1973 yılında İzmir
Gürçeşme Polis Okulunda ki altı aylık yatılı eğitim öğretim süremiz bitti. Bu süre sonunda imtihanları kazanan 140 polis adayları polis memuru olarak, onar kişilik gruplar halinde
başka il kadrolarına atandık.
Okul Müdürümüz Şükru Beşbudak çok hüzünlü bir konuşma yaptıktan sonra bizleri
kadrolara uğurladı. En önemli mesaji; "Okulumuz bir ailedir. Onun için biz sizlere kıyamadık. İçinizde bu mesleğe yakışmayan kişiler var. Gittiğiniz
kadrolarda akıllı olmazsanız, sizleri hiç kimse acımaz." demiş ve uyarıp
yollamıştı.
Hakikaten aldığımız haberlere göre bu arkadaşlarımızın bir kısmı çeşitli suçlardan cezaevlerine düştüler, bir kısmına da meslekten el çektirildiler.
On beş günlük meyil iznim
biterken tayın olduğum il Adana'ya giderek ev filan
arayıp hazırlık yaptım. Bekarlara ev vermedikleri için ev bulamadım. Bu nedenle otele
yerleştim ve bir zaman otelde kaldım. Göreve başlarken benden bir gün önce gelerek göreve başlayan
arkadaşım Niğde li Hasan Hüseyin, Personel Şubede ki hemşerisinden aynı yerde
çalışmamız için torpil ederek ismimi vermiş ve böylece o arkadaş sayesinde
torpille Adana Bağlar Karakolunda göreve başladım.
Kadrodan da bir çok kişi
tayine gelmişler orası oldukça kalabalıktı. Personel
Şubede, Baş Müdürün tüm kadro ile toplantı yapacağı, herkes toplantıya katıldıktan sonra görev yerlerine gidecekleri söylendi. Bizler de bu ilk toplantı görevimizi
heyecanla bekledikten sonra zamanı gelince içeri toplantı salonuna girdik. Koca
salon dolmuş oturmağa yer kalmamış, bir çokları da ayakta duruyorlardı. Biz içeri
girip yarım saat kadar bekledikten sonra üç kişi geldiler. Personel Şubede görevli bir
Başkomiser dikkat çektikten sonra o üç kişiden birinin emriyle yerlerimize
oturduk.
Gelenler Baş Müdür ve iki
tanesi de yardımcılarıymış. Ne ise sadece Baş müdür konuştu. Nasıl
hareket edeceğimizi, polisliğin disiplin mesleği olduğunu, mesleğe yeni
katılanların okudukları ile olayların bağdaşmadığını, kısacası kanunlara uymayanları
af etmeyeceklerini vurguladı ve bazı nasihatler yaptı. “Benim sizlerden
isteklerim bunlar, sizlerin benden istekleriniz var mı?” diye sordu.
Biz yeni
gelip polislerin arasına katılan on çömez polisten hiç birimizin sorusu olmadı.
Çünkü bizler kadroda neler olduğundan habersizdik ve her şeyi heyecanla izliyor
ve öğrenmeğe çalışıyorduk. Bu heyecanlı izleyiş bizlere birer başlangıç olacaktı. Genelde kadrodan gelenler el kaldırıp kendilerini tanıttıktan
sonra dileklerini sıraladılar. Bu dilekler şahsı değil de genelde umumi
dileklerdi. Yardımcılarından birine "Not al İbrahim" dedi Başmüdür.
Tayinlerde karşılaştıkları zorlukları, kiralık ev bulamadıklarını,
çalışma şartlarının zorluğunu, senelik ve hafta izinlerini doğru dürüst kullanamadıklarını,
kötü amaçlı ve sabıkalı vatandaşların haksız yere şikayetlerinden dolayı
gördükleri zararlar, senelik izin ve tayinlerde polisin silahlarının geri
alınması falan, filan bahsettiler ve çözüm istediler.
İyice dinledikten sonra
"Arkadaşlar bütün sorunlarınızı dinledim. Hakikaten önemli sorunlar.
İbrahim Bey de not aldı. Hepsi ile tek tek ilgileneceğim. Yeni görevleriniz
sizlere hayırlı olsun" dedi.
İbrahim Bey de memur
arkadaşlar sıkıntılarını anlatırlarken yan tarafta hakikaten küçük bir kulak
kağıt üzerine bir şeyler yazıyordu. Bizim de zaten ilk görevimiz sayılırdı ve
konuşulanların hepsini, olup bitenleri pür dikkat dinliyorduk. Çünkü bizlerde
artık bu ulvi teşkilatın bir parçası olmuş ve her türlü şartlarda canla başla
görev yapmak için can atıyorduk.
Toplantı bitti. Baş Müdür önde
iki yardımcısı arkasından hızlı adımlarla dışarı çıkarlarken dikkatimi çekti.
Sorunlarımızı not alan Müdür Yardımcısı İbrahim Bey kapının önünde sağ tarafa
yaklaştı, elinde ki bir şeyi fırlattı ve öyle çıkıp gitti. Ben de dışarı çıkarken
kapının önünde o yere gittim ve baktım, burada çöp kutusu vardı. Çöp kutusunun içinde
aradım attığı buruşturulmuş o küçük kağıtı buldum ve aldım. Yırtılmaması
için itinalı bir şekilde açtım. 'Polisler ev bulamıyormuş bana ne,
polisler suçlanıyormuş bana ne, ben Marko Paşa mıyım? Çok çalışıyorlar mış,
gidin başka iş yapın kardeşim.' gibi komik şeyler yazmış, arkasına da bir kadın
resmi yapmış ve aldığı o önemli notları iyice buruşturup çöp kutusuna atmıştı.
Hiç kimse polisin sorunlarıyla ilgilenmemiş ve çözüm istenen sorunlar daha da
artarak çoğalmıştı. Böylece sorunların çözümünü sorunlara hiç bulaşmamakla
bitirmişlerdi. Çünkü hiçbir sorun çözülmedi.
Ben de böylece bu notu
bulmakla mesleğe başladığım ilk gün en önemli mesleki tecrübelerimden birini
edinmiş olmuştum. Bu olay ömür boyu unutamadığım olayların yanında hafızamda da
yer etti. Ve en son onu öğrendim ki bazı görevlilere görev, vatan, vatandaş,
her şey fasarya, boş hikaye, onlar bugünlük yaşamanın peşinde ve bugün bile bu
durum fazlasıyla hala daha yaşanmağa devam etmektedir. Türkiye nin durumu
budur.
Emniyet Teşkilatı sadece Kenan
Evren Paşa nın 12 Eylül darbesinden sonra ‘Polis Evi, Polis Sosyal Tesisleri,
Polis Doktorları, Polis Hastaneleri, Polis Araç Bakım İstasyonları ve Polis Lojmanları’ gibi bir çok
yeniliklere kavuştu ve polis izine giderken silahını
teslim etme işi de kaldırıldı.
Turgut Özal Başbakanlık döneminde bazı kabine üyeleri ile birlikte Ankara Atış Poligonuna gelerek atış yaptılar. Ankara Emniyet Müdürlüğü üst düzey yetkilileri de kendilerine eşlik ettiler. Biz Poligon personeli de iyi bir karşılama ve ilgi gösterdik. Karşılıklı konuşma esnasında kadronun atış durumunu sordu Başbakanımız Turgut Özal. Polislerin
taşıdıkları silahlar devletin malı olduğu için bakımsız, hurda yığını halinde
oldukları, atışlara uygun bile olmadıkları, halbuki silahların kendi malları olursa, daha temiz
kullanacakları ve bu nedenlerden dolayı silah atışlarının çok zayıf olduğu, kendisine bizzat tarafımdan anlatıldı. Bu anlattıklarımı hayretler içinde büyük bir ilgiyle dinledi ve gittikten bir ay kadar sonra polisin belinde taşıdığı tabancalar sahibine, yanı polislere taksitle satılması hakkında kanun çıkartılarak böylece kendi malı oldu. Emniyet envanterinde bulunan eski ve işe yaramaz silahlar, standart dışı tutuldu ve satışa çıkarıldı. Bir kısmı da hurdaya gönderildi. Bu sefer Sayın Başbakanımızın aldığı notlar çöpe atılmamış işe yaramıştı.
Bundan sonra mesleğe yeni giren polislere, kullanacağı silah satılarak, taşıdığı silah polisin kendi malı
oldu. Emekli olurken de aynı silah ruhsata bağlanarak kendisine verilmesi sağlandı. Eskiden polisin kullandığı silah devletin malı ve kendisine zimmetle veriliyordu. Senelik izne ayrıldığı veya başka bir ile tayın olduğu zaman taşıdığı silah geri alınıyor, polis silahsız yollanıyor, göreve başlandığı zaman tekrar zimmetle veriliyordu. Polisler de tanıdığı, bildiği sivil adamların taşıdıkları kaçak silahı kullanma alıp öyle gidiyor ve geri döndüğü zaman sahibine geri teslim ediyorlardı.
Silahlar polise satıldıktan sonra polis sahip olduğu silaha özen göstermeğe başladı. Silahlar temiz ve bakımlı oldu.
Bu olaylar Emniyet Teşkilatında devrim niteliği taşımaktadır. Eğer şimdi polis
bir nebze rahatlamışsa bu devrimler sayesinde olmuştur.