SAYFALAR

14 Nisan 2015 Salı

NOT ALDI


1973 yılında İzmir Gürçeşme Polis Okulunda ki altı aylık yatılı eğitim öğretim süremiz bitti. Bu süre sonunda imtihanları kazanan 140 polis adayları polis memuru olarak, onar kişilik gruplar halinde başka il kadrolarına atandık.
Okul Müdürümüz Şükru Beşbudak çok hüzünlü bir konuşma yaptıktan sonra bizleri kadrolara uğurladı. En önemli mesaji; "Okulumuz bir ailedir. Onun için biz sizlere kıyamadık. İçinizde bu mesleğe yakışmayan kişiler var. Gittiğiniz kadrolarda akıllı olmazsanız, sizleri hiç kimse acımaz." demiş ve uyarıp yollamıştı. 
Hakikaten aldığımız haberlere göre bu arkadaşlarımızın bir kısmı çeşitli suçlardan cezaevlerine düştüler, bir kısmına da meslekten el çektirildiler.

On beş günlük meyil iznim biterken tayın olduğum il Adana'ya giderek ev filan arayıp hazırlık yaptım. Bekarlara ev vermedikleri için ev bulamadım. Bu nedenle otele yerleştim ve bir zaman otelde kaldım. Göreve başlarken benden bir gün önce gelerek göreve başlayan arkadaşım Niğde li Hasan Hüseyin, Personel Şubede ki hemşerisinden aynı yerde çalışmamız için torpil ederek ismimi vermiş ve böylece o arkadaş sayesinde torpille Adana Bağlar Karakolunda göreve başladım.

Kadrodan da bir çok kişi tayine gelmişler orası oldukça kalabalıktı. Göreve başlarken Personel Şubede, saat 14.00 te Baş Müdür tüm kadro ile toplantı yapacak. Toplantıya katılıp ondan sonra görev yerlerimize gitmemizi söylediler. Bizler de bu ilk toplantı görevimizi heyecanla bekledikten sonra zamanı gelince içeri toplantı salonuna girdik. Koca salon dolmuş oturmağa yer kalmamış, bir çokları da ayakta duruyorlardı. Biz içeri girip yarım saat kadar bekledikten sonra üç kişi geldiler. Personel Şubede görevli bir Başkomiser dikkat çektikten sonra o üç kişiden birinin emriyle yerlerimize oturduk.

Gelenler Baş Müdür ve iki tanesi de yardımcılarıymış. Ne ise sadece Baş müdür konuştu. Nasıl hareket edeceğimizi, polisliğin disiplin mesleği olduğunu, mesleğe yeni katılanların okudukları ile olayların bağdaşmadığını, kısacası kanunlara uymayanları af etmeyeceklerini vurguladı ve bazı nasihatler yaptı. “Benim sizlerden isteklerim bunlar, sizlerin benden istekleriniz var mı?” diye sordu. Biz yeni gelip polislerin arasına katılan on çömez polisten hiç birimizin sorusu olmadı. Çünkü bizler kadroda neler olduğundan habersizdik ve her şeyi heyecanla izliyor ve öğrenmeğe çalışıyorduk. Bu heyecanlı izleyiş bizlere birer başlangıç olacaktı. Genelde kadrodan gelenler el kaldırıp kendilerini tanıttıktan sonra dileklerini sıraladılar. Bu dilekler şahsı değil de genelde umumi dileklerdi. Yardımcılarından birine "Not al İbrahim" dedi Başmüdür.  Tayinlerde karşılaştıkları zorlukları, kiralık ev bulamadıklarını, çalışma şartlarının zorluğunu, senelik ve hafta izinlerini doğru dürüst kullanamadıklarını, kötü amaçlı ve sabıkalı vatandaşların haksız yere şikayetlerinden dolayı gördükleri zararlar, senelik izin ve tayinlerde polisin silahlarının geri alınması falan, filan bahsettiler ve çözüm istediler.

İyice dinledikten sonra "Arkadaşlar bütün sorunlarınızı dinledim. Hakikaten önemli sorunlar. İbrahim Bey de not aldı. Hepsi ile tek tek ilgileneceğim. Yeni görevleriniz sizlere hayırlı olsun" dedi.

İbrahim Bey de memur arkadaşlar sıkıntılarını anlatırlarken yan tarafta hakikaten küçük bir kulak kağıt üzerine bir şeyler yazıyordu. Bizim de zaten ilk görevimiz sayılırdı ve konuşulanların hepsini, olup bitenleri pür dikkat dinliyorduk. Çünkü bizlerde artık bu ulvi teşkilatın bir parçası olmuş ve her türlü şartlarda canla başla görev yapmak için can atıyorduk.

Toplantı bitti. Baş Müdür önde iki yardımcısı arkasından hızlı adımlarla dışarı çıkarlarken dikkatimi çekti. Sorunlarımızı not alan Müdür Yardımcısı İbrahim Bey kapının önünde sağ tarafa yaklaştı, elinde ki bir şeyi fırlattı ve öyle çıkıp gitti. Ben de dışarı çıkarken kapının önünde o yere gittim ve baktım, burada çöp kutusu vardı. Çöp kutusunun içinde aradım attığı buruşturulmuş o küçük  kağıtı buldum ve aldım. Yırtılmaması için itinalı bir şekilde kağıtı açtım. 'Polisler ev bulamıyormuş bana ne, polisler suçlanıyormuş bana ne, ben Marko Paşa mıyım? Çok çalışıyorlar mış, gidin başka iş yapın kardeşim.' gibi komik şeyler yazmış, arkasına da bir kadın resmi yapmış ve aldığı o önemli notları iyice buruşturup çöp kutusuna atmıştı. Hiç kimse polisin sorunlarıyla ilgilenmemiş ve çözüm istenen sorunlar daha da artarak çoğalmıştı. Böylece sorunların çözümünü sorunlara hiç bulaşmamakla bitirmişlerdi. Çünkü hiçbir sorun çözülmedi.

Ben de böylece bu notu bulmakla mesleğe başladığım ilk gün en önemli mesleki tecrübelerimden birini edinmiş olmuştum. Bu olay ömür boyu unutamadığım olayların yanında hafızamda da yer etti. Ve en son onu öğrendim ki bazı görevlilere görev, vatan, vatandaş, her şey fasarya, boş hikaye onlar bugünlük yaşamanın peşinde ve bugün bile bu durum fazlasıyla hala daha yaşanmağa devam etmektedir. Türkiye nin durumu budur.

Emniyet Teşkilatı sadece Kenan Evren Paşa nın 12 Eylül darbesinden sonra  ‘Polis Evi, Polis Sosyal Tesisleri, Polis Doktorları, Polis Hastaneleri, Polis Araç Bakım İstasyonları ve Polis Lojmanları’ gibi bir çok yeniliklere kavuştu ve polis izine giderken silahını teslim etme işi de kaldırıldı. Yanı polis silahı belinde izine ayrılabildi. Çünkü o zamana kadar polis izine ayrıldığı zaman silahını teslim edip izin kağıtını öyle alabiliyordu. Ve ağır suçlarla mücadele eden bir çok polis, izine giderken o şehirde tanıdığı gayrı meşru adamların silahını kullanma alır, beline sokar ve öylece iznini bitirdikten sonra getirir o adama silahını geri verirdi.
Turgut Özal Başbakanlık döneminde bazı kabine üyeleri ile birlikte  Ankara Atış Poligonuna gelerek atış yaptılar. Ankara Emniyet Müdürlüğü üst düzey yetkilileri de kendilerine eşlik ettiler. Biz Poligon personeli de iyi bir karşılama ve ilgi gösterdik. Karşılıklı konuşma esnasında kadronun atış durumunu sordu Başbakanımız. Polislerin taşıdıkları silahlar devletin malı olduğu için bakımsız, hurda yığını halinde oldukları, atışlara uygun bile olmadıkları, halbuki kendi malları olursa daha temiz kullanacakları ve bu nedenlerden dolayı silah atışlarının çok zayıf oldukları, kendisine bizzat tarafımdan anlatıldı. Kendisi bu durumu hayretler içinde büyük bir ilgiyle dinledi ve gittikten bir ay kadar sonra polisin belinde taşıdığı tabancalar sahibine, yanı polislere taksitle satılması hakkında kanun çıkartılarak böylece kendi malı oldu. Emniyet envanterinde bulunan eski ve işe yaramaz silahlar satışa çıkarıldı, bir kısmı da hurdaya gönderildi. Bu sefer Sayın Başbakanımızın aldığı notlar çöpe atılmamış işe yaramıştı.
Bundan sonra mesleğe yeni giren polislere, kullanacağı silah satılarak, taşıdığı silah polisin kendi malı oldu. Emekli olurken de aynı silah ruhsata bağlanarak kendisine verilmesi sağlandı. Eskiden polis senelik izne ayrıldığı zaman görevi sırasında taşıdığı silah izin kağıdı verilirken geri alınıyor, polis silahsız yollanıyordu. Poliste tanıdığı, bildiği sivil adamların taşıdıkları kaçak silah kullanma alınıp memleketine öyle gidiyor ve geri döndüğü zaman silahı sahibine geri teslim ediyorlardı. Silahlar polise satıldıktan sonra polis sahip olduğu silaha özen göstermeğe başladı.
Bu olaylar Emniyet Teşkilatında devrim niteliği taşımaktadır. Eğer şimdi polis bir nebze rahatlamışsa bu devrimler sayesinde olmuştur. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder