyir halindeyken binmişti ve benim hiç haberim olmamıştı. Arkaya doğru baktım, gerçi düştüğü yer görünmüyordu fakat görünürlerde de öyle belirgin bir şey yoktu. Tekrar arabaya binip tam evime gitmek için hareket edeceğim sırada birden bir jip hızlı bir şekilde gelerek arabamın önüne kırdı ve durdu. O daha önce arabama binen ve aşağı attığım genç jipten aşağı atladı. Bu sefer elinde 9 mm Beretta F92 tabanca vardı. Ben hiç hareket etmeden olduğum yerde el firenini çektim ve ben de aşağı indim. Sokak lambası direğinin arkasına atlayarak kendime siper edip, tabancamı çektim ve tam üzerine doğru ateş edecekken, genç; "Yapma, yapma. Amca benim silahım kuru sıkıdır." diye bağırdı ve elinde ki silahı yere attı. Kuru sıkı ses fişeği veya gaz fişeği atan tabancalardır. Tamamen gerçeğine benzedikleri için soygunlarda ve adam kaçırma işlerinde çok kullanılırlar. Görünüşte gerçek silahlardan ayırabilmek çok zordur. Ateş edildiği zaman da gerçek silah sesi çıkarırlar. Ancak fişeklerde mermi bulunmaz. Namlu içinde de mermi geçmesini engelleyecek demir parçası vardır. Bazen bu demiri çıkarıp gerçek mermi atan silaha çevirirler fakat çok tehlikelidir. Atış esnasında insanın elinde parçalanırlar.

Ben hala inanamadım. Gittim silahı yerden aldım. Hakikaten kuru sıkı. Arabasında bir bayan ile bir de küçük çocuk vardı. Onlara saygılı davrandım ve genci dövmedim. Bayana "Bu adam deli midir?" diye sordum. "Amca sana bir iki defa korna çaldı yol vermedin." dedi. Ben zaten yolun sağından gidiyordum. Ne kornası anlayamadım. Sadece tabancasını aldım, daha geri vermedim. Genç çok korkmuş astar rengine girmişti. O hareket edemedi. Orada yolun kenarında oturuyordu. Arabamdan su verdim, onu içiyordu. Belki de dili tutulmuştu, hiç konuşmuyor sadece gözlerime bakıyordu. 'Bir daha böyle bir şey yapmamasını, herkesin benim gibi temkinli davranamayacağını' kendisine tembihledim ve oradan ayrıldım. Ben de çok korkmuştum. Hiç ummadığım bir yerde büyük bir belayla karşılaşmıştım.


15 Mayıs 2014 Perşembe

BAŞKASINA ÖĞRETİRKEN

Her şeyin çok heveslisiyim ya, 1980 de Yurtdışı Görevinden Yurda dönerken bir tane en iyisinden Havalı Tüfek getirdim. Onların da çok çeşitleri var. Ben içinde yiv set olan ve ateşli silaha yakın derecede tesirli olanı aldım. 4.5mm (1.77kalibre) çapında tek saçma atar. Devamlı kullanmak için arkasında kıllar olan 2cm uzunluğunda özel yapılmış demir çivili mermiler aldım. Bunlar attığın yerde saplanır kalır ve tekrar alarak defalarca kullanılabilir.

İlk hız 280m/s dır ve 50-60 metreden iyi bir atıcı bir kuşu vurabilir. Dört beş sene bu tüfeği kullandık. Kullndık derken hedef belirler belirli hedeflere atış yaparak, atış malakalrını geliştirmekti. Çocuklarda bende ortak kullanıyorduk. Bir taraftan da çocuklar hedefe atış etmeği öğreniyorlardı. Hem de her hangi bir silahı kullanmak kurallarını çocuklara olası kazalar hakkında çok titiz davranıp hiç akıllarından çıkmayacak bir şekilde her zaman anlatıyordum. Birinci kural; kesinlikle namlu bir canlıya çevrilmeyecek. Silah sökülmüş elinde parçaları olsa bile namlu kısmı insana çevrilmeyece. Çocuklarda hep bu kurala uyarlardı.

Bir akşam yorgun argın görevden eve geldim. Her taraf kar buz çok soğuk bir Ankara akşamı idi. Ben eve geldiğim zaman bütün ailede eve gelmiş toplanmışlardı. Her zaman olduğu gibi tüm ailenin burnu kanamadan eve gelmelerinin sevinci ile huzur içinde oturup birlikte yemeği yedikten sonra kahve içerken birden aklıma geldi ve bu havalı tüfeği elime aldım. Gecenin bir haylı geç saatında sağına soluna baktıktan sonra, kırıp bir de fişek yatağına baktım. Tüfek boş. İki metre ilerde yanan sobanın başında oturup kahvesini içen eşime çevirdim. Kendisini çağırdım ve tam gözünün içine nişan aldıktan sonra "Gözünden vurayım mı?" dedim. Elini bana karşı kaldırdı ve "Şeytan doldurur, yapma" dedi. Bende bu arada tetiğin istinat boşluğunu filan almıştım. Çünkü silahı kontrol etmiştim ve boş olduğunu biliyordum. Boş tüfeğin tetiğini gözüne nişan aldıktan sonra düşürecektim.

Onların zaten tetikleri çok az bir kuvvetlen düşer. Eşim 'şeytan doldurur' deyince onun gözüne sıkmadım ve elimi sağ tarafa doğru çevirerek salonda ki lamba prizinin düğmesine nişan aldıktan sonra tetiğe bastım. Tüfeğin kendi hava sesinden başka 'çat' diye bir ses gelerek, pirizin üzerine siyah bir şey yapıştığını gördüm. Tüfeğin içinden çıkan önü sivri çivi arkası kıllardan yapılmış mermi, prizi delerek o çivi gibi şey tamamen içine gömülmüş.

Hemen elimde ki tüfeği fırlattım yere attım. Eğer eşimin gözüne atmış olsaydım o andan itibaren bütün olacaklar gözümün önüne geldi. Ben tüfeği kontrol etmeme rağmen kıllar siyah olduğu için namlunun içinde görememiştim. Onu da içinde çocuklar bırakmışlar. Bir arkadaşım isteyip duruyordu. Ertesi gün ona verdim gitti ve olayı bir priz değişmekle atlatmış oldum. Hala daha aklıma geldiği zaman üzerime soğuk sular dökülüyor ve irkilip duruyorum. O olayda beni kazasız kurtardığı için de Allahıma dualar ve şükürler ediyorum.     

14 Mayıs 2014 Çarşamba

HEPSİ ALLAHIN

Adamın biri başkasına ait elma ağacından elmalar toplar ve yerken elma ağacının sahibi yakalar. "Elmalarımı niçin çaldın? Parasını ver bakayım." der. Adam da para yok ya "Ya komşu bu elma ağacını  Allah yarattı. Onun için Allaha aittir. Beni de Allah yarattı, bir kuluyum. Dolayısıyla kendi malımı yemiş oluyorum. Bu nedenle sana para filan vermem" der. Elmanın sahibi hemen yan taraftan kalın bir odun alır ve elmasını yiyenin başına vurmağa başlar. Odunu yiyen adam şaşırır ve "Ne yapıyorsun? Bana niçin vuruyorsun?" diye sorar. Adam da "Bu odunu da Allah senin için yarattı. Ben sadece aracıyım. Sana kavuşturuyorum." der.